Özgür-Der Üniversite Gençliği’nin Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi önünde gerçekleştirdiği eylemde, “Yasakçı Kıyafet Yönetmeliği Geri Çekilsin! Başörtüsüne Şartsız Her Yerde Özgürlük!” pankartı açılırken “Li hember HUKMÊ XWEDA Rêznameya we BETALE!” (Allah’ın Hükmü Karşısında Yönetmeliğiniz Hükümsüzdür!); “Başörtüsünü Sorun Gören Zihniyet Sorunludur”; “Yeni Yönetmelik: Köhnemiş Yasak!”; “12 Eylül’ün Yasakçı Ruhu Yeni Yönetmelikte Yaşatılıyor”; “Yasaklı Açılıma Hayır!” yazılı dövizler taşındı.
Eylemde basın açıklamasını Özgür-Der Üniversite Gençliği adına Hacer Gözcü okurken, Özgür-Der Üniversite Gençliği’nden Adnan Yörükoğlu da kısa bir konuşma yaptı.
AK Parti hükümetinin iktidara geldiği günden bugüne kadar, imam hatip liseleri dışındaki okullarda ve kamu kurumlarında başörtü yasağını devam ettirerek dindar halkların beklentilerini istismar ettiğini söyleyen Yörükoğlu, “AK Parti hükümeti, bu beklentileri bir seçimden diğerine ertelemeyi bırakmalı ve inanç sömürüsüne bir son vermelidir” şeklinde konuştu. İmam hatip liselerinde yasağa karşı direnerek elde edilen serbestliği gösterip kimsenin kendilerini minnet altında tutma hakkı olmadığının altını çizen Yörükoğlu, başörtülü öğrencilere ‘ruhban’ muamelesi yaparken diğer bütün öğrencilere ise ‘seküler’ formu içselleştirmeye, yani ‘’dini hayat-kamusal hayat’’ ayrımı yapmaya teşvik edildiğini kaydetti. Yörükoğlu, hükümet tarafından laikliğin zannedildiğinden daha ileri boyutlarda benimsendiğini ifade etti.
“YÖNETMELİĞİN HİÇBİR MEŞRUİYETİ, HÜKMÜ YOKTUR!”
Yörükoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Esas olan öğrenci, öğretmen, idareci, çalışan ayrımı yapmaksızın başörtüsünün bütün alanlarda serbest bırakılmasıdır. Hatırlatmakta fayda var; şimdiye kadar hakka rağmen, halka rağmen hiçbir yönetmenlik geçerlilik ve meşruiyet kazanamadı, bundan sonra da kazanamayacaktır. Bu kılık kıyafet yönetmenliği de bizim tarafımızdan hiçbir meşruiyeti olmayan bir karar olarak kalacaktır. Yasakçı yönetmelik, köhnemiş bürokratik oligarşiye taze kan, resmi ideoloji dayatmasının muhafazakâr bir tezahürü olmaktan öteye bir değer taşımamaktadır.”
Gerçekleştirilen eylemde; “Hukmê Rebbê me Li Ser Hukmê We ye!” (Rabbimizin Hükmü Sizin Hükmünüzün Üstündedir!); “Uyan, Diren, Özgürleş!”; “Berxwedan Jiyane, Jiyan Îslam e!” (Direniş Hayattır, Hayat İslam!); “Direne Direne Kazanacağız!”; “Bijî Berxwedana Îslamî!” (Yaşasın İslami Direniş!); “Yaşasın Başörtü Direnişimiz!”; “Üzülme, Gevşeme; Allah Bizimle!”; “Zulme Karşı Direneceğiz!” sloganları atıldı.
Basın açıklamasının tam metni:
12 EYLÜL’ÜN YASAKÇI RUHU YENİ YÖNETMELİKTE YAŞATILIYOR!
AK Parti hükümeti uzun zamandır, başta 12 Eylül darbesi olmak üzere, tüm darbelerle hesaplaşma iddiasında. Ancak bu iddianın samimiyeti öncelikle ve en doğru şekilde cuntacıların başlattığı başörtüsü yasağı ile mücadelede test edilebilir. Bu açıdan baktığımızda, hükümet hesaplaşma iddiasına rağmen, 12 Eylül’ün en canlı tezahürü olan başörtüsü yasağını yaşamın birçok alanında sürdürüyor. Başta kamu çalışanları, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite öğretim görevliliği ve asistanlıklar olmak üzere geniş bir alanda bu yasak sürüyor. Hükümet on yıldır, üniversitelerde ve İmam Hatip Liseleri dışında yasağı hep sürdürdü. Halkın kendinden gördüğü ve umut bağladığı AK Parti, dindar halkın beklentilerini, bu yönüyle hep istismar etti ve bir seçimden diğerine erteleyip durdu.
Yıllardır süregelen başörtüsü yasağının AK Parti hükümeti tarafından ortadan kaldırılacağı inancı, önce yasağın muhayyel bir yeni anayasaya havale edilmesi ve ardından da yayınlanan kılık kıyafet yönetmeliğinde yasağın tahkim edilmesi ile yerini hayal kırıklığına bıraktı.
Bu bağlamda, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, iki gün önce yayınladığı ve gelecek eğitim öğretim yılından itibaren yürürlüğe girecek olan kılık kıyafet yönetmeliği ile ilk, orta ve liselerdeki başörtüsü yasağını sürdürme kararı aldı. Her ne kadar, askeri mantıkla oluşturulmuş tek tip elbise uygulamasının ortadan kaldırılması olumlu bir gelişme olsa da, sırf bundan dolayı yönetmeliğin “kılık kıyafet özgürlüğü” getirdiği iddiası, saçma sapan ve tutarsız bir iddiadır.
Eğitimi üniformadan kurtarıyoruz iddiasının altından maalesef yeni bir üniforma çıkmıştır. Müslüman kadına deli gömleği olarak giydirilmek istenen ‘‘ aydın Türk kadını’’ üniforması ‘‘ dindar hükümetin’’ zihninde hortlamıştır.
İmam Hatip Lisesi ve seçmeli Kur’an derslerinde baş örtülebileceği ama diğer okullarda ve derslerde okula “başı açık” gidileceği şeklinde bir ayrım yapılması, ‘‘ hizmet alan-hizmet veren’’ ‘‘kamusal alan-özel alan’’ gibi ayrımların ikiz kardeşi olarak görülmektedir. Bu ayrımla yasak sürdürülmek istendiği gibi hayatı dini ve seküler şeklinde ayıran laik insan tipi ve seküler hayat tarzı ikame edilmek istenmektedir. Bizler Müslüman üniversite gençliği olarak hayatı bir bütün olarak görüyor,başörtü emrinin İHL dışındaki liselerde de geçerli olan bir emir olduğunu hatırlatmak istiyoruz.
Hükümet, yönetmelikteki bu ayrımın mantığını ve yasağın niçin sürdürüldüğünün gerekçesini açıklamak zorundadır. Hükümete ve özellikle de Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’e soruyoruz:
- İHL ve seçmeli Kur’an dersine tanınan başörtüsü özgürlüğüne karşın diğer okullardaki yasağın mantığı nedir?
- Bu yasak bu şekilde ilelebet sürecek midir yoksa milyonlarca mağdur üretildikten sonra ileriki bir zamanda yasak kaldırılacak mıdır? Eğer bu yasağı kaldıracaksanız niçin hemen kaldırmıyorsunuz, yok kaldırmayacaksanız bunu açık açık topluma ifade etmeniz gerekmez mi? Toplumu oyalamaya ve oylarını sömürmeye hakkınız var mı?
- Bir yandan darbecilerle hesaplaşılırken, cezaevleri ve mahkeme salonları darbeci paşalarla doldurulurken, diğer yandan darbecilerin koyduğu bu yasağı sürdürmenin izahı nedir?
- Ömer Dinçer, “Milli Eğitim Bakanlığı olarak biz ne yaptığımızın farkındayız, eğer başörtüsünü serbest bırakma niyetimiz olsaydı bütünüyle bu yönetmelikte onu serbest hale getirirdik. Yaptığımız uygulama aslında eğitimin ihtiyaçları doğrultusunda yapılan bir uygulamadır.” demektedir. Bu açıklamanın ardında yasağı sürdürmenin reel politik ile izah edilmesinin olanaksızlığını ortaya koymuyor mu? Doğrusu merak ediyoruz, yıllarca binlerce inançlı kadının hayatını kurtaran bu yasağı kaldırmaktan sizi alıkoyan nedir? Üniversiteli ve İHL’lerini kurtarılmış bölge olarak görüp bunları birer sus payı olarak mı kabul etmememizi bekliyorsunuz? Bizler üniversite hayatımız bittikten sonra kamusal alanda yeniden bu yakıcı sorunu en vahşi haliyle yaşamaya mahkûm mu edileceğiz? Akedemisyen olmak istediğimizde haddimizi aşmış mı olacağız?
Bizler, halkın alınan kararların gerekçesini ve mantığını bilmeye hakkı olduğunu düşünüyor ve iktidarın her seferinde vurguladığı gücünün kaynağının bu halk olduğunu hatırlatmak istiyoruz.
Şayet darbe süreci yaşıyor olsa idik, bu yaklaşımı anlayabilir, konjonktüre, baskıya, ürkekliğe yorabilirdik. Ama darbecilerin mahkeme salonlarını ve cezaevlerini doldurduğu şu dönemde, bu yasakçı anlayışı bu gerekçelerle açıklamak mümkün mü?
Bakanın deyimiyle bu “bilinçli” yasak öyle anlaşılıyor ki hem laik kesime karşı yaranmacı bir mantığın hem de giderek hükümetin yükselen laiklik hassasiyetinin ürünüdür. Hükümet lail çevrelerin cılız itirazları kadar, günlerdir meydanlarda eylemler yapan ve toplumun ekseri çoğunluğunu oluşturan dindar halkların taleplerini ve itirazlarını dikkate almalıdır. Eğer hükümet devletin laiklik hassasiyetlerini benimsiyorsa bunu halka ve kendisine oy veren milyonlarca dindara açık açık söylemelidir.
Günlerdir başörtüsü yasağının bu yeni versiyonu ile ilgili Türkiye’nin birçok ilinde basın açıklamaları yapıldı. Bu açıklamalar ekseri dindar kesimden geldi. Kadın hakları savunucularının sessizliğini ise ‘‘kadına yönelik ayrımcılık’’ ve ‘‘ şiddet karşıtlığı’’ söyleminin Müslüman kadını teğet geçtiği şeklinde yorumladık. Oysa Türkiye’de, başörtü zulmü kadar, devlet eliyle sistematik olarak uygulanmış başka bir kadına yönelmiş zulüm yoktur.
Bizler, hangi gerekçeyle yapılıyor olursa olsun bu yasağı, İslam düşmanı darbeci geleneğin devamı olarak görüyor ve şiddetle kınıyoruz. Bu yasağı Kemalizme bağlılık gösterisi olarak anlıyor ve reddediyoruz. Hayatın her alanında başörtü serbest, şartsız ve sınırsız bir şekilde bırakılmalıdır. İnancımıza vurulan hiçbir prangayı ,kim tarafından vurulursa vurulsun kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz. Başörtüsü hayatın her alanında şartsız ve sınırsız özgür oluncaya kadar mücadelemiz sürecektir. Hükümeti bir an önce bu vahim hatadan geri dönmesi, bu saçmalığa bir son vermesi ve İslam’ın şiarlarına el uzatmaması konusunda açık ve net bir şekilde uyarıyoruz.
Özgür-Der Üniversite Gençliği