Şehit Dr. Abdülaziz Rantisi’den sonra İslami Direniş Hareketi Hamas’ın liderliğini yapan, hâlâ aynı hareketin saflarında siyonistlere karşı mücadele yürüten ve halk arasında Ebu-l Velid olarak tanınan eski Hamas Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal, İLKHA’ya önemli açıklamalarda bulundu.

Yüzyılın Anlaşması'nın ekonomik gelişmeler adı altında Filistin meselesinin tasfiyesi olduğuna vurgu yapan Meşal, bunun siyonistler ve ABD'nin ortak girişimi olduğunu ifade etti.

"Yüzyılın Anlaşması, Filistin meselesinin tasfiyesidir"  

Meşal, "Yüzyılın Anlaşması israil, Amerikan girişimidir. Filistin meselesinin ekonomik ve siyasi proje adı altında tasfiye edilmesidir. Ümmetin durumundan ve bölünmüşlüğünden yararlanılarak girişilen bir adımdır. Bu proje geçersiz olacaktır. Çünkü bu proje Filistin halkının haklarıyla çatışıyor. Bu anlaşmada Filistinlilerin çıkarlarını önceleyen hiçbir şey yok. Yüzyılın Anlaşması, Filistin meselesinin tasfiyesidir. Topraklarımızın, geri dönüş hakkımızın ve Kudüs’ün tasfiyesidir. Bu anlaşmada gerçekte bir Filistin devleti yok. Bu anlaşma Filistin halkının yıllarca gösterdiği mücadele ve kahramanlığın zayi olmasından başka bir şey değildir." dedi.

"Açıkça rüşvet oyunu oynuyorlar"

Filistin halkının bunu kabul edip topraklarından, geri dönüş hakkından, Kudüs’ten, Filistin devletinin kurulmasından ve gerçek bir bağımsızlıktan vazgeçmesinin düşünülemeyeceğini belirten Meşal, "Onlar iktisat menfezinden girerek bölgeyi aldatmaya çalışıyorlar. Açıkça rüşvet oyunu oynuyorlar. Fakat bu oyunları ortaya çıktı. Maalesef burada Arap ve İslam devletlerinde, İsrail-Amerika oyunundan yana duruş sergileme durumu var. Ancak ümmet, halklar düzeyinde topyekûn bu anlaşmanın karşısında durdu. İslam âleminde Yüzyılın Anlaşması'nı kabul etmeyen liderler ve hükümetler de var. Bunlar Filistin halkının duruşunu sergiliyorlar. Allah’a hamdolsun Filistinlilerin Yüzyılın Anlaşması'na karşı duruşu; birlik ve beraberlik şeklindedir. Bundan dolayı bu anlaşmanın bir geleceği yoktur. Ümmetten isteğimiz öncelikle Filistin'in duruşundan yana tavır koymaları, daha sonra Filistin meselesinde mesuliyet sahibi olduklarının şuurunda olmalarıdır ve bu mesele üzerinde pazarlığı asla kabul etmemeleridir." ifadelerini kullandı.

"Tüm halklar ve kuruluşların görevi, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın kurtarılması için çalışmaktır"

Gazze’ye uygulanan ablukanın nedenlerini anlatan Meşal, "Gazze abluka altında çünkü Gazze bu işgale karşı mücadelesini sürdürüyor. Çünkü burada siyonist işgalin Gazze’ye olan düşmanlıkta işini zorlaştıran gerçek bir güç var. Ayrıca Gazze’yi seçimlerle gelmiş liderler yönettiği için. Bu 2006’lara uzanan özgür bir yönetim demek oluyor. Ayrıca onlar Gazze’nin kendi kararında, siyasetinde, mücadelesine bağlı kalmasında ve silahında özgür olmasını istemiyorlar. Gazze’yi abluka altına alarak onu cezalandırmak ve boyun eğdirmek istiyorlar. Lakin Gazze zor şartlara rağmen sabrediyor. İslam âleminden beklenilen Gazze’nin yanında durmalarıdır. Tüm halklar, kuruluşlar ve hükümetlerin görevi Gazze üzerindeki ablukayı kırmak, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın kurtarılması için çalışmalıdır." şeklinde konuştu."

"Tarih Kudüs ile olanı da ondan vazgeçeni de kaydedecektir"

Kudüs’ün altında siyonistler tarafından gerçekleştirilen kazıların Mescid-i Aksa için tehlike arz ettiğini vurgulayan Meşal, "Bizimle siyonistler arasında Kudüs’te çok şiddetli bir mücadele var. Onlar Kudüs’ü mücadelede esas olarak görüyorlar. Biz de aynı şekil Kudüs’ü mücadelemizin esası olarak görüyoruz. Fakat aramızda ki fark; biz hakkın yoldaşı, onlarsa batılın yoldaşıdırlar. Bundan dolayı onlar Kudüs’ü Yahudileştirme ve İsraillileştirmek, Kudüs ahalisini oradan kovmayı ve orada yaşayanlara hayatı dar etmek istiyorlar.  Tüm bunlarla beraber Mescid-i Aksa’nın altında kazılar yaparak onun yıkılmasına ve sözde heykellerini oraya dikmek için zemin hazırlıyorlar. Bundan dolayı bu bir tarih ve gidişat savaşıdır. Kudüs’te ahalimiz, Kudüs’ü savunmak ve mukaddesatlarını korumak için şehirleri içerisinde etrafı çepeçevre sarıyor. Elhamdülillah birçok siyonist hedefleri etkisiz hale getirdiler. Fakat dışarda ve içerde tüm Filistin halkı büyük semboller olan Kudüs ve Mescid-i Aksa konusuna sarılmış durumdalar. Tüm çevreleriyle İslam ümmetinin üzerine düşen mesuliyetleri yerine getirmesi gerekir. Tarih Kudüs ile beraber olanı ve aynı anda ondan vazgeçenleri de kaydedecektir. Tarih, Ömer Bin Hattap gibi Kudüs’ü fethedenleri ve Selâhaddin-i Eyyubi gibi onu özgürleştirenleri kaydettiği gibi ümmet içerisinde ondan vazgeçenleri de kaydedecektir." dedi.

"Kudüs işgal altındadır"

ABD'nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasını da değerlendiren Meşal, "Amerikan’ın büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması Yüzyılın Anlaşması'nın ön hazırlıklarının bir cüz'üdür. Bu Amerikan idaresinin, Kudüs’ün hegemonyasını siyonistlere teslim etme girişimidir. Kudüs işgal altındadır. Ancak israile Kudüs’te veyahut Filistin topraklarının herhangi bir cüzünde herhangi bir meşruiyet yoktur. Tabii ki de Araplar, Müslümanlar ve dünya hürleri bu kararı kabul etmedi. Bu kabul etmeme birinci adımdır. Bunu anlamlandırmak gerekiyor. Özelde Kudüs, genelde Filistin halkını destekleme, Filistin direnişini destekleme ve ümmetin Kudüs’ü kurtarması için çaba sarf edilmesi gerekiyor." ifadelerini kullandı.

"Maalesef ümmet bölünmüşlük halinde ve içten kanamalar geçiriyor Irki, grupsal, mezhepsel ve siyasal ayrılıklar var Buda bize zarar veriyor"

Son olarak ümmetin vahim durumunu değerlendiren Meşal, "Bildiğiniz üzere İslam ülkelerinde krizler var. Ben bunu iç savaş olarak yorumlamak istemiyorum. Ancak iç krizler var. Bir devlet içerisinde ve komşu olsun, olmasın devletlerarası krizler var. Maalesef ümmet bölünmüşlük halinde ve iç kanama geçiriyor. Irki, grupsal, mezhepsel ve siyasal ayrılıklar var. Bu da bize zarar veriyor. Ümmet çok şiddetli bir hastalığa yakalanmış. Bu durumdan düşmanlarımız nemalanıyor. Bizim bu durumdan bir an önce çıkmamız gerek. Peki, nasıl çıkacağız? Öncelikli olarak halkların iradesine saygı göstereceğiz. Onlara özgürlüklerinde, saygınlıklarında ve toplumsal adalette haklarını vereceğiz. İkinci olarak her ülkenin dâhilinde, siyasi güçler ile sistemler arasında siyasi ve yerli bir uyumluluk ortamı sağlanması gerek. Vatan birliğimizi korumak ve ülkemizin istikrarı için genel rızanın olduğu bir düzen kurmalıyız. Temenni etiğimiz şey bu. Bu; rejimler, yöneticiler ve siyasi güçler tarafından bir mesuliyettir. Halkların da vicdanı her zaman diridir. Halklar kendilerine sunulan hayrı görünce bundan yüz çevirmezler. Önemli olan yöneticilerin, rejimlerin, başkanların, hükümetlerin ve değişik siyasi güçlerin inisiyatif kullanmasıdır." şeklinde konuştu. (Zeyd Varol-İLKHA)