Müslüman bir toplumda en çok duyulan hadislerden birisi de hiç şüphesiz ki; “Temizlik imanın yarısıdır.” hadisidir. Hatta birçok duvarda bunun tablo olarak hazırlanıp asılmış olduğuna şahit olmuşuzdur. Nezafet, temizlik, hem maddi hem de manevi olarak temiz, pak olma, her türlü kirden beri olmaktır. Bu özellikleri şahsında toplayan kimse “Nazif”tir.
Temizlik, nezafet denince her ne kadar bizim aklımıza ilk olarak, görünen kirlerden temizlenmek olan maddi temizlik gelse de aslında nezafet, maddi-manevi bütün temizlikleri içine alan kapsamlı bir terimdir. Toplumda ‘temiz insan’ olarak tarif edilen kişiler, çoğu zaman dürüst, iffetli, güvenilir yani güzel ahlak sahibi kişilerdir. Bu tabirin gerçek manası olan çevresinin, bedeninin, yiyecek ve içeceğinin temizliğine dikkat eden kişi anlamı ise ikinci planda kalmaktadır.
İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesi olduğuna göre O’nun ahlakıyla ahlaklanmalıdır. Bu da her şeyde temiz ve düzenliliği beraberinde getirir. Çünkü bir hadisi şerifte Resulullah (SAV) şöyle buyurmaktadır:
“Allah Teâlâ münezzehtir, (halde ve sözde) nezih olanı sever; naziftir, nezafeti sever; kerimdir, keremi sever; cömerttir, cömertliği sever. Öyle ise avlularınızı temizleyin ve Yahudilere benzemeyin.” (Tirmizi, Edeb 41)
İlk nazil olan ve ‘İkra’ (oku) ile başlayan Alak Suresi’nin ilk ayetlerinden sonra, vahyin bir süre kesintiye uğraması olan, Fetre-i Vahiy’in bitimi olan ayetler, bazı görüşlere göre Müddessir Suresi’nin, “ Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar. Rabbini yücelt. Elbiseni temizle. Pisliklerden ve günahlardan (şirkten) uzak dur.” Ayetleridir.
Buna göre dinimizin emir sırası öğrenmek, öğrendiğini Rabbin rızası için tebliğ etmek, bunu yaparken de her türlü kirlilikten uzak durmaktır. İçini ve dışını temizlemeyenin, bir başkasına dünyanın en güzel, en tatlı, en faydalı bilgilerini anlatması, hiçbir fayda ve de etki yapmayacaktır.
Meşhur olan bir sözde şöyle denir; “İnsanlar kıyafetleri ile karşılanır, konuşmaları ile uğurlanır.”
İnsan önce görür, sonra hisseder. Onun için de ilk etapta şekle-şemale göre davranır. Daha sonra bunun ötesini arar ve nihai kararını ona göre verir. İnsanın dünya ve ahiret hayatı için gerekli olan şeylerde hiçbir eksiklik bırakmayan İslam, bu konuda da detaylı bilgiler vermiştir. Resulullah Efendimiz (SAV) buyuruyor:
“Elbiselerinizi yıkayın, fazla kıllarınızı temizleyin, dişlerinizi misvakla temizleyin, temiz, güzel giyinin! Nezafet sahibi olun!” (İbn-i Asakir)
“Her şeyi iyi temizleyin! Temizlik imana, iman da cennete götürür.” (Taberani)
“Müslümanlık temizdir, kirsizdir. Siz de temiz olun, temizlenin. Zira cennete temizler girer.” (Deylemi)
Birçok ibadetin makbul olmasının şartlarından birisi de ibadetten önce gerekli temizliği yapmaktır. Kalbi ve de bedeni temiz, pak bir halde Rabbin huzuruna durmak gerekir. Bunun yanında edep sahibi olan Müslüman, edebi gerektiren tavsiye niteliğindeki şeylere de dikkat etmelidir. “Ağzınızı temizleyin, ağzınız Kur’an-ı Kerim yoludur.” (Ebu Nuaym) Hadisi de bunlardan birisidir.
Maddi kirlilikten temizlenmek için çoğu zaman, su ve de sabun cinsinden bir şey yeterli olurken, manevi temizlik için salih amel ve de tevbe gereklidir. Resulullah (AS) bununla ilgili Ebu Hureyre (RA)’den rivayetle şöyle buyurmuştur; “Kişi günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta oluşur. Tevbe ettiği takdir de cilalanıp silinir. Günaha devam ettiği zaman, o siyah nokta da gittikçe büyür, kalbi istila eder.”
Bu husus Mutaffifin Suresi 14. ayet-i kerimede de şu şekilde ifade edilir; “Hayır! İşledikleri günahlar, onların kalplerini paslandırdı.”
Bütün bunların yanında insanın yediğine ve de içtiğine de dikkat etmesi lazımdır. “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve de temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara / 168)
Bugün insanlığın yararına çalışmalar yürüten bilim ve ilim adamları da, insan için en gerekli olanın, insanın en değerli hazinesinin; sağlıklı bir hayat olduğunu söyleyip, bunun için de her türlü temizliğine dikkat etmesini tavsiye etmektedirler. Hastalıkların temel nedeni temizliğin ihmalidir. Bunu Resulullah Efendimiz (SAV), binlerce yıl öncesinden belirtmiştir:
“Evinin hayrını isteyen, yemekten önce ve sonra, elini ve ağzını yıkasın.” (İbn-i Ebi Şeybe)
“Yemekten önce elleri yıkamak hastalığı, sonra yıkamak fakirliği giderir.” (Ebu Davud)
Bizler bu denli mükemmel bir dinin mensuplarıyız. Aslını kaybeden insanlık, İslamiyet ile medeniyete kavuştu. Kirden, pislikten geçilmeyen batı memleketlerinin Müslümanlarla karşılaşıp tanıştıktan sonra, beden temizliğinden çevre temizliğine kadar birçok konuda nezafeti öğrendiklerine, tarih şahitlik etmektedir.
Temizliğin ‘te’sinden haberi olmayan batılılar, bugün bizlere temizlik dersleri vermekte. Bedenimize, çevremize karşı nasıl davranmamız gerektiği ile ilgili bizleri eğitme çabasına girmektedirler. Çünkü bizler, dinimizin emirlerini kavramaktan aciz duruma düşen bir millet olduk. Bizden öğrendiğini kendi değer yargılarına göre şekillendirip bize satmaya başlayan batının medeniliğine(!) hayran hayran bakar duruma düştük ne yazık ki! Kalktığı yeri çöp içinde bırakan insanlar oluverdik.
Teravihlerde camilere gidenlerden kaç tanesi iç açıcı bir manzarayla karşılaşıp, huzur içinde ibadetini yapmıştır acaba? Cemaatten yayılan ter, ayakkabı- çorap, soğan, sarımsak kokusundan, secdeye vardığında alnına, burnuna yapışan kirlerden nasıl namaz kıldığının farkında olmayan kişilerin sayısı hiç de az değildir. Hele de cemaat dağıldıktan sonra arkalarında bıraktığı çöp, peçete artıkları, oraya viran olmuş bir mabed, görüntüsü vermektedir.
Acı bir gerçektir ki; bizim sokaklarımızın, ibadethanelerimizin, çocuklarımızın birçoğunun temizliği, gayrı Müslimlerinkinden daha kötü durumdadır. Mehmet Akif Ersoy’un yıllar önce yaptığı şu tespit çok yerindedir. Batılıların nasıl olduğunun sorulması üzerine şöyle demiştir:
“Dinleri var yaşantımız gibi, yaşantıları var dinimiz gibi.”
Kur’an ve sünnet rehberliğinde aslına dönen Müslümanlardan olmak duasıyla…
RANA ÇEÇEN