İlkeli Kamu Çalışanları Dayanışma Sendikaları (İlke Sen) tarafından 1 Mayıs İşçi Bayramı vesilesiyle düzenlenen yürüyüş ve basın açıklamasında, sermayenin değil, Allah'ın kulu olunduğuna dikkat çekildi.

İstanbul Fevzi Paşa Caddesi'nden Fatih İtfaiye Durağına kadar yürüyüş düzenlendi. Yürüyüşün ardından Eğitim İlke Sen, Sağlık Sen, Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği TOKAD ve Özgür Yazarlar Birliği ÖYB adına bir basın açıklaması okundu.  

Açıklamayı, Melike Belkıs Örs, okudu.

Örs, "Bugün bütün bir yeryüzünde ayağa kalkan emek ve alın terinin sesine sesimizi katmak; zalimlerin, müstekbirlerin karşısında hakkı ve adaleti müdafaa etmek için bir araya geldik! Çünkü biliyoruz ki; 1 Mayıs; acının, mazlumiyetin isyana dönüştüğü, hak ve hukuk arayışının ete kemiğe büründüğü gündür. 1 Mayıs, ekmeğin hakça paylaşılmasını talep etme günüdür! Emekçi kitlelerin haysiyet mücadelesini bayraklaştırma, kapitalist hegemonyayı, emperyalist dayatmayı geriletme ve yıkma, azim ve kararlılığını ilan etme günüdür." dedi.

"Egemenlerin ve sermaye sahiplerinin zindana çevirdiği bir dünyada yaşıyoruz"

Egemenlerin, dünyayı zindana çevirdiğine değinen Örs, "Emeği köleleştirerek ilahlık iddialarında bulunan, sermayeye ve onun hizmetkârlarına karşı, 'Sermayenin Değil, Rabbimizin Kuluyuz!' sözünü yükseltmek için tevhid, adalet, özgürlük şiarıyla yine bir 1 Mayıs'ta alanlara çıktık. Herkes şunu bilmelidir ki; zulüm sürdükçe meydanlarda olacağız, emek ve alın teri yağmalandıkça sıkılı yumruklarımız inmeyecek, sloganlarımızın yankısı şehirlerimizin cadde ve sokaklarından eksilmeyecek. Egemenlerin, sermaye sahiplerinin zindana çevirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Yoksulluk ve hukuksuzluğun pençesinde kıvranan bir ülkede yaşıyoruz. Biliyoruz ki yerelden küresele, problemlerimiz birbiriyle irtibatlıdır. Bu gerçeği ıskalamıyoruz." ifadelerini kullandı.

"OHAL mağduru insanların yaşadıkları acılar sürüyor"

OHAL sürecinin bitmesine rağmen mağduriyetlerin devam ettiğine vurgu yapan Örs, "Kendi giden, etkisi devam eden ağır bir OHAL süreci yaşadık, yaşıyoruz. Binlerce kamu emekçisinin haksız, hukuksuz ihraçlarla ekmeğinden edildiği, adil ve şeffaf yargılamalar olmaksızın insanların haysiyetlerinin hedef alındığı bu süreç tarihe büyük zulümler başlığı altında çoktan girmiştir. Bugün OHAL mağduru insanların yaşadıkları acılar sürüyor. Hapishaneler kapasitelerinin kat kat üzerinde mahkûmlarla dolu. Ana-babalarından kopartılan evlatlar perişan! İntihar eden, ekmek paralarını kazanmak için iş cinayetlerinde can veren, yakalandıkları amansız hastalıkların pençesinde kıvranan,  sayısız KHK'lının hesabını veren yok! İşlerinden edilen onca emekçinin başvurusu ise nasıl çalıştığı belli olmayan bir komisyonun keyfi kararlarına kalmış durumda." şeklinde konuştu.

"Sömürü politikalarının en açık ve somut uygulaması Asgarî Ücret uygulamasıdır"

Asgari ücret uygulamasındaki hukuksuzluğun altını çizen Örs, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Yıllar akıp geçerken, ülkemizde değişmeyen emek hırsızlığının, sömürü politikalarının en açık ve somut uygulaması kölelik koşullarında gerçekleşen Asgarî Ücret uygulamasıdır. 2019 Türkiye’sinde açlık sınırının altında seyreden, sermaye sahipleri ve iktidar blokunun utanmadan savunup pazarlayabildiği bu kölelik düzeni izah etmeye çalıştığımız bütün gerçekliği alenen cümle âleme göstermektedir. Milyonlarca emekçi, resmen açlık sınırının altında yaşamakta, yoksulluk sınırını ise hayal bile edememektedir! Kriz koşullarında 2020 liralık sefalet ücreti bir kişinin karnını doyurmaya yetmemekte, ailelerden bütün bireyleriyle topyekûn köle olmaları istenmekte ve böylece onlara bir cehennem hayatı dayatılmaktadır. Bütün bir memleketi üretimden kopararak ithalata bağımlı hâle getiren, sigara hükümet, halkımızı patates ve soğanı bulamaz hâle getirmiştir! Tarım alanları betona teslim edilerek, kapitalistlere devredilerek yok edilmiş, küçük köylülük ortadan kaldırılmış, milyonlar nefes alınamaz hâle gelen şehirlere tıkıştırılmıştır. İşsizlik rekor üstüne rekor kırmaktadır. Halkın bankalara olan borçları katlanmakta, iktidar sahipleri savurganlık ve yağma politikalarının faturaları karşısında debelenip durmakta, bütün faturayı emekçi milyonlara kesmek istemektedir. Görünen o ki hükümet ve sermaye sahipleri işçinin alın teri ve emeğinin hakkı olan Kıdem Tazminatı'na toptan göz dikmiş, BES dayatması ile de yeni bir soygun planlamıştır."

"Kıdem Tazminatı gaspına direneceğiz"

Hükümete seslenen Örs, "Yerel ve küresel sermayeye hizmetkârlık arzunuzun ortaya çıkardığı bu sefalet tablosundan siz sorumlusunuz. Kıdem Tazminatı gaspına direneceğiz, BES gibi dayatmayla ilerleyen soygunlara karşı çıkacağız! Sahte taşeron düzenlemenizi ifşa edeceğiz! Sizin krizlerinizin faturasını halkımız ödemeyecek! Siz önce yağmaladıklarınızı, çaldıklarınızı yoksul halkımızla paylaşın ve onlardan özür ve Rabbimizden bağışlanma dileyin! Çünkü bu dünyada da, ahirette de verilecek hesabınız derinleşiyor. 2018 yılında azgın kapitalizmin vahşi çalışma koşullarında 2000’e yakın işçi kardeşimiz iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir. Rabbimiz bu katliamın hesabını soracaktır, İnşallah bizler de soracağız. Bu bir katliamdır ve her sene katlanarak tekrarlanmaktadır. İşçi kardeşlerimiz fabrikalarda, havaalanlarında, inşaatlarda, madenlerde zehirlenerek, boğularak, yüksekten düşerek, ezilerek, kalp krizi geçirerek can veriyor! Bu katliam, kapitalizmin tabiatında vardır. Kapitalizmden çıkılmadıkça insanlarımız bu cinayetlere maruz kalmaya devam edecektir. Bu katliamcılığa onay veren zalim düzen ve onun savunucularına karşı mücadeleyi yükselteceğiz." diye konuştu.

"Kadın, aile, gençlik politikaları iflas etmiş; taciz, tecavüz ve kadın cinayetleri tavan yapmıştır"

Açıklamanın sonunda Örs, şu ifadelere yer verdi, “Ülkenin dört bir yanını esir alan hukuksuzluk insanımızı baskılıyor, problemlerimiz açıklıkla konuşulamıyor, faşizanlık iklimi koyulaşıyor. Sorunlar derinleştikçe egemenler sahte söylemlere, hamasete sığınarak gerçeklerin görülmesini engellemeye çalışıyor. Üretimden kopartılan ülkede peşi sıra hapishane inşaatları yükseliyor. Eğitim ve sağlık hizmetleri çıkmaza sürüklenmiş, bu alanlar piyasalaşma politikalarına teslim edilmiştir. Halkın zihni ve sağlığı çok yönlü bir tehdidin içine sürüklenmiştir. Kadın, aile, gençlik politikaları iflas etmiş, taciz, tecavüz ve kadın cinayetleri tavan yapmış, toplum bir anaforun içine terk edilmiştir. Hayatımızı bir bütün halinde ele geçirmek isteyen neoliberal saldırganlık, ülkelerimizi ateşe atmakta, halklarımızı mültecileştirmekte, coğrafyalarımızı işgal etmekte, Rabbimizin bütün insanlık için eşit olarak armağan ettiği nimetlere el koymaktadır. Kanayıp duran Kürt meselesinden unutulan, Kudüs’ün özgürlüğüne, her bir yanı tutuşan Ortadoğu’dan açlığın ve savaşın pençesindeki Yemen’e, sömürü kıskacındaki Afrika’dan topraksız halkların Güney Amerika’sına, katliam sürgünündeki Rohingya’ya, şehirlerin merhametsizliğinde üşüyen evsizlere, katledilen tabiata ve hayvanlara uzanan bir zulüm silsilesine muhatap olmanın bilinciyle insanlığa çağrımız; Rabbimizin Âl-i İmrân Suresindeki şu beyanıdır; 'Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın!" (Zeyd Varol-İLKHA)