1991 yılının Mayıs ayında egemenliğini ilan eden Çeçen İçkerya Cumhuriyetinin, 27 Ekim 1991'de yapılan seçimlerinde yüzde 85 oy alan General Cevher Dudavey, İçkerya Cumhuriyetin ilk Başkanı oldu. Cevher Dudayev’in başkanlığındaki İçkerya Cumhuriyetini kabul etmeyen Rusya,  genç-yaşlı, kadın-erkek demeden yüzbinlerce sivili katletti.

"Terörizmle mücadele" bahanesinin arkasına sığınan işgalci Rusya, hayatta kalanların büyük kısmını da göçe zorladı. 1994 ve 1999'daki iki işgal sonrasında 1 milyona yakın Çeçen'in vatanını terk etmek zorunda kaldığı işgale, başta ABD ve İngiltere olmak üzere birçok emperyalist devlet politik, ekonomik ve askerî destek vererek ortak oldular. Barışın sözde teminatı BM ise yüzbinlerce insanın hayatını kaybettiği bu soykırıma sessiz kaldı.

İşgal sonucu Çeçen nüfusunun dörtte biri mülteci olarak dünyanın pek çok yerine dağılmıştır. Çeçenler; Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, Ukrayna, Avrupa ve Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmışlardır.

Uluslararası Af Örgütü’nün 2009 verilerine göre Türkiye’de sayıları bini bulan Çeçen mülteciler yoğun olarak İstanbul’da Fenerbahçe, Ümraniye ve Beykoz’da yaşamaktadırlar.

Türkiye'ye sığınan Çeçenler fiilen mülteci olmalarına karşılık, kendilerine hukuki olarak mülteci statüsü tanınmadığı için, hukuki güvencelerden ve temel bazı haklardan yoksun olarak, belirsiz koşullarda yaşamaya başladılar. Kamplarda ve çeşitli semtlerdeki evlerde yaşamaya başlayan Çeçen mülteciler gelen yardımlarla ayakta kalmaya çalışıyorlar.

Çeçen mültecilerin de hukuken mülteci statüsüne sahip olamamaları durumu belirsiz koşullarda yaşam sürmelerine ve sağlık güvencesi, iş, eğitim hakkı gibi belirli haklardan yoksun kalmalarına sebep olmaktadır. Belirsiz ve güvensiz hayat koşulları yaşam mücadelesi veren mültecileri daha da yıpratmaktadır.

Türkiye’nin en az Suriyeli mülteciler kadar Çeçen mültecilerin de beslenme, barınma, sağlık ihtiyaçlarını karşılaması gerekiyor.

Türkiye'de zor şartlar altında herhangi bir hukuki statüleri olmadan yaşamak zorunda kalan, hatta sokak ortasında Rus ajanlarınca infaz edilen Çeçen mülteciler her an sınırdışı edilme korkusuyla yaşıyor.

Bazı aileler, Çeçen-Rus savaşına katılmış olan erkeklerin ülkeye döndüklerinde hapse atılma korkusu nedeniyle Türkiye'den ayrılamıyor.

En büyük sorunların vatandaşlığın verilmemesi

İLKHA’ya açıklamalarda bulunan Türkiye'deki Çeçen mülteciler, yaşadıkları en büyük sorunun "vatandaşlık sorunu" olduğunu söyledi.

Çeçen-Rus savaşı sırasında yaralanan ve tedavi için Türkiye’ye gelen İmran Abdulazimov, vefatından sonra çocuklarının Rusya’ya iade edilmemesi için ömrünün geri kalanını Türkiye vatandaşı olarak sürdürmek istiyor.

11 yıldır Türkiye'de yaşadığını belirten Abdulazimov, "Cevher Dudavey başkanlığında Çeçen İçkerya Cumhuriyeti adıyla kurulan bir ülkemiz vardı. Ruslar ülkemizi işgal etmek istiyorlardı. O savaşta yaralandım. Hastaneye gitme durumum da yoktu. Bu sebeple tedavi için Türkiye’ye geldim. Tedavi sonrasında geri dönmek istedim ama bazı sebeplerden dolayı dönemedim. Burada bulunan şehit ailelerine sahip çıkmak için dernek kurduk. Biz dernek kurmak için çalışmalara başladığımızda bu çalışma birilerine dokunmuş olmalı ki, beni tutuklayarak sınır dışı etmek istediler. Havaalanında pasaportumu yırttım. Bu hareketle haberlere konu oldum. Haber Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ulaştığı için burada kalmaya devam ettim." dedi.

"11 yıldır Kumkapı Geri Gönderme Merkezine giderek imza atıyorum"

Havaalanında kendisini göndermeyeceklerine dair bir evrak imzalattıklarını belirten Abdulazimov, ülkesine geri gönderilmesi halinde hiç sorgulanmadan öldürüleceğini söyledi.

Abdulazimov, "Buraya benden sonra gelenler bile vatandaş oldular fakat ben vatandaş olamadım. Bunun sebebini sorduğumdaysa bana, ‘Sen geri gönderileceğin zaman havaalanında bir kâğıt imzaladın. O senin mültecilik kâğıdındı’ dediler. 11 yıldır buradayım ve her hafta Kumkapı Geri Gönderme Merkezine giderek imza atıyorum. Şimdilerde bu süre iki haftada bire düştü. Geri gönderme merkezinde bulunanlara ‘Sizin de kurallarınız var. Bir süre burada kalanlara vatandaşlık veriyorsunuz, bana neden vatandaşlık vermiyorsunuz?’ diye sordum. ‘Sana vatandaşlık yok!’ dediler." ifadelerini kullandı.

"Her gün acaba beni gönderecekler mi göndermeyecekler mi diye düşünüyorum"

Vatandaşlık sorunu nedeniyle Hac ibadetini yerine getiremediğini ifade eden Abdulazimov, "11 yıldır burada kalarak sınır dışı edilmediğim için vatandaşlığı sorgulamadım. Fakat artık yaşlandım ve hastayım. Hacca gitmek istiyorum ama vatandaşlığım olmadığı için gidemiyorum. Ben Türkiye vatandaşı olmak istiyorum. Ne kadar yaşarım bilmiyorum. Ben öldükten sonra çocuklarım sıkıntıya düşmesini istiyorum. Benden sonra ülkelerine dönemezler. Onları orada yaşatmazlar. Çocuklarımın Türkiye vatandaşı olduğunu görmek istiyorum. 11 yıldır burada yaşıyorum ve her gün acaba beni gönderecekler mi göndermeyecekler mi diye düşünüyorum. Bunu düşünmekten hasta oldum. Buradaki Çeçenlerin en büyük sorunu vatandaş olamamaktır."

"Çeçenistan’da yaşama şansım kalmadığı için Türkiye’ye geldim"

Ruslara karşı topraklarını müdafaa ederken 3 oğlu şehit olan Havva Cebrailova da bakmakla yükümlü olduğu 3 torunu için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenerek vatandaşlık talebinde bulundu.

Çeçenistan’da yaşama şansının kalmadığını belirten Cebrailova, "Çeçenistan’da çok sıkıntı vardı. Türkiye’de Müslümanlara yardım ettiklerini duydum. Ben de anne babaları hayatta olmayan torunlarım ve orada yaşanan sıkıntılar sebebiyle buraya geldim. 3 oğlum Çeçenistan’da şehit oldu. Başka çocuğum da yok. Orada yaşama şansım kalmadığı için geldim. 19 yaşında engelli bir torunum var. Onu okula gönderemiyorum. Kendim de götürüp getiremiyorum. Diğer 2 torunum da okula gidiyorlar." dedi.

 "Torunlarıma vatandaşlık verilmesini istiyorum"

Cebrailova, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan Allah (Celle Celalüh) razı olsun. Bize burada oturma izni veriyor.  Bir de vatandaşlık verebilseler çok iyi olur. Allah’a (Celle Celalüh) hamdolsun, benim burada sorunum yok. Sadece torunlarıma vatandaşlık verilmesini istiyorum. Belki o şekilde okula verebilirdim. Artık büyüdü ve kendisine bakmakta zorlanıyorum. Büyüyüp güçlendiği için bazen saldırabiliyor." ifadelerini kullandı.

"Öldürülmemek için Türkiye’ye geldim"

2 yıldır Türkiye’de yaşayan Muhammed Salih Davutmirzayev, "Ben Çeçenistan’dayken işgalcilere karşı durduğum için tutuklandım. Bana işkence yaptılar. Beni öldürülecekler listesine eklemişlerdi. Ben oradan kaçmayı başardım ama listede olan diğer çeçenler öldürüldü. Daha önce 5 kez tutuklanıp bırakılmıştım. Son tutuklanmamda 3 ay tutuklu kaldım. 5’inci kez tutuklandığımda bana yaptıkları işkenceden dolayı ölecek duruma geldim. 'Öldü' diye beni bir yere atmışlar. Fakat nasıl olduysa kurtuldum. Daha sonra ölmediğimi öğrenince tekrar tutuklayıp 3 ay boyunca cezaevinde tuttular. İşkenceden sonra bana acıdıklarını, beni serbest bırakacaklarını ve aileme de karışmayacaklarını söylediler. Sonradan öğrendim ki beni öldürülecekler listesine eklemişler. Ben de öldürülmemek için Türkiye’ye geldim. Onların bir politikası var. Direnişçileri kötü gösteriyorlar. Oradaki halka, ‘Çeçenler kendi ülkelerine ihanet ediyorlar, zulmedip öldürüyorlar fakat biz sizi onlardan koruyoruz’ diyorlar." dedi.

"Geri gidersem öldürülürüm"

Çeçenistan’a gittiklerinde Ruslar tarafından öldürüleceklerini aktaran Mirzayev, "Çeçenistan’dayken de Türkiye’nin methini duymuştum. Buradaki insanların Müslümanlara yardımcı olduklarını duymuştum. Burada insanlar bize yardım yapıyorlar. Ben de çalışmaya para kazanmaya çalışıyorum. Çeçenistan’dan Türkiye’ye geldikten sonra geri gitmeyi düşünmedim. Çünkü geri gidersem öldürülürüm. Babamı da zehirlediler. Bu sebeple geri dönme şansım yok. Burada herkesle iyi geçiniyorum. Daha rahat yaşayabilmek içi vatandaşlık istiyorum." diye konuştu.

Çeçen cihadında 3 oğlunu şehit veren Ali Edilgiriyev, Ruslar tarafından sürekli rahatsız edildiğini, aralıklarla tutuklayıp işkence yaptıklarını belirterek yaşadığı sorunlar sebebiyle ülkesini terk etmek zorunda kaldığını söyledi.

"Sınır dışı edilmeyi zor durdurduk"

Edilgiriyev, "2009 yılında buraya geldim. 6 ay sonra ailem buraya geldi. Eşim ve kızım Türkiye’ye geldi. Oturma izni almaya çalıştık. Ben vatandaşlık aldım. Ama oğlum ve kızım alamadılar. Polisler oğlumu hiçbir sebep olmadan 3 defa tutukladılar. Sebebini sorsak da cevap alamıyorduk. Serbest bırakıp 'burayı terk edin' diyorlardı. Bir defasında sınır dışı edilmek üzereyken havaalanında Ankara’yı aradık. Sınır dışı edilmeyi zor durdurduk. O sırada pasaportu kayboldu. Pasaportu hiçbir şekilde bulamadık. Oğluma Türkiye’den ayrılması için bir ay süre verildi. Türkiye’den çıksa zaten geri dönemez. Polisler oğlumu aldıklarında pasaportumu kaybettiği için hiçbir şekilde ikamet alamıyor. Bu sorunların çözüme kavuşmasını istiyoruz." diye konuştu.

"Burada da bulup öldürüyorlar ama yine de vatandaşlık istiyorum"

Ali Edilgiriyev’in oğlu Zelimhan Edilgiriyev ise şu ifadelere yer verdi:

"Türkiye'de bir buçuk yıl önce beni tutukladılar. İkametimi elimden aldılar. Sonra öylece bırakıldım. İkametim elimden alındığı için mahkemeye başvurdum. Mahkemeyi kazanıp tekrar ikamet için başvurdum. 2 ay haber gelmedi. Durumu sorup öğrenmek için gittiğimde beni 4 gün boyunca gözaltında tuttuktan sonra bıraktılar. Hiçbir suçum olmadığı halde arada bir tutuklanıyorum. Neyle suçlandığımı sorduğumdaysa cevap alamıyorum. Son tutuklanışımda sınır dışı edilme tehlikesi yaşadım. Havaalanına götürüldüğümde Ankara ile iletişime geçtik. Ardından serbest bırakıldım ama bu kez pasaportumu bir şekilde kaybettiler. O yüzden ikamet alamıyorum. İkamet olmadan burada nasıl yaşadığımı ben de bilmiyorum. İkametim olmadığı için arada sırada alıkonulup sonra serbest bırakılıyorum. İkamet verseler bile sonra tekrar alıyorlar. Ben vatandaşlık almak istiyorum. Artık sorun yaşamak istemiyorum. Benim geri dönmem mümkün değil. Orada beni öldürürler. Gerçi burada da bulup öldürüyorlar ama yine de vatandaşlık istiyorum." (Nizamettin Aşkın-İLKHA)