Türkiye tarihinde kara leke olarak kalan 12 Eylül 1980 darbesinde lise öğrencisiyken gözaltına alınan ve 7 yıl Diyarbakır zindanında kalan Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdürrahim Semavi, acı ve işkenceyle geçen yılları unutamıyor. O süreçte işkence ile geçen yılları anlatan Semavi,  12 Eylül ile 15 Temmuz darbelerini karşılaştırırken dikkat çekici kesitlerde bulundu.

12 Eylül 1980 tarihi, üzerinden 39 yıl geçmesine rağmen müesses nizamın alnında kara bir leke olarak duruyor. Bir milyon 600 bin kişinin fişlendiği, 230 bin kişinin yargılandığı, yüzlerce kişinin işkencelerde öldüğü ve 517 kişiye idam cezasının verildiği o dönemde topyekûn bir halk mağdur edildi.

Darbe sürecinde işkencelerden geçirilen yüzbinlerce insandan biri de Abdürrahim Semavi oldu. Siyaset uzmanı, yazar ve insan hakları aktivisti olarak da tanınan Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdürrahim Semavi, henüz 16 yaşındayken girdiği Diyarbakır Askeri Cezaevinde 7 yıl kaldıktan sonra tahliye edildi. Yaklaşık 18 yıl süren yargılamanın ardından suçsuz bulunan Semavi, beraatını aldı, ancak yaşadığıyla kaldı.

"Neler yaşandı?"

12 Eylül'de istisnasız her görüşe müntesip Kürt münevverinin işkence tezgâhından geçirildiğini kaydeden Semavi, amacın Kürt kimliğini ve Kürt halkının onurunun ayaklar altına alınmak olduğunu söyledi.

İşkencelerde yaşananları anlatan Semavi, "Eşinin önünde kocasına işkenceden tutun, kocanın önünde karısına her türlü tacizlere kadar, insan dışkısı yemeğe ve fare yedirmeye kadar türlü eziyetler yaşandı. Bin bir türlü işkenceler yaşandı ve bu Diyarbakır zindanında yıllarca sürdü. Resmi kayıtlar; Türkiye çapında 600 bin civarında gözaltının yaşadığını söylüyor. 54 civarında insanın işkencelerde öldüğünü öldürüldüğünü söylüyor. Fakat ben bu resmi kayıtlara itibar etmiyorum. Öyle sanıyorum ki; sadece Diyarbakır zindanında işkencelerde ve ölüm oruçlarında ölenlerin sayısı 60’ı geçti." diye konuştu. 

"12 Eylül’e dair doğru dürüst bir çalışma yapılmadı" 

Bu konuda araştırma komisyonlarının kurulabileceğini kaydeden Semavi, bunun akademik araştırmalara dönüştürülebileceğini de sözlerine ekledi.

Semavi, "Birçok imkân varken ne hikmetse 12 Eylül ve Diyarbakır zindanında dair doğru dürüst bir çalışma yapılmadı. Orhan Miroğlu başkanlığında bir alt komisyon olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılan bir araştırma bir nebze bu olayın tarihi vesikaya dönüşmesine vesile oldu. Ancak ben şahsen bunu da yetersiz görüyorum." dedi.

"12 Eylül’ü anlatırken bile soluğum kesiliyor"

"12 Eylül'ü yaşayan biri olarak anlatmak gerçekten güçtür." diyen Semavi, "Yani bazen insanın soluğu kesiliyor. Düşünün betonlarda aylarca çırılçıplak yatan insanlar oldu, bir kişilik hücrede 20-30 kişinin aylarca kaldığı oldu. Bir kişilik hücrenin tarifi gerek; 180 santime 2 metre uzunluğunda tek kişilik hücre diye tabir edilen yerde 20 kişi aylarca kaldı, 30 kişi aylarca kaldı. Benim fiilen yaşadığım hücrede 18 kişi kaldık ama 30'a kadar kalan arkadaşların olduğunu duydum, şahit oldum, gördüm." ifadelerini kullandı.

"Çocukluğumuzu zindanda tükettik"

12 Eylül’ü yaşayan insanların çoğu yıllar sonra beraat ettiğini hatırlatan Semavi, kendisinin de 18 yıl sonra beraat ettiğini söyledi. Kendisi gibi binlerce insanın çocukluğunu zindanlarda tükettiğini aktaran Semavi, "7 yıl zindanda kaldım, 18 sene süren yargılama sonucunda da suçsuz bulunarak beraat ettim. Benim gibi binlerce insan beraat etti, fakat yaşadıklarıyla kaldılar." dedi.

"12 Eylül darbe davası sembolik kaldı"

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya gibi isimlerin yargılandığı 12 Eylül darbe davasına ilişkin de konuşan Semavi, ancak davanın sembolik olmaktan öteye geçmediğini söyledi.

Semavi, "12 Eylül cuntacıları hakkında sembolik bir dava açılınca o günleri yaşayan insanların bir nebze de olsun umutlandığını gördüm. Ama cuntanın üyelerinin yaşlılığı ve mahkemeye gelmeyişleri, mahkemenin de sembolik olmaktan öteye gitmesine müsaade etmediği bir yargılama oldu.  Biz isterdik ki, 12 Eylül zihniyeti bir bütün olarak en ağır şekilde mahkûm edilsin." dedi. 

"Kadın ve çocukların yaşadığı fecaatler araştırılsın"

Özellikle o dönemde çocukların ve kadınların neler çektiğinin araştırılması gerektiğini kaydeden Semavi, "14-15-16 yaşlarındaki çocukların yaşadıklarının araştırılması lazım ve özellikle kadınların yaşadığı fecaat çok önemlidir. Kadınlar hapishanelerde çektikleri değil bir de ziyarete gelen kadınlar, annelerin, eşlerin, bacılar, kız kardeşlerin yaşadıklarını belki de dünya insanlık tarihinin en dramatik manzaralarının araştırılması lazım. İçerdeki mahkûm, ailesine özellikle annesine, bacısına, kardeşine yalvarırdı. Gelmeyin ziyarete, diye. Çünkü hangi vahşetle karşılaşacaklarını çok iyi biliyorlardı, görüyorlardı. En feci şey, annenin gözlerinin önünde ziyaretin o kısacık anlarında dahi işkence görmekti.  Annemin gözlerinin önünde bana çuvaldız batırdıklarını söyleyebilirim." diye konuştu.

"12 Eylül başarılı oldu ve yüz binlerce mağdur yarattı; 15 Temmuz başarılı olmadı ama mislisiyle mağdur yarattı"

12 Eylül darbesinin binlerce mağdur yarattığının altını çizerek, 12 Eylül ile 15 Temmuz darbelerini karşılaştıran Semavi, şu ifadeleri kullandı:

"12 Eylül darbesi başarılı oldu ve on binlerce mağdur insan yarattı. Kürt coğrafyasında özellikle bir örgütün üzerine gitti ve o örgütün güçlenmesine sebep oldu. Hatta güçlenmesi için elinden geleni yaptı. O örgüt PKK idi, diğer bütün örgütler tasfiye edildi.  12 Eylül başarılı oldu kendi mantığı çerçevesinde, yüz binlerce mağdur yarattı. Ama 15 Temmuz başarılı olamadı, mislisiyle mağdur ve masum yarattı. Şimdi 12 Eylül PKK’yi devleştirdi, 15 Temmuz’da FETÖ denilen yapılanmanın devleşmesine zemin hazırladı. Bunu mevcut hükümet yapmıyor. Bunu FETÖ, başarmadığı darbenin semeresini elde etmek için farklı metotlar kullanıyor. 12 Eylül'de yaklaşık 30 bin insan işinden gücünden oldu ve bir o kadar da insan o dönemin şartlarına göre sürgünler yaşadı. İşinden olmadı ama farklı beldelere farklı yerlere sürgün edildi. Şırnak sürgün yeriydi, Trakya sürgün yeriydi.  Bir Kürdü Afyon’un herhangi bir ilçesine gönderiyorlardı. Dayanamayıp istifa etsin diye. Türk solondan birisini de Şırnak’a gönderiyordu.  Bugün 15 Temmuz darbesi başarılı olmadığı halde darbenin semeresinden yeni bir yapılanmanın yeni bir mazlum kitleyi tabana dönüştürtmenin mücadelesini veriyorlar. Mevcut hükümet, buna yenik düşmemek için özellikle KHK ile ihraç olunan, haklarında takipsizlik ve soruşturma bile açılmayan, takipsizlik kararı verilen, soruşturma açılmayan hatta açılan davalarda beraat eden insanları bir an önce onurlarını iade etmeleri ve işlerine geri dönmelerini sağlayarak özlük haklarını iade etmesi gerekir.  Bu 15 Temmuz darbesinin yaşayabileceği başka bir mağlubiyettir aslında. Yani 15 Temmuz darbesi evet başarılı olmadı ama izleri ve izlenimleri ile neticeleriyle onun gerçekleştirmek istediği hedefe doğru yaklaştırıyor. 15 Temmuz’un yarattığı başka bir yara da toplumda jurnal bir gelenek haline geldi. Bürokraside birçok makam ve mevki de olan insanlar, rakiplerini ya da istemedikleri insanları basit bir iftirayla ya tasfiye etme ya uzaklaştırma ya da yenik düşünebilme metodu olarak 15 Temmuz FETÖ’nün geleneğini adet haline getirdi. İkinci bir husus da toplumda güvensizlikten olgu yerleşti."  (M. Salih Keskin – İLKHA)