Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu, Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan Bayraktar'ın da katılımıyla derneğin genel merkezinde basın toplantısı düzenleyerek, haklarındaki iddialara yanıt verdi.
KADEM'in basın açıklamasının tamamına erişmek için tıklayınız…
"Toplumsal Cinsiyet" meselesi
"Toplumsal Cinsiyet" meselesine değinen Gümrükçüoğlu, bu alanda da ciddi bir kavram kargaşasının olduğunu belirtti.
Cinsiyet kavramının, kadın ve erkeğe işaret ettiğini belirten Gümrükçüoğlu, "toplumsal cinsiyetin" de literatürde, bu kadın ve erkeğe kültürlerin, toplumların yüklediği rol ve görevleri ifade etmek için kullanıldığını savundu.
Gümrükçüoğlu, şunlar söyledi:
"Bu rollerin dağılımı, ne yazık ki her zaman adil ve insan onuruna yakışacak şekilde olmamaktadır. Toplumsal cinsiyet bazen olumlu, bazen de olumsuz yansımalarıyla karşımıza çıkar. Bu rollerin kadına ya da erkeğe mağduriyet oluşturduğu durumlara, kültürel dahi olsa, karşı çıkıyoruz.
Mesela toplumun bazı kesimlerinde tecavüze uğradıktan sonra, sözde namusun temizlenmesi saikiyle öldürülen kadınlar bu duruma somut bir örnektir. Burada failin cezalandırılması gerekirken, bu bedeli mağdur olan kadına ödetmek, herkesin hemfikir olacağı toplumsal cinsiyetin olumsuz bir tezahürüdür. Burada bizim beklentimiz Toplumsal Cinsiyet Adaleti gereği, kadın ve erkek rollerinin bir tarafa zarar vermeyecek şekilde tesis edilmesidir.
Toplumsal Cinsiyet derken eşcinselliği ya da cinsiyetsizleştirmeyi kastettiğimiz iması akla ziyan bir iddiadır. Düzenlediğimiz eğitim ve projeler aracılığı ile mücadele ettiğimiz bu konunun müsebbibi yahut destekçisi olarak görülmek, insafsızlıktır.
"Sapkın eğilimler inancımıza ve kültürel değerlerimize tamamen aykırıdır"
"Eşcinsellik ve benzeri akımlar yaradılışa aykırı, sapkın eğilimlerdir." diyen Gümrükçüoğlu, "Herkesin insan haklarına sahiptir ve bu haklar korunmalıdır. Ancak bu sapkın eğilimler inancımıza ve kültürel değerlerimize tamamen aykırıdır. Bunu tartışmak bile abesle iştigaldir. Bunun yanında, bu sapkın eğilimler, neslin devamı, birey ve aile sağlığı açısından da çok sakıncalıdır. Dolayısıyla bu eğilimlerin toplumsal olarak görünür olmasına, teşvik edilmesine kesinlikle karşıyız. Yeni bir cinsiyet üretmeye çalışmak, bunu meşru kılmak ve Yaratılışı değiştirmeye yeltenmek kimsenin haddi değildir." ifadelerini kullandı.
"Toplumsal cinsiyet eşcinsellik değildir"
Öte yandan literatürde kimi zaman sapkın eğilim ve yönelimleri savunanların "Toplumsal Cinsiyet" kavramının içine kendilerini de dâhil ettiklerinin görüldüğünü aktaran Gümrükçüoğlu, "Kavramın bu şekilde esnetilmesi, uluslararası literatürde de eksiksiz bir şekilde kabul görmüş bir argüman değildir. Diğer yandan kadından ve erkekten beklenen rollerin dağılımını ifade edecek daha güçlü bir kavram da bulunmamaktadır. KADEM için Toplumsal Cinsiyet, yalnız ve yalnız kadın ve erkeğe toplumların yüklediği farklı görev ve sorumlulukları ifade eder. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşcinsellik değildir." değerlendirmesinde bulundu.
"İstanbul Sözleşmesi alternatifsiz değildir"
Destek verdikleri ve bu konuda büyük tepkilere neden olan İstanbul Sözleşmesi konusuna da değinen Gümrükçüoğlu, "Bu sözleşmeyi adeta Kadem imzalamışçasına bir saldırı ile karşı karşıyayız. Birincisi: Bildiğiniz gibi bu sözleşmenin imzalandığı tarih 2011. O tarihte henüz KADEM kurulmamıştı. Dolayısıyla, Sözleşmenin bizim elimizden çıktığı iddiası en açık ifadeyle komiktir. İkincisi: uluslararası sözleşmeleri devletler imzalar. Biz bir devlet kurumu değil, sadece bir STK’yız. Bir sivil toplum kuruluşu olarak bu konuya bakışımız açıkça söyledir; İstanbul Sözleşmesi alternatifsiz değildir, alternatifsiz olan kadına şiddetle mücadeledir. Bu mücadelenin yasalarla uygulamaya taşınması gerekir. Bir STK olarak, kadına şiddet konusu çalışma alanlarımızdan biridir. Bu alanda devletin hukuku neyse ona göre hareket etmek; o hukuki düzenlemenin uygulamadaki olumlu ve olumsuz taraflarını da raporlandırmak çok olağan bir durum. İstanbul Sözleşmesi’nin de bizi ilgilendiren şiddet boyutuyla ilgili bir çalıştay yaptık. Burada amacımız sözleşmenin uygulamadaki sıkıntılarını tespit etmek ve önerilerimizi sunmaktı. Sözleşmedeki cinsel yönelim ve toplumsal klişelerden arındırma gibi ifadelerle ilgili şerhimizi bulunduğumuz ortamlarda her zaman ifade ettik." diye konuştu.
"6284’ün de suiistimal edildiği vakalar olabilir"
6284 sayılı ailelerin yıkımına sebep olan yasaya değinen ve bu konuda “Kadının bir cümlesiyle kocaları evinden ediyorsunuz, aileleri yıkıyorsunuz.” şeklinde ithamlara muhatap olduklarını belirten Gümrükçüoğlu, bu kanunun da KADEM’in kuruluşundan önce yürürlüğe girdiğini ve bir dahillerinin olmadığını ifade etti.
Gümrükçüoğlu, "Gayet tabi her kanun gibi 6284’ün de suiistimal edildiği vakalar olabilir. Bunun farkındayız. Kaldı ki biz de uygulama ile ilgili eleştiri ve önerilerimizi zaman zaman ilgili mecralarda paylaştık. Bundan sonra da, bu suistimallerin önlenmesi için bir STK olarak elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz." dedi.
"6284’ün de iptali yerine uygulamadaki aksaklıkların giderilmesi veya iyileştirilmesi gündeme alınmalıdır"
Burada en çok eleştirilen hususlardan birinin "tedbir kararı" olduğunu hatırlatan Gümrükçüoğlu, "Bu karar şiddet failinin mağdura yaklaşamaması durumudur. Kanundaki bu tedbire olan itiraz, evden uzaklaştırılan kişinin şiddetini daha da arttıracağı iddiasıdır. Bunu örnekleyen vakaların olması mümkündür. Fakat bu durum, şiddet gören birinin kendisini döven kişiyle aynı ortamı paylaşarak şiddet görmeye devam etmek zorunda bırakılmasının açıklaması olamaz! Nasıl ki, karşılıksız çek vakalarından dolayı çek kanununun iptal edilmesi beklenemezse, 6284’ün de iptali yerine uygulamadaki aksaklıkların giderilmesi veya iyileştirilmesi gündeme alınmalıdır."
Toplumu iyileştirmenin kanunun öncelikli görevi olmadığını savunan Gümrükçüoğlu, "Toplumu iyileştirmek, yani bu konu özelinde şiddet failini rehabilite etmek ahlak, din ve kültürle başarılır." ifadesini kullandı.
"Bir kadın 'eşim beni dövüyor' dedi diye eşi hapse girmiyor"
Yine bu konuyla bağlantılı olarak bir başka başlığın da “Kadının Beyanı” konusu olduğunu aktaran Gümrükçüoğlu, "Tedbir kararlarının verilmesinde delil aranmaması aslında bir toplumsal tecrübenin sonucudur. Ayşe Paşalı gibi isimlerin fotoğrafları hala aklımızda. Ayşe Paşalı, eşi tarafından dövülüp, tedbir kararı aldırabilmek için darp raporu almayı beklerken maalesef yine eşi tarafından öldürülmüştür. O tarihte yürürlükte olan 4320 sayılı kanuna göre tedbir kararı verilebilmesi için şiddet fiilinin ispatı gerekmekteydi. İşte bu delil arama süreçleri pek çok can kaybına sebep oldu. Bu nedenle 6284 sayılı kanun düzenlenirken tedbir kararı verilebilmesi için beyan yeterli kabul edildi. Burada önemli olan şu ki, kadının beyanının esas alındığı yer sadece şiddetle ilgili tedbir kararındadır. Sebebini zaten anlattık. Failin hüküm giymesi için ise beyan yeterli olmayıp delil gerekmektedir. Yani, bir kadın 'eşim beni dövüyor' dedi diye eşi hapse girmiyor." diye konuştu.
"Şiddete maruz kalan kadınsa onun beyanı esastır, erkekse erkeğin beyanı esastır"
Gümrükçüoğlu, "6284 nolu kanun sadece kadını değil aile içi şiddete maruz kalan her bireyi koruduğunu da hatırlatmak isteriz. Burada şiddete maruz kalan kadınsa onun beyanı esastır, erkekse erkeğin beyanı esastır. Dolayısıyla kadın tarafından şiddete maruz kalan bir erkek de sadece beyan ile tedbir kararı aldırabilir. Çokça dillendirilen, 6284’le beraber şiddetin arttığı iddiası bir tahminden ibarettir. Buna dair sağlıklı bir veri yoktur. Fakat uygulamadaki sıkıntılar sadece kadını değil erkeği de mağdur edebilmektedir. Bu mağduriyetlerin giderilmesi için yasanın iyileştirilmesi bizim de beklentilerimiz arasındadır." ifadelerini kullandı.
Erken yaşta evlilik
Erken yaşta yapılan evliliklere karşı kendilerine yöneltilen eleştirilere de değinen Gümrükçüoğlu, "Erken yaşta evlilik dediğimizde 16 yaşın altında, resmi ve hukuki olmayan evlilikleri kastediyoruz. Erken yaşta evlilik, henüz hukuki olarak kendi sorumluluğunu taşıyamayan bir bireyin yuva kurmak gibi toplum için çok temel olan bir görevi üstlenmesidir. İkinci olarak ailelerin geleneksel alışkanlıklarla çocuklarını zorla evlendirmeleri de yaygın bir sorundur. Bu iki durumda da kurulan aile sağlıklı değildir. Sağlıklı bir aile kurulamaması da toplumsal düzen için ciddi bir sıkıntıdır. Genel olarak erken yaşta evliliklere bu nedenle karşıyız." şeklinde konuştu.
"Ailelerin erkeklerine tecavüzcülerle aynı maddeden ceza verilmesi elbette adil değildir"
Fakat iki tarafın da rızasıyla erken yaşta kurulmuş ailelerin de toplumun bir gerçeği olduğunu vurgulayan Gümrükçüoğlu, "Bu ailelerin erkeklerine tecavüzcülerle aynı maddeden ceza verilmesi elbette adil değildir. Erken evlilik mağdurlarının affıyla ilgili yakın geçmişte hükümetin hazırladığı yasa tasarısına karşı çıkmamızın nedeni ise, gerçek mağdurların yanında istismarcıların da bu af kapsamına girebilme ihtimaliydi. Nitekim istismarcıların güç ve nüfuz kullanarak mağduru ve çevresini etki altına alması ve mağdur ile zorla evlenerek serbest kalması tehlikesine dikkat çekmek istedik." dedi.
Gümrükçüoğlu, açıklamasında ayrıca dernek binalarına fahiş kiralar ödendiği iddiasının doğru olmadığını, dernek binasının vakfın mülkü olduğunu belirtti.
Uluslararası vakıflar tarafından fonlandıkları iddiasının da doğru olmadığını belirten Gümrükçüoğlu, "KADEM hiçbir uluslararası vakıftan fon almamıştır. Böyle bir başvuruda da bulunmamıştır. KADEM’in kaynağına dair SOROS ifadesi ise tamamen bir iftiradır." dedi.
Gümrükçüoğlu, Dışişleri Bakanlığına bağlı Avrupa Birliği başkanlığının açmış olduğu AB programlarının hibelerine başvurduklarını, bazı projelerinin kabul, bazılarının ise kabul edilmediğini aktardı. (İLKHA)