Türkiye'den Gazze'ye master yapmaya giden ve evlenip oraya yerleşen Diyarbakırlı Rukiye Demir Salhiya, Siyonist işgalcilerin Filistin'deki elektrik, su gibi ihtiyaçların yokluğunu ön plana çıkararak sistematik bir şekilde psikolojik savaş uyguladığını söyledi.
Filistin'e ilk uluslararası öğrenci olarak giden Diyarbakırlı Demir Salhiya, Filistin'de evlenip oraya yerleşti. Yaklaşık 3 yıldır Filistin'de ikamet eden Demir Salhiya, sosyal yaşantıdan mücadeleye, eğitimden ticari yaşama kadar Filistin'in yaşamını İLKHA'ya anlattı.
Daha önce Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi'nde psikoloji eğitimi alan ve o dönemlerde Gazze'de eğitim görme fikri oluşan Demir Salhiya, Filistin'e gidiş sürecini anlatarak, "7 Eylül 2016' da Filistin'e giden ilk uluslararası öğrenci olarak gitmek nasip oldu. İlk gece yolda, 2'nci gece mescidde, 3'üncü gece Refah Kapısı önünde, 4'üncü gün derken 5'ci gün Elhamdülillah Filistin topraklarına ayak bastım ve ilk işim oranın toprağını öpmek olmuştu. Gazze'de toplum ruh sağlığı alanında master yapmaya gittim ve böylece oraya eğitim amaçlı giden ilk uluslararası öğrenci oldum ve bu anlamda beni çok güzel karşıladılar." dedi.
"Kaos ortamına rağmen sosyal ilişkileri çok güçlü"
Filistin'de oluşan kaos ortamına rağmen sosyal ilişkilerin çok güçlü olduğunu belirten Demir Salhiya, "Oraya gittiğimde ruhumun özgür olduğunu hissettim. Mesela insanlar diyorlardı ki, orada elektrik yok nasıl dayanıyorsun? Diyordum ki elektrik olmayınca insanlar arasındaki ilişki çok güçlü. Mesela bütün perşembe günleri evli kadınlar, cuma günü de erkekler annelerini ziyarete gidiyorlar. Tatil de bayram havası oluyor. İlişkiler gerçekten çok güçlü, hediyeleşme olayı çok fazla var. Düğünleri de çok güzel oluyor. Filistin halkı zaten ölümün de düğünün de hakkını veren insanlar. Bu anlamda hakikaten çok güzel şeylere şahit oldum. Durum böyle olunca da zaten oranın bir parçası gibi kendimi hissettim, yabancılık hissetmedim." ifadelerini kullandı.
Siyonist rejimin psikolojik savaş planlarını uyguladığını anlatan Demir Salhiya, "Orada siyonist rejimin bir planı var, sistematik bir şekilde psikolojik savaş uyguluyorlar. 'Burada hayat, elektrik, su hiçbir şey yok, burayı bırakın' diye. Sanki açık bir cezaeviymiş gibi bu psikolojiye zorluyorlar. Hiçbir şey yapmadan bu insanların yanında olmak bile zulme tokat atmaktır." şeklinde konuştu.
"Siyonistler Filistin'in mücadele ruhu karşısında korkuyor"
Siyonist işgalcilerin elindeki imkanlara rağmen Filistin'in mücadele ruhu karşısında ürktüğünü, zayıf kaldığını söyleyen Demir Salhiya, "Cuma yürüyüşleri oluyor orada. Siyonistlerin elinde en güçlü silahlar var. Gazze halkı, çoluk-çocuk, yaşlı-kadın, hepsi beraber sana gelip diyorlar ki; Biz özgürlüğümüzü istiyoruz. Ona rağmen o en güçlü silahları elinde olan bu siyonist askerleri tepelerin arkasına saklanarak bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ve silahsız korumasız o halka ateş açıyorlar. Şehit olanlar arasında çoluk-çocuk, her yaştan var. Şu ana kadar birçok genç uzuvlarını kaybetti. Ona rağmen siyonistler de bir korku var. Yani bu ortamı görünce zorlukların biteceğine inanıyoruz." diye belirtti.
"Gazze'de yetimhane yok, çocuklar akrabalarında kalıyor"
Filistin'de insanlar arasındaki dayanışma ruhuna dikkat çeken Demir Salhiya, "Şu anda oradaki suç oranı diğer ülkelere nazaran çok daha az bir durumda. Normalde Filistin nüfusu Filistin toprakları arasında 2 milyon Gazze de iki buçuk milyonu diğer kalan bölgelerine dağılmış bir şekilde yaşıyorlar. Ona rağmen suç oranı çok daha düşük bir seviyede. Halen orada bir yetimhane yok. Çünkü yetim kalan çocuklara oranın kendi akrabaları sahip çıkıyor. Çünkü ben oradayken mesela bayağı bir bombardıman başladığı bir zaman oldu, her tarafı füzeliyorlardı, birkaç apartman indirdiler ve orada evsiz kalan insanlar oldu. Ama ihtiyaçları olduğu halde onları hemen evlerine alıp sahip olduklarının en güzelini verdiler. Bu insanlar o kadar zulüm altında kalmasına rağmen insanlıklarını kaybetmemişler, ilişkileri çok kuvvetli. Ortamı görünce burada kalmam gerektiğini, yapacak çok şey olduğunu anladım." dedi.
"Filistin halkı çalışkandır"
Filistinlilerin çalışma azimlerini aktaran Demir Salhiya, "Günlük yaşam açısından hükümette ve STK'lar da çalışanlar var. Aynı zamanda orada kendi ürettikleri bazı şeyler oluyor. Yani insanlar çok çalışıyorlar. Ben ömrümde bu kadar çalışan insan görmedim. Sanki milyar dolarlar kazanıyorlar, karşılığında hiçbir şey yok ama çalışmak zorundalar. Çünkü o insanların başka bir alternatifi yok. Gerçekten de 6 saat uyuduklarında 'ben çok uyudum' diyorlar. Çok onurlu insanlar, sabahtan akşama kadar çalışıyorlar ve çoğu zaman karşılığında maddi olarak bir şey beklemiyorlar. Üniversite döneminde öğrenciler o kadar çok çalışıyorlar ki bir arkadaşım hamileydi iki çocuğu vardı ve dışarıda çalışıyor, evde işini yapıyor ve okulun en başarılı öğrencisiydi. Ders ortalaması 95 üstü idi. Yani ben inanamıyordum bir insan nasıl bu kadar çok çalışabilir. Ben normal çok çalışkan bir öğrenci olmadığım halde onlarla bir araya gelince direkt adapte oldum ve onlardan biri olmaya başladım." diye konuştu.
"Birleşmiş Milletler'in hedefinde öğrenci çocuklar var"
Demir Salhiya, eğitim alanında Birleşmiş Milletlerin okullarında çok ciddi planlar yapıldığına dikkat çekerek, "Orada hükümetin okulları, birkaç tane de özel okul ve UNRWA dediğimiz Birleşmiş Milletler'in okulu var. Birleşmiş Milletler'deki okullara Avrupa'daki olanakları getirmeden sistemi getirmek istiyorlar. Böyle bir durumda bu çocuklar bir çarpanın içinde kalıyorlar. Ortam psikolojik, politik, ekonomik sorunlarla dolu iken Avrupa'nın rahatlığına yatırılırsa, bu çocuklar biraz büyüdüklerinde ilk işleri, 'rahat bir ortam istiyorum' demek olacak. Yani kendi davaları, yaşama amaçları çok da farkında olmayacaklar. Mesela burada master yapan öğrenciler 3-4 sene de ancak masterini bitirebiliyor. Nedeni ise çok rahat bir ortam, zenginlik ve ferahlık var." ifadelerini kullandı.
"Eğitim de İslami ilimler kadar fenni ilimlere de önem veriliyor"
"Orada çok farklı bir şey var, sürekli yeni bir şeyler yapıyorsunuz, ortaya çıkarıyorsunuz. Hem batıdaki teorileri ele alıyor hem de bu konuda İslam, Kur'an, sünnet ne diyor onları ele alıyorsunuz ve ortaya insanlığın faydalanabileceği muhteşem bir şey çıkıyor. Bu anlamda oranın eğitimini gerçekten çok beğendim. Zaten Gazze'deki eğitim bazı konularda İngilizce ve bazı konularda ise Arapça ağırlıklı. Uluslararası bir üniversite olmaya çok da yatkın, kaliteli ve birçok üniversite ile bağlantısı var. Bu bağlantıda en büyük sıkıntı oradan öğrenci dışarı çıkıyor ama oraya öğrenci göndermiyorlar." diyen Demir Salhiya nedenini şu şekilde açıklıyor: "İşte göndermeme sebeplerinin başında orada yaşanan olaylar ve sonucunda ölüm riski geliyor. Lokman Suresi'nde Allah, 'kişi nerede öleceğini bilemez' diyor. Ben gidip Gazze'de öleceksem hangi Allah'ın kulu önüne geçebilir ki. Biz buna iman etmiş iken ölüm korkusuyla yerimizden kıpırdamamak, insanlığımıza, inancımıza yakışmayan bir durum."
"Filistinliler: Biz dilenci değiliz"
Siyonist işgalcilerin Gazze'ye saldırması durumunda Türkiye başta olmak üzere dünya genelinde gönderilen yardımları değerlendiren Demir Salhiya, "Ben gelirken dediler ki; Türk halkına söyleyin biz onları çok seviyoruz. Bizi sadece bomba varken hatırlamasınlar, biz dilenci değiliz. Bugün elhamdülillah durumumuz var ve gönderiyoruz, yarın ne hale geleceğiz bilemiyoruz. Bizim insanlara balık yemeyi değil, balık tutmayı öğretmemiz gerekiyor. O insanlar gerçekten çok zeki, çalışkanlar, güzel projeleri var ve arkasında duran insanlara ihtiyacı var." şeklinde konuştu.
Demir Salhiya, "Özellikle STK'lara sesleniyorum; Filistin halkı için bir şey yapmak istiyorlarsa, o insanlara, orada daha rahat yaşatabilecek projelerle gitsinler. Ablukanın olduğunu söylüyorlar. Bizler abluka olayını fazla ciddiye almamalıyız. Neticede insani durumlardan bahsediyoruz. Uluslararası hukukta bunlara yer verilmesi gerekiyor. Bu yüzden Birleşmiş Milletler sınır kapısına elini kolunu sallayarak gidip ben oraya İnsani Yardım götürüyorum diyorsa bizim insanlarımız neden bunu yapamıyorlar? Elhamdülillah Türkiye halkı bu konuda çok cömert ve her türlü yardımı destekleme konusunda gerçekten de dünya çapında artık kendini ispatlamış. Oraya bu yardımlar gitmişken neden kalkındıracak projeler olmuyor? Biz orayı kalkındıracak projeler yaparsak o insanların oraya tutunmasına daha çok yardımcı olmuş oluruz. Ama biz sadece kumanya veya para gibi yardım edersek, o zaman amacımıza ulaşamayız ki; Bizim amacımız insanlara yardımcı olmak. Biz yardım adı altında insanların çökermesine sebep olacağız, bunun farkında değiliz. " uyarısında bulundu. (Ramazan Zeren, Ahmet Uçar – İLKHA)