Bediüzzaman’ın, Garibüzzaman’ın, Fatînülasr’ın, Şarkın Seyda’sının yaya olarak kat ettiği tozlu yolları, bizler, harikalar asrında uçakla, otobüsle, otomobillerle rahat bir şekilde kat ettik.
Emeviye Camii’nde Risâle-i Nur’un “şahs-ı mânevî” adına bir sadakat ve bağlılık yemini icrâsı vardı adeta!
Yüz sene öncesinde İslâm âleminin derin dertlerini yüreğinde hisseden Şarkın Seydası, İslâm dâvâsının sevdalısı, otuz üç yaşında bir ateşpare-i zekâ delikanlının hülyası vardı bu topraklarda.
On bin kişiyle, yüzden fazla ulema ile paylaşılan bir dert vardı bu mekânlarda.
O İslâm’dı, Kur’ân’dı, Sünnet’ti, Hakikat’ti.
Yüz sen sonra, aynı mekânda, aynı gayeyle, aynı dâvâ için, bu kez toplu olarak bir iştirak ve paylaşıma sahne oldu Şam-ı Şerif.
Hayatını dâvâsıyla bütünleştiren, hülyasını gayesiyle barıştıran, mesâisini zamanla örtüştüren bir “Garibüzzaman” vardı tarih sahnesinde.


Medine-i Münevvere’den sonra en çok sahabenin mezarı bulunan bir beldedir Şam-ı Şerif.


Peygamber aşığı Hazret-i Bilâl-i Habeşî’nin,
Büyük İslâm mutasavvıfı Muhyiddin-i Arabi’nin,
Peygamber torunu Hz. Zeyneb’in (ra) mübarek kabrinin,
Peygamber bülbülü Ebû Hureyre’nin (ra) mezarının makamının bulunduğu,
Kerbelâ şehitlerinin başlarının bulunduğu farklı ve değerli bir mekândır Şam-ı Şerif.


İslâm tarihinin değil, insanlık tarihinin en büyük kumandanı, harp dâhisi Halid bin Velid’i (ra) kucağında saklayan,
Ezvâc-ı tahirattan (Peygamberimizin güzide eşlerinden) Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme’nin ebedî istirahatgâhıdır Şam-ı Şerif.


Evet, Hz. Peygamber’in (asm) övgüsüne mazhar olan mübarek bir beldedeydik. On otobüs dolusu nur sevdalısıyla!
Niçin mi?


Yüz yıldan beri hâlâ geçerliliği devam eden tesbit ve hakikatleri, yerinde hissedip yaşamak ve yeniden dünyaya duyurmak için.
İşte bu topraklara, bu coğrafyaya Anadolu’dan adeta bir mânevî sefer vardı.


Hemen hemen Türkiye’nin her bölgesinden, birçok ilden; doğudan, batıdan; Almanya’dan, Asr-ı Saadet’in mânevî havasını terennüm etmek için aşırı bir iştiyak vardı bu faaliyete katılmak için.


Yeni Asya Medya Grup’un tertip ettiği güzel bir organizasyonla yüzlerce kişi buralara akın etti.


Ağırlıklı olarak Gaziantep-Halep güzergâhında bu yollarda daimî sefer yapan şoförlerin bile hayret ettiği bir yoğunluk vardı. “Yakın zamanlarda biz bu sınır kapılarında bu yoğunluğu görmedik” diyorlardı.


Ortadoğu ve Arap dünyasında başlayan, Suriye’yi de etkilemeye başlayan, hürriyet rüzgârlarına giden “ayaklanmaların” tehlikesine rağmen medenî cesaret gösteren bir Yeni Asya hayranları vardı bu yollarda.


Yetmiş akademisyen; “İslâm Toplumlarının Geleceği ve Dünya Barışı” konulu kongrenin masa çalışmalarının iki günlük yoğun mesaisini Şam-ı Şerif’te yaptı.


Şahsen benim ikinci defa geldiğim bu ülke ve topraklarda Yeni Asya olarak büyük bir aşk ve şevk yaşadık.
Emeviye Camii’nin içerisinde Hutbe-i Şamiye’nin özü olan “altı kelimeyi” de teberrüken Gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanımız muhterem Mehmet Kutlular Ağabeyin dilinden bir defa daha derin bir tefekkür hazzıyla dinledik.
Dâvâmızın ulvîliğini, ülkemizdeki—eskiye göre daha iyi hâle gelen—hürriyet ve demokrasi anlayışı ve havasının kıymetini de, bu vesileyle bir defa daha takdir edip iftihar ettik.


Netice olarak, maksadın büyük ölçüde hâsıl olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu konuda emeği geçen ve katkıda bulunan herkesi tebrik ediyorum. Daha nice bu gibi faaliyetlerde bulunmayı ve birlikte olmayı Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

Nejat EREN / Yeni Asya