İbâdet yapmanın en önemli hikmeti emirdir. Yani Allah’ın emretmiş olmasıdır. Gâyesi de Allah’ın rızâsını kazanmaktır. Bundan başka elbette ibadetlerin kendi yapısına, özelliğine, türüne ve niteliğine göre kendisine mahsus hikmetleri de vardır.

Diyet niyetiyle oruç tutulmaz. Ancak Allah emrettiği için oruç tutulur. Allah rızası için oruç tutulunca, diyet yönünden de istifade edilmiş olur.

Ramazan’da oruç tutmanın başlıca hikmetleri:

1) Ramazanda oruç tutmakla insan Cenab-ı Hakk’ın terbiye edicilik sıfatını tanır ve bizi Allah’ın büyük bir disiplinle terbiye altına aldığını fark eder.

ORUÇTA EMPATİ VARDIR 

2) Ramazandaki oruçla tok açın halini, zengin fakirin halini, üst sınıf alt sınıfın halini anlar. Toplumda her bir sınıf birbirine yardımcı olmaya ve el uzatmaya hazır bir mâneviyât kazanır. Büyüklerin küçüklere, zenginlerin fakirlere, yüksek sınıfların alt sınıflara eğilmesi ve el uzatması neticesinde ise, sosyal hayatta maddî - mânevî düzen ve âhenk sağlanır, toplum barışı temin edilir, toplum fertleri arasındaki uçurumlar ortadan kalkar.

3) Ramazandaki oruçla insan kendi dünyasında iç huzur ve saadete kavuşur. Günahlardan arınır ve ruh terbiyesine ulaşır.

4) Oruçla insan, baş düşmanı olan nefsini terbiye eder ve iyi ahlâka yönlendirir.

5) Oruçla Allah’ın nimetlerine umûmî, anlamlı, kapsamlı ve farklı bir üslûpla fiilî bir şükür yapılmış olur.

6) Oruçla günübirlik lezzetler terk edilerek, Kur’ân’ın indirildiği ay olan Ramazanda Kur’ân’ı indiren yüksek irâdeye, Kur’ân’ın indiriliş sürecine ve bizzat Kur’ân’a, mânevî bir bayram hüviyeti ve sevinci içerisinde saygı duyulur. Kur’ân’a mukabele edilir ve Kur’ân baş tacı yapılır. Kalpler Kur’ân’ı anlamaya hazır şekilde motive edilir.

7) İnsan dünyaya, âhiret ticareti yapmak ve âhiret hesabına azık toplamak için gelmiştir. Oruçla, geliş amacına ve kâbiliyetlerine uygun olarak çok yüksek kârlâr kazanır, çok kazançlı ticâretler yapar, çok gıdâlı azıklar elde eder ve çok verimli ekimler ve hazırlıklar yapar.

8) Oruçla insan günübirlik sağlık ve sıhhatine yönelik adımlar atmış olur. İnsan midesi istirahata çekilir, hazım kolaylaşır ve insan sabra alışır.

9) Oruçla nefis Rab değil, aciz kul olduğunu hatırlar, firavunluğu bırakır. Kulluktan razı olur. Rab olarak sadece Rabbi’ni bilir.

RAHMET İNSANLARI KUCAKLIYOR  

Bediüzzaman’ın ifadesiyle, Cenab-ı Hak yeryüzünü sofra-i nimet olarak yaratmış ve bütün nimet türlerini hiç kimsenin ummadığı şekilde o sofraya dizmiştir. Canlıları merhametle, şefkatle, eksiksiz biçimde ve bizzat terbiye ettiğini her ihtiyaç sahibine sayısız nimetleriyle göstermiştir. Oysa insan çoğu zaman nimetlerin bu eşsiz dizilişini görmemekte, her saniye vazgeçemediği nimetler için bile gaflet içinde sebeplere takılıp kalmakta ve Allah’ın eşsiz bir şefkatle nimetlendirdiğinin farkında olmamakta, Allah’ın kadir ve kıymetini kavrayamamaktadır.

Ramazan-ı Şerifte ise mü’minler, emir dinlemeye hazır muntazam bir ordu hükmüne geçmektedir. Öyle ki, bütün insanlar, Kâinat Sultanı’nın sofrasına, ziyafetine ve rahmetine dâvetlidirler.

Bu dâvete icabet eden mü’minler akşama yakın saatlerde, dâvete icâbetin bir gereği olarak sofra başlarına geçmişlerdir. Önlerine mükellef bir sofra açılmıştır. İçinde yok yoktur. Her şey itina ile bir bir dizilmiştir.

Fakat hiç kimse elini sofraya uzatmıyor. Herkeste sessiz bir itaat, sessiz bir boyun eğiş, sessiz bir emir bekleyişi vardır! Herkes Kâinat Sahibi’nin “Buyurunuz!” emrini bekliyor gibi bir ibadet tavrı içindedir. Böylece, Allah’ın görkemli, haşmetli, şefkatli, çok geniş ve çok kapsamlı rahmet eserlerine karşı mü’min, kapsamlı, geniş ve muntazam bir ibadet disiplini içinde cevap veriyor, mukabele ediyor. Allah’ın yüksek şefkat ve sonsuz merhamet sahibi olduğunu fark ediyor. 1

İnsan bu yüksek şerefe ancak oruçla ulaşıyor.

1- Mektûbât, s. 387, 388.