Sosyologlar Derneği ve Dünya Sosyologlar Derneği, aileleri parçalayan yasalara dur demek için bir basın açıklaması düzenledi.

Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesinde düzenlenen basın açıklamasında, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, İstanbul Sözleşmesi, evlilik dışı gayri meşru ilişkiler ve buna benzer birçok konuya temas edildi.

Prof. Dr. Sami Şener tarafından okunan basın açıklamasında, Toplumsal Cinsiyet adıyla, cinsi özgürlüğü alabildiğine yaygınlaştırmak ve  toplumun ahlaki, dini ve kültürel yapısını sarsmak istendiği belirtildi.

Şener, "Bugün Türkiye çok önemli bir gündemle karşı karşıyadır.  Bu önemli gündem, Toplumsal Cinsiyet adıyla, cinsi özgürlüğü alabildiğine yaygınlaştırmak ve toplumun ahlaki, dini ve kültürel yapısını sarsmak istemektedir. İnsan hayatında cinsiyet, doğal bir eğilim ve haktır. Fakat her hak gibi cinsi hürriyetin de bir sınırı bulunmaktadır. Bugün, nasıl hukuk ve ahlakı, tanımama gibi bir hakkımız yoksa cinsiyet konusunda da bazı yerleşmiş kuralları, keyfi düşünce ve istek ile ortadan kaldırma hakkımız yoktur." dedi.

"Toplumun ahlak ve geleneklerini dikkate almayan İstanbul sözleşmesi imzalanarak marjinal grupların sanal isteklerine imkan tanınmıştır"

 "Toplumsal cinsiyet, kadın hakları ile ilgili bir söylem arkasına gizlenmiş; ucu bucağı belli olmayan ve toplumun büyük bölümünün değil, küçük bir grubun dile getirdiği bir söylemdir." diyen Şener, "Cinsel ilişki şekillerini, kural tanımadan ahlak, din ve değer ölçülerini hiçe sayarak talep eden bu kitle, toplumların tarihi ve sosyolojik gerçeklerini ve gelişim kanunlarını görmek istememektedir. Maalesef, Türkiye’mizde de hükümet, İstanbul sözleşmesi adıyla toplumun ahlak ve geleneklerini dikkate almayan bir anlaşmaya imza atarak, bu marjinal grupların sanal isteklerine imkan tanımıştır. Şunu öncelikle belirtmek gerekir ki, bu kavram, Batı’da kadın haklarına engel olan bazı siyasi ve dini otoritelere karşı, kadının tabii haklarını dile getirmek için kullanılmıştır. Bazı ülkelerde de farklı şekillerde ortaya çıkmıştır. Yani, uluslararası bir niteliği yoktur." diye konuştu. 

"Evlilik dışı her türlü cinsi ilişki, gayrı meşrudur ve toplumsal olarak çok yönlü problemlere yol açmaktadır"

Şener, "Bilindiği gibi, toplumların sosyal yapıları birbirinden farklı olup, bir toplumda ortaya çıkan sosyal problem, diğer toplumlarda aynı şekilde gerçekleşmemekte veya hiç görülmemektedir.  Türkiye’de körü körüne batılılaşmanın getirdiği  zihni ve ruhi bulanıklık, Batı’da meydana gelen her olayın, bizde de aynı şekilde gerçekleştiğini farz etmekle, büyük bir yanlış algıya açmaktadır. Bu yüzden, ciddi bilgi  hataları ortaya çıkmaktadır. Türk-İslam medeniyeti, cinsi ilişkileri bir hak olarak görmüş ve bunun gelişeceği en iyi ortamın aile ortamı olduğunu kabul etmiş, İslam dini de insan soyunun sosyal ve psikolojik sağlığı için de cinsi ilişkiyi evlilik sistemi içerisinde meşru kabul etmiştir. Aslında birçok dinler ve sistemler de, cinsi ilişkinin gayri meşru olmasına sıcak bakmamıştır. Dolayısıyla, evlilik dışı her türlü cinsi ilişki, gayrı meşrudur, kişisel ve toplumsal olarak çok yönlü problemlere yol açmaktadır." dedi.

Toplumsal cinsiyet başlığı altında ailesiz, ahlaksız ve kuralsız bir hayatı isteyen insanların bu toplumda ruhen, fikren hastalıklı ve büyük ölçüde de kendi kültürel dünyasından habersiz kişiler olduğunu vurgulayan Şener, bu kişilerin tepkileri, çığırtkanlıkları ve dayanaksız iddialarının hiçbir anlam ifade etmediğini, gerçek bir problemi ortaya koymadığını söyledi. 

Siyasiler ve hükümet yetkililerinin, İstanbul Sözleşmesi ile kendi sosyal, kültürel ve ahlaki yapılarını başka kültür ve ideolojik sistemlerin yıkıcı etkilerine terk ettiklerini söyleyen Şener, söz konusu kişilerin bu tavırlarından bir an önce dönmeleri gerektiğini aksi halde bu durumun büyük felaketlerin başlatıcısı olabileceğini hatırlattı. 

"Gençlerimiz; birçok ilgi alanının etkisi altında kimliksiz ve asosyal bir halde gelecek korkusuyla yaşıyor"

Batının kokuşmuş fikirlerinden uzaklaşarak kendi değerlerimizi sahiplenmemiz gerektiğini belirten Şener, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

"Modernizm, çağdaşlık gibi, hiçbir gerçek ve pratik değeri olmayan moda sloganları ile, toplumlardaki sosyal yapıyı ve özellikle de yetişmekte olan, hayatı ve aileyi tanımayan genç nesilleri böyle bir felaketin için sokmaya kimsenin hakkı yoktur. Sosyal hayatın da kendi kanunları vardır. Sosyal hayatın değerleri, bu hayatın işlerliğini ve sürdürülebilirliğini  sağlayan tarihi ve geleneksel kurallar ile ayakta kalır. Onu, ne siyasi, ne ekonomik ve ne de moda gibi geçici ve şartlara bağlı değişen günübirlik faktörlerle değiştirme imkânına sahip değiliz. 200 yıldır, Türkiye’de  Batı’nın çürümüş ve insanı ekonominin ve siyasetin kölesi haline getiren felsefe ve doktrinleri ile yeterince şaşkın ve ne yapacağını bilmez bir hale getirdiler. Artık, kendi ahlaki, fikri ve kültürel değerlerimizle kendimizi ayakta tutmamız gerekiyor. Bunun için de, bilgi ve ahlak sistemimiz, kendi sosyal gerçeklerimizle uyum göstermek durumundadır. Gençlerimiz; teknolojinin, cinsiyetin, bilgisizliğin ve sorumluk dışı birçok ilgi alanının etkisi altında kimliksiz, bilgisiz ve asosyal bir halde gelecek korkusuyla yaşıyor." (Nizamettin Aşkın-İLKHA)