Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise ebedi azaptan kurtuluş olan Ramazan ayının son on gününe yaklaşırken, Peygamber Efendimiz'in bu mübarek ayda yaptığı sünnetlerinden biri olan itikâf ibadetini yapmak isteyenler camilere kapanıp, dünya meşgalelerinden uzaklaşarak Allah rızası için gece-gündüz ibadet edecekler.
İtikâf ibadeti, Ramazan ayının son on gününde yerine getirilir. Ramazan ayının manevi atmosferinden daha fazla istifade etmek isteyenler, bu ayın son on gününü cami ve mescitlerde itikâfa girerek değerlendirir.
İtikâf ibadeti hakkında İLKHA'ya açıklamalarda bulunan Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahmut Çınar, Hazreti Peygamber'in, özellikle Medine döneminde Ramazan ayının son 10 gününde devamlı itikâfa girdiğini hatırlatarak, Müslümanların da bu ibadete önem vermesi gerektiğini belirti.
“İtikâf; Hazreti Peygamber'den önce de vardı”
Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhivesellem)'in, itikâf ibadetine büyük bir önem verdiğini belirten Çınar, “İtikâf, Hazreti Peygamber'in önemle üzerinde durduğu bir konu. Ancak, Hazreti Peygamber ile başlayan bir ibadet değildir. İtikâf, Hazreti Peygamber'den önce de vardı. Hazreti İbrahim, Hazreti İsmail (Aleyhimüsselam) ile beraber Kâbe'yi inşa ettikten sonra yüce Allah (Celle Celaluhu) ‘Benim evimi yani Kâbe'yi; itikâf edenler, tavaf edenler, rükuya eğilenler, secdeye varanlar için temiz tutun ve imar edin diye onlardan söz aldım’ buyuruyor. Biz buradan şunu anlıyoruz ki; aslında Hazreti İbrahim'in (Aleyhisselam) döneminde hatta Hazreti İbrahim’den (Aleyhisselam) önce bile itikâf ibadeti yerine getiriliyor. Cenab-ı Allah da (Celle Celaluhu) bunu bir ibadet olarak kullarına tavsiye ediyor.” dedi.
“Peygamber Efendimiz Ramazan’ın son 10 gününde itikâfa girerdi”
Hazreti Peygamber'in, özellikle Medine döneminde her Ramazan'ın son 10 gününde itikâfa girdiğini hatırlatan Çınar, “Gerçekten Peygamber Efendimize baktığımız zaman Hazreti Aişe (Radıyallahu anha) annemiz buyuruyor ki; ‘Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) Ramazan’ın son 10 gününe girince, Mescid’de itikafa girer ve bütün geceyi ihya ederdi.’ buyuruyor. Peygamber Efendimiz'in bizzat kendisinin her sene Ramazan'ın son 10 gününde itikâfa girmesi, bu ibadete ne kadar önem verdiğini anlatması açısından aslında yeterlidir. Burada, Peygamberimizin itikâfa çok önem verdiğini, onu vazgeçilemez kabul ettiğini görüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Çınar, “Mezhepler ve âlimler, itikâfın hükmü konusunda farklı görüş belirtirler. Hanefi uleması genelde itikâfı sünnet-i müekkede olarak kabul eder. Yine Hanefilere göre itikâf ibadeti, sünnet-i kifayedir. Yani bir beldede hiç kimse itikâfa girmezse, o zaman o beldedeki bütün müminler mekruh işlemiş olurlar. Ama o beldede kimi Müslümanlar itikâfa girerlerse, yükümlülük diğerlerinin üzerinden de kalkmış olur.” şeklinde konuştu.
“İtikâf, kişinin kendisi ile yüzleşmesidir”
Çınar, itikâfın kişinin kendisini tanımasına ve kendisiyle yüzleşmesine vesile olan bir ibadet olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“İtikâf; müminin günlük hayatın meşgalelerinden ve yoğunluklarından sıyrılarak kendini ibadete ve tefekküre vermesi, içinde bulunduğu durumu muhasebe etmesi, bol bol Kur'an-ı Kerim okuyarak anlamaya çalışması ve en önemlisi de kişinin kendisi ile yüzleşmesidir. Yani itikâfta geçirdiği süre zarfında kendisiyle yüzleşerek ‘Ben ne yapıyorum ve asıl ne yapmam gerekir? Yaptıklarımın hangisi Rabbimin benden istediklerine uygundur, hangileri uygun değildir.’ diyerek muhakemesini yapmasıdır. Aslında itikâfta yapılması gerekenler tam da bunlardır.”
“İtikâf, 3-5-7 gün hatta bir gün de olabilir”
Peygamber Efendimizin özellikle Ramazan'ın son on gününde itikâfa girdiğini, Müslümanların da bu ibadete önem vermesi gerektiğini belirten Çınar, “Aslında her birimiz kendi hayatımızda Hazreti Peygamber'in yaptığı gibi her sene Ramazan'ın son 10 gününde itikâfa girmeliyiz. Bu mümkün değilse belirli sürelerle bunu yapmamız lazım İtikâf 3-5-7 gün hatta bir gün de olabilir, günün bir kısmı da olabilir. İnsan itikâf niyetiyle yoğun bir ibadet ve tefekkür hali yaşamak adına birkaç saatliğine kendini camiye kapatır ve yoğun bir ibadet hali yaşarsa, inşallah yüce Allah (Celle Celaluhu) bunu itikâf olarak kabul eder.” diye konuştu.
“İbadetlerde niyet ve sonuç çok önemlidir”
Bütün ibadetlerde sonucun çok önemli olduğuna dikkat çeken Çınar, “Niyet elbette önemlidir. Zaten Peygamberimiz de ‘Ameller niyetlere göredir’ buyuruyor. Önemli olan itikâftan ne gibi sonuç ve kazanımlar elde ettiğimizdir. Eğer itikâf bize bir şeyler kazandırmışsa, o zaman daha bir anlam ve ehemmiyet ifade eder.” diye konuştu.
“İtikâf, yoğun bir ibadet halidir”
İtikâfta asıl gayenin kişinin Allah ile baş başa kalması ve Allah’a yakınlaşması olduğunu aktaran Çınar, “İtikâfın amacı tabi ki yoğun bir ibadet halidir. Biz zaten Ramazan'ın tamamını aslında yoğun ibadetle geçiriyoruz. Oruç tutup teravih namazı kılmak, sahura kalkmak, sahurdan sonra Kur’an-ı Kerim okuyarak sabah namazını beklemek ve sonra sabah namazı kılmak, mukabele okumak, fitre vermek, zekat vermek…İşte bunlar bir bütün olarak, Ramazan'daki ibadet yoğunluğunun göstergesidir.
“İtikâf, Allah ile baş başa kalmaktır”
Çınar, “İtikâf ibadetini yerine getiren mümin; namazıyla, tefekkürüyle, Kur'an-ı Kerim okumasıyla ve kendi iç muhasebesini yaparak Allah'a daha da yakınlaşmış oluyor. Geçmişiyle geleceğini mukayese ederek geleceğini geçmişine göre daha düzgün daha Allah (Celle Celaluhu) ve Resulü'nün istediği şekilde planlamış oluyor. Eğer böyle olursa itikâf hedefine ulaşmış olur.” dedi. (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)