Türkiye’de eğitim sistemi neredeyse her yıl yeni bir sistemle değiştiriliyor. İşbaşına gelen her Bakan, kendince doğru gördüğü sistemi uygulamaya koymak için çalışma başlatıyor. Bu durum öğrenci, veli ve öğretmenler açısından büyük bir sorun teşkil ederken, öğrencinin geleceğe karamsar bir şekilde bakmasına, eğitim sistemini sorgulamasına ve şüphe duymasına sebep oluyor.

Türkiye’de uygulanan eğitim sistemi ve kısa süre önce Bakan Selçuk’un uygulamaya koymak istediği sistem hakkında İLKHA muhabirine açıklamalarda bulunan Eğitimci-Yazar Erkan Aras, uygulanan eğitim sistemi, yeni sistem, öğrencilerin gelecekten duyduğu kaygı gibi birçok konuda açıklamalarda bulundu.

Eğitim sisteminde bir mesafe kat edilmemesinin nedeninin eğitimin sürekli yapboz gibi değiştirilmesi olduğunu söyleyen Aras, “Yeni gelen, eskiyi değiştirme noktasında gayret sarf ediyor. Bunlar tabi ki kötü bir amaçla yapılmıyor, daha iyisini yapma çalışıyorlar. Önemli olan sistemi eleştirmek değil, yerine yeni alternatifler koyabilmektir. Biz, eğitimci ve öğretmenler olarak derslerde çocuklarla göz göze geldiğimizde onların ne istediğini anlayabiliyoruz. Milli Eğitim Bakanımız da yeni eğitim sistemi reformu paketini açıkladığı zaman kendisini dinledim. Açıklamasında çocukların ‘Siz bizi neye hazırlıyorsunuz?’ sorusuyla karşılaştıklarını ifade etmişti. Aslında bu yıllar öncesinden sorulması gereken bir şeydi. ‘Böyle bir soruyla karşılaşınca biz gerçekten çocukları neye hazırlıyoruz sorusuyla yola çıktık ve bu reformu düzenlemeye karar verdik.’ demişti." ifadelerini kullandı.  

“Eğitim sistemi sık sık değiştirilmemelidir”

Sürekli bir şekilde eğitim sisteminde değişimin olduğunu belirten Aras, “Bence her öğrenci bir dünyadır. O yüzden kişilerin eğilimleri önemlidir. Kişi neye eğilimliyse o yöne yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer temelde böyle bir eğitim sistemimiz olmuş olsaydı bu zorlukları yaşamamış olacaktık. Ben öğrencilerime Fuzuli örneğini veriyorum. Fuzuli, benim için önemli bir adamdır. Siz Fuzuli'yi dağda odun toplarken bulabilirsiniz, gece ay ışığında şiir yazarken bulabilirsiniz, yıldızları izlerken görürsünüz, çünkü astronomiyle ilgileniyor. Fuzuli’de tüm pozitif ve dini ilimler de görebilirsiniz. Ama bir alanda çok iyidir ki o da şiirdir. Fuzuli’nin en az 8 veya 9 alanda çalıştığını görüyoruz. Öğrencilerimizin en çok şikâyet ettiği şeylerden birisi ders sayısıdır. Çocuklarımızı geçmişleriyle yüzleştirmemiz gerekiyor. Bir insan aynaya bakıp gerçekleri yüzüne haykırdığı zaman buna dayanamaz. Bu onun vicdanını sızlatır. Biz de onları geçmişiyle yüz yüze getirdiğimiz zaman bu durum onların vicdanını sızlatacak ve rahatsız edecektir. O yüzden ben onlara geçmişinize dönüp bir bakın diyorum. Geçmişte bize öğretmenlik yapan neslimizin nelerle uğraştıklarına bir bakalım. Bakanlığın yeni yaptığı şey de ders sayılarını azaltmasıdır. Bu konuda bu iyi bir çalışma oldu. Ama sık sık değişmesi taraftarı değiliz.“ dedi.

“Eğitimimizin eğitime muhtaç olduğu bir dönemde yaşıyoruz”

Değişen sınav sisteminin hem öğrencileri hem de velileri endişelendirdiğini vurgulayan Aras, “Sınav sistemi çocuğun hayatına etki edecek kadar öneme sahip. Sürekli değişmesinden öğrenciler de muzdarip. 'Hocam, bu yıl ne olacak? Seneye ne olacak?' diye soruyorlar. Öyle bir sınav sistemimiz olmalı ki, öğrenciler bundan emin ve güvende olmalı. Önündeki yılda neyin değişeceğini düşünmemeli. Sistemimiz sağlam ve standart bir şekilde gidebilmeli. Bu yeni reform ne getirir ne götürür onu bilemem ama biz bastonla ilerliyoruz. Eğitim farklı öğretim farklı şeyler. Biz şu an öğretimle gitmeye devam etmeye çalışıyoruz. Eğitimimizin eğitime muhtaç olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bir de sınav sistemlerinin bir yapboz gibi sürekli yeni baştan değiştirilmesi hem çocukları hem eğitimcileri hem eğitimi ve hem de velileri komple olumsuz yönde etkiliyor. Sürekli eğitim ve sınav sisteminin değişmesi öğrencilerimizde bir tereddüt oluşturuyor. Velilerimizin de eğitim sistemine bakış açısını olumsuz yönde etkiliyor. Biz de veli olmamız hasebiyle eğer böyle giderse çocuklarımız hakkında endişe duyuyoruz. Kimin ağzını açsan şimdi ne olacak? 3 yıl sonra sınav sistemi hadi bir daha değişirse endişesi içerisindedirler. Biz veliyi bir kenara bırakalım, öğrencinin kendisinin geleceğiyle ilgili problemleri var. Çocuk, geleceğine inanmıyor. Gelecekte kendisini nelerin beklediğini düşündüğü zaman karamsarlığa giriyor. Bize her gün, 'Hocam seneye sınav nasıl olur?' diye soran var. Bir sürü kafa karışıklığı var." diye konuştu.

"Bu bir yarış değil, eğitimdir"  

Aras, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kaybetmek de bir kazanmaktır. Bir kişi bir şeyi kaybettiği zaman aslında kaybettiği şeyin ne olduğunu anlayarak atağa geçmiştir ve sonrasında başka bir şeyi kazanmıştır. Öğrencilerimizi kazanma odaklı çalıştırmamalıyız. Öğrencilerimizi maalesef at yarışı gibi yarıştırıyoruz. Bir öğrencinin kendine bir hedef belirlemesi ve o hedefe yönelik ilerlemesi en güzel başarıdır. Ama çocuklara sürekli, ‘Sen kazanmalısın, matematiği yapmalısın, en yüksek puanı almalısın.’ deyince yanındaki arkadaşını ezip geçiyor. Öğrenci böylelikle yanındakine hoşgörü ile bakabilmeyi öteliyor. Çünkü ondan daha yüksek bir puan almak zorunda. Bu bir yarış değil, eğitimdir. Kazanma odaklı bir çalışmayı çocuklarınıza kesinlikle tavsiye etmeyin.” dedi.

“Gençlerimiz maalesef kültür savaşına yenik düşüyorlar”

Gençlerin geleceğe yön verebilmeleri için geçmişleriyle irtibat halinde olmaları ve yüzleşmeleri gerektiğini söyleyen Aras, son olarak şöyle konuştu:

“Bugünün çocuklarını geçmişteki büyüklerle buluşturmamız gerekiyor. Okuduğum kitaplarda en eski insanların en yeni şeyleri söylediğini gördüm. Aklımıza gelen şeyi söylüyor ve yazıyoruz. Sonra bakıyoruz ki 150 yıl önce bunu bir düşünür söylemiş. Ben 150 yıl önce bu görüşü bildirenle aynı şeyi düşünüyorum, anlamına geliyor. O zaman benim bu adamla buluşmam lazım. Bizim gelenekten geleceğe bir köprü kurmamız gerekiyor. Şu an sadece geleceğe bakılıyor. Fakat bizim bir de geleneğimiz var. Fatih, hocası Akşemseddin’in mikrobu bulduğu söyleniyor. Dışardan vücudumuza parça parça bir şeyler geliyor ve bu bizi olumsuz etkiliyor görüşünü öne sürmüş. Adam belki o gün buna mikrop diyememiş, ama ondan 500 yıl sonra birileri vücuda mikrop bulaşıyor deyince mikrobu o bulmuş sanılıyor. Türkiye’de kime, 'Parayı ilk kim buldu?' diye sorsalar hemen, 'Lidyalılar.' der. Ama Lidyalıların parayı bulmaktan ziyade geliştirdiklerini görüyoruz. Parayı Lidyalılardan 500 yıl önce kullananlar var. Siz bir nesli savaşlarda yok edebilirsiniz. Yüzyıllar öncesi insanlarının bize bıraktığı bir miras var. Biz o mirasla karşılaşıyoruz. Şimdi Suriye, Irak veya Afganistan’da ki çocuklar ileride büyüdükleri zaman nesillerinin değil de yapılarının, mimarilerinin, eserlerinin, kendi yapıtaşları olan eserlerinin yok edildiğini görüyorlar. Büyüyünce neyle karşılaşacaklar? Hiçbir kültürleri kalmadı ortada, oraya kim hükmetmişse onun kültürüyle büyüyecekler. Her savaş kültürü de yok eder. O yüzden bu manevi bir savaş, kültürü yok etme mücadelesidir. Ben tek de kalsam çocuk ve öğrencilerimizden kiminle karşılaşsam onunla bu kültür savaşını veriyorum. Yeter ki kültürümüz yok edilmesin. Gençlerimiz maalesef kültür savaşına yenik düşüyorlar. Bizim topyekûn bu kültürü ayağa kaldırmak zorundayız.” (Nizamettin Aşkın, Zeyd Varol- İLKHA)