Aile istatistiklerinde ortalama hane halkı büyüklüğünün azalmasını ve tek kişilik hane halkı oranının artmasını değerlendiren Adıyaman Aile ve Dini Rehberlik Bürosu Sorumlusu Vaize Zeliha Kınık, toplumun hayatından İslam'ın çıkmasıyla aile kavramının kalmadığına ve değerlerinden uzak nesillerin yetiştiğine vurgu yaptı.

Aile bağları olmayan toplumlarda intihar olaylarının daha fazla yaşandığına vurgu yapan Kınık, Hazreti Peygamberin getirdiği aile modeline değindi. Konuya ilişkin Kur'an'dan da örneklemelerde bulunan Kınık, annenin bir "okul" olduğunun altını çizdi.

İslam'ın aileye verdiği öneme vurgu yapan Kınık, İslam'ın, aile yapısını bize çok medeni bir şekilde sunduğunu söyledi.

Kınık, "İslam, aile yapısını bize çok medeni bir şekilde sunmuştur. Efendimiz (Aleyhisselatu Vesselam) hayat şekline baktığımız zaman daha öncesinde de güzel bir aile kurmuştur. Özellikle İslam medeniyetinin gelişi yani vahyin gelişi ile beraber ilk defa Hazreti Hatice ile beraber vahiy paylaşmış olması eşine ne kadar kıymet verdiğini gösteriyor. Efendimiz bu güzel medeniyeti daha sonrasında Hazreti Hatice ile olan ailesinin üzerinde kuruyor. Ve insanlara böyle örnek bir aile yapısını gösteriyor. Kur'an-ı Kerim okuduğumuz zaman, Peygamber Efendimizin hadislerine baktığımız zaman çok güzel bir örnek aile yapısı görüyoruz. Bunun İslam toplumuna yansımaları gerçekten çok güzel olmuş. Uzun yıllar İslam medeniyetinin bu kadar büyük topraklara ulaşmış olması, İslam medeniyetinin ulaştığı her yerde çok güzel insani yapılar oluşturması, insan medeniyeti kurması, özellikle aile sisteminin üzerinde kurulmasından kaynaklanıyor." dedi.

"İslam kültüründe ev, Beytül Haram kadar kutsaldır"

Güçlü aile yapısının tarihte büyük ve güçlü devletlerin kurulmasına neden olduğuna işaret eden Kınık, "Evlerin kilitlenmediği zamanlarını biliyoruz. Çok rahat bir şekilde, çocukluğumuzda kapısına vurduğumuzda şefkatle ve muhabbetle bize bir bardak su uzatıldığını hatırlıyoruz. Bugün güven ortamı gönüllerimizde İslam'ı yavaş yavaş kaybettikçe yok oldu. Bunun ihlasını, yaşayış şeklini kaybettikçe maalesef evlerimizi kilitlemek zorunda kaldık. Çocuklarımızın sokak ortamından muhafaza etmek zorunda kaldık. Nereye götüreceğimize şaşkın bir hale geldik. Bu güvensizlik ortamı bir yerde ailevi değerlerimizi kaybettiğimiz için ortaya çıktı. Üzülerek söylüyorum, günümüzde özellikle geçmiş yıllarda oluşan bir arada birlikte olan evler bugün artık çekirdek aile yapılarına dönüştü. Bu da yetmedi, birbirimize bir de artık karı koca aynı eve sığamamaya başladık. Hâlbuki İslam kültüründe ev Beytül Haram'dır aynı zamanda. Yani Kâbe nasıl kutsalsa, Mescidi Nebevi ne kadar kutsalsa evlerimiz de bizim için o kadar kutsaldır." ifadelerini kullandı.

" Eve girilirken bizim kültürümüzde selam verilir"

İslam kültür ve medeniyetinde evlere girilirken selam verildiğini hatırlatan Kınık, "Eve girilirken bizim kültürümüzde selam verilir. Selam vererek eve girdiğimiz zaman şunu ifade ederiz; evimiz bizim için selametin en güzeli olduğu yerdir ve bu yüzden selamına en çok yakıştığı yerdir. Biz en güzel değerlerimizi bu şekilde bulduk elhamdülillah. Fakat şimdilerde eve selamsız girişlerimizle başlayan düzen, evimizin içerisinde birbirimizi bulamayacağınız ruh haline dönüştürdü. Çocuklarımız farklı odalarda ders çalışıyor, karı koca farklı farklı işlerle meşgul, herkes kendi bile senin hayatını yaşıyor. Biz ifadesiyle başladığımız aile değerlerimiz bugün sadece enlerin yarıştığı bir ortama dönüştü. Karı koca arasında bile başarı yarıştırmaya girişme, ben senden daha fazla para kazanıyorum derdine düşme… Maalesef bunlar bizi birbirimize kaybettirmeye başladı. Hâlbuki bizim toplumsal değerlerin içerisinde aileye ne kadar ihtiyacımız var…" şeklinde konuştu.   

"Aile bağları olmayan toplumlarda intihar olayları daha fazla yaşanıyor"

Yalnızlaşan ve aile olmaktan çıkan toplumlarda yaşanan sıkıntıların ve intihar olaylarının diğer yerlere göre daha fazla olduğuna vurgu yapan Kınık, şöyle konuştu:

"2000'li yıllarda bir devalüasyon olmuş, yani para değerini kaybetmiş. Bu bütün ülkelerde olmuştu. Ekonomik bir sıkıntı yaşanmıştı. Özellikle bu ekonomik sıkıntının fazla olduğu Avrupa ülkelerinde çok fazla intihar vakaları olmuştu.  O günlerde okuduğum bir yazıda özellikle Arjantin'de intihar vakaları çok fazlaydı. Bunun en az olduğu ülke Türkiye idi. Sebebi ise aile bağlarımız kuvvetli olduğu için intihar vakaları daha az görülmüş o dönemlerde. Bugün de aynı sıkıntılar yaşıyoruz, ama televizyon programlarından olumsuz esinlendiğimiz şeyler, kendi kendimize oluşturduğumuz olumsuz medeniyet ve kültürler yani oradan buradan alınmış kültürler maalesef bize kendi değerlerimizi unutturmaya başladı."

"Sahabe eşleri çok titiz davranırdı"

Nebevi terbiyeyle büyüyen sahabelerin aile hayatları hakkında örnek veren Kınık, "Efendimiz (Aleyhisselatu Vesselam) döneminde Abdullah Bin Mesud Hazretleri çok fazla da ilimle meşgul olduğu için para kazanacak imkânı olmuyor. Eşi çalışıyor ve zekâtını vermek istiyor. Zekâtını kime vereceğini düşünüyor. Abdullah Bin Mesud Hazretleri çok güzel, sakin, İslam hukukunu çok iyi bilen, Peygamberimizin yanında yetişmiş, ilimle meşgul olmuş birisi. Herkesin danıştığı birisi aynı zamanda. Eşi diyor ki, 'İbn-i Mesud, ben zekâtımı kime vereyim.' O da diyor ki, 'Bana da versen olur. Çünkü ben senin ailenim. Kazancım yoktur.' ifadesini kullanır. 'Vallahi olmaz.' diyor. 'Ben Allah'ın Resulü'ne soracağım.' Allah Resulü'ne gidip soruyor. Mescidin kapısına gidip edepli bir şekilde Bilali Habeşi'ye, 'Bilal, sen gidip Efendimize benim kim olduğumu söyleme, herhangi bir Müslüman kadın geldi eşi kazanamıyor, eşine zekâtına verebilir mi? diye sorsan.' der. Bilal –i Habeşi soruyu sorunca Peygamber Efendimiz, 'Ya Bilal, öğren bakalım bu soruyu soran kim?' Bilal-i Habeşi 'İbn-i Mesud'un eşi.' deyince Peygamber Efendimiz, 'Ne kadar edepli bir kadın ki eşini incitmemek için ismini vermiyor.' diyor. Ama Efendimiz, özellikle ismini veriyor ki böyle davranışlar daha fazla artsın. Böyle bir ortamda İbni Mesud hazretleri ilimle meşgul, eşi çalışıyor fakat aynı edebi, saygısı eşine karşı hala devam ediyor." diye konuştu.  

"Çocuklar merhameti, edep ve terbiyeyi görürlerse aile yapımız daha güçlü olur"

Kınık, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Elhamdülillah büyüdüğümüz coğrafyada birçok insanın içinde barındıracak özelliklere sahip oldu. Aile içerisinde çocuklar merhameti, edep ve terbiyeyi görürlerse birbirine saygı ve sevgi görürlerse aile yapımız daha güçlü olur. Ama sevgi tek başına yeterli değildir. Ne kadar çok sevilirse sevilsin insanların birbirlerine saymaya ihtiyaçları vardır. Sevdiğimiz insanların değerlerini boğmadan, İslami değerleri kabullenerek, ahlaki değerlerimizi güzelleştirmeye çalışarak, saygı içerisinde aileyi yürütmemiz gerekiyor. Efendimizden bize kalan miras böyle… Birbirine saygı içerisinde olmaktır."

"Efendimizin Ali ve Fatıma arasında oluşturduğu aile bağı bizim için büyük bir örnektir"

Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'in kızına ve damadı Hazreti Ali'ye olan tavsiyelerini hatırlatan Kınık, "Peygamber Efendimiz Hazreti Ali ve Hazreti Fatıma arasında oluşturduğu aile bağı bizim için büyük bir örnektir. Efendimiz böyle bir İslami medeniyet kurmuş… Özellikle Veda Hutbesi'nde o onun son mesajları zaten. 'Size tavsiye ediyorum, kadınlarınıza iyi davranın.' şeklinde ihtarda bulunması ailenin hangi ölçüler içerisinde korunması gerektiğini ifade etmiş. Bunlar bizim için çok kıymetli değerler. Efendimiz aslında veda nispetinde değil de ilelebet devam eden bir ölçü olsun diye anlatmış. Ailenin içerisinde hepimiz istiyoruz, güzel değerlerimiz olsun, güzel bir şekilde yaşayalım." ifadelerini kullandı.

"Kur'an bize Hazreti İbrahim'in ailesini örnek verir"

Hazreti İbrahim'in aile hayatının örnek bir aile hayatı olduğuna vurgu yapan Kınık, şöyle konuştu:

"Hazreti İbrahim'in ailesi Kur'an-ı Kerim'de en çok anlatılan örnek ailelerden birisidir. Kur'an'da Hazreti İbrahim'in çok büyük meşakkatlerle vahiy yolculuğunu devam ettirmesi, Hazreti Hacer ile evlenmesi gerektiği, evlendikten sonra diğer Hazreti Sare'yi kırmamak için Hazreti Hacer'i kucağındaki İsmail ile beraber uzak bir yere terk etmek zorunda kalması ve Hazreti Hacer'in teslimiyeti biz kadınlar için güzel bir örnektir. Kadınlarımızın bu teslimiyete ihtiyacı var. Yani Hacer olmak gerçekten çok önemli bir değer. Eşinden sadece helal rızık istemek ne olursa olsun Allah'ın özellikle koymuş oldu doğrularda birlikte olmak… Bunlar İslam aile yapısında en güzel değerlerimizdir." diye konuştu.

"Aile bir okuldur"    

Anne ve babaların çocuklarına aile olma noktasında örneklik teşkil etmeleri gerektiğini belirten Kınık, sözlerini şöyle sürdürdü:  

"Evlatlarımıza da bunu yansıtmamız, aile içerisinde birbirimize güvendiğimize, inandığımıza dair değerlerimizi beraber evlatlarımıza bunu gösterme bizim için güzel insan yetiştirmenin en önemli özelliğidir. Çünkü aile bir okuldur. Çocuklarımız bu okulun içerisinde ilk defa eğitimin ne olduğunu öğrenirler. İlk defa konuşup düşünmeye aile içerisinde başlar çocuklar. Bu yüzden aile değerlerinin korunması, iyi çocukların yetişmesi, güzel ahlak sahibi, değerlerine sahip evlatların yetişmesi konusu çok kıymetli bizim için, çok değerli bunlar. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak elimizden geldiğince aile değerlerini anlatmaya çalışıyoruz. Boşanma kültürü çok hızlandı toplumumuzda. Boşanma kültürünün bize bıraktığı çok olumsuz değerler oluyor. Çünkü sadece karı ve koca yıkılmıyor bu anlamda, geriye kalan çocuklar da boşanmış ailenin çocukları olarak hayatlarını tarumar bir şekilde devam ettirmek zorunda kalıyorlar. Çocukların sevgi, saygı ve değerleri yıkılıyor. Bu çocuklar aile kurmak üzere büyüyorlar, aynı şekilde aile kuruyorlar, kurdukları o ailelere de bu yıkılmış olan ailelerin gölgesinde devam ediyor."

"İnsani değerler onarılabilir değerlerdir"

Birbirini inciten eşlerin sadece kendilerini değil, gelecek nesilleri de etkilediğini dile getiren Kınık, "Bu nedenle karı koca ilişkilerimizde bilhassa birbirimizi incittiğimiz, birbirimize zarar verdiğimiz zaman bu zararın sadece bizimle sınırlı kalmadığını çocuklarımıza ve hatta onların çocuklarına uzun nesiller boyu devam ettiğini görmek zorundayız. Böyle uzun süreci görürsek İnşallah kendimize çeki düzen vermemiz daha kolay olur. İnsani değerler onarılabilir değerlerdir. Kırıp incitmeden önce karşılıklı birbirimizi görüp konuşmamız, birbirimize izah etmeye çalışmamız, iletişim dilini özellikle aile içerisinde iyi tutmamız gerekiyor. Efendimizin hayatı sürekli bu ilişki içerisinde devam etmiştir. Kendini çok güzel anlatmış bir Peygamberimiz var. Hem Rabbine olan sevgisini hem de insani değerleri çok güzel ifade etmiş. Peygamberin etrafındaki sahabe de aynı iletişim dilini almış ki dilini bilmediğin insanlara bile İslam'ı anlatabilmiş." dedi.

"Bir âlim bir âlimin, bir zalim de bir zalimin elinde yetişiyor"

İslam'ın büyük bir aile olduğunu vurgulayan Kınık, "Bu ailenin içerisinde bizim de birbirimizi incitmeden güzel aile yapıları oluşturmamız gerekiyor. İnşallah hepimizin en büyük hayali güzel ailelerimizin yeniden oluşmasıdır. İnşallah içerisinde ahlaki değerlerimizin özellikle yaşandığı aileler olması… Unutmayalım ki bir âlim bir âlimin evinde yetişiyor, bir zalim de bir zalimin elinde yetişiyor. Bu nedenle kendi kendimizi öncelikle sorgulayalım. Çocuklarımızın karşısında nasıl bir aileyiz. Bizim alimlik yönümüz mü daha fazla, zalimlik yönümüz mü daha fazla. Bu değerler içerisine İnşallah çok daha güzel evlatlar yetiştireceğiz." ifadelerini kullandı.

"Anne okuldur"

Aileye şekil verecek olan annenin evdeki vaktinin büyük bir kısmını çocuklarına ayırması gerekirken daha çok ev işleriyle ilgilenmesinden dolayı çocukların ilgisiz kaldığını vurgulayan Kınık, şöyle konuştu:

"Bir hadiste, 'Cennet annelerin ayakları altındadır.' buyuruluyor. Efendimiz, burada annelerin gidişatının evlatlarını çok yakından ilgilendirdiği mesajını veriyor. Yani anne, nasıl bir yolda yürüyorsa çocuk da arkasında yürüyecektir. Çünkü evlat ile anne arasında çok özel bağlar var. Bu bağlamda anne bizim ilk terbiye edicimizdir. Anneler çocukların hayata bakış açılarını oluştururlar.

Peygamber Efendimiz başka bir Hadis-i Şeriflerinde, 'Anne okuldur.' der. Çocuk, onun dünyasında öğreniyor. Annenin güzel bir yaşayışı varsa tüm kültürünü, birikimini evladına ahlaki değerler olarak aktarır." şeklinde konuştu.

"Beddua etmek, evlat ile anne arasındaki ilişkileri kırıyor"

İtaatkâr olmayan ve bedduayı dilinden düşürmeyen kadınların duçar olacağı durumu izah eden Kınık, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki, 'Cehennemin çoğu kadınlardır. Sebebi de eşlerine nankörlük etmeleri ve beddua etmeleridir.' Beddua etmek, evlat ile anne arasındaki ilişkileri kırıyor. Ama bugünkü değerlere baktığımız zaman beddua edecek ilişkiyi bile kuramıyoruz. Evlatlar ve anneler birbirinden ayrılmış durumdadır. Belki iş hayatının, sosyal ortamın getirmiş olduğu sıkıntılar sebebiyle evlatlarının nasıl büyüdüğünü bile fark edemiyorlar. Çocuk çocukluk dönemini kendi içinde bulunduğu ortamda ailesinden, evinden uzakta geçiriyor. Benim çocuğum kısa bir süre kreşte kaldı. Bana, 'Anne sen üzülme yaşlandığında ben seni kreşe vermem.' demişti. Çocuklarımızın çocuk diliyle bize verdiği mesajlar çok farklı oluyor. Ama bize ihtiyaç duyduklarını çok güzel bir şekilde ifade ediyorlar." dedi.

"Çocuklarımıza vakit ayıralım"

"Biz annelerin evlatlarımıza ihtiyacı var, ama evlatlarımızın bize daha fazla ihtiyaçları var." Diyen Kınık, son olarak şunları kaydetti:

"Bir iş yerinde bizim yerimizi dolduracak birisi olabilir, ama annenin yeri hiçbir zaman doldurulamaz. Anne, alternatifi olamayan bir iştir. Bu yüzden de evlat anneden yeterince sevgi alamamışsa bunu dışarıya zehir olarak kusuyor. Maalesef başka çocukların da hayatı yanmaya başlıyor. Henüz çocukken onları doğru ve yanlışı ayırt etmelerini sağlamamız, onlarla birlikte namaz kılmamız gerekir. Çünkü çocuk bizden gördüğünü yaşıyor. Çocuk, bizim anlattığımız değerleri yaşamıyor. Çocuk, bizden gördüğünü yaşıyor. Çocuğumuzu hayata nasıl başlattığımız çok önemli, onları tatlı yalanlarla hayata başlatmamalıyız. İmam Gazali, 'Hiç doğru ağacın eğri gölgesi olur mu?' diyor. Biz doğru ağaç olacağız ki gölgemiz de doğru olsun. Sürekli ev işleri ve farklı işlerle uğraşan anne çocuklarına vakit ayıramaz. İçinde namaz kılınan aileler çok güzel ailelerdir." (Cemil Özdaş - İLKHA)