İSTANBUL / AA / PROF.DR. SADIK ÜNAY / ANALİZ
Uluslararası ekonomi politik literatüründe Charles Kindleberger, Robert Gilpin gibi yazarların bilinir hale getirdikleri ‘hegemonik istikrar’ döneminin sona ermesinin küresel sistemde tetiklediği sarsıntılar, birbiri ardına yeni çatışma alanları ortaya çıkarıyor.
ABD yönetiminin liberal prensiplere dayanan bir küresel ekonomik yönetişim rejiminin devamı için gerekli maliyetlere artık katlanmak istememesinin ve Çin’den yükselen rekabet baskılarına karşı açıktan merkantilist bir yola girmesinin tüm dünya için önem taşıyan sonuçları yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bilgi ekonomisi ve dijital dönüşüm yönündeki teknolojik gelişmeler çokuluslu şirketlerin rekabeti üzerinden baş döndürücü bir hızla ilerlerken Washington ve Pekin arasındaki küresel kontrol odaklı sürtüşme de geleneksel merkantilist mantığa dayalı ‘ticaret savaşları’ formatından şirketlerin doğrudan hedef alındıkları ‘teknoloji savaşları’ formatına evrilmiş bulunuyor.
Trump yönetiminin Çin’in ekonomi yükselişini dizginlemek için belli sektörlerde tarife artışları ve piyasaya giriş kısıtlamaları ile başlattığı merkantilist mücadele, dönüp dolaşıp Çin’in son yıllarda gerçekleştirdiği muazzam teknolojik dönüşümün amiral gemisi olan Huawei şirketinin spesifik olarak engellenmesi noktasına kadar ulaştı.
Dijital ağlar üzerinden birbirine bağlanacak ekonomik ve sosyal ünitelerin kontrol altında tutulabilmeleri için temel mobil altyapıyı oluşturan 5G teknolojisine hâkim olunması, tam bir küresel egemenlik meselesi haline gelmiş durumda.
Artık tüm liberal ticaret öğretileri bir tarafa atılarak sektör bazında gerçekleştirilen ticaret engellemelerinden, kısıtlamalarından ve ayrımcı-korumacı önlemlerden bahsetmek yeterli değil; bunların da ötesine geçerek mikro düzeyde, şirket bazında uygulanan merkantilizm adımlarından söz etmek gerekiyor.
Giderek sertleşen küresel ekonomik rekabet, teknoloji savaşları ve ulusal çıkarların taşıyıcısı olarak sembolleşen dev şirketlerin gelecekleri üzerinden yeniden tanımlanırken, hem küresel hem de yükselen güçlerin kendi pozisyonlarını radikal biçimde gözden geçirmelerini gerektiren yepyeni dinamikler ortaya çıkıyor.
Peki ABD’nin küresel müttefikleri ile birlikte özel olarak hedef aldığı, faaliyetlerini kısıtladığı ve hem dijital altyapı, hem de perakende sektörlerinde dışlamaya çalıştığı Huawei neden bu kadar önemli?
ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarının çözülebilmesi için tam da müzakere sürecine girilmişken tansiyonun yeniden yükselmesine ve karşılıklı sert tepkilerin verilmesine yol açan Huawei gerginliğinin stratejik anlamı nasıl açıklanabilir?
Türkiye gibi yükselen güçlerin liberal değerlerin düşüşe geçtiği, merkantilizmin her türünün kullanıldığı yeni küresel düzene uyum sağlamak için stratejik sanayi ve teknoloji politikaları eşliğinde güçlü küresel piyasa oyuncuları üretmeleri gerekiyor.
5G teknolojisinde küresel egemenlik mücadelesi
Reformist lider Deng Xiaoping’in estirdiği görece liberalleşme rüzgarları altında 1980’li yılların küçük balıkçı kasabası, bugünün ise ileri teknoloji merkezi Shenzen’de kurulan Huawei, iletişim altyapısı ve ürünlerini paylaşmak istemeyen rakiplerin dünyasında kendi teknolojilerini oluşturma yoluna girdi. Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nda mühendis olarak görev yapan ve Çin Komünist Partisi ile de iyi ilişkileri olan Ren Zhengfei tarafından kurulduğu için örtülü bir kamu şirketi mi olduğu, yoksa bir özel şirket olarak mı yoluna devam ettiği hep tartışılageldi. Ayrıca ürettiği teknolojilerin istihbarat ve casusluk amaçları için kullanıldığına dair çok sayıda suçlama yapıldı.
Ancak mülkiyet yapısı ve karşılaştığı eleştiriler ne olursa olsun, izlediği agresif araştırma-geliştirme çizgisi ve düşük fiyat politikası ile çok hızlı bir büyüme ivmesi yakalayan şirket küresel rakiplerini birer birer devreden çıkarıp bilgi ve iletişim teknolojileri (ICT), akıllı telefonlar ve mobil ağlar gibi alanlarda küresel lider konumuna geldi. 170 ülkede 180 bin çalışanı, güçlü inovasyon altyapısı ve yıllık 100 milyar doları aşan geliri ile muazzam bir teknoloji gücü haline gelen Huawei özellikle yeni nesil iletişim sistemlerine yaptığı büyük çaplı yatırımların geri dönüşünü kısa zamanda aldı.
Çin’in son yıllarda gerçekleştirdiği teknolojik ve ekonomik dönüşümün hem amiral gemisi, hem de küresel piyasalar nezdindeki başlıca aktörü olan Huawei’nin özellikle yapay zeka ve 5G teknolojilerindeki öncü rolü, onu başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere birçok sanayileşmiş ülkenin ve piyasadaki rakiplerinin hedefi haline getirdi.
Bilgi ve iletişim teknolojileri alanında en ciddi rakipleri sayılabilecek ABD’li Cisco, İsveçli Ericsson ve Finlandiyalı Nokia gibi şirketler finansal açıdan zor zamanlar yaşayıp küçülmeye giderken Huawei’nin rekor satış rakamlarına ulaşarak büyümeye devam etmesi, rakiplerini kendisine karşı ittifaklar kurmaya itti.
Yeni nesil mobil iletişim teknolojilerine temel altyapı sunan 5G ağlarının kullanıcılarına 4G sistemlerine oranla 100 kattan daha fazla hız ve yüksek kapasite sunabildiklerini biliyoruz. Yakın gelecekte akıllı binalar, şehirler, fabrikalar ve otonom araçlar gibi dijital entegrasyon alanlarında ‘nesnelerin interneti’ üzerinden sağlanacak ilerlemelerin günlük yaşamı ve ekonomik üretim süreçlerini kökten değiştirecekleri de bir gerçek. Dolayısıyla dijital ağlar üzerinden birbirine bağlanacak ekonomik ve sosyal ünitelerin kontrol altında tutulabilmeleri için buradaki temel mobil altyapıyı oluşturan 5G teknolojisine hâkim olunması, tam bir küresel egemenlik meselesi haline gelmiş durumda.
Küresel güçler arasındaki geleneksel merkantilist ve askeri rekabetin giderek teknolojik bir karakter kazanarak veri rekabetine dönüşeceğini öngören Çin yönetimi, ‘Made in China 2025’ programı bağlamında 2025 yılına kadar 400 milyon üzerinde cihazın yerli sistemlerle entegre edilmesini hedefliyor.
İşte bu devasa dijital devrimin odak noktasında bulunduğu için Huawei Çin’in hem ulusal dönüşüm programının, hem de başta ABD olmak üzere küresel rakiplerine karşı teknolojik rekabet stratejisinin odak noktasını oluşturması oldukça anlaşılır.
Dolayısıyla ABD ile Çin arasında son bir yıldır devam eden ticaret savaşları sürecinin Huawei kurucusunun kızı ve Mali İşler Direktörü Meng Wanzhou’nun Washington'un talebi üzerinde Kanada’da alıkonulup gözaltına alınması ile bir şirket boyutuna indirgenmiş olmasına şaşırmamak gerekiyor. Aksine, ABD’nin Çin ile ilgili teknoloji hırsızlığı, veri casusluğu, patent kurallarının çiğnenmesi, kişisel mahremiyet haklarının ihlali ve milli güvenlik tehditleri oluşturulması gibi suçlamalarını en somut biçimde gündeme getirebileceği şirket belki de Huawei.
Bu yüzden Amerikan Ulusal Güvenlik Konseyi’nin yakın zamanda yayımladığı bir raporda Çin’in Huawei üzerinden ABD'nin siber güvenliğine ve ekonomik güvenliğine açık bir tehdit oluşturduğunun ifade edildiğini biliyoruz. Aynı raporda ‘21. yüzyılın petrolü’ olarak nitelenen veri işleme kabiliyetinin küresel rekabette ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiliyor ve büyük veri ile 5G ağlarında küresel liderliğe yükselen Çin’in bu girişimlerinin ABD çıkarları adına kontrol altında tutulması gerektiğine dikkat çekiliyor.
'Siber savaş' örnekleri artacak
ABD yönetiminin daha önce Huawei (ve ZDF) elektronik cihazlarda espiyonaj amaçlı casus çipler bulunduğu gerekçesi ile kamu kuruluşları tarafından kullanılmalarının yasaklanması ile ilgili kararı, başlıca müttefiklerini bu konuda zaten alarma geçirmişti. Son bir hamle ile tüm ABD firmalarına Huawei’ye parça satışı yapma ve hizmet verme konusunda ambargo getirilmesi, Çinli teknoloji devinin Android platformundan dışlanması ve Microsoft gibi ABD’li şirketlerden yazılım güncellemesi alamaması anlamına geliyor.
Ayrıca Intel’den alınan yüksek teknolojili çiplerin de artık şirketin kendisi tarafından üretilmesi ya da başka kaynaklardan temin edilmesi gerekecek. Bu tür ‘bilek bükme’ yöntemlerinin Huawei’nin küresel yükselişine kalıcı bir zarar verip veremeyeceğini zaman içinde göreceğiz. Zira bu tür blokaj girişimleri ile kısa vadede Huawei’nin Apple’ı geçerek Samsung’un ardından ikinci sıraya yerleştiği küresel perakende akıllı telefon pazarındaki konumu bir ölçüde sarsılabilirse de, 5G ve yapay zeka teknolojilerindeki ilerlemesinin tökezletilmesi pek olası değil.
Aksine Başkan Trump’ın bu adımları, Soğuk Savaş yıllarından beri uluslararası izolasyonlara karşı hızlı adapte olma kültürü geliştiren Huawei’nin birçok konuda küresel üreticiler ile çalışmayıp kendi teknolojilerini geliştirmesini tetikleyen bir katalizör işlevi dahi görebilir.
Önümüzdeki dönemde gerek küresel güçler, gerekse de bu güçlerin ileri teknolojili sektörlerindeki başlıca piyasa oyuncuları arasında çok daha fazla ‘siber savaş’ örneğine şahit olacağımız kesin. Türkiye gibi yükselen güçlerin de liberal değerlerin düşüşe geçtiği, merkantilizmin her türünün makro ve mikro düzeyde kullanıldığı yeni küresel düzene uyum sağlamak için stratejik sanayi ve teknoloji politikaları eşliğinde güçlü küresel piyasa oyuncuları üretmeleri gerekiyor. Çünkü özellikle yüksek teknoloji şirketleri, artık ulusal rekabet stratejilerinin ve çıkar tanımlamalarının uluslararası sahadaki en önemli uygulayıcıları arasında.
Kaynak, AA