Mehmet Erkan Yavuz/DOĞRUHABER
Diyarbakır'da, çocuklarının dağa kaçırıldığını belirten ailelerin, HDP İl Başkanlığı önündeki oturma eylemleri 7’nci gününde de devam ediyor. Çocuklarının dağa kaçırıldığı için bu eylemi başlattıklarını belirten 18 aile, çocukları dönünceye kadar eylemlerine devam edeceklerini belirtiyorlar. Konu ile ilgili gazetemize açıklamalarda bulunan İnsan Hakları Cemiyeti Başkanı Avukat Mehmet Karadağ, “Gerçekten de bu çocukları dağa götüren bir mekanizma var mıdır? İddia ettikleri gibi önünde eylem yaptıkları partinin bunda bir dahli var mıdır? Devletin bunu araştırması ve ortaya koyması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“ÇOCUKLARIN SAVAŞA, ŞİDDETE, TERÖRE BULAŞTIRILMASINI HUKUK KABUL ETMEZ”
Meselenin hem insani, hem de hukuki açıdan değerlendirilmesi gerektiğini belirten İnsan Hakları Cemiyeti Başkanı Av. Mehmet Karadağ, “Meselenin aslında farklı boyutları var. Öncelikle hem hukuki açıdan hem de insani açıdan bu olayın değerlendirilmesi gerekmektedir. Orada toplanan eylem yapanlar anne ve babadır/ebeveyndir. Ebeveynlerin hukuki olarak çocuklarının üzerinde tasarruf hakkı vardır. Yani edindiğimiz bilgilere göre orada ‘çocuklarımız 18 yaşını bile doldurmamış’ diyen ebeveynler var. 16, 17 veya daha küçük yaşlarda. Ki bu bir vakıadır. Bu durumda ebeveynlerin oluru alınmadan çocukların alınıp götürülme durumu varsa eğer bu da tamamen hukuka aykırı. Mevcut yasalara göre de suç oluşturan bir durum vardır. Öncelikle meselenin hukuki boyutunu bu şekilde düşünmek gerekiyor. Dolayısıyla burada tamamen müşteki durumunda eğer hukuk karamıyla ifade edecek olursak şu an oradaki ebeveynler anne babalar müştekidir/şikayetçidir. Çocukların götürülmesi nedeniyle kim götürmüşse bunun tespitini isteme hakları var soruşturma ve kovuşturma açılmasını isteme hakları var. Dolayısıyla bu eylemi yapmada sonuna kadar hukuken de hak sahibidirler. Ayrıca uluslararası hukuka göre de eğer böyle bir durum varsa çocukların zorla dağa götürülmesi veya bir şekilde çatışmaya dahil edilmesi hele hele savaş ortamında kullanılma durumu varsa uluslararası sözleşmelerde buna cevaz vermez. Hem mevcut hukuk hem de uluslararası hukuk buna kesinlikle izin vermez. Çocukların bu şekilde savaşa, şiddete, teröre bulaştırılmasına hukuk kabul etmez.” şeklinde konuştu.
“BURADA TAMAMEN İNSANİ BİR DRAM VAR, BİR FACİA VAR”
“İnsani olarak meseleyi değerlendirecek olursak tabi ki bir annenin bir babanın feryadını ancak aynı durumda olan veya benzer durum yaşamış olanlar anlarlar.” diyen Karadağ, sözlerine şöyle devam etti: “İnsani olarak çocuğundan ayrı kalmış hiçbir haber alamayan onun sesine bile hasret kalmış olan bir anne ve babanın feryadın hiç kimse bigâne kalamaz, bunu görmezlikten gelemez. Dolayısıyla burada tamamen insani bir dram var, bir facia var.
Çocuklarını yıllardır göremeyen annelerin feryatları var. Bunu görmek gerekiyor. Hem toplum olarak hem de bu işle ilgilenen devlet erkleri mercileri olarak buna eğilmek gerekiyor. Aslında buna toplumsal bir destek de gerekiyor ki bir daha böylesi durumlar oluşmasın. Fakat maalesef onlar cahildir devam eden çatışmalı süreçte savaş boyutuna girmiş olan şiddette çocuklar bir şekilde bu mekanizmaya dâhil ediliyor, kullanılıyor, çatışmalarda öldürülüyor. Her kim buna sebep oluyorsa mahkûm edilmesi lazım. Bu örgütleri ve mekanizmaların bir şekilde tüm halkın tepkisiyle bu şekilde belki de belki eylemler ortaya koyarak veya farklı şekilde bunun önlenmesi gerekiyor. Sessiz kalındığı takdirde buna benzer olaylar devam edecektir. Bu yüzden biz yapılan eylemin hem hukuki olarak hem de insani olarak haklı olduğunu tamamen insani ve hukuki bir durumdan kaynaklandığını düşünüyoruz. Destek verilmesi gerekiyor tüm toplum olarak. Zaten onlarca yıldır özellikle bölgemizde insan kaynakları heba edildi. On binlerce insan çatışmalarda yok edildi. Değerlerimizin gencecik evlatlarımızın, çocuklarımızın gitmesi bizim toplum olarak da bir kaybımızdır.”
“OLAYI SADECE SİYASİ KONJONKTÜRE BAĞLAMAK DOĞRU DEĞİL”
Olayı sadece siyasi konjonktüre bağlı olarak değerlendirmenin doğru olmayacağına vurgu yapan Karadağ, “Bunu dönemsel olarak siyasi konjonktüre bağlı değerlendirmemek gerekiyor. Yani kimin işine gelir, kim bunu yaptı meselesine asla girmememiz lazım. Ortada bir hak ihlali varsa bir hukuksuzluk varsa bunu her zaman ve her şartta dile getirmek gerekiyor. Sadece birilerinin veya iktidarın işine geliyor diye yapılan bir eylemin olduğunu düşünmüyoruz bu eylemin. Dolayısıyla bu şekilde meseleyi değerlendirenlerin de yanlış değerlendirdiğini düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.
“BURADAN BİR ÇIĞLIK DUYULACAK, YA ÖLÜM ÇIĞLIĞI YA ZAFER ÇIĞLIĞI”
PKK/HDP'liler tarafından çocuklarının kandırılarak dağa kaçırıldığı gerekçesiyle HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde oturma eylemi yapan aileler, HDP tarafından kendileri hakkında yapılan basın açıklamasına tepki gösterdiler. Aileler, HDP açıklamasının yer aldığı kâğıdı okuduktan sonra parçalara ayırarak yere attı.
HDP tarafından yapılan basın açıklamasını önce kameralar karşısında okuyan Müslüm Altıntaş’ın babası Şevket Altıntaş, açıklama kâğıdını parçalara ayırarak yere attı.
Açıklamayı samimi bulmadıklarını söyleyen Altıntaş, “Biz mecliste HDP’ye kaç defa gittik. Yetkilileriyle görüştük. Diğer partilerle de görüştük. Yazıklar olsun diyorum, başka bir şey demiyorum. Bu ülkenin gözü önünde, 13 tane asker polis 4 yıldır alınamıyor ise yazıklar olsun. Hiçbir siyasetçinin sözüne inanmıyorum, güvenmiyorum. Bizler süslü, politik, siyasi kelimelerle avutulmak istenen insanlarız. Hiçbir siyasetçinin sözleri bize artık inandırıcı gelmiyor. Müracaat etmediğimiz kurum, kişi kalmadı diyebilirim. Kameralar önünde ayrı, kameraların olmadığı yerde ayrı konuşuyorlar. Biz bunları birebir yaşıyoruz, yalanım varsa söylesinler. Terörü sonuna kadar lanetliyorum. Dağa kaçırılan 10 yaşındaki çocuklardan ne istiyorsunuz. Bizi süslü kelimelerle avutmayın. Buradan bir çığlık duyulacak, ya ölüm çığlığı ya zafer çığlığı.” şeklinde konuştu.
''GEREKİRSE BURADA ÖLMEYE RAZIYIZ''
Özkan Aydın’ın babası Süleyman Aydın ise Diyarbakır’da çözüm sürecinde çocuğunun kaçırıldığını aktardı. Aydın, "Çocuğum 2015’te kayboldu, bir eve geldim evdekiler Özkan gelmemiş dediler, sorduk soruşturduk çocukları dağa götürdüklerini söylediler. Ben gidip polise söyledim, onlar da Lice’ye büyük bir ihtimal götürdüklerini söylendi. Ben de minibüse bindim Lice’ye gittim, örgüte çocuğumun kaybolduğunu söyledim, adını soyadını aldılar. Soruşturdular oğlumun orada olduğunu söylediler, dedim oğlum 15 yaşında verin ne işi var burada, daha sonra oğlumu gönderdiklerini ve burada olmadığını söylediler. Daha sonra zorluk çıkardılar hiçbir şey yapamadan eve dönüm. Tekrardan polisi bilgilendirdim, 4 yıldır oğlum kayıp 15 yaşındaki çocuğun ne işi var dağda, hiçbir şekilde haber alamadım. Annesi hasta evde kalkamıyor, oğlumdan dolayı babam rahmet etti, perişan bir haldeyiz oğlumun gelmesini istiyoruz. Oğlumu buraya getirmeden götürmezler, onun için ben buradayım ve arkadaşlarıma katılıyorum. Gerekirse biz burada ölmeye de razıyız, oğlumu versinler.” diye konuştu.
"HEM AİLELER HEM ÇOCUKLAR TEHDİT EDİLİYOR"
Zaman zaman HDP'lilerin tehdit ve hakaretlerine maruz kalan acılı ailelere, kimi duyarlı STK ve akademisyenlerden de destek geldi. TÜGVA Genel Başkanı Enes Eminoğlu, HDP önündeki ailelerin yanına gelerek desteklerini açıkladı.
Oturma eylemine destek için İstanbul'dan geldiğini belirten TRT World çalışanlarından Saliha Eren, Kürtlerin hakkını savunduğunu iddia eden HDP'nin kapısında Kürtlerin eylem yaptığını söyledi.
"BABALARDAN BİRİ DÜN 'BENİM CİĞERİMİ ALDILAR' DEDİ"
Anne, baba ve evlat yokluğunun birbirinden acı olduğunu söyleyen Eren, "Ailelerin yanına oturduğumda acılarını gördüğümde ilk hissettiğim şey annemi, babamı özlemek oldu. Yani ben çocuk sahibi değilim ama çocuk yaştaki yeğenlerimi düşündüm. Benim duyduğum acı bu kadarsa, içimi yakıyorsa, onlarınkini tahmin bile edemiyorum. Bu acıyı yaşamak için anne-baba olmaya da gerek yok. Babalardan biri dün 'benim ciğerimi aldılar' dedi. Bu cümlenin üstüne kimse bir şey söyleyemez. Her türlü desteğe ihtiyaçları var. Her türlü insani desteğe ihtiyaçları var." diye çağrıda bulundu.
"ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR"
Oturma eylemi yapan aileleri tebrik ederek destek verdiğini belirten Hak ve Kardeşlik Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Naki Erdemir, eylem yapan aileleri temsilen Mustafa Biçer'in annesi Ayşegül Biçer ile telefonla görüştü.
Erdemir, acılı anne Biçer'e hitaben şunları söyledi: "Sizleri tebrik ediyorum. Ellerinizden öpüyorum. Her zaman yanınızdayız. Ateş düştüğü yeri yakar. Onlar anaların ciğerlerini yaktı, Allah da onların ciğerlerini yaksın. Hiçbir annenin canı yanmasın, bunu arzuluyoruz. Ama bakıyoruz HDP'nin ileri gelenlerinin çocukları yurtdışında eğitim alıyorlar, tatil yapıyorlar. Deniz sahillerinde plajlarda gün geçiriyorlar. Mazlum ve gariban insanların çocuklarını kandırıp dağa götürüyorlar. Sizleri tebrik ederek yanınızda olduğumu her zaman söylüyorum. Ben kendim Nevşehirliyim, bir eğitimciyim. Türkiye çapında da Hak ve Kardeşlik; Türk'ün, Kürt'ün ve Arap'ın beraber olduğu ve 'ne mutlu Müslümanım diyene' sloganıyla kurduğumuz derneğin başkanıyım. Şu anda yoğun işlerimden dolayı oraya gelemiyorum. En azından telefon ile sizleri destekliyorum ve yanınızdayım."