6 Haziran 1996 yılında İslami hassasiyetlere sahip olan ve o dönem camide Kur’an-ı Kerim öğreten lise son sınıf öğrencisi Mustafa Çoban, henüz genç bir lise öğrencisi olmasına rağmen arkadaşlarına iyiliği emredip, kötülükten alıkoyması ve Kur’an-ı Kerim öğretmesi karanlık çeteleri rahatsız etmişti.
Çoban’ı defalarca tehdit etmelerine rağmen, onun azmi ve kararlı duruşundan rahatsız olan çeteler, bu defa farklı yollar denemeye başladı. Her Müslüman gibi Çoban’ın da mukaddesata dil uzatılmasını hazmedemeyeceğini bilen çeteler, onun duyabileceği şekilde sürekli tahrik ederek mukaddesata dil uzatırlardı. Çoban’ın kendilerini ikaz etmesinden rahatsız olan çeteler, 6 Haziran 1996 yılında bir okul çıkışı Çoban’a pusu kurdu.
Mukaddesata dil uzatılmasını hazmedemeyip, karşı koyduğu için okul çıkışı 5 kişilik bir grup tarafından bıçaklı saldırıya uğrayan Çoban, ağır yaralandı. Bir gün hastanede tedavi gören Çoban, tedavi gördüğü hastanede 7 Haziran günü sabaha karşı çok arzuladığı şehidlik vesilesiyle Rabbine kavuştu.
Şehadetinin 23’ncü yıl döneminde acılarının ilk günkü gibi halen taze olduğunu anlatan Şehid Mustafa Çoban’ın kardeşi Ömer Çoban, o dönemde yaşananları ve ağabeyinin örnek hayatını İLKHA'ya anlattı.
Şehid Mustafa’nın 23 yıl önce mukaddesata dil uzatılmasına karşı çıktığı için dönemin karanlık çeteleri tarafından bir okul çıkışı katledildiğini anlatan Çoban, ağabeyinin İslam'a adanmış bir hayata sahip olduğu için mukaddesata dil uzatılmasını hiçbir zaman hazmedemediğini söyledi.
Şehid Mustafa’nın, o dönem camide Kur’an-ı Kerim dersi aldığını ve çocuklara da Kur’an-ı Kerim dersi verdiğini belirten Çoban, "Ağabeyim Kur’an-ı Kerim’i hem okur hem öğrenir hem de öğretirdi." dedi.
Çoban, 90'lı yıllarda bölgede her gün İslami cemaatin fertlerinin şehit edilme haberlerini alan Mustafa Çoban'ın sürekli, "Bende bu dava için Antep'in ilk şehidi olmak istiyorum" diyerek şehadeti arzuladığını ve sonunda bu arzusuna kavuştuğunu anlattı.
"Çocuklara çok değer verirdi"
Ağabeyinin ihlaslı ve takvalı birisi olduğunu belirten Çoban, "Ağabeyim davasında samimiydi. Bazen geceleri kalkar, sabaha kadar gece namazı kılardı. Bazen secdede uyuya kalırdı. Ağabeyim Kur’an-ı Kerim dersi alır ve verirdi. Bunun yanında talebeleri vardı. Hatta bir defa camiye gittiğimizde o dönem camilerde Kur’an halkaları olurdu. Bazı halkalarda 15-20 öğrenci vardı. Fakat ağabeyimin halkasında ortalama 90 öğrenci vardı. Bu da ağabeyimin davasında ne kadar samimi olduğunu, çocuklara ne kadar değer verdiğini ve sevdiğinin göstergesiydi." dedi.
"Ağabeyim Kur’an-ı Kerim okumasını çok severdi"
Ağabeyinin Kur’an-ı Kerim okumayı çok sevdiğini belirten Çoban, ağabeyinin şehid olmasından sonra yaşanan bir olayı ise şu ifadelerle anlattı:
"Ağabeyim Kur’an-ı Kerim’i hem okur hem öğrenir hem de öğretirdi. Kur’an-ı Kerim okumasını çok severdi. Hatta bir defa ağabeyim şehid olduktan sonra bir alt katımızda oturan kiracımız, sabah namazı için abdest almaya kalkıyor. Bizim evden Kur’an-ı Kerim okuma sesini duyuyor. Bu sesi duyduktan sonra ağabeyimi diniliyor. Kur’an-ı Kerim’in okunması kiracımızın o kadar hoşuna gidiyor ki dinlemeye devam ediyor. Sabah olduğunda bu durumu anneme anlatıyor. Bizim evden birinin çok güzel Kur’an-ı Kerim okuduğunu söylüyor. Annem de bizim evde o gece kimsenin Kur’an-ı Kerim okumadığını söylüyor. Bu olayın ardından yine bir gün bizim evde kimse yokken evimizde Kur’an-ı Kerim okuma seslerini duyuyor, hatta eve beyaz elbiseli birinin girdiğini eşine söylüyor ve merak edip, eşini bizim eve gönderiyor. Bizim evden Kur’an-ı Kerim okuma seslerinin geldiğini duyunca, bu durumu anlattıklarında ağabeyimin şehidliğine şahit oluyorlar."
"Çocuklara sahip çıkmalıyız"
Ağabeyinin çocukları çok sevdiğini ve onlara çok değer verdiğini anlatan Çoban, "Bazen çocukların başını okşardı. Çocukların sevilmesi gerektiğini defalarca anneme söylerdi. ‘Çocukları sevelim, başını okşayalım. Onlar bizim geleceğimizdir, onlara çok değer vermeliyiz. Bu çocuklar İslam’ı yaşatacak kişilerdir. Onlara sahip çıkmalıyız’ derdi. Ağabeyim örnek teşkil eden birisiydi. Herkese saygılıydı, sevgiliydi. Farklı bir kişiliğe sahipti. Yani sanki seçilmiş bir insan gibiydi. Hayatı bir başkaydı." diye konuştu.
"Anne ben Antep’in ilk şehidi olacağım"
Çoban, ağabeyi Şehid Mustafa’nın, şehadeti çok arzuladığını belirterek, "Şehadet arzusunu her zaman dile getirirdi. Bazen annemle konuşurken ‘anne ben Antep’in ilk şehidi olacağım.’ derdi. Annem daha önce evlat acısı tattığı için ve çok acılar çektiği için ‘Mustafa oğlum; o nasıl söz, sana bir şey olursa ben ne yaparım?’ derdi. Şehid Mustafa ise anneme ‘anne Peygamberler şehidlere kendi elleriyle zemzem suyu ikram ederlermiş, ben Allah’ın o şanslı kulu değilim ki şehid olayım.’ derdi. Bu şekilde şehid olmayı çok arzulardı." şeklinde konuştu.
Çoban, Ağabeyi şehid Mustafa’nın mukaddesata dil uzatılmasına karşı çıktığı için o dönemin karanlık çeteleri tarafından bir okul çıkışı katledildiğini anlattı.
"Ağabeyimin tek isteği şehid olmaktı"
Ağabeyinin şehid olmasıyla iftihar ettiklerini ve gurur duyduklarını belirten Çoban, "Rabbim herkese şehidliği nasip etmez. Zaten ağabeyimin tek isteği şehid olmaktı, şehid olma arzusu ile yanar dururdu. Ağabeyim şehadet aşkını o kadar içinde hisseti ki şehid olmasının üzerinden tam 23 yıl geçti ve halen unutulmamış, ziyaretçileri gelmektedir. Biz bununla gurur duyuyoruz. Ağabeyimin şehid olmasından sonra birçok insan da hidayete erdi. Onun ismini yaşattılar. Yani bir Mustafa’mız gitti ama yüzlerce Mustafa’mız geldi. Rabbim herkese böyle bir ölüm nasip etsin." temennisinde bulundu. (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)