Ankara / AA / Muhsin Barış Tiryakioğlu / Analiz
Türkiye, israil, Mısır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY) ve Yunanistan ile uluslararası aktörlerin son yıllarda Doğu Akdeniz'de yürüttüğü hidrokarbon arama faaliyetleri bölgede suların yeniden ısınmasına yol açıyor.
Doğu Akdeniz'de ve özellikle Kıbrıs adası çevresinde yürütülen petrol ve doğal gaz aramalarıyla belirli bölgelerdeki kaynak keşifleri, Akdeniz'e komşu ülkelerin enerji arz güvenliğini yakından ilgilendiriyor.
Doğu Akdeniz'de faaliyet gösteren başlıca şirketler arasında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), ABD'li Exxon Mobil ve Nobel, Fransız Total, İtalyan Eni, Güney Koreli Kogas, Katar Petroleum, İngiliz BG ile İsrailli Delek ve Avner yer alıyor.
Öte yandan, bölgeye sınırı olmamasına rağmen ABD, Rusya ve İngiltere gibi ülkeler de Akdeniz'deki enerji denkleminde ağırlığını korumak istiyor.
Doğu Akdeniz, ülkeler arasında münhasır ekonomik bölge sorunu tartışması devam ederken, GKRY tarafından tek taraflı olarak ilan edilen 13 parselden oluşuyor. GKRY söz konusu parselleri uluslararası şirketlere ihale ederek lisanslandırıyor.
Kuzeydekiler sırasıyla 1. 2. ve 3. parsel, ortadakiler 4. 5. 6. 7. 8. 9. ve 13. parsel ve güneydekiler de 10. 11. ve 12. parsel olarak adlandırılıyor.
Bölgede dev enerji şirketleri bulunuyor
Bölgede sözde 2. 3. ve 9. parsellerde İtalyan Eni ve Güney Koreli Kogas şirketlerinin müşterek lisansı bulunuyor. Ortaklığın payları ise yüzde 80 Eni, yüzde 20 Kogas olarak dağılım gösteriyor.
Fransız Total ve İtalyan Eni 6. ve 11. parsellerde eşit pay sahibiyken, 8. blokta Eni tek başına ruhsat sahibi konumunda yer alıyor.
12. saha ise yüzde 35 ABD'li Nobel, yüzde 35 İngiliz BG ve yüzde 30 da israilli Delek ve Avner şirketlerinin hisselerinden oluşuyor.
Türkiye ve KKTC'nin hak iddia ettiği bölgede yalnızca sözde 10. ve 11. persellerde çakışma meydana gelmiyor, diğer parsellerin hepsinde münhasır ekonomik bölge tartışmaları devam ediyor.
10. parselde ABD'li Exxon Mobil ve Katar Petroleum ortaklığı, 11. parselde ise Total ve Eni ortaklığı sözde ruhsatları elinde bulunduruyor. Geriye kalan sözde 1'inci, 4'üncü, 5'inci, 7'inci ve 13'üncü parseller için görüşmeler devam ediyor.
GKRY ortak fon kurulmasını reddetti
Kıbrıs'ta garantör devlet olarak bulunan Türkiye, gerek Kıbrıs barış görüşmeleri sırasında gerekse diğer platformlarda daima adada eşit paylaşımı savundu. Buna rağmen GKRY, Kıbrıs barış görüşmelerinde gündeme gelen hidrokarbonlardan elde edilecek gelirler için ortak bir fon kurulması teklifini reddetti ve söz konusu görüşmeleri bir zaman kazanma aracı olarak kullandı.
Birçok kez tekrarlanan görüşmeler sürerken, uluslararası enerji şirketleri adanın güneyindeki bazı sahalarda çalışmalarını ilerletti. GKRY'nin belirlediği sözde sahaların en güneyindeki 12. parselde Aralık 2011'de Afrodit adı verilen keşifle küçük miktarda doğal gaz bulundu.
Keşfin yapıldığı bölgenin yakınlarında israil açıklarında 2009'dan itibaren Tamar ve Leviathan'da doğal gaz keşiflerinin yapılmış olması ve güneyde Mısır açıklarında da başarılı arama çalışmalarının yürütülmesi enerji şirketlerinin bölgeye olan ilgisini daha da artırdı.
2015 yılına gelindiğinde İtalyan Eni şirketi, Mısır açıklarındaki Zohr sahasında Akdeniz'de bugüne kadarki en büyük doğal gaz keşfini yaptığını duyurdu.
Son olarak ABD'li Exxon şirketi 28 Şubat 2019'da Kıbrıs'ın güneyindeki sözde 10. blokta orta büyüklükte sınıflandırılacak miktarda gaz keşfettiğini açıkladı. Sahaya Glaucus-1 adı verilirken, uluslararası basın, keşfi "dev gaz sahası" olarak tanıttı.
Kıbrıs sorunu bölgedeki enerji paylaşımını zorlaştırıyor
Uluslararası boyutta devam eden Kıbrıs sorunu da bölgedeki aktörler arasında enerji paylaşımını zorlaştırıyor. Bu noktada Türkiye de Kıbrıs'ta, Türklerin Rumlarla eşit haklara sahip olduğunu ve adanın zenginliklerinden ortak faydalanılması gerektiğini savunuyor.
Bölgenin en önemli aktörlerinden biri olan Türkiye, Doğu Akdeniz'de TPAO aracılığıyla etkinliğini her geçen gün daha fazla artırıyor. Bu kapsamda Türkiye, Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisi ve Fatih sondaj gemisi ile Kıbrıs adası yakınlarında çalışmalara başlamıştı. Böylece Türkiye, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını savunmak için harekete geçmekten çekinmeyeceğini bölgedeki tüm aktörlere bir kez daha göstermiş oldu.
Adada eşit bir paylaşım tezine rağmen enerji şirketlerinin bölgedeki çalışmaları üzerine Türkiye, söz konusu şirketlere ev sahipliği yapan ABD, İtalya, Fransa gibi ülkelere, GKRY'nin tek taraflı olarak ilan ettiği münhasır ekonomik bölgeyi tanımadığını ve Türkiye'nin deniz yetki alanlarıyla çakışan bölgelerde arama ve üretim çalışmalarına izin vermeyeceğini duyurdu.
Ayrıca GKRY'nin adanın tamamını temsil eden bir devlet olmadığı için münhasır ekonomik bölge oluşturma ve ihale etme hakkı da bulunmuyor. Buna rağmen bölgenin kaynaklarından azami pay alma arayışına giren enerji şirketleri ve bu şirketlerin direkt veya dolaylı yoldan sahibi olan ABD, Fransa ve İtalya gibi ülkeler GKRY'yi adanın tamamında egemen gibi görüyor ve ihalelerle aldıkları lisansların hukuki olduğunu savunuyor.
Kıbrıs sorunu çözülmeden GKRY'yi bünyesine kabul eden Avrupa Birliği de Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin uygulanmasındaki belirsizliklere rağmen Türkiye'yi uluslararası hukuka saygılı olmaya davet ederek, Rumların tek taraflı ve oldubittiye dayanan tezlerine destek veriyor.
Bu tezlere bakıldığında adanın batısında oluşturulan sözde blokların Türkiye'nin deniz yetki alanlarıyla çakıştığı açıkça görülebiliyor.
Öte yandan, adanın çakışma olmayan kuzey, doğu ve güney kısımlarında Rum tarafının fiili durum yaratma olasılığına karşı, KKTC tarafından TPAO'ya ruhsat sahaları verildi. Böylece GKRY'nin adanın tamamını temsil etmemesine rağmen bloklar oluşturarak münhasır ekonomik bölge ilan etmesine karşılık verilmiş oldu.
Türkiye, gerek yetki alanları üzerindeki hakimiyeti gerekse KKTC tarafından verilen lisanslarla ada etrafındaki söz sahibi konumunu sürdürüyor.
Kaynak, AA