Suudi Arabistan’ın işgal rejimiyle normalleşme adımlarına sert tepki gösteren HÜDA PAR, Suudi yönetiminin siyonist rejimle siyasi ilişkilerindeki normalleşmenin askeri işbirliğine kadar ilerlediğini belirtti.

Değerlendirmede, Suudi Arabistan’ın girişimlerinin başta Kudüs davası olmak üzere İslam ümmetine ihanet olduğunun altı çizilerek başta Suudi Arabistan halkı olmak üzere bütün Müslümanlara “harekete geçme” çağrısı yapıldı.

HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık dış gündem değerlendirmesinde ayrıca Cebelitarık yönetimi ile İran arasında yaşanan tanker gerilimine, Libya’da göçmen merkezine yapılan ve 44 kişinin hayatını kaybettiği saldırıya ve Akdeniz’de bugüne kadar yaşanan mülteci ölümlerine ilişkin önemli görüşler dile getirildi.

İşgal rejimi Suudi Arabistan’da askeri üs kuruyor!

Suudi’nin işgalci terör rejimiyle yaptığı normalleşme sürecinin iş birliğe kadar ilerlediğine dikkat çekilen dış gündem değerlendirmesinde, “İşgal rejimiyle normalleşmede diğer bölge ülkelerine öncülük eden Suudi Arabistan Krallığı, Müslüman kamuoyunda İran’ın bölge ülkeleri için işgal rejiminden daha fazla tehdit oluşturduğu algısını yerleştirmeyi amaçlamaktadır. Onun siyonist rejimle normalleşme süreci, iş birliğine kadar ilerlemiştir.” denildi.

ABD Başkanı Trump’ın Prens Selman için “Orada israili korumamıza yardım edecek başka kimsemiz yok” ifadesinin hatırlatıldığı değerlendirmede, “Suudi Arabistan Krallığı’nın işgal rejimiyle normalleşme projesinde öncü ülke olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Siyasi ilişkilerin normalleşmesinin yanı sıra Suudi Arabistan Krallığı’nın işgal rejiminden ‘demir kubbe’ hava savunma sistemi satın almasıyla ilişkinin boyutu ilerlemiş ve bugün askeri hava üssü müzakeresine kadar varmıştır.” ifadeleri kullanıldı.

Siyonist terör rejiminin bir İslam ülkesindeki varlığının tüm bölge ülkelerinin güvenliğini tehdit edeceğine dikkat çekilen değerlendirmede, “Bölge ülkelerinde yaşanan toplumsal ve siyasi hareketliliğin işgal rejiminin güvenliği lehine yönlendirildiği açıkça görülmektedir. Filistin direnişine askeri ve siyasi desteği kesmeye, işgal rejiminin işgal alanlarını genişletmeye yönelik uygulanan planlara İslam ülkelerinin meşruiyet kazandırması, sadece Filistin davasına değil, İslam ümmetine de yapılmış bir ihanettir. İşgal rejiminin bir İslam ülkesindeki askeri varlığı işgali meşrulaştırmaya dönük bir adım olacak ve tüm bölge ülkelerinin güvenliğini tehdit edecektir. Aynı zamanda işgal rejimini bölgede her anlamda kalıcı kılacak ve Filistin direnişini sona erdirecektir.” hatırlatmasında bulunuldu.

Terör rejimi ile olan normalleşme sürecinin sona erdirilmesi için bütün Müslümanlara çağrıda bulunulan değerlendirmede şöyle devam edildi:

 “Bu adım, Filistin ve Kudüs davasına büyük bir ihanettir. Normalleşme sürecinin sona erdirilmesi için başta Suudi Arabistan halkı olmak üzere dünyadaki bütün Müslümanları harekete geçmeye çağırıyoruz. İşgal rejiminin bölgedeki varlığı bugün gelinen nokta itibarıyla bölgedeki bütün İslam ülkeleri ve bölgenin istikrarı açısından en büyük bir tehdittir. Bu tehdit, en kısa zamanda bertaraf edilmelidir.”

Tanker gerilimi!

Cebelitarık yönetiminin, yaptırımları ihlal ettiği gerekçesiyle İran’a ait bir petrol tankerine el koymasına değinilen dış gündem değerlendirmesinde, “İran da tankerin serbest bırakılmaması halinde misilleme kabilinden bir İngiliz petrol tankerini alıkoyma tehdidinde bulundu. İşin esasına bakıldığında, ABD başkanı Donald Trump’ın 2015 yılında imzalanan nükleer antlaşmadan çekilme kararı, çok taraflı bu protokolü tehlikeye atmıştır.  ABD’nin temel amacı, nükleer caydırıcılık değil ekonomik baskıdan politik bir kazanç sağlamanın yanında İran devletinin yalnızlaştırılmasıdır. Çoklu protokolün taraflarından Avrupa ülkelerinin ABD’nin temelsiz gerekçelerine karşı pasif tutumu ise bugün yaşanan gerilimin temel sebeplerindendir. Dünya ülkelerinin güvenliği adeta ABD’ye teslim edilmiştir.” denildi.

İran’ın Körfez ülkelerine yönelik saldırmazlık paktı teklifini önemli bulan HÜDA PAR, “Bugün İran’ın uranyum zenginleştirme kararı ve İngiltere’ye yönelik petrol tankerine el koyma tehdidini ABD’nin antlaşmadan çekilmesi ve uyguladığı ağır ambargolar ile kuşatma girişimlerine karşı bir nefsi müdafaa olarak okumak gerekir. Zira 81 milyonluk bir ülkenin meşru ticari hakları engellenmekte ve ülke halkı açlığa mahkûm edilmektedir. ABD’nin bu tutumu ile Avrupa ülkelerinin de taahhütlerini yerine getirmemesi, özellikle bölge devletlerinin ticari ve siyasi iş birliğini zaruri kılmaktadır. İran’ın yanı sıra yaptırım tehdidi altında olan Türkiye’ye yönelik tutum da ortaya koymuştur ki İslam ülkeleri uzlaşıyı sağlamalı ve bölge ticari olarak kalkındırılmalıdır. Askeri tehditlerin gündemde olduğu bu süreçte İran’ın Körfez ülkelerine yönelik saldırmazlık paktı teklifini önemli buluyor ve uzlaşının ilk adımı olması temennisinde bulunuyoruz.” ifadelerine yer verildi.

Libya’da göçmen merkezine saldırı

Libya’da göçmen merkezine yapılan ve 44 kişinin hayatını kaybettiği saldırıya değinilen değerlendirmede, “Libya’da göçmenlerin tutulduğu bir merkezi hedef alan hava saldırısında en az 44 kişi hayatını kaybetti. Halife Hafter’e bağlı güçlerle Trablus merkezli Ulusal mutabakat ordusunun birbirlerini suçladığı saldırıyı kimin düzenlediği henüz netlik kazanmazken saldırının savaş suçu olarak değerlendirilebileceği açıklandı. Sivillere yapılan bu saldırıları şiddetle kınıyoruz. Sivillerin katledilmesi, hiçbir zaman, çözüm olmamıştır. Uluslararası güçler, bu tür sivil katliamların önüne geçebilmek için daha etkin tedbirler almalıdır. Ülkede korsan yönetimler ilan eden çeşitli gruplar ABD, Avrupa ve bazı bölge ülkelerinden askeri ve siyasi destek alarak ülkedeki kaosu daha da derinleştirmekte, sivil merkezler bilinçli olarak hedef alınmakta ve bedel her zaman olduğu gibi halka ödetilmektedir. 700 bin göçmenin bulunduğu tahmin edilen ülkede, göçmenlerin tutulduğu merkezler riskli bölgelerdir. Ülkedeki iki başlı yönetim, savaş hali, denetim zorluğu ve insan kaçakçılarının yoğun faaliyetleri göçmenleri birçok tehlikeli durumla karşı karşıya bırakmaktadır. Daha önce, göçmenler için güvenli bir bölge oluşturulması önerisi de karşılık bulmamıştı.” denildi.

“Geçici çözümler üretmek yerine ülkedeki gruplara yapılan uluslararası askeri teçhizat desteğinin kesilmesi sağlanmalıdır.” denilen değerlendirmede, “Bununla birlikte siyasi müzakere süreci güçlendirilmeli ve devlet denetim mekanizmasının işleyişi sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde göçmen merkezlerinin daha güvenli alanlara dönüşümü sağlanabilir. Bunun yanında tehlikeli yasa dışı göçü engelleyecek ve göç alan devletlerin güvenlik sorununun değil, göçmenlerin kalıcı refahının ön planda olduğu uluslararası bir konferans düzenlenmeli ve göçmen sorunu ciddi olarak tartışılmalıdır.” İfadeleri kullanıldı.

Akdeniz’de insani dram devam ediyor

Akdeniz’de yaşanan mülteci ölümlerine dikkat çekilen değerlendirmede, “Akdeniz'de Tunus açıklarında sığınmacıları taşıyan bir tekne geçen hafta alabora oldu. 81 kişi kayboldu. 2018 yılında açlık, salgın hastalık ve savaş sebebiyle Akdeniz’i kullanarak Avrupa’ya göç etmek isteyen 2 bin 262 kişi hayatını kaybetti. Akdeniz suları 2019’un ilk ayında 117, mayıs ayında 50 ve geçen hafta da 80 göçmene daha mezar oldu. Geçtiğimiz günlerde göçmenleri kurtaran gemilere para cezası verileceğini açıklayan İtalya gibi diğer Avrupa ülkelerinde de göçmenleri iyi hayat şartları beklemiyor. Göçmenler Avrupa ülkelerinde ırkçılık, kötü muamele, geri gönderme gibi birçok problemle karşı karşıya kalmaktadır. Avrupa ülkelerinin ekonomik sömürüde büyük payının bulunduğu Afrika ülkelerinde istikrarın ve refahın hâkim olması, eğitim ve sağlık koşullarının iyileştirilmesi bugün yaşanılan faciaların önüne geçecek ve Akdeniz suları göçmen mezarlığına dönüşmeyecektir.” diye kaydedildi.

Kızılhaç tarafından yapılan çağrıların hatırlatıldığı dış gündem değerlendirmesinde şöyle devam edildi: “Göçmen facialarının yanı sıra Suriye’nin kuzeydoğusundaki kamplarda kalan yaklaşık 70 bin kişinin durumu yeni bir insani felakete zemin hazırlıyor. Kızılhaç tarafından yapılan çağrıda, kamp koşullarının çok kötü olduğu ve her türlü tehlikeyle karşı karşıya olunduğu ifade edildi. Kamplarda bulunan 11 bin kadın ve çocukla ilgili ülke hükümetlerine sorumluluk alınması çağrısında bulunuldu.”

Dünyanın ciddi bir mülteci sorunu ile karşı karşıya olduğuna işaret edilen değerlendirmede, “Bugün dünya çok ciddi bir mülteci sorunu ile karşı karşıyadır. Suriye, Suriye’nin komşu ülkeleri, Afrika ülkelerinin batıya ulaşmaya çalışan göçmenleri, Libya ve Avrupa ülkelerinde milyonlarca mülteci, çok ağır şartlarda, insani yaşam şartlarından mahrum bir şekilde yaşamaya çalışmaktadır. Her yıl binlercesi savaşlarda, Akdeniz sularında veya sağlıksız mülteci kamplarında can vermektedir. Özellikle Avrupa ülkelerinin mültecilere karşı uyguladığı gayrı insani tutumları utanç vericidir. BM ve diğer uluslararası kuruluşlar, gerekli tedbirleri almak ve insani koşulları oluşturmakta çok yetersiz kalmaktadır. Başta Türkiye olmak üzere İslam ülkeleri, dünya çapında gündem oluşturma noktasında harekete geçmeli ve bu soruna yönelik ciddi bir insiyatifin gelişmesi sağlanmalıdır.” ifadelerine yer verildi. (Ramazan Casuk-İLKHA)