29 Haziran Şeyh Said ile ona tabi olan bir kısım meşayih ve beylerin şehadet yıldönümüdür. Kıyamın işlenecek pek çok yönü vardır. Geçen yıl, kıyamı işledik. Bu yıl kıyamın üzerinde durulmamış bir yönü üzerinde duracağız ve inşaallah bu yazı dizisinde Şeyh’e ihanet edenlerin karşılaştıkları dünyevi musibetleri konu alacağız.

İhanet, lügatlerde “emanet” kelimesiyle zıt anlamda, “hainlik, hıyanet, nankörlük, emanete ters hareket, ahde vefasızlık, ahdi gizlice bozarak hakka aykırı davranmak” anlamında kullanılır.

Kelimenin yaygın anlamı ise “kişinin birine verdiği sözün aksine davranması”dır. Bu anlamıyla

-Kendisine bırakılan emaneti koruma sözü verdiği hâlde sahibine iade etmeyen,

-Birine herhangi bir konuda söz verip veya onunla bir anlaşma yapıp bir çıkar veya korku yüzünden sözünün gereğini yerine getirmeyen,

-(Popüler anlamıyla) Bir kişiyle nikah akdini kıymışken başka biriyle gayri meşru bir ilişki yaşayan

- Sözünü bulunduğu ortama göre değiştiren (ikiyüzlü, münafık…)

Kişiler ihanet içindedir. İhanet edene “hain” denir. Ancak “hain” kelimesi burada verilen anlamlardan daha özel bir anlam edinmiş. 

Hain, yaygın anlamıyla “canını kurtarma, para kazanma, makam sahibi olma” gibi kişisel menfaatler peşinde koşarak düşmanla işbirliği yapan kişidir.

Bu anlamla ilişkili olarak yöremizde halk arasında “ihanet”, “keklik”le özdeşleşmiş. Keklik güzel ve eti lezzetli bir hayvandır, ancak bir o kadar da türü nadir ve çeviktir. Aynı zamanda kendisine düşkündür. Örneğin, yuvasına ellendiğinde, yuva hiç bozulmasa bile keklik bunu (yüce Allah’ın ona verdiği koku alma güdüsüyle) fark eder ve bir daha o yuvaya asla uğramaz; yumurtları civciv olma aşamasına gelmişse bile onlara ellendiğinde dişi keklik o yıl yavrusuz kalmayı göze alarak bir daha o yumurtaların üzerine kuluçkaya yatmaz.  

Bu durum, avcıların hileyle keklik avlamasını zorlaştırır. Ancak kekliğin iki zaafiyeti vardır: Erkek kekliğin kavgaya ve dişi kekliklere düşkün olması.

Avcı, keklik avlamak için bu zaafiyetten yararlanır. Keklik yavrularını evcilleştirir, dağlarda tuzağının yanı başına bırakır; bu evcil keklik erkekse diğer erkekler kavga için onun yanına gelir ve tuzağa düşer; dişi ise erkek keklikler dişilere düşkün olduklarından onun sesine aldanır, yanına gelir ve tuzağa düşer.

Evcil her seferinde bu oyun için kullanılır, kendisi de zamanla bu oyundan zevk alır ve kendi türdeşlerini avcının tuzağına düşürür, kazanının haşlanmış suyuna atar, sofrasına et yapar; nihayet kendisi de yaşlandığında sahibi onu da keser ve yer.

Halk, bu hikayeyle uyumlu olarak “Hainler iflah olmaz” diyerek hainin de zalime ne kadar hizmet ederse etsin eninde sonunda zalim tarafından mazlumla aynı akıbete uğratılacağına inanır.

Ancak, cehennem boşuna değildir; yüce Allah’ın bir günaha karşılık gelen azabın bir kısmını dünyada vermesi mümkünse de azabın büyüğü şüphesiz ahirettedir. Biz, bu yazı dizisinde hainlerin dünya azabını işleyeceğiz.

Hainler, bütün dinlerde ve bütün toplumların şuurlarında “aşağılık” insanlardır; “esfelisafilin”dir. Onlar için azapların en büyüğü dilenir ve affın onlara uzak olacağı bilinir. Halk, bu noktada tatmin olmak için zaman zaman mübalağada bulunmuş, hainlerle ilgili pek çok dünyevi musibet uydurmuştur. Bu yazı dizisinde halk arasında yayılan musibetleri değil, kaynaklara dayanan musibetleri işleyeceğiz. Zalim avcıların kullanıp başlarını kestikleri ya da terk ettikleri hainleri anlatacağız.

İhanetle ilgili bu geniş açıklamalardan sonra inşaallah haftaya kıyamı özetleyeceğiz ve ihanet örneklerini çok yönlü işlemeye başlayacağız.

İHANET TÜRLERİ

1. Allah’ı inkâr(küfr)

2. “Allah ve Resulü’ne karşı ihanet: Rabbimiz, Enfal Suresi 27’de şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Bile bile emânete ihânet etmek sûretiyle Allah’a ve Resûlü’ne ihânet etmeyin.”

Kaynaklara göre bu ayet-i kerimenin sebeb-i nüzulü şudur:

 “Hz. Peygamber (a.s.), Medine döneminde Yahudi Beni Kureyza kabilesi ile Müslümanlar arasında hakemlik yapmak üzere Müslümanları temsilen Ebû Lübâbe’yi görevlendirmişti. O da Sa’d b. Muâz’ın hakemliğine razı olan Yahudi kabilesine yanlış bir seçimde bulunduklarını, bunun pek çok kişiyi ölüme götürecek bir tercih olduğunu işaretle hissettirmek istemişti. Bunun için kesilme ve ölüm anlamına gelecek şekilde elini kendi boğazına götürmüştü. Ebû Lübâbe’nin kendi çocukları da o kabilenin içinde yaşamaktaydı. Ayrıca onlarla ticârî birtakım ilişkileri de söz konusuydu. Bu varlıkları nedeniyle de kaygılanmaktaydı. Onun böyle davranması âyetin nâzil olmasına neden olmuştu. Kendi ifadesiyle, Ebû Lübâbe Allah’a ve Resulü’ne ihanet ettiğini hemen anlamış ve çok pişmanlık duymuştu. Ardından bağışlanması sağlanmıştı.”

Âyeti yukarıdaki rivâyetin ışığında değerlendirdiğimizde emâneti sır; Allah’a ve Resûlü’ne ihâneti de o sırrı ifşa etmek şeklinde anlamak mümkün görünmektedir.”

3. Nefislere ihanet: Kişinin günah işlemesi, böylece nefsini azaba duçar kılmasıdır.

4. Anlaşmaya ihanet

5. Eşlerin ihaneti (zina)

6. Vatana ihanet: Günümüzde bu anlam terimleşmiştir ve özel bir hukuka dahildir. Kişilerin, kişisel çıkar uğruna veya korku yüzünden vatan ve milletlerinin aleyhine düşmanla işbirliği yapmasıdır.

HAİNLERİN ÖZELLİKLERİ…

Hainlerin özellikleri öncelikle, “hiyanet” kavramının anlamında saklıdır. Burhan Sümertaş’ın “Kur’ân’da Hıyânet Kavramı” başlıklı tezi bu konuda önemli bir kaynaktır: 

“Hiyanet” kavramı anlamlandırılırken Arapça lügatlerde, “eksiklik” anlamı öne çıkar.

- Bir kimsenin payına düşen hakkının noksan verilmesi

- Sevgi, samimiyet ve vefâda gösterilen eksik tutum

“Kavramın öne çıkan ikinci anlamı zayıflıktır. Bu anlam daha çok bir nesnedeki kırılganlığın; hayvanın veya insanın yük taşımasına engel olan zayıflığın ve acziyetin dile getirilişinde ‘texavvün’ kelimesiyle ifade edilmektedir.”

“Bir sonraki anlamının ‘yanıltmak, aldatmak veya saklamak’ olduğunu söyleyebiliriz. Aslında ihânetten korumak üzere taahhüdü altına aldığı bir nesneye karşı olumsuz tavır takınıp, asıl ihâneti kendisi yapan kişinin bu tutumu ‘taxvîn’  kelimesi ile dile getirilmektedir.”

“Özellikle aslanların fersiz, zayıf ve gevşek bakışları bu kökün mâzî fiili olan ‘xâne’ ile anlatılmaktadır.”

 “Xâinetü’l-Ayn tabiri de nâmahreme hırsızca bir bakışla bakmayı anlatmak için türemiştir. Bu sert olmayan, zayıf ve yumuşak bakışlar muhtemelen sadece görünüştedir. Masum gibi görünen bakışların altındaki aldatma hissini içinde taşıyan fâil, hâinliği düşünmektedir. Onun zayıf ve sinsi bakışının sonucunda ihânet yani aldatma, gadr, vefâsızlık meydana gelmekte ve güven yaralanmaktadır.”

 “Bunlara ilaveten, kılıcı ile bir darbe yapan, ancak isâbet ettiremeyen kişiye Araplar, kılıcı kast ederek “Kardeşin sana ihânet etti” demekte; kılıcın, kendinden bekleneni yapmadığını kastetmektedirler. Bir kişinin olumludan olumsuza doğru bir değişim geçirmesi de ‘Zaman sana ihânet etti’ biçiminde ifade edilmektedir.”

“Ayrıca kovanın ipinin kopması sonucu aralarındaki bağın çözülmesi ihânet olarak anlatılmaktadır.”

Burhan Sümertaş Hoca’nın verdiği bu anlamların yanında “ihanet” kavramının “hafife almak, ciddiye almamak” anlamının da olduğu bilinmektedir. Yine “gadr” kelimesi de ihanetle ilgilidir. “Zalim, acımasız kişi” anlamına gelen “gaddar” kelimesinin asıl karşılığı “hain”dir.

Bu sözlük anlamlarına bakılarak hainlerin genel olarak şu özelliklere sahip olduğu söylenebilir:

1. Hainler, “sadakat” yanları eksik, bir karar üzerinde durma kabiliyetinden yoksun tam bir kişiliğe sahip olmayan kişilerdir.

2. Hainler, ahlaken zayıf ve kararını sürdürme bakımından aciz kişilerdir.

3. Hain, hakkı saklar; dostunu da düşmanını da yanıltır, aldatır. Bunun için, kimse hainlere güvenmez; onlara iş yaptıran kişiler de onların kendilerine de ihanet etmesinden korkar. Onları sürekli denetim altında tutar ve onlara yönelik kalbi bir muhabbet beslemez. 

4. Hain göz diktiği güzelliği, malı, makamı elde etmek için doğrudan gayret göstermek yerine ona sinsice bir bakışla yönelir. Fırsat kollayan bu sinsi bakış, adeta hainin parmak izidir. Feraset gözleri ona yönelirse onu tanır.

5. Hain, kendisine güvenen kişiyi hayal kırıklığına uğratır, onu yarı yolda bırakır.

6. Hain, çağın eğilimlerine göre değişir, dün söylediğinin tersini bugün söylemekten çekinmez.

7. Hain, zayıf, aciz ve eksik bir tip olduğu için vefasızdır; dostlarından kopar; yere dökülen süt kovası misali, onların kendisine verdiği emeği boşa çıkarır. 

8. Hain, vefasızdır, verdiği sözü hafife alır; onun tersine davranmaktan utanmaz. 

9. Hain, gaddardır, acımasızdır; bir zamanlar beraber yiyip içtiği arkadaşına, kardeşine en büyük zulmü yapmakta ya da kendisini eziyetten kurtarmak için kardeşini eziyete sokmakta sakınca görmez.

İHANETLE İLGİLİ KAVRAMLAR…

“1. Nifak:  “N-f-k” kökünden türeyen nifâk kelimesi, iki kapılı bir yuvaya sahip köstebeğin düşmanını aldatarak kapıların birinden girip öbüründen kaçmasını anlatmaktadır. Terim olarak ise nifâk, “inandığını dili ile söyleyip, küfrünü kalbinde gizlemek”tir. Münâfık da, ‘kendisini düşmanın tehlikesinden kurtarmak için bir kapıdan girip ötekinden kaçan hayvanın durumunda olduğu gibi; dinin bir kapısından girip, başka kapısından çıkan çift şahsiyetli kişi’ demektir. Bu bağlamda Ragıp el-Esfehânî’nin ifadesine göre, hıyanet ile nifâk kavramları aslında aynı anlamlara gelmektedir.

2. Ğull: Bu kelime de hıyânet anlamını karşılamaktadır. Lügatteki gizlemek anlamıyla sözlere ve anlaşmalara sadakatsizlik gösteren kişinin, ihâneti içinde hep gizli bir düşünce olarak tuttuğunu ve fırsatını bulunca da gerçekleştirdiğini; bağlamak anlamıyla ihanetin insanları şaşırtan, ellerini kollarını bağlayan tarafını; kirlilik anlamıyla da hainliğin fert ve toplum nazarındaki çirkinliğini yansıtmaktadır.

3. Gadr (Xadr): Gaddar (Xattar) kelimesi  “x-t-r”, lügatlerde bir kişinin gönlü dönüp midesinin bulanmasını ifade etmektedir. Mübalağalı ism-i fâil olan xattar (gaddar) ise aşırı derecede xatr, aldatma, sadâkatsizlik hisleriyle yasayan birini nitelemektedir. Sözünden dönen insanın da mide bulandırıcı, tiksindirici, pis bir iş yapmış olduğu göz önünde bulundurulduğunda xattâr kelimesinin içeriği daha iyi anlaşılmaktadır. Bu kelime Kur’ân’da bir yerde xattârin kefûr: hâin nankör şeklinde geçmektedir. Muhtemel bir deniz fırtınasında Allah’a yalvarıp O’ndan yardım isteyen insanın karaya çıkıp kurtulunca biraz önceki yalvarma düşüncesine sadâkatsizlik göstermesi, dönmesi Kur’ân literatüründe hıyânet olarak kabul edilmektedir.

 Bu kavramlarla birlikte, sözünden dönmeyi ifade eden “hulf”; yıkımı tahribatı anlatan “nakz-enkaz, neks”; kişinin sevdiği birine sırtını dönmesini anlatan “tevliye” ve olumsuz değişimi anlattığında (döneklik) inkılâp kavramı da Kur’an-ı Kerim’de “hiyanet” kavramıyla ilgili kullanılan kavramlardır.”

İlgili kavramalara bakarak hainlerin özelliklerine şunları ekleyebiliriz:

1. Hain, münafık karakterlidir; ihanetini saklar. 

2. Hain acımasızdır.

3. Hain, gönüllerde ve gerçekte ardında enkaz bırakır, gönülleri harap eder, memleketleri harap eder… 

4. Hain unutkandır. Hem iyiliği unutur hem de ihanetinin unutulacağını sanır. 

5. Hain dönektir.

KÜRTLER HAİN BİR TOPLUM DEĞİLDİR

Genellikle, fikirlerinde ve tarafgirliklerinde inatçı, misafirperver ve vefalı bir toplum olarak bilinen Kürtler; son iki yüzyıldaki durumlarından dolayı hem kendi içlerinde hem de dışarıdan “hainlik” suçlamasına maruz kalmışlar. Oysa, Kürtlerin sedakat ve misafirperverliği İslam’ın ürünüyken bozulmuşlukları bunalımın ürünüdür.

1. Haçlı Seferleri sırasında kimi Mısır Araplarının Haçlılarla, son dönemde ise Arap yönetimlerin Amerika ve diğer uluslar arası güçlerle Filistin davasına karşı takındıkları tavır…

2. Orta Asya Türklerinin kendi özgürlük hareketine karşı, 20. yüzyılın başında Ruslarla yaptıkları akıl almaz işbirliği ve Anadolu Kurtuluş Savaşı sırasında Ege yöresinde Yunan, İstanbul’da diğer işgalci güçler işbirliği…

3. İran devriminden sonra devrim muhaliflerinin Amerika ve israil’le yaptığı işbirliği…

İhanetin, bunalım dönemlerinde bütün toplumlarda görüldüğünü, her toplumda zayıf insanların kişisel çıkar peşinde koşarak alçaklaştığını göstermektedir.

Devam Edecek...

Ahmet Yılmaz / Araştırma