Beşşar Esed rejiminin, "cihat nikahı" kıydığı iddiasıyla alıkoyduğu evli ve üç çocuk annesi Nur Nedim Mulhim, muhaliflere destek olduklarını ancak onlardan kötülük görmediklerini, rejimin işkencecilerinin ise sorgu sırasında zevk alarak eziyet ettiklerini söyledi.
Humus'un Kuseyir ilçesinden Nur Nedim Mulhim, Ekim 2014'te rejim güçlerine karşı savaşan askeri muhaliflerle geçici nikah yapmak iddiasıyla suçlanarak gözaltına alındı.
O dönem evli ve üç çocuğu olan Mulhim, hikayesini AA muhabirlerine şöyle anlattı:
"Tekli hücrede kaldıktan sonra Humus'taki sorgu merkezine nakledildim. Orada küçük bir odada 23 kadın bir aradaydık. Her ilden kadınlar vardı. İşkence vardı. Namaz, oruç yasaktı. Nakil sırasında muhalifler ile rejim arasında çatışmalar vardı. Araç takla attı. Araç içinde tek kadın bendim ve yaralanmıştım. Bizi Şam’daki El Hatib sorgu merkezine götürdüler. Orada bir ay kaldım."
Günde iki defa sorguya alındığını belirten Mulhim, "Elim kollarım bağlıydı. Sürekli darp edildim. Gözlerim kapalıydı. İtiraf etmediğim için kötü sözler söylediler. Bana 'Sen Suudilerden destek alıyorsun. Cihat nikahı yapıyorsun.' dediler. Bir süre hastanede çalışmıştım. Beni o dönem teröristlere yardım etmekle suçladılar. Gözüm kapalı şekilde belgelere imza attırdılar." diye konuştu.
Mulhim, yüzleri kapalı kişilerin kendisini sorguya götürdüğünü ve ayaklarının, yüzünün kırbaçladığını söyledi.
"Hayatımda ilk defa duyduğum cihat nikahıyla suçlandım. Evet biz muhaliflere destek olduk. Onlara yardım ettik ama onlardan hiçbir yanlış görmedik." diyen Mulhim, Şam'daki başka bir askeri sorgu merkezine gönderildiğinde 10 gün sonra esir takası vasıtasıyla serbest kaldığını dile getirdi.
Serbest kaldıktan iki gün sonra "İdamınız isteniyor." denilerek yeniden tutuklandığını anlatan Mulhim, beraat belgesini göstererek, "Onlara beraat ettiğimi ve belgem olduğumu söyledim. Hakaret ettiler. İki gün beni tuttuktan sonra sokağa attılar. Kolumda bir bileziğim vardı. Onu satarak hayatta kaldım." dedi.
Mulhim, tanıklık ettiği işkencelere de değinerek, "Erkekleri falakaya yatırdıklarını, elektrik verdiklerini, kadınlara işkence ettiklerini gördüm. Kadınlara saygı yoktu. Üniversite öğrencileri, öğretmenler, yaşlılar... Çok fazla kadın mahkum gördüm." diye konuştu.
"Sorgucular sürekli değişirdi. Değiştikçe işkence artardı. Bundan zevk alırlardı. Bize işkence yaparken çay, kahve içerlerdi." ifadelerini kullanan Mulhim, şunları aktardı:
"45 yaşlarında bir kadını tavana asarak işkence ettiklerini gördüm. Elbisesinden kan damlıyordu. Unutmayacağım bir diğer olay da işkence ettikleri erkekleri tuvaletlere götürürlerken gördüğümüz manzaraydı. Ayakları şişmişti, mordu."
Mulhim, eşi ve iki oğlunu yıllardır görmediğini belirterek, "Eşim onları okula yazdırmaya götürdüğü sırada kayboldular. Bir daha hiç haber alamadım. İnşallah onlarla ölmeden bir gün daha geçiririm." diye konuştu.
BİR DİĞER TANIK İSMAİL EMİR
Suriye'de Beşşar Esed rejiminin muhaliflere yardım ettiği iddiasıyla tutukladığı Türkmen İsmail Emir, cezaevinde gördüğü işkenceleri hafızasından silemiyor.
Üç çocuk babası 39 yaşındaki Emir, Suriye'de yaklaşık 1 yıl tutuklu kaldığı cezaevlerinde yaşadığı ve tanık olduğu işkenceleri, AA muhabirine anlattı.
Emir, iç savaşın başında rejimin kendisini Bayırbucak'ta savaşan Türkmen muhaliflere silah sağlayacağı iddiasıyla, kendisi gibi 20 kişiyle gözaltına aldığını belirtti.
Hapisteki üçüncü gününde işkencelerin başladığını dile getiren Emir, "Benim muhaliflerin öncüsü olduğumu düşünmüşler. Türkiye'den silah getireceğimi düşünerek hapse almışlar. Bu işlerle işim olmadığını söyledim. İnanmadılar ve işkenceye başladılar. 24 saat tavana asılı halde tuttular. Ellerim tavana bağlıydı. Ayak parmaklarım aşağıdan çekiliyordu. Elimi gevşetsem ayağım, ayağımı gevşetsem elim kopuyordu. Aç ve susuz böylece bıraktılar. Sonra indirip hücreye attılar." diye konuştu.
Emir, ne yatmanın ne ayakta durmanın mümkün olduğu bir metrekarelik hücrede kaldığını ifade ederek, işkenceye maruz kalacak olma endişesiyle tuvalete dahi gidemediğini söyledi.
Bu sürede aşırı zayıfladığına dikkati çeken Emir, şöyle devam etti:
"Hücrede yatamıyorsun ve gerinemiyorsun. Ne yiyebiliyorsun ne de içebiliyorsun. Peki neden? Sabah ve akşam 2 kere tuvalet var. Bir ekmek bir de su veriyorlardı. Suyu içip, ekmeği yesem tuvalete gideceğim. Tuvalete de gidemiyorsun çünkü hücre ile tuvalet arasında öldüresiye dövüyorlardı. Biz de bir dilim ekmeği dörde bölüyorduk. Bir bardak suyu da 2-3 günde içiyorduk."
"Parmaklarımı kerpetenle çektiler"
Arkadaşının el ve ayak parmaklarını kerpetenle çektiklerini, elektrik verdiklerini anlatan Emir, "Yapılanları gözlerimle gördüm. O parmakların çekilmesi insanın canını çıkartıyor. Ne işkenceler gördük. Hapisteyken bir komutan, 'Her türlü pisliği yapın ama Esed'e dokunmayın' diyerek ayakkabısıyla kafama bastırdı." ifadelerini kullandı.
"Allah korkuları yoktu"
Yaşadığı kabus dolu günleri unutamadığını dile getiren Emir, "Hapishanede beni ellerimden astıkları ilk anda acıyla 'Ya Allah' diye bağırırken Allah'a küfrediyorlardı. 'Muhammed' ve 'anne' dedikçe de küfrediyorlardı. Allah korkuları yoktu, merhamet asla yoktu." diye konuştu
Emir, özellikle Şam'daki hapishanelerin Esed'in işkence merkezi olduğunu vurgulayarak, işkencelerin ardından bir süre sonra suçsuz olduğu için serbest bırakıldığını anlattı.
Bir süre daha Suriye'de kaldıktan sonra 2016'nın ekim ayında ailesiyle Türkiye'ye sığındığını dile getiren Emir, Kahramanmaraş'ta yaşadığı acı ve işkenceleri unutup çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak için çalıştığını kaydetti.
Muhalif kaynaklara göre, Suriye'de rejimin cezaevlerinde en az 500 bin kişi alıkonuluyor. Tespit edilebilen 13 bin 500'den fazla kadın, rejimin zindanlarında işkence gördü ya da tecavüze uğradı. 7 binin üzerinde kadın halen rejimin cezaevlerinde tutuluyor.
BİR DİĞER TANIK UM MUHAMMED
Şam'ın doğusundaki Haresta'da 2014 yılında evleri hava saldırısında hedef alınan Um Muhammed, şarapnel parçasının omuriliğine saplanması nedeniyle felç oldu.
Şimdi 55 yaşındaki Um Muhammed, rejim bölgesine yakın bir noktada yaşadığı için Şam'da bir hastaneye sevk edildi ancak orada gözaltına alındı.
İki yılı aşkın esareti böylece başlayan Um Muhammed, kızlarıyla alıkonulduğu El Hatib sorgu merkezinde yaşadıklarını AA muhabirlerine anlattı.
Um Muhammed, "Beni hastanede kızlarımla bir odaya aldılar. Kapıyı üzerimizden kilitlediler. Beni o an alıp kabre atsalardı daha iyiydi. Tedavi yasaktı. Beni sadece öylesine hastanede tutuyorlardı. Hiçbir hizmet yoktu." diye konuştu.
"Her gün ölmek isterdim"
Hastaneden sonra sorgu merkezine götürüldüklerini belirten Um Muhammed, "Tutukluyken çok şey gördüm. Her gün ölmek isterdim. Ben hastaydım. Yerde yatacak bir şey yoktu. Kızlarımı da alıkoymuşlardı. Onlar da benimleydi. Birinin çocuğu vardı. 'Onlar çıksın. Çocuklarına kavuşsun. Bana istediğinizi yapın.' derdim. Suçsuz yere bizi alıkoydular ve esir olarak tuttular. 2 yıl 1 ay sonra serbest kaldık ve bizi İdlib’e tehcir ettiler." şeklinde konuştu.
Um Muhammed, kızlarının çektiklerine şahit olmaktan dolayı büyük üzüntü duyduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
"Kızlarım çok çekti. Tekli hücrelere atıldılar. Aç susuz bırakıldılar. Gençler darp edilerek ölüm derecesine getirildi. Gençlere gece gündüz işkence ederlerdi. Onlar için Allah’a dua ederdim. Yer altındaydık. Güneş yüzü görmezdik. Esirler gibiydik. 1,5 metrekarelik alanda 19 kişiydik. Düzgün uyuyamazdık. Ölmek isterdim. Sabredecek takatim kalmamıştı. Bir hastanın durumu ölüm derecesine gelse bile ona ağrı kesici bile vermezlerdi. 'Öl' derlerdi. Su istediğimizde tuvaletlerden içirirlerdi. Yemek yoktu. İçeride haşerat vardı. Bazı gençlerin kolları bunlar yüzünden simsiyah yara bere içindeydi. Ne anlatsam az olur."
"İşkence seslerini unutamıyorum"
"Orada duyduğum işkence seslerini unutamıyorum. Sürekli aklımın içerisindeler. Gençlerin, kadınların işkence sesleri beni hiç terk etmiyor." ifadelerini kullanan Um Muhammed, şunları anlattı:
"Ölen gençlerin battaniyelere sarılarak atıldığını gördüm. Uzuvları kopmuş, gözleri çıkarılmış cesetler gördüm. İşkenceler yüzünden oluşan yaralar gördüm. Çocukları annelerinden ayırırlardı. Nereye götürüldükleri bilinmezdi. Anneler çocukları için ağlarlardı. Çocukları yetimhanelere götürürlermiş. Kızlarımın buradan kurtularak eşlerine kavuşmalarını temenni ederdim."
Cezaevindeyken en çok Üsame isimli torununu özlediğini belirten Um Muhammed, "Allah’ın kudretiyle cezaevinden çıktık. Bir gün isimleri okuyorlardı. İsimlerimizi okudular ve dışarı çıktık. 4 gün Şam’da kaldık. Kızlarım korkudan etraflarına bakamıyordu. Cezaevine girmekten korkuyorduk. 4 gün sonra İdlib’e geldik. Sonra oğullarım da buraya İdlib’e geldi. Rejim bizi oralardan sürdü. Mallarımıza el koydu. Oradaki evlerimize, iş yerlerimize el koydu. İdlib'e tehcir etti." bilgilerini paylaştı.
Um Muhammed, hava saldırısından sonra cezaevine girdiği ve tedavi edilmediği için şimdi yatalak durumda olduğunu söyledi.
"Onları Allah’a havale ediyorum. Bütün zalimleri Allah'a şikayet ediyorum." diyen Um Muhammed, "Allah bana sabretmeyi öğretti. Acılarıma rağmen sabrediyorum. Kimseyi rahatsız etmemek için acılarıma rağmen sesimi çıkarmıyorum. Cezaevindeyken durumun düzeleceğini hayal ederdim ama çıkacağımı hiç sanmazdım. Orada öleceğimi sanırdım." ifadelerini kullandı.