DOĞRUHABER
İstanbul Valiliği şehirde kayıtlı olmayan Suriyelilerle ilgili açıklama yaptı. İstanbul Valiliği 20 Ağustos'a kadar İstanbul'da kaydı olmayan Suriyelilerin geri gönderileceğini duyurdu. Valilik kentte ikamet eden izinli 522.381 yabancı uyruklu, geçici koruma kapsamında 547.479 Suriyeli misafir olmak üzere toplam 1.069.860 kayıtlı yabancının kayıtlı olduğunu aktardı. Yasadışı yollardan Türkiye'ye gelen yabancıların tespit edildiklerinde sınır dışı edildiklerini hatırlatan Valilik bu uygulamanın devam ettiğini belirtti. Suriye'deki savaştan kaçıp Türkiye'ye gelen sığınmacılar farklı illere dağıtıldı. Bir ilde kaydı bulunan Suriyeli sığınmacıların resmi izin dışında il dışına çıkma ve çalışma izinleri bulunmuyor. İstanbul’da uzun süredir ikamet eden iş güç sahibi olan on binlerce insanın yerinden edilecek olması da beraberinde birçok sorunu getirecek. Özellikle entegrasyonu konuşmamız gereken bir dönemde bu tür yerinden edilmeler hem mülteciler açısından hem de vatandaşlar açısından kapanmayan yaralara sebep olabilir. Milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye’de işlerin sadece Göç İdaresi Müdürlüğü üzerinden yürütülmesi ve bu konuda bir göç bakanlığının kurulmamış olması da sorunların daha da büyümesine yol açıyor. Şu anda uygulamaya konulan bu adımla beraber hem mülteciler yerinden edilecek hem de burada belli bir iş yükümlülüğünü üstlendikleri yerlerde aksaklıklara neden olacak gibi gözüküyor.
VALİLİK 20 AĞUSTOSA KADAR SÜRE VERDİ
Valilik, İstanbul'da kaydı bulunmayan Suriyelilere kayıtlı oldukları illere dönmeleri için 20 Ağustos 2019 tarihine kadar süre verdi. Bu süre içerisinde geri dönmedikleri tespit edilen Suriyeli göçmenler İçişleri Bakanlığı'nın talimatı doğrultusunda kayıtlarının bulundukları illere gönderilecek. İstanbul Valiliği kentin hâlihazırda yeni geçici koruma kaydına kapalı olduğunu belirtti. Uzun süredir İstanbul’da ikamet eden evini, işini kuran mülteciler ise korku içinde beklemekteler. İstanbul’da yaşanan yoğunluğu önlemek için böyle bir adım atılıyor olsa da bunun herhangi bir şarta bağlanmaması ve uzun süredir burada çalışan, ikamet eden mültecilerin gönderilmesi yeni mağduriyetlere de neden olabilir.
ÇALIŞMA İZNİ VERİLMİYOR
Bir Suriyeli sığınmacı, geçici korunma hakkını İstanbul’dan aldıysa dahi çalışma izni alması çok zor şartlara bağlı. İşyeri sahiplerinin başvuruları da bürokrasiye takılıyor. İstanbul’da ikamet izni verilen ancak çalışmasına müsaade edilmeyen binlerce Suriyeli işsiz kalmış durumda. İstanbul’da ikamet izni olmadığı halde birçok aile çocuklarını bu şehirde okula yazdırmıştı. Okul idareleri bu çocukların derslerine devam etmelerine göz yumuyorlardı. Ancak yeni dönemde o çocukların durumunun ne olacağı kestirilemiyor.
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ DE MAĞDUR
Sadece ilk ve ortaokul öğrencileri değil üniversite öğrencileri de bu sıkıntıları yaşıyor. İstanbul’daki üniversitelerde okuyan 3 binden fazla Suriyeli öğrenci durumlarının ne olacağını bilmiyor. Çünkü onların da İstanbul’da ikamet izinleri yok. Öğrenci izni için resmi bir Suriye pasaportu ve bin dolara yakın bir ödeme yapmaları gerekiyor. Ancak İstanbul’daki Suriye konsolosluğu görevlilerinin keyfi tavırları ve aşırı iş yükü birçok Suriyelinin pasaport almalarına veya pasaportlarını yenilemelerine mani.
“EMPERYALİST ÜLKELER DE BU İNSANLARA KARŞI ACIMASIZCA DAVRANIYORLAR”
Yaşananlarla ilgili gazetemize değerlendirmede bulunan HÜDA PAR Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Eşin, “İnsanlar, büyük dalgalar halinde çok zor şartlar altında vatanlarını terk etmek zorunda kalıyorlar. BM verilerine göre dünya genelinde hâlihazırda 65 milyon insan evlerini terk etmek zorunda kalmış ve bunlardan 21 milyonu mülteci konumundalar. Büyük göç dalgalarının başlıca müsebbipleri ABD ve diğer emperyalist ülkelerdir. Müsebbibi oldukları savaş, işgal ve çatışmalarla açlık, sefalet ve ölüm korkusu yaşayan insanlar evlerini terk etmek zorunda kalıyorlar. Çareyi de ABD, Avrupa ülkelerine kapağı atmakta buluyorlar. Maalesef bu emperyalist ülkeler de bu insanlara karşı acımasızca davranıyorlar. Karanlık denizlerde ölmelerine göz yumuyorlar.” ifadelerini kullandı.
GÖZÜKEN O Kİ BU GÖÇ DALGALARI ARTARAK DEVAM EDECEKTİR
“10 mülteciden 9’u zengin ve gelişmiş ülkelerde değil, yoksul ya da orta gelir seviyesindeki ülkelerde barınıyor.” diye konuşan Eşin, “Düzenli ve düzensiz göçün önünü almanın yolu, savaş ve çatışmalardan arındırılmış adil bir dünya düzeninin kurulmasından geçer. Asya ve Afrika’dan gelen göçmenler, Türkiye’yi Avrupa’ya geçiş kapısı olarak kullanmalarından dolayı her daim göçmenlerin uğrak yeri olmuştur. Irak’ın işgali, Suriye’deki iç savaş, Afganistan’da yıllardır devam eden savaş, Mısır’daki askeri darbeden dolayı bu göç dalgasını daha da artırmıştır. Resmi verilere göre Türkiye’de 5 milyonun üzerinde göçmen var. Gayri resmi rakam bunun çok üzerindedir. Bu rakam Türkiye gibi bir ülke için büyük bir külfettir. Ekonomik yönü yanında sosyal, güvenlik, eğitim, sağlık gibi çok sıkıntıları da vardır. Gözüken o ki bu göç dalgaları artarak devam edecektir. Coğrafyamız ısınıyor. Allah muhafaza yeni çatışma ve savaşlar başlarsa bu rakam daha da artacaktır.” dedi.
GÖÇ İDARESİ MÜDÜRLÜĞÜ YERİNE MÜSTAKİL BİR BAKANLIĞIN KURULMASI ÇARE OLABİLİR
Göç idaresi yerine bakanlığın kurulmasının çare olabileceğine dikkat çeken Eşin son olarak şunları söyledi; “Türkiye’nin buna yönelik köklü ve uzun vadede bir politikası olmalıdır. Sorduğunuz üzere İçişleri Bakanlığı bünyesindeki bir Göç İdaresi Müdürlüğü yerine müstakil bir bakanlığın kurulması çare olabilir. Türkiye dâhil hiçbir ülke ölümden kaçan, vatanlarını kadın ve çocuklarıyla terk etmek zorunda kalanları sınır dışı etme, zalimlere teslim etme gibi bir duruma tevessül etmemeli. Bu hem uluslararası hukukta hem de Allah nezdinde büyük bir vebaldir. Bu insanların asgari düzeyde ihtiyaçları karşılanmalıdır. Onurlarını zedeleyecek fiil ve söylemlerden kaçınılmalıdır. Başkaları yapsın yapmasın Ensarlık görevi yerine getirilmelidir. Birkaç mültecinin işlediği suç, muhacirlere yönelik toptan bir kin ve nefret diline dönüşmemelidir. Muhacirler de bulundukları yerlerde sorun ve probleme dönüşmemeli, sosyal yapı ve kamusal düzeni bozacak fiillerden uzak durmalıdır.”