HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Hüseyin Yılmaz, konuk olduğu Rehber TV’de, başta Şehid Muhammed Mursi ve Mısır’da yaşanan gelişmeler olmak üzere, İslam coğrafyasında yaşanan dağınıklığa temas ederek, önemli çağrı ve değerlendirmelerde bulundu.

Cunta mahkemesinin salonunda şehadete erişen Muhammed Mursi cinayetinden önceki Mısır ve İhvan’ın konumu, İslam ülkelerinin kukla yöneticilerinin pozisyonlarını yine İslam coğrafyasının parçalanmış halinin sebeplerini irdeleyen Yılmaz, önemli açıklamalar yaptı.

İslami camia ve cemaatlere, İslam ülkeleri ve yöneticilerine önemli bir çağrıda da bulunan Yılmaz, küçük hesapların bırakılarak kardeşlik ruhuna uygun bir şekilde bir araya gelinmesi önerisinde bulundu.

Mısır’ın tarihsel geçmişine ve önemine değinen Yılmaz, “Muhammed Mursi’nin şehid edilmesinin nedenlerini doğru analiz edebilmek için ilk önce Mısır’ın tarihsel geçmişine, coğrafi konumuna ve İhvan’ın siyasi duruşuna bakmamız lazımdır. İhvan-ı Müslimin hareketi, Mısır’da ortaya çıkan ve sahip olduğu siyasi duruş ve fikirleriyle neredeyse 100 yıla yakın bir süredir varlığını sürdüren bir harekettir. Sadece Mısır’ı değil, İslam coğrafyasındaki bütün İslami hareketleri etkilemiş olan ve birçok ülkede var olan bir siyasi harekettir. Bundan dolayı İhvan’ın başlı başına bir ağırlığı ve önemi var. Diğer yandan Mısır’ın da İslam coğrafyasında ayrı bir önemi var. Mısır, sahip olduğu siyasi ve kültürel birikim sayesinde diğer Arap ülkelerini her konuda etkilemiştir. Bu iki etkenin birleşimiyle Mısır çok önemli bir hale geliyor. Bunun yanında Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleri üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen emperyalist Batı için de önemlidir. Mısır’a hâkim olan bütün coğrafyaya hâkim olabiliyor. Orada ortaya çıkan fikirler ve siyasi hareketler de her tarafa yayılabiliyor. Mısır’ın bu konumundan dolayı Arap ülkelerinin işbirlikçi rejimlerinin devam edebilmesi için, İhvanın bu ülkede iktidara gelmesine müsaade edilmedi. Bu nedenle de emperyalist Batı tarafından, Mısır’da çağdaş firavunların yaptıkları her türlü zulüm, zorbalık ve katliam; örtbas edildi, desteklendi ve dünyanın görmemesi için perdelendi.” dedi.

“Türkiye’nin Osmanlı mirasına sahip çıkan bir yetkilisi üzerinden Mursi’ye ayar çekmek istediler”

Şehid Muhammed Mursi’nin seçimlerde yüzde 52 almasına rağmen, kendisinden istenen “laik yönetim” tavsiyesine uymadığından darbe ile indirildiğine dikkatleri çeken Yılmaz, “Devrim sürecinde İhvan ülkedeki en örgütlü yapı olduğu için, öne çıktı ve yapılan seçimlerde de yüzde 52’ye yakın bir oranla Muhammed Mursi cumhurbaşkanı seçildi. Bağımsız, halkın inancına uygun, halkın taleplerini yerine getiren, seküler olmayan, laik olmayan bir anayasayı oylamaya sundu ve halk tarafından kabul edildi. Batı’nın İhvan üzerine gitmesinin bir sebebi de buydu. Hatırlarsanız o yıllarda Türkiye-ABD ilişikleri iyiydi. O dönem Türkiye, ABD’nin bölgedeki temsilcisi rolünü oynuyordu. Hem Suriye hem de diğer meselelerinde bu görülüyordu. Erdoğan o dönem Mısır’a gitmiş ve onlara laikliği tavsiye etmişti. O Erdoğan’ın sözü değildi. Erdoğan sadece ona söylenenleri gidip orada söyledi. Hatta laik bir yönetimin kurulmasını meydanlarda dile getirdi. Çünkü ona söylenen, ‘eğer laik bir yönetim olmazsa sizi iktidarda barındırmayız.’ Bu bir nevi bir tehdittir. Bu tehdidi Erdoğan üzerinden yaptılar. Osmanlı mirasına sahip çıkan Türkiye’nin yetkilisi üzerinden bunu yaptılar. Muhammed Mursi bunlara uymadı ve gelinen aşamada darbeyle indirildi.” ifadelerine yer verdi.

“İslam coğrafyasında, kapitalizme hizmet eden bağımlı kişiler söz konusu”

İslam coğrafyasının neden bu halde olduğuna dair sorulan soruya altı çizilecek cevaplar veren Yılmaz şöyle devam etti:

“Eğer Batı, bilfiil İslam coğrafyasını işgal etmiş olsaydı, Müslümanların birlik-beraberliği sağlanacaktı. Topyekûn bir kurtuluş mücadelesi verilecekti. Yerli işbirlikçileri vasıtasıyla, zihniyet olarak batıyla çalışan, emperyalistlere uşaklık eden kişilerin, yönetmiş olduğu bir İslam coğrafyasından söz ediyoruz. Görünüşte bağımsız ama aslında fikriyat ve ideoloji olarak tamamen bağımlı. Kapitalizme bağımlı olan ve İslam dışı ideolojilere sahip kişiler söz konusu. İslam coğrafyasında kendi ülkesindeki zenginlikleri emperyalistlerle peşkeş çeken yöneticiler söz konusudur. Çoğu da geldi mi, diktatörlük kurup geri gitmiyor. Ya da ülkede Krallık olduğu için yönetim babadan oğula geçiyor. Suudi gibi ülkelere bu krallığı sağlayan da İngiltere’ydi. Bugün devamını sağlayan ABD’dir.

Birlik ve beraberliğimizin sağlanmamasının bir sebebi de sebebi budur. İsmi Ahmet veya Muhammed olan kişiler, bizi yönetiyor. İsimlerinden dolayı halkın zihnini karıştırıyor Bu işbirlikçi yöneticiler ülkeyi emperyalistlere peşkeş çektiği halde halk bu ihaneti görmüyor.”

“İslam coğrafyasının en büyük sorunu siyasi birlik ve ortak bir liderinin olmayışıdır”

İslam coğrafyasındaki sorunların başında herkesçe kabul görmüş bir liderin yani halifenin olmayışından kaynaklandığını söyleyen Yılmaz, dikkat çekici açıklamalar yaptı:

Yılmaz, “Bugünkü perişan halimizin sebebi Müslümanların siyasi birliğinin olmamasıdır. Siyasi birliğinin olmamasının en önemli etkeni ise ortak bir liderinin olmayışıdır. İslam siyasetinde bu ortak liderin adı halifedir. O yüzden ittihat ve terakki zihniyeti, İslam coğrafyasına en büyük darbeyi vurarak hilafeti kaldırdı. O güne kadar İslam coğrafyasında kör-topal da olsa, eksik de olsa ortak bir bağ vardı. İttihat ve Terakkiciler, ‘olurda ilerde halife ismini taşıyan sağlam birisi çıkarda İslam coğrafyasını bir araya toplar’ diye korktular ve hilafeti ortadan kaldırdılar. İşte o günden sonra Müslümanların birlik ve beraberliği bozuldu. Bir taraftan Türkiye, İslam coğrafyasının başını çekmeye çalışıyor, diğer yandan Mısır, Suudi ve İran her biri kendi taraflarına çekmeye çalışıyor. Böyle olunca parçalı bir yapı ortaya çıkıyor. İslam’ın ortak yönetimini kuramıyorlar, ortak liderini seçemiyorlar. Bugün her şeyden çok ortak bir lidere ihtiyacımız var. Müslümanları toparlayacak, bir araya getirecek, siyasi birliğimizi sağlayacak olan bir lidere ihtiyaç var. Hepimiz, ‘liderimiz, önderimiz Resulullah’tır’ diyoruz. Teorik olarak bu doğrudur ama günümüzde resulün yolundan giden yaşayan bir sembole de ihtiyacımız var. İşte bu yok maalesef. Bu olmayınca kimse-kimseyi kabul etmiyor. Bir il veya ilçeye baktığımızda bir araya gelemeyen İslami yapılar söz konusudur. Bu dağınık halimiz bizim eksikliğimizdir. Belki öz eleştirimizdir. Bu tür küçük hesapları bırakmamız lazımdır. Puzzlenin büyük resmine bakmamız lazımdır. Ne yazık ki küçük resim ile uğraşıyoruz. Böyle yapanlar, sorunlarımızı dünya ölçeğinde ele alıp, emperyalistlerin, İslam coğrafyasında yaptıklarını görse, kendi kardeşinin kıymetini bilecek.” değerlendirmesinde bulundu.

“Bizim, ensar ve muhacir kardeşliği gibi bir kardeşliğe ihtiyacımız var”

İçerdeki ihanet şebekelerinden dolayı İslam coğrafyasının dağınık olduğuna işaret eden Yılmaz, “Bizim, ensar ve muhacir kardeşliği gibi bir kardeşliğe ihtiyacımız var. Dağınığız ve bu dağınıklığımız gücümüzü parçalıyor. Yeryüzünde 2 milyara yakın Müslüman var. Yani bırakın 2 milyarı, sağlam birkaç milyon Müslüman Bedir ashabı gibi ortaya çıksa her şeyi değiştirebilecek. Ama maalesef ihanet içerdendir. İhanet içerden olunca, Müslüman halk bunlar tarafından kolay kandırılıyor. Söylenen yalanlara çabuk kanıyor. Yalana inandığı zaman İslami olanın değil de, gayri İslami olanın peşinden gidiyor. Aslını değil, kendisine pazarlanan makyajlanmış sahteyi seçiyor. Elindeki altını bırakıp, batının tenekesine koşabiliyor. Bir sıkıntımız da budur.” dedi.

“Hem kuklayı hem de kuklacıyı tanımamız lazımdır”

İslami camia ve cemaatlere, İslam ülkeleri ve yöneticilerine önemli bir çağrıda bulunan Yılmaz, küçük hesapların bırakılarak kardeşlik ruhuna uygun olarak bir araya gelinmesi önerisinde bulundu.

Yılmaz, “Bize birlik lazım, bu birliğin olması için de camia ve cemaatlerin İslam’ın kardeşlik ruhuna sahip olması lazımdır. Kendi küçük hesaplarını bırakıp bir araya gelmesi lazım. Her ülkedeki İslami camia ve cemaatler bir araya gelmeyi öğrenirse, her ildeki, ilçedeki bunu yaparsa, o zaman işbirlikçi yönetimler gidecek. İslam coğrafyasına ciddi bir öz eleştiri lazım ve düşmanı tanımamız lazımdır. Evimizi yıkan, bizi perişan eden zihniyeti tanımamız lazım. Hem kuklayı hem de kuklacıyı tanımamız gerekiyor. Ama asıl tepkimizi kuklacıya yöneltmemiz lazımdır. Bu dağınıklığımızı fırsat bilerek bize her türlü operasyonu çekiyorlar. Bu Türkiye’de de, Suudi’de de, Mısır’da da, Cezayir’de de böyledir. İslam coğrafyasının her tarafındaki oyun aynıdır. Rabbim bize şuur versin. Rabbim içimizden bizi toparlayacak, dağınıklığımızı giderecek birini ortaya çıkarsın.” şeklinde konuştu. (Ramazan Casuk-İLKHA)