İçerisinden çıktıkları toplumların dini, ahlaki, tarihi ve geleneksel değerleriyle taban tabana zıt batıl oluşumların en büyük korkusu, o toplumun vazgeçilemez aidiyetlerini önceleyen, bu alanda söz söyleyen, toplumun hassasiyet gösterdiği aidiyetlere vurgu yapan farklı siyasi oluşumların ortaya çıkmasıdır.
Kürdlerin tarihsel süreç içerisinde uğradıkları zulüm ve baskılar, Kürd halkının hafızasında derin yaralar bırakmıştır. Bu durum, aynı zamanda Kürd halkını savunma iddiasıyla ortaya çıkan oluşumlara karşı doğal bir yönelim ve sempatiyi beraberinde getirmiştir. Bu yönelim ve sempati bir noktada da toplumsal zaafiyeti yanında taşıma potansiyelini her zaman içerisinde barındırmaktadır.
Kürd halkını farklı yöntemlerle asimile etmeye ayarlı siyasal otoritelerin bu alanda yıllar yılı uygulayageldikleri baskı, zulüm, inkar ve imha politikaları bu anlamda hem kendi otoriteleri için hem de Kürd halkı için çok sayıda bumerang noktaları oluşturmuştur.
Kürdler, mevcut siyasi otoriteleri hizaya sokmanın sopası olarak kullanıldı
Hakim olan siyasi otoritelerce Kürd halkının sorun olarak görülmesi, bölgesel ve uluslar arası politikalarda hegamonik güçler için doldurabilecekleri boşluklar oluşturmuş, Kürdler, mevcut siyasi otoriteleri hizaya sokmanın sopası olarak kullanılmışlardır.
Kürdleri hakim düzenlere karşı koruyucu ve hak savunucu iddiasıyla devreye giren hegamonik güçler, Kürdleri bünyesinde barındıran hakim düzenleri kendi bölgesel politikalarına boyun eğdirdikten sonra bu kez Kürdleri harcama pozisyonuna dönmüşlerdir. Bu ikili bumerang yıllarca sürmüş ve halen sürmektedir.
Bu tür bumeranglardan kurtulmak ise, aslında aklın rahatlıkla kabul edebileceği çözüm iradesine bağlıdır. Lakin ulusçuluk kaynaklı kibir, aklın yolunu tıkamakta ve acılar karşılıklı olarak tekrar tekrar yaşanmaya devam etmektedir.
Gelinen noktada farklı parçalarda yaşayan Kürdlerle ilgili olumlu gelişmeler yaşansa da, Kürdleri doğrudan etkileyen sorunlar halen güncelliğini korumaktadır. Yaşanan sorunlar, hakim otoritelerin tavrında Kürdleri memnun edecek düzeye gelinmesini engelleyen geleneksel saiklerin hala diriliğini koruyor olmasındandır. Diğer bir sebep ise, Kürdlerin sorunlarını çözmek adına ilkin haklı taleplerle ortaya çıkan kimi hareketlerin, belli bir süre sonra Kürdlerin istek ve arzularından uzaklaşarak farklı odakların sopasına dönüşmeleri olmuştur. Bu tür hareketler, Kürdlerin imkanlarıyla gelişip palazlansa da mevcut sorunları çözmek yerine Kürdlerin sırtında beliren yeni kamburlar halini almışlardır.
Ağırlık merkezi Kürdler ve Kürd coğrafyası olan HÜDA PAR
Bu anlamda kuruluşunu ilan ederek siyasal hayata atılan HÜDA PAR, her ne kadar kendini salt Kürdlerle sınırlı tutmasa da, ağırlık merkezinin Kürdler ve Kürd coğrafyası olması, mevcut sorun karşısında gözlerin HÜDA PAR’a çevrilmesini kaçınılmaz kılmıştır. Kendini İslami referanslara sahip çizginin mümesillerinden olduğunu beyan etse de, içerisinden neşet ettiği coğrafya ve sosyolojik ortam, HÜDA PAR’ı mevcut Kürd meselesine daha fazla duyarlı bir konuma taşımıştır. Kaldı ki parti programı ve parti yetkililerinin açıklamaları, HÜDA PAR’ın hem İslami çizgiyi, hem de başka sorunların çözümünde olduğu gibi İslami anlayış çerçevesinde Kürd meselesinin de çözümünü esas alan temeller üzerine bina edildiğini ortaya koymaktadır.
"Kurdi" oluşumların HÜDA PAR hazımsızlığı
HÜDA PAR’ın ortaya koyduğu bu çizgi, ilginçtir ki en çok Kürdlerin hakkını savunma iddiasıyla ortaya çıkıp zamanla farklı odakların sopasına dönüşen Kürd orijinli yapılardan tepki görmektedir. HÜDA PAR’ı ve temsil ettiği İslami çizgiyi karalamak, kem göstermek, Kürdlerden olabildiğince uzaklaştırmaya çalışmak, Kürd düşmanlarının bile aklına gelmeyecek yalan ve iftiralara başvurmak, bunun için deyim yerindeyse Goebbels’in asılsız propaganda mekanizmasına abanmak, ne hikmetse Kürdlük mirası üzerinden palazlanan sözüm ona bazı "Kürdi" yapılardan sadır olmaktadır.
Bu noktada şu soru önem arzetmektedir:
Amaç, Kürdlerin sorunlarını çözmek midir, yoksa süren sorunları manipüle ederek Kürd halkını farklı batıl ideolojiler üzerinden hegamonik güçlerin sopasına dönüştürmek midir?
Gerçekten amaçları Kürdlerin maruz kaldığı hak mahrumiyetlerinin giderilmes ise, o halde bu kesimler için ortak payda sadece Kürdlük olgusundan ibaret olmalı değil miydi?
Oysa Kürd halkının mevcut baskılardan kurtulması ve içerisinde yaşadıkları kardeş halklarla eşit koşullarda bir yaşam standardına kavuşması önem arzederken mezkur bazı yapıların açıktan siyonizmi bile savunmalarına karşın HÜDA PAR’a karşı besledikleri bunca kin ve adavet başka türlü nasıl izah edilebilir?
Kürd halkı yıllar yılı kurtuluş reçetesi diye batıl ideolojilerin, batıl ideolojiler üzerinden hegamonik güçlerle kontak kuranların asılsız, mesnetsiz kurtuluş propagandalarına maruz kaldı. Alanın sağladığı boşluk, bu konuda onlara bazı ilerlemeler katetme imkanı da verdi. Ancak Kürdlerin insani, İslami ve tarihsel ananeleriyle örtüşen mesajların muhatabı olması, belki de bu tür kesimler için en ciddi korku kaynağına dönüştü. Bu alanda henüz yeni sayılabilecek bir pozisyonda bulunan HÜDA PAR’ın, mezkur boşluğu ne kadar doldurabileceğini elbette zaman gösterecek. Ancak Kürdleri batıl ninnilerle kurtuluşa davet edip duvarlara toslatmayı meslek edinen odaklar için taşıdığı misyon itibariyle HÜDA PAR’ın ciddi bir kaygı merkezine dönüştüğü rahatlıkla farkedilmektedir.
Nitekim bunun son örneği, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkenti Erbil’de HÜDA PAR temsilciliğinin açılması bahane edilerek ortaya konulan garip tepkiler ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Kuzey Kürdistan’da gömemedikleri HÜDA PAR, bu kez Güney Kürdistan’a uzanmış, İslami çizgisiyle iç içe mesajlarının Güney’deki Kürdlere ulaşması durumu ortaya çıkmıştır. Erbil’de temsilcilik haberinin medyaya yansımasıyla birlikte "Kürdlük/Kürdilik" adına sevinmesi gereken kimi çevrelerin gösterdikleri reaksiyon, kalbine hançer saplanmış insanın gösterebileceği reaksiyondan daha fazla olmuştur.
Oysa Güney Kürdistan, Kürdlerin şimdilik yasal statü elde ettikleri tek yerdir ve yerel otorite olarak bir Kürd otoritesi hüküm sürmektedir. Diğer yapılanmalar içerisinde KDP ve Mesut Barzani, Kürdlerin geleceği açısından ulusal ve uluslar arası alanda ellerinden gelen çabayı sarfetmektedir. Kimileri gibi Kürdleri dar ideolojik kalıplara kurban etmek yerine Kürdlerin maslahatını önceleyen politikalar yürütmektedirler. Velev ki kendi bölgelerinde kimi uygulamaları yine o yöredeki yapılar tarafından eleştiriliyor olsa bile.
HÜDA PAR'a yoğun ilgi "Barzanicilik" taslayanlara cevap oldu
Bölgesel Kürd Yönetimi resmi olarak HÜDA PAR’ın temsilcilik açma talebine olumlu yanıt verirken, kendilerini Barzani ile özdeşleştiren kimi odaklar, bu konuda "Barzani üstü" tavırlar takınmak pahasına adeta canevlerinden vurulmuşçasına ilginç hezeyanlarla öne çıkmışlardır.
Oysa temsilciliğin açılması, Genel Başkan düzeyinde Mesut Barzani ile yapılan görüşmeler ve temsilcilik açılışında yerel siyaset, STK ve medya kuruluşlarının gösterdikleri ilgi ve yakın alaka, "Barzani üstü" tavırlarla garip sesler çıkaran çevreleri deyim yerindeyse ofsaytta bırakmıştır.
Kendilerini Kuzey’de adeta "Barzani’nin temsilcisi" gibi görenlerin bir çoğunun yaptıkları tek şey, rol hırsızlığıdır. Toplumda kabul görmek adına "Barzanicilik" taslayarak gündeme sızma girişimlerinin garip nesneleri durumundadırlar.
Çünkü temsilcilik açılışı üzerinden gösterdikleri aşırı reaksiyon, Bölgesel Kürd yönetiminin takındığı olumlu tavırlardan eser barındırmamaktadır.
HÜDA PAR Genel Sekreter Demir: Kardeşlik ve diyalog merkezli çalışmalarımız büyük bir takdir gördü
Temsilcilik açılışı dolayısıyla Erbil’e gidip izlenimlerini kaleme alan Genel Sekreter Şehzade Demir’in sözleri, sanırım Barzani’ye rağmen "Barzanicilik" taslayarak ya da Sol ideolojik kalıplara kapılarak meselelere at gözlüğüyle bakanların hezeyanlarına en güzel cevap olmuştur:
"Üç gün boyunca hayırlı olsun ziyaretlerinin devam ettiği açılış programında HÜDA PAR'ın yıllardan beri orada yürüttüğü çalışmalarının o sahaya çok şey kattığını müşahede ettik. Zira bölgesel yönetimin sınırları dahilinde faaliyet yürüten siyasi parti, STK, kanaat önderleri, akademisyenler, büyük basın ve medya kuruluşlarının neredeyse tamamı ile yerel yöneticiler büyük bir ilgi ve içtenlik gösterdiler."
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde resmi ve sivil çevrelerin teveccüh ve ilgileri ortadayken, kendilerini Kürdlerin ve Kürdistan yönetiminin sözcüleriymiş gibi lanse ederek ekmek yiyenlerin ortaya koydukları taarruz ve düşmanlık pozisyonu, sanırım bu odakların kime veya kimlere yaranma çabasında olduklarının kanıtı olmuştur.
Şehzade Demir, şöyle devam ediyor izlenimlerine:
"HÜDA PAR, temsilciliğini her ne kadar yeni açmış ise de aslında uzun süreden beri orada aktif olan bütün çevrelerle diyalogları devam ediyordu. Bizim kardeşlik ve diyalog merkezli bugüne kadar ki çalışmalarımız büyük bir takdir görmüştür. Bu açılışta da bu durum kendini iyice hissettirdi. Zira Kürdi yapılardan tutun İslami bütün parti ve tarikatlara kadar, Türkmen parti ve hareketlerden geniş yelpazedeki medya kuruluşlarına kadar aktif olan herkes hayırlı olsuna gelerek tebrik ettiler."
HÜDA PAR’ın Kürd meselesi bağlamında "farklılıklara" bakışını özetleyen Şehzade DEMİR’in şu cümleleri, Kürd meselesi üzerinden "farklılaşmayı" ekmek kapısı gören herkese, her çevreye ders niteliğindedir:
"Bölge ülkelerinin özellikle Kürd meselesine tekabul eden tavır ve tutumlarını hep eleştirdik. Bir birimizi yok saymanın, ötekileştirmenin, "ben" merkezli dayatmaların bu güne kadar çözüm olmadığını, acıları derinleştirdiğini hep beraber yıllarca tecrübe ettik. Bu nedenle Hewlêr'de teneffüs ettiğimiz kardeşlik ve birbirine tahammül atmosferi bizim coğrafyamız açısından çok değerlidir."
Değerler ve değerlilik, ancak sorunlara çözüm perspektifi ve iyi niyet penceresinden bakanların anlayabileceği bir meziyettir. Bu meziyetleri terslemek adına sorunlara yaklaşanlar, ancak başka odaklar namı hesabına çabalayanlar olanlar olmalıdır. Şehzade DEMİR’in şu cümleleri de hem o karanlık odaklara, hem de o odakların hizmetkarlığını "Kürdlere hizmet" sayanları işaret etmektedir:
"Coğrafyamız üzerinde ciddi hesapları olan batılı ülkeler ve özellikle siyonist mantık, farklılıklarımızı çatışma ve ayrışma gerekçesi olarak kullanmaya hep devam edeceklerdir. Biz de bunun aksine kardeşliği, birlikteliği, birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmeyi öğrenmek zorundayız." (İLKHA)