12 Eylül darbesinde İslami davadan ötürü tutuklanarak cezaevinde yatan tek kadın olan Yazar Emine Şenlikoğlu, darbe döneminde yaşadıklarını ve şahit olduklarını İLKHA'ya anlattı.

12 Eylül öncesinde her yerde darbe provalarının yapıldığını söyleyen Şenlikoğlu, "Aslında bize her yer 12 Eylül'dü. Fakat bazı konularda resmi olarak bir şey yapılmamıştı. Yine hastanelerde başörtülü doktor çalışamıyordu. Başörtülü hasta bazı doktorlardan, hemşirelerden azar işitiyordu. Askeriyeye başörtülü girilemiyordu. Müslümanlar için hastanelerde, okullarda, askeri karargâhlarda namaz kılacak yer yoktu. Dolayısıyla 12 Eylül'den önce aşağılama, tahkir etme hep vardı. Cumhuriyet kurulduğu günden beri cumhuriyetçiler, birtakım sözde aydınlar, sözde fikir özgürlükçüleri devamlı olarak zaten bize 12 Eylülleri uyguluyorlardı." dedi.

"Mücadelemiz sadece başörtüsü için değildi"

Şenlikoğlu, "İslami mücadele sadece başörtüsü ile sınırlı değildir. Başörtüsü, İslami mücadelenin içinde bir simgeydi. Hınçlarını başörtüsünden alıyorlardı. Yapabilseler namazı da yasaklarlardı. Başörtüsü, inanan insanları temsil ettiği için ağır bir platforma taşındı. Mücadelemiz sadece başörtüsü için değildi. Mücadelemiz Müslümanların hakları, kendisini tanıtması, kendisini özgür hissedecek alanın oluşmasına çalışmaktı. Konular dönüp dolaşıp sadece başörtüsünde düğümlerinse birçok iş eksik kalır. Bizim için dava bütündür. Bizim için namaz, güzel ahlak neyse başörtüsü de o dur." diye konuştu.

"Devamlı mahkemelere gittim, kitaplarım yasaklandı"

12 Eylül'de çok mağdur edildiğini belirten Şenlikoğlu, "Devamlı mahkemelere gittim, kitaplarım yasaklandı. Kasıtlı olarak sağ ve solumda erkek polisler oluyordu. Özellikle Nuh Mete Yüksel öyle istiyordu. Beni terörle mücadele aldıklarında gece alınmam için emir vermiş. Koluna giren erkek polisleri itekledim. 'Ya bayan polis getirirsiniz ya da koluma giremezsiniz!' dedim. Sadece gözdağı vermek, psikolojimizi bozmak için böyle yapıyorlardı. Kimin eline koz geçerse o kozu değerlendiriyordu. Okullarda ellerine fırsat geçen İslam düşmanları, başörtülü öğrencilerine yapmadıklarını bırakmıyorlardı. Dindar öğretmenlerin bazıları neredeyse Allah (Celle Celalüh) diyemeyecek duruma gelmişlerdi. Sadece büyük yürekli olanlar aldırış etmeden derslerine devam edebiliyorlardı." şeklinde konuştu.

"Niceleri pencerelerden atıldılar da intihar süsü verildi"

Şenlikoğlu, "15 yıl hapis istemiyle yargılandım. 2 buçuk yıl yattıktan sonra Turgut Özal, ceza yattığım maddeyi kaldırınca çıktım. Hapishanede acayip şeyler yaşandı. Beni delirtmek bile istediler. Çanakkale tamamen PKK'lı mahkûmlarının kaldığı yerdi. Beni onların içine koydular. İnsan için başlı başına işkenceydi. Bir katta 47 kişilerdi. Allah'tan diyaloglarımız iyiydi de bana düşmanlık yapmadılar. Yoksa rahatlıkla beni öldürebilirlerdi. Gece sabaha kadar uyumazdım. Sabah gardiyanlar geliyor diye o zaman uyurdum. Niceleri pencerelerden atıldılar da intihar süsü verildi. Hâlbuki onları ortadan kaldırmak istiyorlardı ve yapıyorlardı. Çok kişiyi bu şekilde ortadan kaldırdılar. Biz duyduklarımızı, gördüklerimizi, yaşadıklarımızı 10-15 dakikalık programlarda anlatamayız. Onun için 'Bir imam hatipli vardı' İsimli romanımda o dönemleri yazdım. Bu kitabın okunmasını tavsiye ediyorum. Saatlerce ayaktaydık, oturacak yer yoktu. Aç ve susuz kalıyorduk." ifadelerini kullandı.

"Her fırsatta bizi aşağılıyorlardı"

"12 Eylül de 28 Şubat gibi İslam düşmanlarının Müslümanlara darbe vurduğu bir dönemdir." diyen Şenlikoğlu, "O dönem paramı çekmek için gittiğim postanede bir kadın tarafından rencide edildim. Postanede parayı çekecektim. Görevli kadın bana aşağılayıcı bir bakışla bakarak, 'Emine Hanım! Sen şimdi bu parayı saymayı beceremezsin. Şuradan birisine saydır da benden öyle teslim al' dedi. Ben de 'seni para diye sayarım' dedim. Onlar her fırsatta bizi aşağılıyorlardı." dedi.

Cezaevinde kendisine iğne yapılarak zarar verilmek istendiğini belirten Şenlikoğlu, hemşireye iğne yapılmayı sevmediğini söyleyerek şırıngayı duvara sıkmasını istediğini ve sıkılan ilacın yerdeki kalebodurlarda tuz ruhu etkisi yaptığını ifade etti.

"Psikolojik baskılarla işkence yapıyorlardı"

Yüzlerce insanın hapse girdikten sonra farklı bir kişilik olarak dışarı çıktığını söyleyen Şenlikoğlu, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

"Hasan Mezarcı'nın peygamberlik iddiasında bulunması o günlerin ürünüydü. Onu tanıyordum. Biraz hava atmayı severdi ama çok dürüst bir insandı. Yüzlerce insan cezaevine girip başka birisi olarak çıktı. Cezaevinde az bir zaman hücrede kaldım. Eğer oraya zaman zaman iyi askerlere, binbaşılara rastlamasaydım halim harap olurdu. Bir binbaşının Adapazarı'nda kız kardeşini okutmuşum. 'Ağabey ne olur ona iyi davranın. O benim hocam' demiş. Adam gelip halimi hatırımı sorar bir isteğimin olup olmadığını öğrenirdi. Cezaevi kadrosundan birebir kötü muamele görmedim ama dolaylı yoldan gördüm. Hastaneye götürüldüğümde asker kolumu kelepçe ile çok sıkıyordu. Canım acıyor dememe rağmen gevşetmeyip, 'komutan böyle istiyor' diyordu. Benim dosyamda terörist yazıyordu. Hiç unutmam bir gün hastane aracına bindik. Ardından kapı açıldı. Asker mahkûmlara bakıp hepsini tanıdığını ancak teröristin burada olduğunu ve bunu anlayamadığını söyledi. Bu teröristin ismi yok mu? deyince, bir de ne görelim meğerse terörist benmişim. Dosyada hakkımdaki bilgilerin çok gizli olduğu, kaçma ihtimalimin olduğu, bu sebeple dikkatli götürülmem gerektiği yazılıydı. İsteseydim 10 defa kaçardım. Psikolojik baskılarla işkence yapıyorlardı. Psikolojik işkence öyle bir şey ki, bazen fiili işkenceyi sollar."

Şenlikoğlu, "Çanakkale cezaevine giderken abdest almam gerekti. Diğer mahkûmlar gidiyor benim de ihtiyacım var diyerek gitmek istedim. Hiç kimsenin başında asker beklemiyorken benim başımda beklemek istedi. Ben mahrem işlerimin olduğunu, bu sebeple kapıda beklemesi gerektiğini söyledim. Asker de 'ya delikten kaçarsan' dedi. Delikten kafam geçmiyor. Soba deliği kadar yer, nasıl kaçarım. Benim tepem attı. Adamın yakasından tutup dışarı attım. 'Seni terbiyesiz! Nasıl olur da beni her yerde bekleyebilirsin. Defol şuradan' dedim. Bana infazımı yaktıracağımı söyledi. Ben de 'hadi yap da görelim' dedim. Hiçbir şey yapamadı, şikâyet dahi etmedi. Ama her şeyin onlardan yana olduğunu biliyordu. Ne kadar bize baskı yaparlarsa o kadar takdir toplayacaklarını biliyorlardı. 3 tür asker vardır. Birisi düşman, diğeri orta yerde birisi de kimseye zararı olmayan Müslümandır."

"Erkeklerin işkence seslerini duyduğumu hatırlıyorum"

Müslüman kadın olarak İslami davadan dolayı kendisinden başka cezaevine giren hiç kimsenin olmadığını sadece bir kişinin kısa süreli girip çıktığını dile getiren Şenlikoğlu, "Şule Yüksel Şenler benden yıllar önce cumhurbaşkanına hakaretten dolayı 9 ay hapis yatmıştı. Fakat 12 Eylül'de benden başka kadın yoktu. Ancak başka davalardan kadınlar vardı. Birisi vardı ki, yapılan işkencelerden dolayı ayaklarının üzerine basamıyordu. Sol kesimden olan bazı kadınlar işkence görüyorlardı. Erkeklerin işkence seslerini duyduğumu hatırlıyorum." şeklinde konuştu.

"12 Eylül de 28 Şubat da devam ediyor"

Şenlikoğlu, "12 Eylül de 28 Şubat da devam ediyor. Birçok yerde profesörler yine başörtülüleri aşağılıyor. Hatta sınıfa almamaya çalışanlar var. Otobüslerde hakaret işitenler var. Geçenlerde birisi boğulmak üzere olsa dahi başörtülü birisinin yardımını kabul etmeyeceğini söyledi. Kin ve nefrete bak. İşte bunlar 12 Eylül'ün devamı demektir. Kim nerede fırsat bulursa 12 Eylül'ü de 28 Şubat'ı da işletiyor." dedi.

"Suçsuz yere hala cezaevlerinde yatanlar var"

Hükümetin bir an önce anayasayı değiştirmesi gerektiğini vurgulayan Şenlikoğlu, son olarak şunları söyledi:

"Zina yasaklansın. İçeride masum masum yatanlar var. Bunlara bir çözüm bulunsun. Gerçekten hiçbir şeyden haberi olmadığı halde FETÖ yaftasıyla hapiste yatanlar var. Benim bildiğim öyle temiz insanlar var ki, hiçbir suç delili olmamasına rağmen cezaevindeler. Cumhurbaşkanımızın bu adaletsizliklerin hepsine vakıf olamıyor. Çünkü adalete karışılmaz diye bir inanç var. Cumhurbaşkanı buna karışmalı. Çükü uygulamalar adaletsiz. FETÖ'ye karşı olanlar içeriye atılıyor. Benim Gaziantep'te tanıdığım var. Ömrü FETÖ ile mücadelede geçmiş. Fakat ellerine fırsat geçenler sen misin zamanında desteklemeyen diyerek onu hapse attılar. Onu hapse atanların kendileri şimdi hapiste ama adam mimlendi. Adam kahrından ölecek. Dolayısıyla adalete bir iyileştirme getirilmesi gerekiyor. Madımak oteli yangınından sorumlu tutulan mazlumlar hala içerdeler. Bu ucube yasanın gözden geçirilmesi değil değiştirilmesi gerekiyor." (Nizamettin Aşkın- İLKHA)