Batıdan ithal edilen ve toplumsal yapımızla uyuşmayan yasaların kaldırılması için farklı kesimlerden tepkiler gelmeye devam ediyor. Uzun sürerdir birçok kesim tarafından düzenlenen basın açıklamaları ve protesto gösterileriyle İstanbul Sözleşmesi, CEDAW, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, aileyi yıkan yasa olan 6284 sayılı kanun ve daha birçok uygulamanın kaldırılması talep ediliyor. Toplumda bu kadar tepki oluşmasına rağmen hala yürürlükte olan ve binlerce kişiyi mağdur eden uygulamalar, neredeyse tamamının Müslüman olduğu Türkiye'de uygulanması şaşkınlıkla karşılanıyor.
Toplumumuzda uygulanmaya devam eden batılı düzenlemelere tepki göstererek kaldırılması gerektiğini belirten Sosyologlar Derneği Başkanı Prof. Dr. Sami Şener, aile yapımıza uygun olmayan düzenlemelerin kaldırılarak aileyi güçlendirecek uygulamaların yürürlüğe konulması gerektiğini ifade etti.
Aile üzerinde ortaya konan bir takım mevzuatlardan dolayı Türkiye toplumu ve İslam dünyasında batılılaşmayla birlikte farklı bir sistemin gündeme geldiğini belirten Şener, bu sistemin çeşitli olasılıklarının günümüze kadar devam ettiğini ve sadece aile alanında değil eğitim, iktisat, hukuk ve siyasi alan gibi birçok uygulamasının olduğunu söyledi.
"Batılılaşmayla birlikte iktisadi ve sosyal hayatımıza uygulanan sistem yanlıştır"
Türkiye'nin, kendi değerlerinden uzaklaşarak batının vilayetiymiş gibi davrandığını ve Batının kanunlarını uyguladığını söyleyen Şener, "Meseleye öncelikle kendi dünya görüşümüze, gelenek ve kültürümüze uygun olmayan bir sistemin problemleri olarak bakmamız gerekiyor. Bir toplum herhangi bir kanun ve düzenleme yaptığında kendi dini inancına göre yapar. Fakat her nedense Türkiye batılılaşmayla kendi değerlerinden uzaklaşmış ve Batının bir vilayetiymiş gibi sistemlerini olduğu gibi almıştır. İnceleme yapılmadan teşhis konulamaz. Batıya ait bir sistem, olduğu gibi burada uygulanamaz. Uygulama yapıldığında problemlerle karşılaşılır. İşte bu nedenle Batılılaşmayla birlikte iktisadi ve sosyal hayatımıza uygulanan sistem yanlıştır." dedi.
"Kendisini muhafazakâr olarak gösteren bir partinin döneminde bu sözleşmelerin kabul edilmesi şaşırtıcıdır"
Toplumsal anlamda bir karar alındığında kararın sadece siyasiler tarafından değil, toplumdaki âlimlerden de görüş alınarak uygulanması gerektiğini hatırlatan Şener, "AK Parti hem adaleti hem de kalkınmayı ele alan bir parti. Siz teknik kalkınmayı bile sosyal faktörleri dikkate almadan yapamazsınız. Kalkınmayı bile ahlak ve adalete göre insani ölçülerle yapmanız gerekir. AK Parti birçok İslami değeri dillendirmesine rağmen bu konuda neden bir adım atmadığını anlamakta zorluk çekiyorum. Ya bir baskı var ya da bu işin önemi anlaşılmamış. Önemi anlaşılmamışsa âlimlerle oturup konuşulsun. Bu iş toplumu ilgilendiren bir meseledir. Aile, kadın-erkek ilişkisiyle sınırlı değildir. Aynı zamanda çocukların, gelecek nesillerin eğitimi söz konusudur. Bunların tamamı tehlikeye atılmış oluyor. Sadece devlet adamlarının bu işi planlaması yeterli değildir. İlim adamlarıyla birlikte karar alınmalıdır. Bu uygulamalar milletin binlerce yıllık değerlerine zıt uygulamalardır. Üstelik kendisine muhafazakâr diyen ve milletin değerleriyle barışık olduğunu söyleyen bir partinin döneminde sözleşmelerin kabul edilmesi şaşırtıcıdır." diye konuştu.
"Kadına erkeğin, erkeğe de kadının özelliklerinin dayatılması zulümdür"
Şener, "Cumhuriyet döneminden gelen bir takım sıkıntılar var ama eğer siz bu toplumda ailenin önemine inanıyorsanız batından esinlenmiş bir takım feminist kadın gruplarına bırakamazsınız. Feminizm batı için bir gerçek olabilir ama diğer toplumlar için böyle değildir. Kadını şeytani gören, içine cin girmiş diyen bir topluma karşı kendini ispat etmeye çalışması normaldir. Batıda olan bir hadiseyi bütün dünyaya yayamazsınız. Hele hele İslam dünyasına hiç yayamazsınız. Çünkü kadın hakları Kur'an-ı Kerim'de ve Peygamberimizin (Sallalahu Aleyhi Vesellem) uygulamalarında çok açık bir şekilde ifade edilmiştir. 'Cennet annelerin ayakları altındadır.' denmiştir. Anneye çok kutsal bir makam verilmiştir. Kültür olarak ne kadını ne de erkeği öncelemiyoruz. Her ikisine de yaratılıştan gelen özelliklerine uygun bir takım hakların verilmesini istiyoruz. Kadına biyolojik yapısından farklı görevlerin verilmesine karşıyız. Kadın çok nazik bir varlıktır. Kadının eğiticiliği ve şefkati çok farklıdır. Kadını bu yönde değerlendirmeyip de erkeğe ait özellikleri kadına yüklemeye kalkıştığımızda ona zulmetmiş oluruz. Aynı şekilde bu erkek için de böyledir." şeklinde konuştu.
"Kur'an-ı kerim, erkeğe kadını bir emanet olarak aldığını bildiriyor"
"Sosyal yapıyı dikkate almadan bir takım kurallar uygulamaya konulduğunda bu durum toplumda sosyal patlamalara neden olur. "diyen Şener, "Türkiye'de şu anda 3 aileden biri boşanıyor. Boşanmasının sebebi de kadın ve erkeğin kendi rollerinin dışına zorla itilmesidir. Kadına ihtiyacı olmamasına rağmen erkeğin yaptığı her şeyi yapması isteniyor. Batıda bunu görüyoruz. Çünkü orada kadın yıllarca çektiği ıstırabın sonucunda erkekle aynı haklara sahip olmak istemiştir. Orada ne erkek, ne devlet, ne de ailesi kadını korumuyordu. Oysa bizim toplumumuzda hem devlet, hem akrabaları hem de eşi onu koruyor. Kur'an-ı Kerim, erkeğe kadını bir emanet olarak aldığını bildiriyor. Bunlar yaşama prensipleridir. Avrupa'da olmayan bir prensibi onlardan isteyemezsiniz. Fakat bizim toplumumuzda olan bir prensibi isteme hakkımız var." ifadelerini kullandı.
CEDAW, Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları, İstanbul Sözleşmesi gibi projelerle kadın ve erkek cinsiyetinin ortadan kaldırılmaya çalışıldığını hatırlatan Şener, kadının erkek, erkeğin de kadın olmasını istediklerini söyledi.
"Aile kurumunun yerini devletin herhangi bir kurumuyla dolduramazsınız"
Şener, "Kadın zayıf olduğu için ona pozitif ayrımcılık yapalım diyorlar. Şimdi kadın erkeğe karşı istediğini yaptırabiliyor. Burada ciddi bir haksızlık var. Kadını kanunlar da gelenekler de koruyacak ama kadın da keyfi olarak erkeğe haksızlık yapamaz. Söz konusu sözleşmelerle, 'erkek kadına haksızlık yapamaz ama kadın erkeğe haksızlık yapabilir' gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Kadına ayrımcılık tanımak yerine ona artı imkânlar verebiliriz. Avrupa'da aile güçlü değil, çocuklar da sahipsiz olarak büyüyor. Sevgi almadan büyüyen bu çocuklar sokaklarda çeteler oluşturuyor. Aile koruyucu bir müessesedir. Ailenin yerini ne devlet ne de başka bir kurum dolduramaz. Ailede hem sevgi, hem bağlılık, hem dayanışma ve şefkat hem de kan bağı vardır. Böyle bir yapıya sahip olan bir kurumu devletin herhangi bir kurumuyla dolduramazsınız." dedi.
"Bizi de boşanmaların çok olduğu Avrupa gibi bir ülke yapmaya çalışıyorlar"
Çalışan kadınlarla bir anket yaptığını ve yüzde 70 oranında kadının yarı zamanlı çalışma yapmak istediklerini, aksi takdirde aile hayatlarının sekteye uğrayacağını ve aile yapısından uzak mekanik bir hayat yaşayacaklarını ifade ettiklerini belirten Şener, "Fakat biz kadınların tam zamanlı çalışmalarını istiyoruz. Avrupa'da aile de çocuk da yok. Bizim bir mahallemizde olan çocuk sayısı onların bir şehrinde yok. Çünkü kadın çalıştığında çocuğa zaman ayıramıyor. İşten yorgun gelen kadın ve erkek genelde ve de yemek yemeyerek ihtiyacını dışardan karşılıyorlar. Orada ev otel gibidir. Bizde aile, akraba gibi sosyal ve duygu dünyamızı zenginleştirecek geleneklerimiz var. Bütün bu anlaşmalar kadını erkekleştirip erkeği kadınlaştırma, aile bağlarını ortadan kaldırma, aileyi sadece cinsel ve ekonomik tatmin yeri olarak görüyor. Bunlardan birisi sekteye uğradığından aile hemen dağılıyor. Bizi de boşanmaların çok olduğu Avrupa gibi bir ülke yapmaya çalışıyorlar. Burada da tüketim kültürünün etkili olduğunu düşünüyorum." şeklinde konuştu.
"Kadın erkek ilişkisinin inançlarımıza, geleneklerimize uygun olan meşru zemine oturtulması gerekiyor "
Devletin aile kurumunu korumak için bir takım önlemler alması gerektiğini belirten Şener, "Öncelikle aile bağlarının güçlendirilmesi, evliliklerin de kolaylaştırılması gerekiyor. Bazı ülkelerde gençlerin erken evlenmesi için bazı teşvikler var. Erkek ve kadının bir arada yaşadığı toplumlarda ilişkiler daha çabuk gelişiyor. Evli öğrencilere yurt açılması da mümkündür. Üniversitelerde bazı çalışma imkânları var. Evli gençlere iş verilebilir. Kadın erkek ilişkisinin inançlarımıza, geleneklerimize uygun olan meşru zemine oturtulması gerekiyor. Medya, Türkiye sanki bir batı ülkesiymiş gibi batıda ne kadar ülkemizin değerlerine aykırı film, roman, dizi varsa kontrolsüz bir şekilde alıyor. Hâlbuki bizim kültürümüzde disiplin ve kontrol temel bir yer tutar. Batıda ise serbest bir hayat var. Bu hayvanlara uygun bir hayattır. Hayvanların bile güdülere dayanan bir düzeni, var. Hayat tecrübesi olmayan gençleri kendi haline bırakmamız doğru değildir." ifadelerini kullandı.
"Tek başına ne kadının ne de erkeğin şikâyeti ölçü olmamalıdır"
Şener, "Aile toplumun temeli, devletin en büyük dayanağıdır. Aileyi sadece iki insanın evliliği olarak göremezsiniz. Ailede çocuk bilgilenir, terbiye olur, sosyalleşir ve toplumun içerisine bir insan olarak çıkar. Bir devlet güçlüyse mutlaka aile kurumu güçlüdür. Gelenekler ve fiziki faktörler insanların evliliğini bazen erkene almasına sebep olur. Soğuk bir ülkenin şartlarına uygun bir evlilik yaşı bütün dünyada uygulanamaz. Sıcak ülkelerde evlilikler erken oluyor. Ülkemiz de sıcak bir ülke. Bunların dikkate alınarak düzenlemeler yapılmalıdır. Evlenmiş birisinin eşine zorla tecavüz ettiği gibi söylemler deli saçmasıdır. Tek başına ne kadının ne de erkeğin şikâyeti ölçü olmamalıdır. Erkeğin bir kadın hakkında yaptığı suçlamayı ya da şikâyeti neden kadının yaptığı şikâyet gibi dikkate almıyorsunuz? Kadına bu konuda ayrıcalık verilmesinin hiçbir mantığı yoktur. Bundan kesinlikle dönülmesi gerekiyor." dedi.
"Topluma rağmen bu kanunları sürdürmeye devam edenlerin siyasi gelecekleri de olmayacaktır"
Genç evlilik konusunda yaşanan tutarsızlıklara da değinen Şener, son olarak şu ifadelere yer verdi;
"İyi niyetle evlenmiş kadın kocasından razı olmasına rağmen, 'efendim sen yaşın dolmadan evlilik yapmışsın' deniliyor. Böyle saçmalık olur mu? Şu anda Amerika'nın bazı eyaletlerinde, erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesi kanunen serbest görülüyor. Hadi şimdi gidip onlara 'siz çağ dışısınız' diyerek ceza verin. Toplum bir şey istiyorsa kanunlar ona göre düzenlenir. Toplumun isteğine karşı kanun çıkarırsanız zulmetmiş olursunuz. Kanun çıkaranların bizden bir farkı yoktur. Peki, ne oluyor da yaptıkları kanunlar tabiat kanunu gibi kabul ediliyor? Bu tamamen yanlıştır. Bunda ısrar etmek, çok beğendikleri demokrasiye de insan haklarına da toplumun değerlerine de aykırıdır. Bundan kesinlikle dönülmelidir. Topluma rağmen bu kanunları sürdürmeye devam edenlerin siyasi gelecekleri de olmayacaktır." (Nizamettin Aşkın-İLKHA)