Erzincan Sivil Toplum Platformu dönem sözcüsü Sinan Arslan yaptığı yazılı açıklamada; "Türkiye'nin 2011 yılında imzaladığı ve 2014 yılından beri yürürlükte olan 'İstanbul Sözleşmesi'ni ve bu sözleşmenin güdümünde topluma dayatılan 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği' projesini ve uygulamalarını insana, insanlığa ve insanlığın geleceğine düşman olmaları nedeniyle reddediyoruz." ifadelerini kullandı.
Arslan açıklamasında, "Aile kurumundaki erozyon, hem dünyada hem de ülkemizde devam etmektedir. Evlilik oranları azalırken boşanma oranları artmaktadır. İnsan fıtratına aykırı sapkın ilişkilerin belli çevreler tarafından kasıtlı şekilde meşrulaştırılmaya çalışılması aile kurumuna yönelik ana tehditler arasında yer almaktadır. Nikah akdi değersizleştirilirken, evlilik dışı ilişkiler normal sayılmakta, boşanmalar adeta teşvik edilmektedir. Aile kurumunun korunması noktasında alınan tedbirler aileye yönelik tehditleri bertaraf etmekte yetersiz kalmaktadır. Aile, birbiriyle birinci derecede kan bağı olmayan kadınla erkeğin belirli toplumsal-kültürel kurallara bağlı olarak bir araya geldiği ve insan neslinin devamını sağlamak için çocuklarını büyüttüğü toplumsal bir kurumdur." sözlerine yer verdi.
"Yeni bir tür 'kadın sömürüsü' icat edilmektedir"
Açıklamada, "Devletin adil hakemliğinde, kadın ve erkeğin işbirliği sağlanarak çözülebilecek bir mesele olan Kadına yönelik şiddet meselesinden, yeni bir tür 'kadın sömürüsü' icat edilmektedir. Kadını ve kadına yönelik şiddeti sömürerek, şiddeti erkeğe, çocuğa, aileye hatta tüm topluma yönelten bu İstanbul Sözleşmesi, 'kadınlara eşitlik' sloganının altına gizlenip insanın yaratılıştan gelen biyolojik kadınlık ve erkeklik cinsiyetlerini kabul etmeyen; kurgulanmış lezbiyenlik, gaylik, biseksüellik ve translık gibi ahlaken sapkın eğilimleri 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği' adı altında meşrulaştıran, bu sapkınlıkları yeni nesillere olumlu bir şeymiş gibi özendiren ve dayatan projeleri, TV programlarını, medya yönlendirmelerini, eğitim faaliyetlerini reddediyoruz ve protesto ediyoruz." denilerek sözleşmeye tepki gösterildi.
"Sözleşmede, toplumsal yapımızı ve aile kurumumuzu tehdit eden yaklaşımlar vardır"
"Aileyi Koruma Kanunu, kadına yönelik şiddeti engellemekten ziyade kadına şiddeti artırıp aileyi bozan bir kanuna dönüyor." denilen açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:
"İstanbul Sözleşmesi'nde aile yapımızı ve aileye dair değerler dünyamızı sarsacak birtakım ezber tanımlar, kalıplar ve söylemler söz konusudur. Bunlar belli bir süzgeçten geçirilmeden, sorgulanmadan ve eleştirel bir duruş sergilenmeden aynen kabul edilmiştir. Her ne kadar bu sorgusuz sualsiz benimsemenin acı sonuçları kamuoyu tarafından yeni yeni fark edilse de buradaki önyargılı ve batı merkezli yaklaşımlar, bundan memnuniyet duyan belli siyasal ve toplumsal çevrelerde giderek karşılık bulmaktadır. En yakın örneğini geçtiğimiz hafta 'LGBTİ' gruplarının yürüyüş denemesinde ve buna verilen desteklerde görmüş olduk. Sözleşmede toplumsal yapımızı ve aile kurumumuzu tehdit eden yaklaşımlar vardır.
Bu yaklaşımlardan birisi, 'toplumsal cinsiyet eşitliği' yaklaşımıdır. Bu tarz bir mutlak eşitlik anlayışı ve akıl yürütme biçimi, kadın ve erkek arasındaki fıtrat kaynaklı ruhi, bedeni fark ve özellikleri yok saymaktadır. Bu, süreç içerisinde farklı mizaç ve meziyetlere sahip kadınları, erkeklere benzeme ve taklit etme noktasına getirmekte ve aslında hedeflendiği gibi ''fırsat eşitliğine'' değil ''mutlak aynılığa'' yol açmaktadır."
Yaptığı yazılı açıklamada Arslan, "Ailenin korunması için devletin halk ve sivil toplum kuruluşları ile el ele verebilecekken ve uzlaştırmalı yöntemler kullanılabilecekken bizzat bu sözleşmeye dayanan yasa eliyle aile içi uzlaştırma yasaklanmış ve ayrılık, uzaklaştırma çözüm olarak sunulmuş ve bugün darp bile olmayan ve basit nedenlerle kolluk kuvvetlerine ulaştırılan şikâyetler sonucu eşlerin 6 ay ayrı bırakılması, yuvadaki sıcaklığın bir daha sağlanamamasına neden olmuştur." dedi.
"Aileyi Koruma Kanunu, kadına yönelik şiddeti engellemekten ziyade artırıyor"
Açıklamada, "Bu süreçte boşanmaların, cinayetlerin daha çok artması kaçınılmaz olmaktadır. İstatistiklere göre 6284 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 2012 yılından itibaren kadına yönelik şiddet vakıaları azalmak bir yana yüksek oranda artış göstermiştir. 2017'de boşanma hızı, evlenme hızını geride bırakmıştır. Evlenen çiftlerin sayısı her geçen yıl azalırken boşanan çiftlerin sayısında da patlama yaşanmıştır. Bu da çok açık göstermektedir ki Aileyi Koruma Kanunu, kadına yönelik şiddeti engellemekten ziyade kadına şiddeti artırıp aileyi bozan bir kanuna dönüyor. Bundan dolayı bu kanunun en kısa zamanda kaldırılması gerekiyor." ifadeleri kullanılarak yaşanan çelişkiye dikkat çekildi.
"Devlet, aileyi koruma sorumluluğunu yerine getirmeli"
Yapılan açıklamanın devamında, "Anayasanın 41. Maddesinde, 'Aile, toplumun temelidir. Ailenin huzur ve refahı korunmalıdır ve bu uğurda devletin gerekli tedbirleri alacağı' ifade ediliyor. Bizzat devletin resmi kurumu olan Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan 'Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet' adlı raporda, 'Aile, kadınlar için güvenli ortam değildir.' şeklinde kadına şiddetin ana kaynağı olarak ailenin gösterildiği skandal ifadeler yer alıyor. İstanbul Sözleşmesi 'erkeğe karşı ayrımcılığın, ayrımcılık olarak değerlendirilemeyeceğini' açıkça ilan eden bir sözleşmedir. Sadece kadının beyanı ile erkeğin cezalandırıldığı 'suç ispat edilene kadar, masumiyet' kaidesini iptal eden bir sisteme geçilmiştir. Bu yolda medya organları tarafından da kasıtlı olarak erkekler katil olarak, erkek terörü şeklinde lanse edilmektedir.
Bu bağlamda, aile kurumunun korunması temel bir insan hakları meselesidir. Devlet, aileyi koruma sorumluluğunu bir insan hakları yükümlülüğü olarak yerine getirmeli, sivil toplum da ailenin korunması hakkına insan hakları savunuculuğu kapsamında sahip çıkmalıdır." sözlerine yer verildi.
"Aileyı korumak, dağılmış aileleri toparlamaktan çok daha kolaydır"
Açıklamada, "Erkeği kendi evinden, çocukları önünde sokağa atan, toplum önünde aşağılayan ve aileleri geri dönülmez noktaya götüren 6284 no'lu yasanın ısrarla uygulamasını protesto ediyoruz. Tüm bunların yanında 18 yaşın altında cinsi münasebet teşvik edilirken; genç yaşta yapılan evliliklerin kanunla dağıtılması, iyi ve samimi niyetle evlenen erkeğin tecavüzcülerle bir tutulması, eşinin ve çocuklarının cezaevi kapılarına mahkûm edilmesi hakkaniyete aykırıdır. Her çocuğun bir anne ve bir babaya sahip olma hakkı vardır ve çocuğun sağlıklı yetişmesini sağlayan tek kurumun ailedir. Unutulmamalıdır ki, aileyi korumak, dağılmış aileleri toparlamaktan çok daha kolaydır. Üstelik aile kurumunu dağıtmış hiçbir ülkenin, onu yeniden toparlamayı başardığı görülmemiştir." denilerek sözleşmeye tepki gösterildi.
"Süreç böyle devam ederse herkes kaybedecek"
Sürecin böyle devam etmesi durumunda toplum olarak; erkek, kadın, çocuk, devlet dahi herkesin kaybedeceği vurgulanan açıklamada, "Bu uygulamalardan sadece kâr edenler, elbette çok uluslu kapitalist sermayedarlar olacaklardır. Aile kurumu çökmeden İstanbul Sözleşmesi feshedilmelidir. Unutulmamalıdır ki yeryüzünün ilk toplumu 'AİLE' olmadan; insan, kadın, erkek, millet olamaz." ifadeleri kullanıldı.
"İstanbul Sözleşmesi, geri dönülmez aşamalara gelmeden iptal edilsin"
İstanbul Sözleşmesi ve bağlı 6284 sayılı yasayla kadına şiddeti önleme, adalet diye ailenin, toplumsal cinsiyet eşitliği diye insanlığın uçuruma sürüklenmesine göz yumulmayacağının vurgulandığı açıklamanın sonunda şu çağrı yapıldı:
"Gelecek nesillerin hakkı adına, kendi çocuklarımızın ve torunlarımızın hakkı adına, huzur evlerinde ölüme terk edilmiş ihtiyarların hakkı adına, intihar noktasına gelmiş depresyon hapları müptelası yalnızların hakkı adına, sokaklara terk edilmiş çocukların hakkı adına, geleceğimiz adına, insanlık adına; çocukları, babaları, anneleri ve aileyi savunabilmeliyiz. Aileye savaş açmış, toplumu ve aileyi terörize eden İstanbul Sözleşmesi'nin, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesinin ve bağlı uygulamalarının Avrupa ülkeleri gibi geri dönülmez aşamalara gelmeden iptal edilmesini istiyoruz.
Milletimizin tarihsel yürüyüşünden bir sapma diyebileceğimiz, kültürüne ve temel değerlerine aykırı olan, toplumumuzun temel değeri olan 'Aileyi' yok etmeyi hedefleyen bu sözleşmeden devletimizin çekilmesini, bu sözleşmedeki anlayışın dikte ettiği aile yapımızı tahrip eden çalışmaların sonlandırılmasını, ailenin korunması ve bu alandaki yasaların tekrar gözden geçirilmesini talep ediyoruz." (İLKHA)