Ev Hanımları Yardımlaşma Derneği (EHADER) Başkanı Zeynep Önge, yozlaştırılan tesettürle ilgili İLKHA'ya değerlendirmelerde bulundu. Önge, tesettüre kişiliklerinin görünmesi için büründüklerini söyledi.
Allah’u Teâlâ, Nur Suresi'nin 30 ve 31’inci ayet-i kerimelerinde müminleri şöyle uyarıyor;
"Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır.
Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Açıkta kalanlardan başka süslerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları, hizmetlerinde bulunan köleleri ve câriyeleri, cinsel arzusu bulunmayan erkek hizmetçiler, kadınların cinselliklerinin farkında olmayan çocuklar dışında kimseye süslerini göstermesinler. Yürürken, gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz!"
Kadın obje olarak kullanılıyor
Günümüzde asli mahiyetinden yoksun bırakılarak yozlaştırılan tesettür ile ilgili konuşan EHADER Başkanı Önge, yaşananlardan sadece kızların değil toplumun tüm kesimlerinin payı olduğunu söyledi.
Önge, "Tesettür aslında İslam’da cinsiyetin değil kişiliğin ortaya çıkmasıdır. Cinsiyete göre muamele yapmamaktır. Tesettür, sadece kadın değil erkek için de geçerlidir. Kadını pazara koydukları için kadın üzerinden öne geçti. Kadın alınıp satılan bir meta değil, değerli bir varlıktır. O sizin geleceğinizi inşa eden ve tamamen ticaretten uzak olması gereken bir varlıktır. Modernleşme ile beraber Allah’ın bu yasasını getirip kadını pazarın büyük bir bölümüne meta gibi koyduk. Artık kadınların güzellikleri, fizikleri, giydikleri, satılan arabalarda bile kadını obje olarak kullandık. Biz İslam’ın tam tersi istikamette yol aldık. Tabi bu birdenbire olmadı. Bizim buna kapı açıp saha oluşturmamız sebebiyet verdi." diye konuştu.
Tesettür için verilen mücadele masal olarak kaldı
28 Şubat döneminde verilen tesettür mücadelesini değerlendiren Önge, "Savaşlarda strateji önemlidir. Strateji kurbanı olduk. Onlar bizim başımızdakini açmak için çabalamadılar. Onların derdi zihnimizdeki tesettürü yok etmekti. Biz başörtümüzü başımızda tutacağız diye savaş verirken onlar zihnimizdeki tesettürü çoktan soymuşlardı. Zihniyetimizdeki tesettür kaybolduğunda, tesettür algısı çocuklarımızda vuku bulamadı. Çocuklarımıza verebileceğimiz sadece o günlerde verdiğimiz emek kaldı ve bu da babaannelerimiz masalları gibi kaldı. 90’larda verdiğimiz mücadeleler, Süleymaniye’de yediğimiz coplar sadece eskilerin masalları olarak kaldı. Aslında büyük bir strateji kurbanı olduk. Zihnimizdeki tesettürü muhafaza etmek zorundaydık. Kur’an’daki tesettür algısını oluşturmak zorundaydık. Biz tesettürü saçımız görünmemesi için takmıyoruz. Dişiliğimizle değil kişiliğimizle var olduğumuzu göstermek için takıyoruz. Aklımızla, duruşumuzla var olduğumuzu ve var ettiğimizi göstermek için buradayız. Hanımlar olarak bunu muhafaza edemedik. Çünkü biz öndeki düşmanla savaştık ama onlar arkadan saldırdılar. Günümüzde galip geldiğimizi düşünüyoruz ama mağlup olduğumuzu düşünüyorum." dedi.
"Laikleri eleştirirken onların yaşam tarzlarını istiyoruz"
"Ben tesettürün hükümet eliyle düzelebileceğin düşünmüyorum" diyen Önge, "Tesettür, başörtüsünden ibaret değildir. Tesettür erkeklerde de vardır ve göz kapakları ile zihinleriyle alakalıdır. Devlet buna bir yasa koyamaz. Devlet toplumun görünen yüzü, söyleyen dilidir. Biz oylarımızı vererek seçiyoruz. Biz modernleşmek, lüks hayat, Avrupa-i hayat yaşamak istiyoruz. Sadece laik kesim bunu istemiyor. Biz onları eleştirirken onların yaşantılarını istiyoruz. Onların tatil beldelerine gitmek, yaptıkları yurtdışı seyahatlerine imreniyoruz. Onların dizdiği sofraları dizmeye çalışıyor, gittikleri lokantalarsa gitmek istiyoruz. Bu devletin yasaları ile değil kafamızdaki yasalarla ilgilidir. Toplumun geneli bu yaşam tarzını benimsedi. Maalesef devlette benimsenen bu yaşam tarzına kapı açıyor. Dini kendimize uydurduk, dine uyma gereği hissetmedik." şeklinde konuştu.
"Çocuklarımızı ilimle, bilgiyle, maneviyatla doyurmuş olsaydık dünyaya yön veren liderler çıkacaktı"
Toplum olarak çocuklarımızı bir şekilde tezgaha koyduğumuzu ve onu manevi anlamda aç bıraktığımızı belirten Önge, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
"Her pazarın bir satıcısı, her satıcının bir alıcısı vardır. Biz mümin kızlarımızı tezgâha koyduysak onları giydiren bulunur. Çünkü ne kadar süslü olursa satıcıyı o kadar cezbederiz. Bir zamanlar moda dergilerinde yapılanlar şimdi kızlarımız üzerinden yapılıyor. Kızlarımız kendi varlığını o tezgâhtaki varlığıyla ölçüyor. Orada varsa var, yoksa yok sayıyor. Bizde anneler olarak çocuğumuzun var olma amacını arkadan itekleyerek tezgâhta en öne gitmesi için çabalıyoruz. Bir insan domates almaya düğüne gider gibi süslenip gidiyorsa, içinde büyük yaşanılmamışlık vardır. Çocuklarımızı manevi olarak doyuma ulaştıramadık. Çocukların ilgiye ihtiyaçları var. Bu açlıklarını o süslü tezgâhlarda gidermeye çalışıyorlar. Çocuklarımızı bir şekilde tezgâhlara itekliyoruz. Alıcısı satıcısı olan tezgâha mümin kızlarımızı oturttular. Bizde sadece ah vah edip sosyal medyada feveran ediyoruz. Sonuçta bu tezgâhı biz açtık. Elbiseleri biz giydirdik, onları biz aç bıraktık ve alıcılara da ‘gelin buyurun bizim kızımız var’ diye biz bağırdık. Bu çocukları ilimle, bilgiyle, maneviyatla doyurmuş olsaydık emin olun ki dünyaya yön veren liderler çıkacaktı."
"Erkeler bizim yoldaki işaretlerimiz gibidir"
Sadece kızların değil erkeklerin de bu durumdan olumsuz etkilendiğini belirten Önge, "Erkeklerimiz duruşunu bozdu. Erkelerimiz bizim yoldaki işaretlerimiz gibidir. Biz işaretlerimizi kaybettik. Bugün kızlar işaretsiz yola devam etmek zorundalar. Neden caddeyi bırakıp patikaya çıktılar? diye soru soruyorlar. Çünkü işaret ve levha yok. Erkeklerimiz bir an önce ilimle meşgul olması, kendilerini gereken konuma oturtmaları gerekiyor." dedi.
"Bazı vakıflar sadece seslerini duyurmak ve reklam olmak için piyasadalar"
Bu meselenin çözüme kavuşması adına hükümet, STK ve bireylere düşen görevlerin olduğunu vurgulayan Önge, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"Hükümetin tabana kulak vermesi gerekiyor, tabanın ciddi anlamda rahatsızlığı var. Hem maddi hem manevi hem de ilmi bir rahatsızlığımız var. Çocuklarımızı 12-13 sene okula gönderdikten sonra maalesef yine bir cahille baş başa kalıyoruz. Üniversite bitirmiş birisinin evde ilkokul mezunu olan birisine yol gösterememesi, ona bir şey ifade edememesi, dünya döngüsünden habersiz olması ciddi anlamda bir sorundur. Devletin çocuklarımıza ciddi ilmi alanlar açması lazım. Çocuk ne okursa okusun en güzelini yapmalıdır. Bu sorunu aşabilmek için gönlümüzdeki manevi boşluğu doldurmalıyız. O boşluğu doldurmadan ne yaparsak yapalım başarılı olamayız. STK’lar da reklamdan çok eyleme geçmeliler. Bizde bir STK’yız ama faaliyetlerimiz sorduklarında anlatamıyoruz. Haftanın 6 günü 12 saat çalışmamıza rağmen yaptıklarımızın dile dökülecek bir durumu yok. İnsanlar hiçbir şey yapmadan köpeğe su veriyor ve bütün basını oraya çağırıyorlar. Bundan vazgeçmemiz gerekiyor. Ciddi anlamda çalışan ve takdir ettiğim dernekler, vakıflar var. Bazı vakıflar sadece seslerini duyurmak ve reklam olmak için piyasadalar. Bu dağınıklığın da elenmesi gerekiyor. İş yapan derneklerin devam etmesi geri kalanlarının da elenip köşelerine çekilmeleri gerektiğini düşünüyorum." (Nizamettin Aşkın- İLKHA)