BAŞBAKAN Erdoğan, Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun sorularına 28 sayfalık bir cevap verdi. Erdoğan, 1960 ve 1980 darbelerinden 28 Şubat müdahalesine, 27 Nisan bildirisinden Dolmabahçe görüşmesine kadar Türkiye’nin darbe dönemlerini ve yaşadıklarını anlattı. İlk 3 sayfada komisyona cesur ve samimi çalışmalarından dolayı şükranlarını ifade eden Erdoğan’ın cevap ve değerlendirmeleri şöyle:

KARARLI DURUŞ SERGİLEDİK
10 yıl boyunca, Hükümetlerimiz döneminde, milli iradeyi muhafaza etmek, demokrasinin standartlarını geliştirmek, demokratik kurum ve kuralları güçlendirmek için çok önemli reformlar yaptık. Milli irade üzerinde vesayet kurmasının önüne geçmek için kararlı duruş sergiledik. Sivil siyasete yönelik girişimlerin önünü kestik, bu girişimleri Anayasa ve Yasalar çerçevesinde yargıya intikal ettirdik.

SON 10 YIL ZORLU GEÇTİ
Elbette, son 10 yıllık süreç, bu anlamda çok zorlu geçti. Güç kaybına uğradığına inanan statüko, imtiyazlarını kaybeden vesayetçi kurumlar, seçkinler, özellikle de devlete sirayet etmiş çeteler ve mafyatik oluşumlar her adımımızda karşımızda olmuş, bizi engellemeye ve yavaşlatmaya çalıştı. Hiçbirine boyun eğmedik.

BİR DAHA BAŞBAKAN ASILMAYACAK
Biz bir yol açtık. Biz cesur reformlar gerçekleştirdik. Hiç kimsenin, hiçbir Hükümet ve siyasi partinin yapamadığını yaparak geçmişle yüzleştik, geleceğe sağlam zemin hazırladık. İnşallah Türkiye, geçmişteki o karanlık günleri, dönemleri tekrar yaşamayacaktır. İnşallah, Türkiye, seçilmiş Başbakan ve Bakanlarını asan, yaşını büyüterek, yanlı, taraflı bir yargılama neticesinde gençlerini idam, işkenceyle anılan bir ülke konumuna artık bir daha asla düşmeyecektir.

DARBELER DÖNEMİ GERİDE KALDI
Türkiye’ye çok ağır bedeller ödeten darbeler dönemi artık geride kalmıştır. Demokratikleşme mücadelemiz, milletimizin güven ve desteğiyle aynı kararlılıkla sürecektir. Vesayetçi anlayışı, darbeci zihniyeti, müdahaleci yaklaşımı tamamen tasfiye edene kadar, hukuki ve siyasi çabalarımız devam edecektir.

27 Nisan’da boyun eğmedik

ÖRNEK TAVIR SERGİLEDİK
27 Nisan 2007’de, TSK’nın sitesinde yayınlanan bildiriye tavrımız son derece net ve kararlı olmuştur. Geçmişte Hükümetlerin, siyasi parti ve siyasetçilerin yaptığı gibi, bu türden bildiriler karşısında boyun eğmek yerine, Hükümetimiz en sert ve kararlı duruşu sergilemiş, demokrasi ve millet iradesi tarafında yerini almıştır. Hükümetimizin bu tavrı, statükonun geriletilmesi, gelecek nesiller adına örnek ve gurur verici bir tavrın sergilenmesi sonucunu da doğurmuştur.

HADDİ AŞAN İFADELER
27 Nisan bildirisi ve bildirideki haddi aşan ifadeler, hükümetimizin net ve güçlü tavrıyla anlamsız hale getirilmiş, sergilediğimiz demokratik duruş muhtemel oyunları boşa çıkarılmıştır.

UTANÇ VESİKASI
2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşanan olaylar, Türk demokrasi tarihine hem utanç, hem de ibret vesikası olarak kazınmıştır. Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik olarak pompalanan tahammülsüzlükler, farklı girişimlerle tezahür etse de, AK Parti bunların hepsini boşa çıkarmış; 22 Temmuz’da sine-i millete giderek, yine milletinden güç almıştır.

28 NİSAN EN GÜZEL CEVAP
28 Nisan günü AK Parti hükümeti, 22 Temmuz gecesi ise Türk milleti bildiricilere ve vesayetten medet uman çevrelere en güzel cevabı vermiştir. Sonuçta AK Parti, Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayarak demokrasinin gücünü herkese göstermiştir.”

YALPALAYANLAR AYRILDI
AK Parti’nin bütün mensupları, demokrasinin işte bu kritik sınavını alınlarının akıyla vermişlerdir. Bu süreçte yalpalayanlar ise zaten ayrılıp gitmişler, kendi yollarında yürümüşlerdir.

28 ŞUBAT BİZİ YOK ETMEK İÇİN KURGULANDI

28 ŞUBAT SİNYALLERİ İLK 1994’TE
12 Eylül süreci demokrasi ve statüko arasında yeni bir gerilime yol açtı. Bu gerilim 28 Şubat 1997’de, ‘postmodern’ bir darbe ile gün yüzüne çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevi 1994’te milletimiz tarafından şahsıma tevdi edildi. 28 Şubat müdahalesinin ilk sinyalleri de, bu dönemde alındı.

ÖNÜMÜZÜ KESMEK İSTEDİLER
28 Şubat müdahalesi, Ankara’da, milletin hür iradesiyle seçilmiş Hükümet yanında, şahsım başta olmak üzere Belediye Başkanlarını da hedef aldı. 28 Şubat müdahalesi, demokrasi yürüyüşümüzü akamete uğratmak için, yasaları zorlamak suretiyle, kurumları harekete geçirerek, önümüzü kesmeyi hedeflemiştir.

ŞİİRLE MAHKUM ETTİLER
Talim Terbiye Kurulu’nun tavsiye ettiği bir kitaptan okuduğum şiir dolayısıyla siyaset yapmam da engellenmek istenmiştir. 28 Şubat, bizi, bizim temsil ettiğimiz siyasi idealleri, bizim şahsımızda milletin tercihlerini ve iradesini silmek, yok etmek için kurgulanmıştır.

AĞIR BEDELLER ÖDEDİK
Şahsım ve arkadaşlarım, 1980 darbesini ve 28 Şubat müdahalesini bizzat yaşadık ve ağır bedeller ödedik. 1976’da MSB Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanlığı yaptığım süreçte gerçekleşen 1980 darbesine doğrudan maruz kaldım. Siyasi faaliyetlerime ara vermek durumunda kaldım.

ŞAHSIM HEDEF ALINDI
28 Şubat müdahalesi, sivil siyaseti hedef aldığı kadar, doğrudan şahsımı da hedef almıştır. Bu müdahale, ülkenin geleceğini ipotek altına alacak bir siyaset mühendisliğinin ürünüdür. 28 Şubat müdahalesine karşı sergilediğimiz dik ve kararlı duruşumuz, müdahalenin kendisini imha etmesi sonucunu beraberinde getirmiştir.

CEMAATLER SÜRECİN MAĞDURU

(AK PARTİ’Yİ ve Gülen Cemaatini Bitirme Planı) Davaya müdahil oldum. Bilindiği gibi müdahale dönemlerinde toplumun farklı kesimleri de hedefe konuldu, bir tehdit ve tehlike olarak konumlandırıldı. Özellikle 28 Şubat sürecinde ekonomiden siyasete, sivil toplumdan iş dünyasına kadar birçok alanda toplum kesimleri mağdur edildi, açık zulümlere maruz bırakıldı. Bu süreçte mağdur edilen kesimlerin müdahaleci anlayışın işbirlikçisi veya destekçisi gibi takdim edilmesi son derece insafsız, gerçek dışı bir değerlendirmedir.

DOLMABAHÇE GÖRÜŞMESİ SIRADAN

“Başbakan ile kendisine bağlı olan Genelkurmay Başkanının haftalık görüşmelere başlaması ve asker-sivil ilişkilerinin olması gerektiği şekle dönüşmesi, Türk siyaseti açısından olumlu bir gelişmedir. Bu görüşme de haftalık olağan ve sıradan bir görüşmedir. Bu görüşmenin muhtevasında speküle edilen hususlar veya devam eden davalarla ilgili konular bulunmamaktadır.”

TETİKÇİ MEDYA VE STK’LAR İNCELENMELİ

“MİLLET iradesinin gasp edilmesi sürecinde medyanın ve sivil toplum örgütlerinin rolü mutlaka genişlemesine incelenmelidir. Müdahaleler öncesinde de medya, ‘andıçlar’ üzerinden saldırılar gerçekleştirmiş, vesayetçi kurumların tetikçiliğini yaparak siyaset mühendisliğine soyunmuştur. STK’lar vesayetçi anlayıştan tarafa olmayı tercih etti. Takındıkları tavır mutlaka incelenmeli.”

GAZİ’NİN MİRASINA ÇOK AÇIK İHANET

“ÜLKEDE sorunlar baş gösterdiğinde, ‘milletin kendi kendini idare etmekten aciz’ kaldığı iddiasıyla TBMM’yi devre dışı bırakmak, hiç kuşkusuz, Cumhuriyetimizin kuruluşundaki en temel ilkeye, yani “milletin azim ve kararlılığının her soruna çare üreteceği” anlayışına, Cumhuriyetimizin ruhuna, aynı şekilde Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının mirasına çok açık şekilde ihanettir.”

DARBECİ BAZEN LAİK, MİLLİYETÇİ BAZEN MEZHEPÇİ

“DARBECİLİK müdahalecilik ve vesayetçilik, ideolojik veya siyasi maskeler altında varlığını sürdürmüş; kimi zaman milliyetçi duyguları, kimi zaman laiklik gibi kavramları, kimi zaman dini/mezhebi anlayışları istismar ederek kendisini var etmeye çalışmıştır. Statüko, millet iradesini boğmanın, statükoyu yeniden güçlendirmenin ve egemen kılmanın mücadelesi içinde olmuştur.”

AA