İslam'ın 5 şartından birisi olan ve fakir ile zengin arasında muhabbet köprüleri kuran zekât müessesesi toplumda önemli bir yer teşkil ediyor. Zenginlerin mallarının temizlenmesi, fakirlerin ihtiyaçlarının karşılanması için bir vesile olan zekâtın başa kakılmadan ve fakirleri rencide etmeden verilmesi de ayrıca dikkat edilmesi gereken hususlar arasında yer alıyor.
Kur’an-ı Kerimde çokça zikredilen ve zenginlerin malları içerisinde fakirin payı olan zekât ile ilgili konuşan İstanbul İl Müftüsü Hasan Kamil Yılmaz, bu ibadetin insanı cimrilikten arındırdığını ve kişiyi yardımlaşmaya sevk ettiğini söyledi.
Yılmaz, “Zekât, İslam’ın 5 temel şartından birisidir. Kur’an’ı Kerim'de daha çok namazla birlikte zikredilmektedir. Allah’u Teâlâ, 30 küsur yerde namazın hemen ardından zekât vermeyi zikretmektedir. Zekât, sözlük manası itibariyle baktığınızda hem arınma hem bereketlenme, çoğalma, nemalanma anlamları vardır. Hakikaten zekât ibadetinin insanın gönül dünyasını cimrilik duygularında arındıran, onu yardımlaşmaya doğru eğiten bir özelliği vardır. Zekâtın nemalanma özelliği de zekât verilen maldan kalanının bereketinin artması ve hissedilir şekilde o maldan daha yüksek seviyede yararlanmasının sonucunun manevi olarak görüyoruz.“ dedi.
Allah’u Teâlâ'nın Peygamber Efendimize, "Sen Müslümanlardan onları hem maddi hem de manevi anlamda tathir ve tezkiye eden zekâtı onlardan al." diye buyurduğunu hatırlatan Yılmaz, “Buradan da anlıyoruz ki zekât bizim gönül dünyamızdaki zaaflarımızın telafisi için Allah’ın emrettiği ve paylaşımı talim ettiği önemli bir ibadettir. “diye konuştu.
“Zekâtın insanları üretime, ticarete sevk eden özelliği var”
Zekâtın farz olması için genel şartların olduğunu belirten Yılmaz, “Zekâtın farz olması için bir kimsenin genel kabule göre asli ihtiyaçları dışında ve bunu çalıştırmayıp bir yıl boyunca kenarda tutuyorsa veyahut ticarette kullanıyorsa bu kişi 355’inci günde zekât verir. 20 miskal yani 80 küsur gram altına sahipse veya buna karşılık parası varsa zekâtla mükellef olmuştur. Bu nemalanıp çoğalan bir mal da olabilir, ziynet eşyası da olabilir veya para olabilir. Bunlardan nisap miktarının altına düşünceye kadar zekât vermeye devam edecektir. Aslında zekâtla Allah, Müslümanlara şu mesajı vermek istiyor; 'Ey Müslüman! Sen paranı kasanda tutma! Paranı yatırıma yönlendir, paranı değerlendir, paranla ticari mal al veya bir şeyler yap ki zekât onu yiyip bitirmesin. Çünkü sonuçta o paralar orada durdukça ondan zekât verme görevinden kurtulamıyorsun ve verdikçe de azalıyor. Ama sen onu ticarete yatırırsan ticari sermayede çoğalarak sana daha bereketli olarak geri dönecektir. Dolayısıyla zekâtın insanları üretime, ticarete, parayı nemalandırmaya sevk eden özelliği var.” şeklinde konuştu.
Hangi maldan ne kadar zekât verilir?
Zekât verilecek mallar ve nisap miktarları hakkında da konuşan Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ticaret mallarında ve sahip olunan diğer eşyalarda zekâtın hesabı bunlarda 40’ta birdir. Ama zirai mahsullerde eğer sulanmayan araziyse ve yağmur gibi doğal yollarla kendi kendine sulandıysa 10’da birdir. Ama insan gücüyle ve bir takım masraflarla sulama işlemlerine tabi olmuş bir araziyse ürünlerinde 20’de bir zekât verilmesi gerekir. Koyunun 40 taneden, sığırın 30 tanesinden zekât gerekir. Dolaysıyla zekât dediğimiz şey bizim infak alışkanlığı kazanmamızdır. İnfak, zekâta göre daha kuşatıcı ve kapsayıcıdır. Zekât dediğimiz zirai veyahut ticari ürünlerde vesaire olur. Ama İnfak dediğimiz şey Allah’ın (Celle Celalüh) rızık olarak verdiği her şeyde olur. Parada, ilimde, ahlakta, iyilikte yani iyi özelliklerin paylaşılmasında da olur. Entelektüel birikim bile bizim başkalarıyla paylaşmamız adına Allah’ın bize verdiği önemli bir azık ve rızık olarak görülmektedir. Dolayısıyla İnfak bunun genel adıdır. Sadak ise o biraz daha farklı. Sadece sadak dersek zekâttan farklı olarak imanımızı, inancımızı, Allah’a (Celle Celalüh) verdiğimiz sözdeki sadakatimizi göstermek üzere elimizi cebimize atıp boş döndürmemek manasında bir sadakadır. O da önemlidir. Ama asıl bugün gündeme taşımamız gereken fıtır sadakasıdır ki, o da fıtratın bir gerektirdiği şey olarak Allah’ın (Celle Celalüh) bize sağlık verip Ramazana kavuşturmuş olmasından dolayı fiili olarak bir teşekkürdür.”
"Zekât, infak ve sadaka arasında farklar vardır"
Yılmaz, “Diyanet bu senenin nisabını 23 TL olarak belirledi. Dolayısıyla zekât, infak ve sadaka arasında farklar vardır. Zekât ve Fıtır sadakası asgari sınırı zayıf olanların infakı olarak tanımlanmıştır. Zekâtın biraz üstünde orta halli olarak bir şeyler verenlerinki orta derece yapandır. Ekviya olanlar ise zekâttan çok neredeyse malının yarısından fazlası verenlere denir. Ebu Bekir Şibli Hazretleri için anlatılır. Kendisine, 'Ne kadar miktarda zekât verebiliriz?' diye sorulunca, '200 dirhem malın 5 dirhem zekâtı vardır.' Fıkha göre böyledir. Ama bana soracaksanız tamamı verilmelidir. Ben Ebubekir meşrepliyim. Adaşımın mezhebindeyim. Allah Resulü (Sallalahu Aleyhi Vesellem) orduya yardım edin deyince malının tamamını getirmiştir. Allah resulü, ‘Ne yaptın ey Ebu Bekir çocuğuna ne bıraktın?’ diye sorunca ‘Onlara Allah ve Resulünü bıraktım.' demişti. İmam Ali de bir şiirinde, 'Cömert adama zekât farz mı olurmuş?' der. Kendi kendine yağmurla yetişen ziraat mallarında 10’da biri derken kilo bazında 10’da bir diyoruz. Hanefilere göre eşin taktığı ziynet eşyasında da zekât gerekiyor. Fakat Şafii mezhebinde bu konuda biraz tolerans var. Hanefilere göre eğer nisap miktarına ulaşmışsa 80 gram altına zekât gerekiyor.” diye konuştu.
Zekât kimlere verilir?
Kur’an’ı Kerimde zekâtın kimlere verileceği hususunda 8 farklı sınıfın zikredildiğini hatırlatan Yılmaz,
“Bunlardan birincisi; fakirlerdir. Yani fakirlik sınırında olandır. 2’incisi; mesakinler yani miskinlik sınırında olanlardır. Yani sabaha ya da akşama yiyeceği olmayandır. Gündüz giyeceği, gece barınacak yeri olmayandır. Ayrıca bana göre mesakin sınıfına girenler arasında engelliler de var. Arapçada mesakin, miskin kelimesinin çoğuludur. Hareket imkânı olmayan ve kısıtlı olan demektir. İnsan ya ekonomik olarak karnını doyuramayacak şekilde kısıtlıdır ya da ayağında veya gözünde bir arızası vardır, bundan dolayı hareketsizdir. Dolayısıyla mesakin kelimesine fakirlikte açlık sınırına gelenler girdiği gibi engellilerin de girdiğini düşünüyorum. 3’üncüsü; amillerdir. 4’üncüsü; borçlular. Yani kazancı sahip olduğu mala göre daha az olan, borcu daha yüksek olanların zekât almasında bir mahsur yoktur. 5’incisi; kalpleri İslam’a ısındırılmak istenenler ki hazreti Ömer radiyallahu anhunun bunu kaldırdığı şeklinde bir rivayet vardır. Bazıları o gün kaldırıldıysa bugün tekrar ikame edilebilir diyor. 6’ıncısı olarak yolda kalanlar. Yani adam memleketinde zengin ama İstanbul’a gelmiş kartını, parasını kaybetmiş. Buna mülteciler de girer. 7’incisi; Allah yolunda olanlar. Bu, zekâtın en kapsamlı alanıdır. Hanefi uleması Fi Sebilullahı yani Allah yani Allah yolunda olanları savaşla sınırlandırmışlar, ama genel ulema bu ayetin genel bir anlamda kullanıldığına vurgu yaparak bunun manasını genişletmişler. Ülkemizdeki ve yurtdışındaki Âlimlerin Fi Sebilillah'tan kasıt, 'Dinin yaşanması, anlaşılması ve korunması hizmetlerinin tamamını zekât kullanılabilir.' diye güzel bir çıkış yolu ortaya koymuşlar. Özellikle İslam ülkesi olmayan topraklarda yaşayan ve oralarda İslami hassasiyetlerle hizmet eden insanların zekât desteği olmasa bu tebliğ hizmetlerini yürütmeleri mümkün değildir. İslam’ın zorda olup, ama yayılmak durumunda olan yerlerde olabileceği yönünde fetvalar verilmiştir. 8’incisi de hürriyet bedelleri olan kimseler. Kölenin sahibi köleye diyor ki 'Ben seni 10 bin liraya azat ederim.' Buna mukateb yani hürriyet bedeli olan köle denir. Bu adama zekât vermek caizdir.” ifadelerini kullandı.
“Sadakalarınızı minnetle ve eziyetle boşa çıkarmayın”
Zekât ibadetini yerine getirirken insanları rencide etmemek gerektiğinin altını çizen Yılmaz, son olarak şunları kaydetti:
“Hanefilerde mülk edinme şartı var. Dolayısıyla eline verilmesi uygun görülmüş, ama aslında zekât alanın rencide olmaması adına kimden geldiğini bilmeden ve ona minnettar olma durumunda kalmadan olması daha uygun olur. Bir kurum vasıtasıyla verilmesi çok daha onurlu olur. Allah, (Celle Celalüh) ‘Sadakalarınızı minnetle ve eziyetle boşa çıkarmayın.' diyor.” (Nizamettin Aşkın- İLKHA)