Her defasında insana değer verdiğini ve kadına öncelik tanıdığını söyleyen Batı, "Sevgililer Günü", "Anneler Günü" ve daha birçok farklı isimle her güne kendilerince bir anlam yükleyerek kapitalizmin oyunu ile toplumları yönlendirmeye, bozmaya çalışıyor. Oysa İslam, aileye de insana da kadına da gereken değeri vermesine rağmen insanların bu tür günlere büyük önem atfetmesi işin en acı tarafıdır.
Toplumun çekirdeği mesabesinde olan aile kurumu ve annelik konusu ile ilgili İLKHA’ya değerlendirmelerde bulunan EHADER Başkanı Zeynep Önge, ebeveynlerin çocuklarına yanlış şeyler enjekte ettiğine dikkat çekti.
Önge, "Farkında değiliz ama ağzımızdan çıkan her söz, komşumuzla iletişimimiz dahi çocuğumuza yaptığımız birer enjektedir. Çocuğumuzun karakterini değiştiriyoruz. Elimize mükemmel bir varlık verilmiş. Dünyanın en büyük cevheri olan varlıklarımızı yetiştirirsek başka bir şeye gerek kalmaz." diye konuştu.
Ev hanımlarının bilinçlendirilmesi için 2011 yılında EHADER’i kurduklarını belirten Önge, "Çocuklarımızın anneye ihtiyacı var ama anneyi bir şekilde atıl bıraktık. Farkında olmadan anneyi bir dönem çok sıkıştırdık ve anneliğini elinden aldık. Bir dönem bir kadın vardı ama adı yoktu. Anne değildi, eş değildi, sosyal statüsü yoktu. Hiçbir şekilde kendisini ifade edemeyen anne, o baskıdan kurtulduğunda maalesef birdenbire kendisini frenlemeyi bırakıp boşa aldı. Freni boşalmış bir araba gibi baş aşağı gitmeye başladı. Çocuğuna; kendi sıkışmışlığından hıncını çıkartırcasına özgürlükler tanıyor. Gelinen noktada çok sıkıştırılmış bir toplumdan tamamen özgür bir topluma dönüşmeye başladık. Özgürlük kavramından öte bir serbestlik tanınmaya başlandı. Artık çocuklarımızın bir sınırı yok. Aile bireylerine olan saygıları kalmadı. Maalesef hepsini kaybetmeye başladık." dedi.
"Üniversitedeki çocuklarımız sevgiye, ilgiye açlar ve bunu farklı mecralarda arıyorlar"
Önge, "Biz insanı yetiştirdiğimizde aslında toplum da sosyal statü de hanım da bey de çocuklar da kendi statüsünü tanımlayacak. Ama bizi bunu oluşturamadığımız zaman ne kadar dernek kurarsak kuralım, ne kadar devlet yardımı alırsak alalım bir yerde kaybetmeye mahkûm oluyoruz. Üniversitedeki çocuklarımız sevgiye, ilgiye açlar ve bunu farklı mecralarda arıyorlar." ifadelerini kullandı.
"Aileyi oluşturmak için devletin değil ailenin kendi içerisinden başlanmalıdır"
Önge, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: "İslami yaşam insani yaşamdan geçiyor. Kur’an-ı Kerim her insana bireysel sınırlar belirlemiştir. Bu; kadında da erkekte de genç ve yaşlıda da böyledir. Allah-u Teâlâ, hakların kişiye özel olduğunu ve asla çiğnenemeyeceğini emrediyor. Bu, Allah’ın verdiği özel alandır. Biz bunu kaybetmeye başladık. Aileyi oluşturmak için devletin değil ailenin kendi içerisinden başlanmalıdır. Kayısı çekirdeğinin kabuğuyla ne kadar uğraşsanız da ağaç oluşturamazsınız. Ağacı oluşturabilmek için içinden bir cevher lazım. İşte bu sebeple aile içerisindeki hanımı bilinçlendirmek, Kur’an-ı Kerim'deki emirlere göre insani çerçeveyi çizmek gerekiyor. Kadının, kocasını bir geçim kaynağı olarak görmemesi lazım. Kocası, onun sırtını dayadığı güçtür. Kocasının da karısını evde hizmetçi olarak görmemesi, onu yoldaşı olarak görüp geleceğini yetiştiren en değerli varlık olduğunu görmesi lazım. Bunu oluşturamazsak ne devlet, ne millet ne de bir başkası bunu başaramaz. Bunu başarabilmemiz için önce kişisel alanlarımızı belirlemeliyiz."
"Belli bir yaştan sonra çocuğunuza annelik yapma lüksünüz yok"
Annenin görevi hakkında da konuşan Önge, "Rol, bana göre çok olumlu bir cümle değil. Anne rol yapmaz. Annelik kendisinde olan bir vasıftır. Yaratılışının özelliğidir. Annenin role ihtiyacı yok. İçindeki cevheri yeşertmesi yeterlidir. Tek problemimiz toplumun bilinçsiz olmasıdır. Bizim hanımlarımız bakır kaba benzerler; sadece iyi bir kalaya ihtiyaçları var. Bu da Kur’anî ilimlerdir. Güzel ilimler verildiğinde ailelerin ne kadar değiştiğini 8 yıl içerisinde gördük. Okuma-yazma bilmeyen ve 56 yaşında eğitim almaya başlayan bir hanım, aldığı eğitimle şimdi tefsir yapacak kadar kendini yetiştirdi. Bu hanımın tek pişmanlığı henüz çocukları küçükken bu eğitimi almamış olmasıdır. Belli bir yaştan sonra çocuğunuza annelik yapma lüksünüz yok. Bu lüks 10-12 sene sürüyor ve siz bunu bocalayarak geçiriyorsunuz. Çevremizden duyduklarımızla deneme yanılma yoluyla bir toplum oluşturuyoruz." diye konuştu.
"Okul, çocuğa eğitim vermez; bilgi verir"
"İnsan nedir?", "İnsanın değeri nedir?", "İnsan kendisini nasıl geliştirebilir?", "Bilgiyi nasıl toplayıp nasıl üretim yapmalıdır?" gibi sorulara cevap aranması gerektiğini belirten Önge, "Biz yemek pişirmeyi çocuklarımıza hep masal gibi anlatmışız. İnsanlar lokantalarda yemek yemenin daha ucuza geldiğini düşünerek artık evde yemek pişirmiyorlar. Böylelikle aslımızı kaybediyoruz. Hazır gıdaya yöneliyoruz. Farkında olmadan çocuklarımızı da hazır eğitimlere gönderiyoruz. Okul, çocuğa eğitim vermez; bilgi verir. Eğitimi anne-baba verir. Anne babanın arası iyi olmalıdır. Eğer aralarından su sızarsa çocukla iletişim kaybolur. Çocuk anneden sıkıldığında babaya, babadan sıkıldığında ise anneye gider." diye belirtti.
"Kur’an-ı Kerim'de yazılanları hayatımıza geçirmediğimiz müddetçe Batı bize daha çok gün satar"
Batıdan toplumumuza ihraç edilen 'Anneler Günü' gibi günlerin kutlanması konusunda da toplum olarak öz eleştiri yapmamız gerektiğini belirten Önge, "Batı bir gününü bizim 365 günümüze satabildiyse bizde bir problem var demektir. Eğer pazarcı tezgâhını kuruyorsa alıcısı var demektir. Alıcısı olmasaydı Batı bunu bize satamazdı. Sağlam bir kitapta kaynağımız olmasına rağmen biz 365 günü satamadık. Biz, değerleri yazıda kaldığı müddetçe seviyoruz. 'Cennet annelerin ayakları altındadır' ama huzurevleri daha iyidir! 'Cennet annelerin ayakları altındadır' ama maddi gücü varsa! Biz Kur’an-ı Kerim'de yazılanları hayatımıza geçirmediğimiz müddetçe, sosyal yaşantımızı Kur’an ile idame ettiremediğimiz müddetçe batı bize daha çok gün satar. Satmakla kalmaz karşılığında evlatlarımızı, geleceğimizi alır. Batı gözünü 3-5 kuruşluk hediyelere dikmiş değildir. Onun umurunda da değil. Herkes buna odaklanmış durumda ama asıl mesele; Batı'nın bizden geleceğimizi almak istediği ve aldığıdır. Şu anda 20 yaş altı gençlerimizin hevalarına baktığımızda kukla gibi Batı'nın istediği şekilde hareket ettiklerini görüyoruz. Bizler buna müdahil olamıyoruz. Çünkü ihtiyaç duydukları zaman onların yanlarında olamadık. Onlarla duygusal bağ kuramadık, insani ilişkiler oluşturamadık, aile kavramını onlara anlatamadık. Kur’an-ı Kerim'deki ayetler hayata geçmeden, çocuklarımızla aramızdaki yapıştırıcı formunu oluşturmadan bizler ayetleri söyler söyler dururuz. Batı da ekinini ekmeye, hasadını biçmeye devam eder." dedi. (Nizamettin Aşkın- İLKHA)