Libya Müftülüğü Araştırmalar Meclisi Genel Sekreteri ve eski Şehid Ailelerini Koruma Bakanı Mustafa Sadi ,17 Şubat devriminden bu yana Libya'da yaşanan olayları, Siyonistlerin Libya topraklarındaki projeleri, Hafter sorunu, Libya ulemasından Şeyh Salih El Ğiryani'nin duruşu, Libya'nın eskiye göre duruma hakkında İLKHA'ya değerlendirmelerde bulundu.
Libya devrimini, ülkede yaşanan 2 olayın tetiklediğini söyleyen Sadi, bu olaylardan birincisinin Ebu Selim Zindanı katliamı, ikincisinin ise devrimin esası olan ve İtalya Reform Bakanı tarafından Danimarka'da çizilen Peygambere hakaret karikatürünün tişörtlere bastırıp dağıtması olduğunu söyledi.
Sadi, İtalya başkonsolosluğu önünde yapılan protestolarda İtalya bayrağını indiren 15 yaşındaki gencin Libya polisi tarafından şehid edilmesi olayını anlatarak yaşananların "17 Şubat" tarihinde gerçekleştiğini ve bu tarihin devrim sembolü olduğunu ifade etti.
Sadi, "17 Şubat devrimi Muammer Kaddafi rejimi tarafından biriken zulüm, baskı ve zorbalıkların neticesinde meydana geldi. İşler artık hat safhaya gelmişti ve bu durum Arap aleminde Tunus, Mısır, Yemen ve Suriye'de hızlı bir şekilde yayılan değişiklik rüzgârı dediğimiz Arap baharı rüzgarlarının esmesiyle aynı zamana denk geldi. Tabii ki Libya sokakları da bu havadan etkilendi. Bu etkilenme neticesinde Libya halkının diktatör rejime karşı manevi ruhu güçlendi ve değişikliğe dair umutları artmaya başladı." dedi.
"Ebu Selim zindanında 3 saat içerisinde bin 269 kişi hunharca katledildi"
Kaddafi dönemini katliam ve zulümlerle dolu olduğunu belirten Sadi, "Sözünü ettiğim bu 2 olaydan birincisi Trablus Ebu Selim Zindanı katliamıydı. Bu katliamda bin 269 kişi şehid edildi. Aslında çoğunluğu siyasi işlerle hiç alakası bile yoktu. Birçoğu sadece sakallı, namaz kıldığı için zindana atılmışlardı. Muammer Kaddafi ve rejimi baskıcı olmasıyla birlikte İslami tüm belirtilerle de ayrıca savaşıyordu. Özellikle 80'ler ve 90'larda bu kendini hissettiriyordu. Ancak rejimin politikaları 2 binli yıllardan sonra biraz da olsa açılıma yönelik değişmişti. Önemli olan bu esirler zalimce ve kanları ucuza alınarak şehid edildiler. 3 saatten az bir süre içerisinde gözlerinin bağlanması ve ellerinin arkadan bağlanması suretiyle hepsi şehid edildi. Benden yaş olarak büyük 2 öz kardeşim bu katliamda şehid edildiler. Fakat rejim bu katliamı örtbas ederek üstünü örtmeye çalıştı. Hatta birçok yolla cesetleri gizlemeye ve ortadan kaldırmaya çalıştı. Cesetleri yakarak, kimyasal maddeler vücutlarının üzerine dökerek küle dönmelerini sağlayıp tüm cesetleri imha etmeye çalıştılar." ifadelerini kullandı.
Muammer Kaddafi'nin oğlu Seyfettin Kaddafi'nin Libya siyasetinde özgürlükçü ve ılımlı bir yüzle boy göstermeye başladığını hatırlatan Sadi, "Rejimin bazı adamları tarafından işlenen suçlar hakkında bazı tahkikatlar başlatarak bu katliam meselesine eğildi. Bu durum 2010 yılından katliamda şehid edilenlerin ailelerini cesaretlenirdi. Libya'nın doğusunda Bingazi kentinde aileler protestolar düzenlemeye başladı. Evlatlarının cesetlerini veyahut metfun oldukları kabirlerin yerini öğrenmek için rejime çağrıda bulunmaya başladılar. Zindanda bu gençleri öldürenlerin yargılanıp en ağır bir şekilde cezalandırılması talebinde bulundular. Birçoğu tazminat ödenmesini kabul etmedi. Bana ve aileme şehid edilen kardeşlerim için tazminat teklifi geldi. Ama biz bu teklifi ret ettik. Şehid ailelerinin protestoları her hafta devam etti. Devrim'e birkaç gün kala da protestolar devam ediyordu. Rejim de bu protestolara karşı güvenlikçilerden oluşturduğu gruplarla karşıt protestolar düzenliyordu. İki taraf arasında şiddetli çatışmalar meydana geldi. Bu çatışmaların neticesinde şehid ailelerinin sözcüsü ve Bingazi'de avukatlık yapan Fethi Terbil ve Şehid ailelerinden bazıları esir edildi. Halkın nefreti daha da arttı. Çevre ülkelerde meydana gelen değişim rüzgarı da tam o dönemde esiyordu. Halk rejimden Fethi Terbil ve beraberinde bulunanların serbest bırakılması çağrısında bulundu. Rejim, ortalık sakinleşsin diye onları gece serbest bıraktı. Bu serbest bırakılma 15 Şubat'ta gerçekleşti. Fakat 'ok yaydan çıkmıştı' artık. O gece protestocular evlerine dönmediler. Bingazi kentinde dolaşmaya ve protestolara devam ettiler. Halk, Bingazi'de 'Meydan Eşşecere' (Ağaç Meydanı) adıyla meşhur olan meydana ulaştıklarında sloganlar, 'Halk rejimin düşmesini istiyor' 'Lailahe İllallah Muammer Aduvvallah' (Allah'tan başka ilah yoktur Muammer Allah'ın düşmanıdır) şekline bürüdü. Halkın o gece ki cesareti ve yüksek morali zulüm ve baskı yıllarına kıyasen alışıldık bir şey değildi. Bu olay başta da belirttiğim gibi rejimin beline inen en etkili darbe olma özelliği taşıyordu." diye konuştu.
"Devrimin sembolü Peygamber efendimize yapılan hakaretin protesto edildiği gün yani 17 Şubat oldu"
Libya devrimini etkileyen ikinci olayın ise 2006 yılında Danimarka'da, Hazreti Muhammed'e hakaret amaçlı çizilen ahlaksız karikatür ve İtalya Reform Bakanının bu ahlaksızlığı desteklemesi olduğunu belirten Sadi, "Bingazi'de bir grup genç sokaklara inerek protestolara başladı ve protestolar Bingazi'de bulunan İtalya Konsolosluğu önünde devam etti. 15 yaşında bir genç duyguları coşarak konsolosluğun binasının çatı katına tırmandı ve İtalya bayrağını yere indirdi. Maalesef Libya Güvenlik Güçlerinden biri o gence ateş açarak onu şehid etti. Gençlerin öfkesi daha da arttı. Onlara ailelerinden de destek geldi. Bu olay 17 Şubat'ta meydana geldi. Bu üzücü hatıra devrim duygularını coşturan ve zulmün ortadan kaldırılmasına rağbeti arttıran bir etken halini aldı. Bundan dolayı Libya halkı olarak devrimimizin adı '17 Şubat' devrimi oldu. 2011 olayları ve rejimin düşürülmesi protestoları 17 Şubat'ta başlamamasına 15 Şubat'ta başlamasına rağmen devrimimizin adı bu tarihin sembol olması nedeniyle 17 Şubat olarak tanındı. Bunun en önemli nedeni de Peygamber efendimize saygı gibi mukaddes bir şeyle bağlantısı olmasından kaynaklanıyor. Devrimin sembolü Peygamber efendimize yapılan hakaretin protesto edildiği gün yani 17 Şubat oldu. Ayrıca Libya devrimi 'Tekbir Devrimi' olarak da adlandırıldı. Çünkü 2011 yılında halk tarafından Libya'nın birçok kentinde gerçekleştirilen protestolarda tekbirler hiç eksik olmuyordu." dedi.
"Hafter, Kaddafi'nin yapmadıklarını yapmış desek yanılmayız"
Libya'nın doğusundaki askeri güçlerin lideri olan Hafter'e geçmişi hakkında hatırlatmalarda bulunan Sadi, "Biz Hafter'in yaptıklarına baktığımızda onu Muammer Kaddafi ile kıyaslarsak ondan aşağı olmadığı gibi ondan daha beter olduğunu görürüz. Hatta Kaddafi'nin yapmadıklarını yapmış desek yanılmayız. 80'lerde Çad savaşında Muammer Kaddafi onu Libya kuvvetlerinin komutanı olarak atamıştı. Çad'da girdiğinde birçok savaş suçu işlemiştir. Hem Libyalılara hem de Çadlılara karşı büyük savaş suçları işlemiştir. Ortaokul ve lise öğrencilerini okullarından alıp 'sizi büyük bir eğlenceye götüreceğiz' diyerek uçaklara bindirmiş ve onları kaçırmıştır. Çocuklar uçaklardan indiklerinde kendilerini Çad çöllerinde ve savaş içerisinde bulmuştu. Hafter 1987 yılının Mart ayında meşhur Çad savaşında yenildi. Bu savaş Vadi Eddom savaşı olarak ün saldı. Çünkü Hafter'in askerleri Vadi Eddom bölgesinde kamp kurmuştu ve savaş bu bölgede gerçekleşti. Yenilgi neticesinde Hafter ve beraberindeki yüzlerce adamı Çad güçleri tarafından esir edildi. Şimdi de Ulusal Mutabakat Hükümeti bu mücrime karşı mücadele ederken yaptıkları operasyonların adını '2 numaralı Vadi Eddom' olarak isimlendiriyorlar. Bunu söyleyerek Hafter'e ilk hezimetini hatırlatıyorlar ve 'sonun aynı son olacak' mesajını veriyorlar." şeklinde konuştu.
"Hafter birinci derecede Sisi'den destek alıyor"
Hafter'e arka çıkan devletlere dikkat çeken Sadi, "Hafter'i Avrupa ülkelerinden ve diğer bazı ülkelerden destekleyenler var. Fransa, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır tarafından destekleniyor. Hafter birinci derecede Sisi'den aldığı destekle tüm Libya'yı kontrolü altına alıp beraber bölgede dengelerle oynamaya çalışıyorlar. Ayrıca daha önce Kaddafi'nin yaptığı gibi evlatlarını yüksek görevlere getirerek onları kendisinden sonra yönetimi alacak hale getiriyor ki hükmü sürsün. Çünkü o şuan 77 yaşında. Batılı ve bölgesel devletler Hafter sayesinde birçok hedeflerini uygulama alanı buluyorlar. Bu proje ve hedeflerden en önemlisi de adı Yüzyılın Anlaşması olan şeydir. Tabii bilindiği üzere bununla Filistin meselesinin tasfiyesi ve hakiki sahibi olanlardan koparılma hedefleniyor. Bu proje Filistin halkını topraklarından çekip içinde Mısır'ın da yani Sina'nın bulunduğu topraklara yerleştirmektir. Sisi, Libya topraklarında bulunan yeraltı zenginliklerini hortumlamak istiyor. Bu kuralsızlık ve hortumlama işlemini kimin yardımıyla gerçekleştirecek? Tabii ki de Hafter'le." ifadelerini kullandı.
"Hafter sınırsız bir şekilde destekleniyor"
Hafter'in, "10 milyon Mısırlıyı ikamet etsinler diye Libya'da bulundurmamızda ne sakınca var?" dediğini aktaran Sadi, "Hafter'in bu açıklaması hedeflerine yönelik bir hazırlık ve Libya halkının adeta bir nabzını ölçme girişimidir. Böylelikle Libya halkının bu uyduruk anlaşmaya karşı nasıl bir tepki vereceğini öğrenmek ve adımlarını ona göre atmak istiyor. O yüzden Hafter sınırsız bir şekilde destekleniyor. Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri tarafından mali olarak destekleniyor. Askeri desteği Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa'dan alıyor. Bizzat savaşmak üzere askerlerin gönderilmesi desteğini ise Mısır yapıyor Ayrıca para karşılığı olarak Afrika ülkelerinden askerler gönderiliyor. 2016 yılında Bingazi'de içinde 3 Fransız askerinin bulunduğu bir helikopter düşürüldü. Helikopteri Bingazi Devrimcileri düşürdü. Bu 3 asker Hafter ile beraber savaşıyordu." ifadelerine yer verdi.
"Hafter, Trablus saldırısını Suudi Kralı Selman'a yaptığı ziyaret sonrası gerçekleştirdi"
Hafter'in adeta belalı bir ur gibi Libya devriminin değerleri üzerine çöktüğünü anlatan Sadi, şöyle konuştu:
"Bu yıl içerisinde Nisan ayında Trablus'a gerçekleştirilen saldırı Hafter'in Suudi Arabistan'da Kral Selman'ı ziyaretinden birkaç gün sonra gerçekleşti. Uluslararası çapta kabul görülen Ulusal Mutabakat Hükümetinin savaşın durması için Hafter'in ordu komutanı olmasını ve hükümette onunla ortak olmayı kabul etmesine rağmen o bu saldırıyı gerçekleştirdi. Onun Ulusal Mutabakat Hükümetiyle böylesi bir anlaşmayı kabul etmesi demek onun Trablus'a resmi ve savaşsız bir şekilde girmesi demekti. Ama o bunu kabul etmedi ve kuvvet kullanarak Trablus'a öldürme, tehcir etme ve yıkma üslubuyla girmeyi tercih etti. Amacı hükümeti tek başına yönetmekti. Ancak başta Trablus olmak üzere diğer Libya kentlerinin böylesi kahramanca direniş göstereceğini tahmin etmemişti."
Hafter'in, Bingazi ve Derna kentlerine "terör ile mücadele" adı altında yaptığı saldırılara değinen Said, "Biz, Derna ve Bingazi'de terör unsurlarının olduğunu inkâr etmiyoruz. Ayrıca ülkenin orta bölümünde bulunan Vusta kentinde de terör unsurları vardı. Ancak şuna dikkat çekmek istiyorum, Bingazi'de Devrimciler var. Gayet mutedil ve medeni bir uygarlığa yükselme hedefindedirler. 17 Şubat Devriminin değerlerine inançları tam. İnsanlar için istikrar ve güven istiyorlar. İçlerinde 2012 yılında yapılan seçimlerde seçim sandıklarını koruyanlar var. Hafter'in savaş açtığı devrimcileri kastediyorum. Biz biliyoruz ki DAEŞ gibi aşırı gruplar aslında seçimli işlere zaten inançları yok. Peki bu vatanı korumak için canlarını ortaya koyan bu kahramanlar nasıl böyle bir şeyle itham edilirler? Muammer Kaddafi'nin 19 Mart 2011 tarihinde Bingaziyi dümdüz edip ortadan kaldırmak için yaptığı saldırıda bu kahramanlar direnerek mücadele etti. Bu savunmada Bingazi'nin kahramanlarından İmran Bin Humeyd adında biri şehid oldu. Humeyd aşırı fikirlere sahip biri değildi. Ancak bazı aşırı gruplar vardı, onlar da Hafter'e karşı savaşıyordu. Bazen de savaşmıyorlardı. Hafter, onların mevcudiyetini kullanarak herkesle savaşıyor. Bazen onlara karşı savaşıyor ve bazen de onlardan yana savaşıyor."
"Hafter, DAEŞ ile çarpışmıyordu"
Aynı durumun Derna için de geçerli olduğunu söyleyen Said, "Hafter, Derna'da aşırı gruplarla savaşmadı. DAEŞ, Derna kentinin hepsine hâkim oldu. Derna Devrimcileri DAEŞ'le savaşarak kenti tamamıyla onlardan temizledi. Hafter o esnada DAEŞ ile çarpışmıyordu. Hatta bazen DAEŞ'le çarpışan devrimcilerin mevzilerini bombalıyordu. Üzerinde özellikle durmak istediğim ve dünyada örneği az olan husus Derna DAEŞ'ten temizlendiğinde Derna Devrimcilerini destekleyen kimse yoktu. Onlar Allah'a tevekkül ederek kendi imkanlarıyla bu işe kalkıştılar. Sabır ve sebatlarına dayanarak şehirlerini tamamıyla DAEŞ'ten temizlediler. Derna'da yenilen DAEŞ kalıntıları, buradan kaçıp Libya'nın Sirt kentine gittiler. Bu kent eskiden onların merkezlerinden biriydi. Derna ile Sirt kentleri arasındaki uzaklık yaklaşık 80 kilometre kadardır. DAEŞ'in kalıntıları tüm silahları ve arabalarıyla Sirt kentine geçti. Hepsi Hafter'in ordusunun, nöbetçilerinin ve tanklarının önünden geçerek gitti. Hafter onlara karşı tek bir mermi bile sıkmadı. Sirt'te 'El Bunyanul Mersus' (Perçinleşmiş Duvar) operasyonları adı altında DAEŞ'e karşı çarpışanlar 17 Şubat devrimcileriydi. Bundan dolayı Hafter'in resmi sözcüsü ve Hafter'in satılmış basın borazanları 'El Bunyanul Mersus' güçlerinin aşırı olduklarını söylüyor. Onların El Kaide'ye bağlı olduklarını iddia ediyor. Aynı bahaneyi bugün Trablus'ta da söylüyorlar. Düşünsenize, uluslararası çapta kabul görülen Ulusal Mutabakat Hükümeti, Hafter ve borazanları tarafından aşırılıkçı grup olarak itham ediliyor. Uluslararası topluluk tarafından kabul görülen Ulusal Mutabakat Hükümetinin başkanı Faiz Esserrac, Hafter grubu tarafından teröristler listesinde zikrediliyor." şeklinde konuştu.
"İşlenen tüm cinayetler faili meçhul dosyasında kaydediliyordu"
Said, "Bazı insanlar Bingazi ve Derna'da bazı aşırı grupların olmasından dolayı bilmeden Hafter'in sloganlarını doğrulamaya başladı. Hafter'in güven ve istikrar getireceğini zannettiler. Ancak duruma baktığımızda Bingazi ve Derna'nın bazı bölgelerinde bunun tam tersi olduğunu görüyoruz. Hafter tarafından öldürülen cesetler her gün sokaklara atılıyor. Aralarında yaşlı olanlar da var. Geçtiğimiz haftalarda önce 70 yaşında biri öldürüldü ve cesedi sokağa atıldı. Bunun gibi şeyler çok yaşandı. Suikastlar Bingazi'de kimi basın elemanlarına ve eski subaylara yönelik da yapılıyordu ve sayısı yüzlere ulaştı. Ancak suikastların hepsi faili meçhul cinayetler olarak kaldı. Şimdi Hafter'i destekleyen Ali Zeydan hükümeti döneminde İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı veyahut diğer bakanlıkların hiçbiri tek bir cinayet davasını çözemediler. Ali Zeydan eski başbakandı. Tek bir suçluya bile ulaşamadılar. İşlenen tüm cinayetler faili meçhul dosyasında kaydediliyordu." diye konuştu.
"Kendini sözüm ona bir kurtarıcı olarak göstermek için bu suikastları gerçekleştiriyormuş"
Aralarında resmi sözcüleri Muhammed Hicazi'nin de olduğu Hafter'in etrafında toplanan bazı sorumluların ondan ayrıldığını aktaran Said, "Son dönemlerde Hafter'in şuan Amerikan'da ikamet eden siyasi danışmanı ki İslami akıma müntesip değil daha çok liberal görüşe sahip biri, ondan ayrıldı. Ayrılmasının sebeplerini anlatmaya başlayınca görüldü ki faili meçhul suikastların çoğunluğunu Hafter tarafından gerçekleştiriliyormuş. İnsanlar onunla duygusal olarak bağ kursun ve Hafter teröristlerle savaşmaya gelmiş desinler diye suikastlar gerçekleştiriyormuş. Faili meçhul cinayetlerin olmasını kendine delil olarak kullanıp kendini sözüm ona bir kurtarıcı olarak göstermek için bu suikastları gerçekleştiriyormuş. Şimdi etrafındaki insanların çoğu ayrılmış. Etrafındaki komutanları, basın sorumluları yâda kabilelerin çoğu ondan ayrıldı. Örneğin El Avagir kabilesi Hafter'in gerçekleştirdiği El Karama operasyonları için evlatlarını feda ettiler. El Avagir kabilesinin evlatlarının çoğu Hafter ile beraber savaşa girerek öldürüldüler. Çünkü bu kabile Hafter'in teröristlerle savaşmak için geldiği hezeyanlarına inanmıştı. El Avagir kabilesi ve diğer kabileler evlatlarını feda etmesi sonrası Hafter bu kabilelerin reislerini ve şeyhlerini bir bir suikastla öldürmeye, onları kovmaya ve tutuklamaya başladı. El Librasa kabilesi liderleri ve öncüleri takip altına alındılar." ifadelerini kullandı.
"Hafter, içinde 3 milyon Libyalının yaşadığı Trablus'a bombalar yağdırdığında neye uğradıklarını şaşırdılar"
Hafter'in, terörle mücadele bahanesinin çoğu Libyalı tarafından fark edildiğini vurgulayan Said, "Evet, bazı silahlı unsurların kargaşa ortamı yarattığı, halkın mallarını çaldığını kabul ediyoruz. Bu tür olaylar yaşanıyordu. Trablus kentindeki bazı Libyalılar silahlı bazı unsurların kentte ve bölgede yarattıkları huzursuzluk ve hükümete sorun çıkarmalarından rahatsız olunca Hafter'in bu sıkıntıları bitireceğini, orduyu düzene sokacağını ve işleri düzene koyacağını zannederek ona bir kurtarıcı gözüyle baktı. Böyle düşünenler 14 Nisan günü Hafter, içinde 3 milyon Libyalının yaşadığı Trablus'a bombalar yağdırdığında neye uğradıklarını şaşırdılar. Trablus kenti ülkenin nüfusnun yarısının yaşadığı kenttir. İnsanlar sorun ve savaşların olduğu bölgelerden Trablus'a yerleşti. Çünkü burada kendilerini güvende hissediyorlar. Ayrıca Trablus'un başkent olması nedeniyle imkânlar daha çok. Halkı çok anlayışlıdır. Ülkenin herhangi bir yerinden kim oraya gelip yerleştiğinde bir eziyete maruz kalmıyor. Öncüler olarak Hafter'in yanında olup ondan ayrılanların sayısı 12 kişi. Aralarında Ulusal Mutabakat Hükümeti eski Savunma Bakanı El Gieym'de vardı. Hafter ona bir baskın düzenleyerek esir aldı. Ondan ayrılan 12 kişinin yayınladıkları beyanatlardan anlaşıldığı üzere ülkede gerçekleştirilen suikastların çoğu Hafter tarafından gerçekleştirilmiş. Tüm bunları El Karame operasyonlarını meşrulaştırmak için yapmış." dedi.
Libya ulemasının önemli ismi Şeyh Salih El Ğıryani ve duruşu
Libya ulemasında olan Şeyh Salih El Ğıryani'nin ülkedeki konumuna ve duruşuna değinen Sadi, "Şeyh Salih El Ğiryani Maliki mezhebi âlimlerinden biridir. İlmin ve salih bir yaşamın olduğu bir aileden gelmedir. Babası ve dedesi âlimdi ve salih kişiliğiyle meşhurdu. Trablus'un güneyinde bulunan El Ğiryan şehrindendir. Ancak ailesi Trablus'a yerleşmiş. Fıkıhta bir müceddiddir. Kendisine ait duruşları var. Eski rejim dönemlerinde maalesef bazı şeyhler rejim tarafından kendisine yapılan övgülere kanıyordu. Ama Şeyh Salih El Ğiryani, o dönemlerde bile dik duruşunu koruyordu. Libya'da devrim yürüyüşleri ve olayları baş gösterince zulümle âbâd olmuş bu rejime karşı sokağa çıkmanın ve protestoların vacip olduğuna dair o meşhur fetvasını yayınladı. Bu fetvayı yayınlarken evinde değil Trablus'taydı. Evden ayrılıp kimsenin bilmediği başka bir yere yerleşti. Fetvasını kaydedip El Cezire ve diğer kanallar aracılığıyla yayınladı. O genel durumu takip eden fakihlerden. Her hafta Çarşamba gecesi Tanasuh kanalına çıkarak siyasi sorumlulara, devrimcilere, mali sorumlulara yönlendirmelerde bulunuyor. Ülke yönetimiyle ilgili çözümler ve fikirler öne sürüyor. Açıkçası o önemli bir devlet adamı. Güzelleme yapmaz. O da biz de başlarda Ulusal Mutabakat Hükümetini tanımıyorduk. Ancak Mutabakat Hükümeti şimdi Trablus'u yönetiyor. Ayrıca Hafter tufanına karşı mücadele etmeye başladı. Şeyh El Ğıryani Trablus'taki halka ve devrimcilere yönelik bir mesaj yayınlayarak hükümetin etrafında toplanmaları çağrısında bulundu. Aynı çağrıyı diğer illerdekilere yönelik de yaptı." şeklinde konuştu.
Türkiye'nin Libya'nın geleceğindeki rolü ve sahadaki Ulusal Mutabakat Hükümetiyle ilişkileri
Türkiye'nin, Libya devrimini desteklediğini ancak bu devrimi başlangıcından itibaren desteklemediğini belirten Sadi, "Bundan sonra duruşu değişti ve Libya devrimini desteklemeye başladı. Daha çok güç yetirebildiği kadarıyla ülkedeki tarafları barıştırmaya, aralarını bulmaya çalıştı. Türkiye hükümetinin, hatta Hafterle bile ve Hafter'i Libya ordusunun komutanı olarak atayan Tubruk'taki Millet Meclisiyle iletişimleri oldu. Tüm bunları bakış açıları yakınlaştırma ve savaşın durdurulması için yaptı. Bu girişimlerin hepsi Hafter ve ekibinin ayrılmasıyla heba oldu gitti. Türkiye bu adamı yaptıklarında ısrarcı olduğunu ve Türkiye'nin çıkarlarına zarar verecek tutumlar içerisine girdiğini gördü. Hatta geçtiğimiz günlerde 6 Türk işçisini kaçırdı ve Türkiyelilere ait bazı dükkânların kapatılmasına ve tüm Türk vatandaşlarının tutuklanmasına karar verdi. İşçilerin bazıları yaşlı olup onlarca yıldır Libya'da. Ancak Türkiye'den bu minvalde net bir açıklama gelince ve herhangi bir olumsuzluk olması anında mesuliyetin Hafter'e ait olduğunu ve derhal vatandaşların serbest bırakılması açıklamasını yayınlayınca Hafter hemen onları serbest bıraktı."
"Türkiye'nin mazlumdan yana duruşundan dolayı mutluyuz"
Hafter, Türkiye vatandaşlarını kaçırmasının sebebinin, NATO'ya üye güçlü bir devlet olan Türkiye'yi tehdit edebilecek güçte olduğunu ve kendini güçlüler arasında bir güçlü olarak göstermek olduğu değerlendirmesinde bulunan Sadi, "Biz, Türkiye'nin Libya'da bir taraf olan Ulusal Mutabakat Hükümetini başka bir Libya tarafı olan Hafter'e karşı desteklediğini iddia etmiyoruz. Ulusal Mutabakat Hükümeti uluslararası topluluklar tarafından kabul görülüyor ve bu onlar tarafından açıklanıyor. En nihayetinde Türkiye uluslararası gidişattan ayrı durmuyor. Bazıları diyor ki Türkiye Libya meselesine müdahil oluyor ve bir tarafa karşı diğer bir tarafı destekliyor. Dedikleri gibi olsa bile bana göre ortada bir zalim tarafından hakları elinde alınan ve zulme maruz kalan mazlumlar varsa onları koruyan birilerinin olmasında ne sakınca var? Türkiye'nin duruşu garipsenecek bir duruş değildir. Hafter Fransızlardan, Filistin'in işgal edilmesinde siyonist akımla açıktan yardımlaşan Birleşik Arap Emirliklerinden yardım alınca bizim Türklerle yardımlaşmamızda ne sakınca var? Kabul görülen resmi bir hükümet olarak başka bir ülkeyle ilişkilerimizin olmasında ne gibi sakınca var? Biz Türkiye'nin mazlumdan yana duruşundan dolayı mutluyuz." dedi.
Eski Libya yeni Libya kıyası
Muammer Kaddafi dönemiyle devrim sonrası dönemin kıyas edilirken bazı faktörlerin göz önünde bulundurulması gerektiğine vurgu yapan Sadi, "Libya'nın eskiyle bugünüyle kıyaslanmasında etkili olan bazı faktörler var. Bunları göz önüne aldığımızda aradaki farkı kolayca değerlendirebiliriz. Bu faktörler, özgürlük, güven duygusu, istikrar ve yaşam koşulları… Tüm bunların hepsi önemli faktörler. Biri bu kıyası yaparken konuşma özgürlüğüne dikkat çekmiyorsa eksik düşünüyor demektir. Farzet ki zindandasın ve sana günlük olarak yemek getiriyorlar. Sen, 'durum çok iyi; yiyorum içiyorum ve nefes alıyorum.' der misin? Özgürlüğün yok. Zindanın dışındasın diyelim ama güvenlik güçlerinden izin almadan yurt dışına çıkamıyorsun. Yâda sorumlulardan birinin yanlışını, yaptığı zulmü, genel maldan çalmasını, haksızlık yapmasını eleştiremiyorsun. Bunun neresi özgürlük? Şimdi devrim sonrası konuşmaya başladık. Doğrudur güvenlik anlamında sorunlarımız oldu. Ölümler de oluyor. Ancak Kaddafi'nin dönemine baktığımızda 3 saatten az bir süre içerisinde binler esir zindanlarda elleri gözleri bağlı bir şekilde katledildi. Çok büyük bir suçtur. Irak'ın eski başkanı Saddam Hüseyin'e 240 tutukluyu tek seferde idam ettiği için idamla yargılandı. Tüm dünya onun işlediği bu suçu konuştu ve büyük ses yarattı. Bin 296 kişiyi yargılamadan ve herhangi bir suçu olmayanları öldüren hakkında ne düşünürsün? Bazıları diyor ki şuan öldürmeler oluyor. Peki, bizim yaşadığımız 80'li ve 90'lı yılları gördünüz mü? Bazı yaşı küçük Libyalılar benimle tartışıyor. Onlara diyorum ki siz, bizim gördüklerimizi görmediniz. Özellikle 70'li ve 80'li yıllar ve 90'lı yılların bir kısmı çok zor ve sıkıntılı dönemlerdi. Her gün tanklar üniversitenin içine giriyordu. Her yıl bazı muhalif öğrenciler Üniversitenin ortasında idam ediliyordu. Askerler üniversitelere silahlarla giriyordu. Üniversite bölgesi muhterem bir bölgedir. Üniversite avlusunda idam edilenler tekrar ayaklarından asılarak ölüp ölmediğinden emin olunmak isteniyordu. Üniversitede bu manzaraya şahit olan öğrencilerin sizce psikolojisi nasıl olur? Benim bu manzaraya şahit olan çoğu arkadaşım üniversiteyi terk ettiler. Psikolojik olarak çöküyordular. Artık eğitim onlar için imkânsız bir şeydi."
Maddi faktöre gelirsek 80'ler ve sonrası dönemde bir servet edinmek ve para biriktirmek isteseydin ya gayri meşru yollara başvurman gerekiyordu yâda hükümete yalakalık yapman ve hükümet görevlerinde işini görebilecek kişilere yakınlaşman gerekiyordu. Helal ve dürüst yollarla mal edinmenin yolları kapatılmıştı. Maaşların belli bir sınırı vardı ve o sınırı hiç aşmıyordu. 2012 yılı Libya tarihinde en güzel dönemdir. Maddi anlamda da eskiden çok iyi. Eskiden maaşlar en fazla 1000 dinar oluyordu. 8 yüz yâda 700'dü genelde. Devrimden sonra gençler, öğrenciler, işçiler ve tacirler 10 binler, 20 binlerden söz ediyordu. Şuan tam anlamıyla bir özgürlük var. İstediğini eleştirebilirsin. Şuan Bingazi'de kimse Hafter'i eleştiremiyor. Geçtiğimiz günlerde Tubruk Meclisine üye bir bayan kaçırıldı. Tek suçu Trablus'a açılan savaşı eleştirdi. O ve eşi beraber kaçırıldı. Hani Hafter'in vadettiği özgürlük?
"Halkı giriştikleri devrimden pişman etmek ve eski rejime geri dönüş yapmalarını sağlamak istiyorlar"
Günümüz Libya'sında olumsuzlukların yaşandığına ancak bu bu olumsuzlukların baş müsebbibinin derin devlet ve karşıt devrim politikaları güdenler olduğunu vurgulayan Sadi, "Onlar böyle yaparak halkı giriştikleri devrimden pişman etmek ve eski rejime geri dönüş yapmalarını sağlamak istiyorlar. Özgürlüğe ve istikrara çağıran devrimin değerlerinde bir kusur yoktur. Fakat karanlık güçler insanların hayatlarını ve devrimlerini bozmaya çalışıyorlar. Bizim bu karanlık güçlerle mücadele etmemiz gerekiyor." şeklinde konuştu.
"Arap ülkelerinde uzun zamandır Mursi gibi liderleri görmedik"
Mısır'da mahkeme salonunda şehadet erişen ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin, çok farklı bir lider olduğunu anlatan Sadi, "Arap ülkelerinde uzun zamandır onun gibi liderleri görmedik. Mütedeyyin, güçlü, nezih ve kahraman bir adamdı. İsrail kendini tehlikede hissetti. Bundan dolayı hemen ona darbe yaptılar. Sadece bir yıl tek hüküm sürebildi. Ona sorunlar çıkaracak krizler oluşturdular. Bugün Libya'da yaptıkları gibi elektrik, yakıt, su, maaş gibi sorunlar çıkararak halkı sokağa dökme ve sonra darbe yapmayı planladılar. Dr. Mursi, Allah kendisine rahmet etsin, önüne büyük projeler koyuyordu. Eğer bu projeleri uygulamak kaderinde yazılı olsaydı Mısır'ın durumu özellikle ekonomik olarak çok değişirdi. Ancak düşmanlar ona fırsat vermedi." dedi.
"Yüzyılın Anlaşmasını yürürlüğe koymak için siyonist uşağı Sisi'yi getirdiler"
"Yüzyılın Anlaşmasını yürürlüğe koymak için siyonist uşağı Sisi'yi getirdiler." diyen Sadi, "İnsanları meydanlarda katlettiler. Ümmet, önemli adamlarından birini kaybetti. Biz onu darbe öncesi ziyaret ettik. Dünya âlimleri olarak bir konferanstaydık. Âlimlerden bir heyet oluşturarak onu ziyaret etmeye gittik. Ben de bu heyet içerisindeydim. Perşembe günüydü ve Dr. Mursi oruçluydu. Orucunu açtı. Bize akşam ve sonra yatsı namazlarını kıldırdı. Aramızda İslam ümmetinin meselelerini konuştuk." ifadelerine yer verdi.
Şeyh Sami Mustafa Sadi kimdir?
21 Şubat 1966'da Libya'nın Trablus kentinde doğdu. Libya Müftülüğü Araştırmalar Meclisi Genel Sekreterliği görevini yürütüyor. 17 Şubat devrimi sonrası kurulan Ulusal Mutabakat Hükümeti eski Şehid ve Kaybolmuşların Ailelerini Himaye Altına Alma Bakanıydı. Asıl uzmanlık alanı davet, eğitim ve öğretim. Libya'da cuma günleri verdiği hutbelerle tanınıyor. Ayrıca siyasi ve şer'i makaleler yazmasıyla bilinir. Trablus Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü okudu. İslami bilimleri Şeyh Abdüllatif Eşşuveyrif'in yanında aldı. Arap dili bilimlerini de Abdüsselam Ettehami'nin yanında gördü. Avrupa İnsan Bilimleri Fakültesinde İslam Bilimleri eğitimi gördü. Kur'an-ı Kerim'in ezberlenmesini de Şeyh Mustafa Kaşkaş'ın dizi dibinde tahsil etti. Pakistan Faisalabad Üniversitesinde İslam Bilimleri üzerine yüksek lisans yaptı. Pakistan Karaçi Araştırmalar Üniversitesinde her yönü ve seviyesiyle Arap Dili Bilimleri Eğitim görevliliği yaptı. Evli ve 4 çocuk babasıdır. (Zeyd Varol-İLKHA)