Ağabeyi Şeyh Said gibi zulme başkaldırmanın simgelerinden olan Şeyh Abdurrahim, Temmuz 1938'de bir ihbar sonucu etrafları kuşatılarak bir grup dava arkadaşıyla birlikte şehadet şerbetini içer.
Şeyh Said’din, İslami bir direniş başlatacağı bilgisini alan tek partili dönemin devleti, bir provakasyonla direnişi akamete uğratır.
Şeyh Said, 8 Şubat 1925’te Piran’da küçük kardeşi Şeyh Abdurahim’e misafir olur. Şeyh Abdurrahim’in ilk kurşunuyla, Şeyh Said Kıyamı başlar. Şeyh Said ile 46 arkadaşı Diyarbakır'da idam edilir.
Şeyh Abdurrahim, kıyamda Maden ve Piran cephesinin komutanıdır ve tam 12 yıl boyunca bölgede direnişi sürdürür.
Daha sonra Suriye'ye hicret eden Şeyh Abdurrahim, CHP'nin Dersim katliamını duyar ve bu zulmü kaldıramayarak bir grup arkadaşıyla birlikte, Dersim’e doğru yola çıkar. Şeyh Abdurrahim, dava arkadaşlarıyla Diyarbakır'ın Bismil ilçesi Salat köyünün Deşta Perxane’ye(Perxane Ovası) varırlar.
Temmuz 1938'de Deşta Perxane’de mola verirken, bir ihbar sonucu askeri bir birliğin baskınına uğrar. Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları kuşatılırlar. Etraflarındaki buğday tarlası ateşe verilir. Ateşin ortasında kalırlar. Askerler silahla da Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarını tarar ve hepsi orada şehadete erişir.
Şeyh Abdurrahim'in şehadetin yıldönümünde İLKHA'ya konuşan Seyyid Abdurrahim Yıldız, babası Seyyid Şeyhmus Yıldız'ın Şeyh Abdurrahim'i defnedenler arasında olduğunu belirterek yıllardır kendisine anlatılan hadiseleri aktardı.
Şeyh Abdurrahim'in şehadet yılında doğduğu için kendisine Abdurrahim isminin babası tarafından verildiğini belirten 81 yaşındaki Seyyid Abdurrahim Yıldız, Şeyh Abdurrahim ve yirmi civarındaki arkadaşının hicrette bulundukları Suriye'den Dersim katliamı sonrası, 1938 yılında tekrar mücadeleyi başlatmak için döndüklerini vurguladı.
Şeyh Abdurrahim'in katledilişinin ardından babasının 14 gün sonra bir arkadaşıyla gizlice tarlaya gidip şeyhi gömdüğünü belirten Yıldız, kavurucu sıcağa rağmen şeyhin cesedinin hiç kokmadığını ve bozulmadığını ifade etti.
"Biz o zamanlar Şeyh Abdurrahim olayının yaşandığı mekâna yakın bir köyde yaşıyorduk"
Şeyh Abdurrahim'in şehadet olayının, babasının yaşadığı köyün yakınlarında gerçekleştiğini aktaran Yıldız "Biz aslen Becirman seyitlerindeniz. Şeyh Said'in kardeşi Şeyh Abdurrahim'in şehadet olayı yaşandığı sırada evimiz Batman'dan Bismil'e giderken Batman yakınlarında bulunan Mirkulya adlı köydeydi. Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları da o köyün çok yakınlarında askerlerle çatışmaya girip şehid oldular. Bahsettiğim köy şu an yıkıktır. O köyde kimse yaşamıyor. Ben o köyde olayın yaşandığı yılda doğdum. Bundan ötürü babam bana Şeyh Abdurrahim'in anısına Abdurrahim ismini taktı. Bahsettiğim olay 1938 yılında yaşandı. Yani benim doğduğum yıl." dedi.
"Dersim katliamından sonra mücadeleyi sürdürmek için geri dönmüşlerdi"
Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarının Dersim katliamının intikamı için hicrette bulundukları Suriye'den döndüklerini belirten Seyyid Abdurrahim, "Babamın ve daha sonra büyüklerimizin anlattığına göre, Şeyh Said kıyamı bastırıldıktan sonra kardeşi Şeyh Abdurrahim ve bir grup arkadaşı kurtulmayı başarıp Suriye'ye hicret etmişler. 1938 yılında Dersim katliamı yaşanınca Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları rejime karşı tekrar halkı örgütlemek ve zulme karşı çıkmak için Türkiye'ye geri dönmüştü. Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları o esnada yaşadığımız köyün yakınlarında bulunan Salat Köprüsü civarına geliyorlar. O esnada Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları acıkıyorlar, birkaç kişiyi çevre köylere yemek bulmaları için gönderiyorlar." diye konuştu.
"Askerler bulabildikleri şehid cesetlerine işkence yapıyorlar"
Yıldız, konuşmasının devamında şunları söyledi: "Babamın anlattığına göre, köylülerden bazıları Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarını askerlere ihbar ediyorlar. Devlet durumdan haberdar olunca Bismil'den, Kurtalan'dan, Siirt'ten, hatta Diyarbakır'dan binlerce askeri o bölgeye gönderiyor. Askerler Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarına baskın yapıyor. Aralarında şiddetli çatışmalar çıkıyor. Çatışmanın yaşandığı zaman tarlaların ekili olduğu, buğday başaklarının yükseldiği aydır. Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları tarlaların arasına saklanıyorlar. Kurtulma ümitleri var ancak askerler tarlaları ateşe veriyor. Tarlalar ateşe verilince Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarının kaçacak bir yerleri kalmıyor. Babamın anlattığına göre, Şeyh Abdurrahim ile beraber 20 kişi civarındadırlar. Hepsi ya tarlada dumandan boğuluyorlar ya da çatışmada şehid oluyorlar. Askerler bulabildikleri şehid cesetlerine işkence yapıyorlar. Bazılarının kafasını kesiyorlar. Bazılarının değişik organlarını kesiyorlar. Askerler tarlada saklandığı yerde dumandan boğulup şehid olan Şeyh Abdurrahim'in cesedini bulamıyorlar."
"Babam şeyhin mübarek cesedini gömmek için ölümü göze alıp gizlice gitti"
Babasının, güneşin altında tarlada 14 gün boyunca bekleyen Şeyh Abdurrahim'in mübarek cesedini gizlice gömmeye gittiğini vurgulayan Yıldız, "Olayın üzerinden 14 gün geçmesine rağmen hiç kimse olayın yaşandığı bölgeye gidememiş. İnsanlar askerlerden korktukları için o bölgeye yanaşamamışlar. Köyün ileri gelenlerinden olan Hacı Muhammed Ali Şeveş gizlice babama gelip şunları söylüyor; 'Siz Seyyidsiniz. Şeyh Abdurrahim de Seyyid. Yani amcazadesiniz. 14 gündür şeyhin mübarek cesedi dışarda, tarlada. Onun o şekilde bırakılması uygun değil. Yanına birilerini alıp git, gizlice onu defnet.' Bunun üzerine babam her türlü tehlikeyi göze alıp yanına aldığı bir köylüyle olay yerine gidiyor. Kendisiyle birlikte şeyhi defnedecek malzeme de götürüyor. Tabi bütün bunları kimseye görünmemeye çalışarak gizlice yapıyorlar." ifadelerini kullandı.
"14 gün kavurucu sıcakta kalmasına rağmen mübarek cesedi bozulmamıştı"
Şeyh Abdurrahim'in mübarek cesedinin kavurucu sıcağa, yakıcı güneşe rağmen hiç bozulmadığını, kokmadığını söyleyen Seyyid Abdurrahim konuşmasına şöyle devam etti:
"Babam Şeyh Abdurrahim'in mübarek cesedini bulduğu zaman büyük bir şok yaşıyor ve büyük bir heyecana kapılıyor. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen babamın anlattıkları hâlâ kulaklarımda yankılanıyor. Babam bu olayı bize ve birçok kimseye defalarca büyük bir heyecanla aktarıyordu. Babam Şeyh Abdurrahim'in mübarek cesedini bulduğu anki duygularını ve gördüklerini bize şöyle anlatıyordu; 'Olaydan 14 gün sonra şeyhin mübarek cesedini gömmeğe gittiğimiz zaman bizi hayrete düşüren bir şeyle karşılaştık. O kavurucu sıcakta, yaz güneşinin altında, aradan 14 gün geçmesine rağmen şeyhin cesedinde en ufak bir bozulma, kokma yoktu. Elbiselerini açtığımız zaman sanki o an ölmüş gibi teni sıcak, vücudu canlıydı. Şeyh Abdurrahim'in vücudunda bir kartalın açtığı ufak bir delik vardı sadece. Şeyh Abdurrahim'in vücudunda başka herhangi bir darbe, yara, kurşun izi yoktu, dumandan boğulmuştu. Yarayı açan kartal da birkaç metre ötede ölü yatıyordu.' Bir düşünün, normalde kavurucu yazın sıcağında ölü bir insanın cesedi iki saat içinde kokmaya başlar. Ama Şeyh Abdurrahim'in mübarek cesedi o yakıcı güneşin altında 14 gün kalmasına rağmen ne kokmuş ne de bozulmuş. Babamın yanında eski bir çuvalın dışında kefen olarak kullanacağı hiçbir şeyi yokmuş. Babam mezarı kazdıktan sonra Şeyh Abdurrahim'i üzerindeki elbiseyle beraber gömmüş. Tabi babam tüm bunları büyük bir korkuyla yapmış. Yaptıkları, askerler tarafından duyulduğu takdirde öldürülebileceği endişesine rağmen Şeyh Abdurrahim'i defnetmiş."
Babasının, Şeyh Abdurrahim'e ait bir bastonun olduğunu ve bu bastonla bir çok kerameti gösterdiğini aktardığını belirten Yıldız, "Bundan da anlıyoruz ki o zatlar Allah'ın büyük velileriymiş. Babam Şeyh Abdurrahim'i kıt imkânlarla sade bir mezara gömüyor. O dönemde şimdiki gibi herhangi bir türbe yoktu. Çok daha sonra birileri Şeyh Abdurrahim'in mezarı üzerinde türbe ve mescit inşa etti. Batman-Bismil Karayolu üstünde bulunan Şeyh Abdurrahim'in türbesini ben de çok defa gidip ziyaret ettim." dedi.
"Şeyh Said ve arkadaşlarının davası halkın İslami kurtuluşuydu"
Şeyh Said, Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarının İslam dinini ihya için kıyam ettiklerini vurgulayan Yıldız, son olarak şunları söyledi:
"Şeyh Said'in, Şeyh Abdurrahim'in ve arkadaşlarının davası sadece şeriattı, İslam'dı. Büyüklerimizin bize anlattığına göre Şeyh Said, Kürd halkını İslam'la, İslam davasıyla kurtuluşa götürmek istiyordu. Bunun dışında herhangi bir amacı, bir derdi yoktu. Şeyh Said ve dava arkadaşları zafere çok yakındılar. Ancak ne yazık ki halktan bazı kişiler, bazı ağa ve aşiretler ona ihanet etmişler. Parayla satın alınanlar, korkudan geri çekilenler olmuş. Şeyh Said'in davası İslam olduğu için onun etrafında çok sayıda âlim, şeyh, dindar insan toplanmış. Çünkü Şeyh Said çok büyük bir zattı. Kendi döneminde onun kadar İslam davasına ve mazlum Kürd halkının haklarına sahip çıkan olmamış. Cumhuriyetin ilk döneminde, özellikle İsmet İnönü önderliğindeki CHP iktidarında Müslümanlara yönelik çok büyük baskılar, hak ihlalleri yaşandı. Büyüklerimizin anlattığına göre, Kur'an okunması yasaklandı. camiler, medreseler ahırlara çevrildi. Dindarlar çok büyük zulümlere maruz kaldılar. Ezan yasaklanıp Türkçeleştirildi. Diyarbakır'daki Ulu Camii askeri kışla haline getirildi." (Mehmet Fatih Akgül-İLKHA)