1966'da Ağrı'nın Patnos ilçesinde dünyaya gelen Şehit Selami Yurdan, yaşamı boyunca bir Müslüman'ın sorumluluğunu ifa edeceği bütün görevlere koşarak katıldı.
Beyazıt Meydanı'nda sıcak, kavurucu güneş altında Bosna'da zulme maruz kalan Boşnak Müslümanlara destek gayesiyle gerçekleştirilen eylemlerde hep vardı Şehid Selami Yurdan. Tıpkı zor durumda olan Müslümanlar için yapılan tüm eylemlerde olduğu gibi… O, özellikle Bosna'daki kardeşlerinin acısıyla ciğerleri dağlananlardandı. Bir yolunu bulup mutlaka Bosnalı kardeşlerinin acısını paylaşmalıydı.
Son olarak tevhit bilincinin en ileri örneklerinden birini sergileyerek Bosnalı Müslümanların direniş mücadelesine destek vermek amacıyla Saraybosna cephesine gitti. Rabbimizin, "Size ne oluyor ki Allah yolunda ve ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize katından bir yardım eden yolla' diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?" (Nisâ: 75) buyruğu ciğerlerini dağlayan Selami Yurdan, Bosnalı kadın ve çocukların "Nema niko da nas spasi?" (Bizi kurtaran yok mu?) feryadına daha fazla dayanamadı ve arkadaşları ile birlikte Bosna Hersek'e gitmek üzere yola çıktı.
Hiçbir zorluk şehadet yolundan çeviremedi
Önce Bulgaristan-Romanya-Macaristan yolunu denediler. Ancak Yugoslavya'ya giremediler. Bu sefer dönüp Makedonya üzerinden Arnavutluk'a ulaştılar. Arnavutluk'tan bir gemiyle Hırvatistan'ın Split şehrine ve oradan karayolu ile Bosna-Hersek topraklarına girmeyi başardılar. On altı gün süren uzun bir yolculuğun ardından, Bosna-Hersek'teki, Zenica ve Travnik şehirlerinde Muslimanske Snage'ye (Müslüman Kuvvetler'e) katıldılar. Saraybosna yakınlarındaki Visoko'da büyük bir harekât yapılacağını öğrenen Selami Yurdan'ı durdurmak mümkün değildi. Şehadete susayan Selami Yurdan, beraber geldiği arkadaşlarına, "İlla oraya gidelim. Orda direniş var, biz oraya gidelim" diyordu. Ancak arkadaşları, o kadar büyük çarpışmaların olmadığı, Türbe Cephesi'ne gitmeleri gerektiğini söylüyorlardı. Birlikte Bosna'ya geldiği arkadaşlarından Ufuk, cephede bulunan arkadaşlarına haber yolladı ve cepheye çağırıldılar. Bir gün silah atışı yaptıktan sonra ertesi gün sabaha karşı üçte yola çıktılar.
"Biz buraya şehit olmaya geldik"
Önlerinde Boşnaklar olmak üzere sabah yedi sularında, 50-55 kişi ile bir Sırp kasabası (İljas) üzerine operasyona başladılar. Bosna-Hersek'e gelişlerinde olduğu gibi operasyon esnasında da birlikte olan Selami Yurdan ve Ufuk, çarpışma başladığında ayrılıp Sırpların arasına girdiler. Doğu tarafından sürekli ateş ediliyordu. Önlerinde mayınlı bir bölge olduğunu önceden biliyorlardı. Geriye doğru çekilirlerken mayınlı bölgeye Sırplar tarafından ağır silahlarla ateş edilmeye başlandı. Yüzlerce kurşunla birlikte havan mermileri de eşlik ediyordu. Bu esnada Selami Yurdan devamlı olarak "Arkadaş! Biz buraya şehit olmaya geldik" diyerek, "İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun" ayetini tekrarlıyordu. Yaprakların üzerinden kayarak geri çekilirlerken arkadaşları, Selami Yurdan'ın tekbirlerini duydular.
Selami Yurdan, yoğun Sırp ateşinden nasibini alarak vurulmuştu. Vurulduktan sonra arka arkaya beş kere tekbir getirmişti. İki arkadaşı daha kol ve bacaklarından yaralanmıştı. Ancak şehadet sadece Selami Yurdan'a nasip olmuştu. Selami Yurdan bu şehadetiyle, 1992-1995 Bosna Savaşı'nın ilk Türkiyeli şehidi sıfatına da erişti. Selami Yurdan şehit düştüğünde tarihler tam olarak 22 Ağustos 1992'yi gösteriyordu.
Arkadaşı Ufuk'un dilinden Şehid Selami
Birlikte savaştığı arkadaşı Bosna gazisi Ufuk, Selami Yurdan şehit olduktan sonra yaşananları şu şekilde anlatıyordu: "Selami ile bizim gidişimiz, yolculuğumuz problemli oldu. Ancak 16 günde Bosna'ya varabildik. Fakat aramızda hiçbir problem olmadı. Yani düğüne gider gibi gittik, Allah'a şükür. Selami ile yolda Türkiye'de sohbetlerde konuştuğumuz gibi Türkiye'deki cemaatler hakkında bir saat bile konuşmadık. Konuşmalarımız, Bosna'ya girince kesildi. Artık hiç konuşmuyordu. Daha sonra eğitime gittik. O gün Selami, vurulduktan sonra arka arkaya 5 kere tekbir getirdi. Daha sonra gördüğümüzde bir kurşunla vurulduğunu anladık. Yanımdaki arkadaş bana bağırdı: "Ufuk! Selami vuruldu. Git onu al!" Ben hemen yerimden fırladım. Vurulduktan sonra geriye doğru yamaçtan yuvarlanmıştı. Yanına ulaştığımda, yüzüstü yatıyordu. Karın boşluğundan tek kurşun yemişti. Kurşun, girdiği yerin tam arkasından çıkmıştı. Ruhunu Allah'a teslim etmişti. Biz üzülmedik, bilakis sevinmiştik. Ben Selami'yi aldım, geri hatlarımıza doğru götürüyordum. Birçok arkadaş vardık. Fakat tek vasiyet eden oydu. Silahlı olarak fotoğrafının çekilmesini istemiyordu. Daha önce gömüleceği yeri göstererek ‘Beni buraya gömün' demişti. ‘Beyazıt'ta benim için, cenaze namazı kılın' diyordu. Terlikler almıştı ve ‘Bunları benim kardeşime götür' demişti. Yani tek vasiyette bulunan Selami olmuştu. Herhalde kendisine malum olmuştu."
Ağabeyi Recai Yurdan'ın dilinden Şehid Selami
Geçtiğimiz yıl İLKHA'ya konuşan Selami Yurdan'ı anlatan ağabeyi Recai Yurdan, 20'ye yakın şehit arkadaşı arasında kardeşi Selami'nin de olduğunu söyledi.
Kardeşinin tevdihi bir bilince sahip olduğunu belirten Yurdan, "Selami, iş hayatında da başarılı bir insandı. Kendisine ait evi ve arabası vardı. Nerede bir Müslümanın sorun ve sıkıntı varsa Selami oraya koşardı. Hastaları ziyaret eder, ihtiyacı olana ilaç alır ve onların ihtiyaçlarını giderirdi. Şehidin en önemli özelliği, söz ve eylem bütünlüğünü hayatında esas almasıydı. Bu vasıf bir mümin için çok önemlidir." dedi.
Bosnalı Müslümanlar ile Sırplar arasında başlayan savaşın ardından kardeşinin, kendine özel bir elbise diktirip, Bosna'ya gitmeye karar verdiğini anlatan Yurdan, Selami'nin, diktiği elbisenin kendisine kefen olması için ailesinden dua talep ettiğini ifade etti.
"Allah duasını kabul etti ve o elbise şehidin kefeni oldu"
Bosna'da komutanların, Selami ve arkadaşlarının karargâhta nöbet tutmasını istediklerini dile getiren Yurdan, sözlerine şöyle devam etti: "Selami, ısrarla cephede savaşmak istediğini söyler. Israrlara dayanamayan komutan kabul eder. Selami vasiyet yapar ve 'Şayet şehit olursam Osmanlı'dan kalan Hacı Ali Begoviç Camiinin bahçesine defnedin beni.' der. Sonra da Beyazıt’ta kendisi için gıyabi cenaze namazı kılınmasını ve özel eşyalarının ailesine teslim edilmesini ister. Cephede dünya kelamını konuşmayı bırakır ve sadece 'İnna lillah ve inna ileyhi raciun.' demeye başlar. Görgü tanıklarından dinledik. Yaylım ateşine maruz kalırlar. O anda Selami 'Allah-u Ekber.' der. 6 kez tekrarlar bunu ve son sözü bu olur. Allah duasını kabul etti ve o elbise şehidin kefeni oldu."
"Babam şehadetini duyduğunda şükür secdesine kapandı"
Kardeşinin şehadet haberini ilk kendisinin aldığını ve sonrasında birkaç arkadaşıyla birlikte bunu babasına bildirdiğini kaydeden Yurdan, "Babam şehadetini duyduğunda şükür secdesine kapandı. Annem de çok metanetli durdu. Şehadetinin ardından PKK'li akrabalarımız, 'Bizim davamız dururken siz nelerle uğraşıyorsunuz.' diyerek bizleri kınamışlardı. Babam ise onların bu tavrına karşı çok net ve sert bir şekilde tepki göstermiş, Müslümana yakışan bir tavırla, 'Biz Müslümanız. Ne Kürtlük ne milliyetçilik ne de Boşnaklar için savaşırız. Bizim davamız Allah'ın davası, biz ümmetin kurtuluşu ve vahdeti için savaşıyoruz.' diye cevap vermişti. Babam, Beyazıt Meydanı'nda kılınan gıyabi cenaze namazında tarihi bir konuşma yaptı ve şöyle demişti: Değil 5 oğlum, 500 başım olsa Allah için vermeye hazırım." ifadelerini kullandı. (İLKHA)