Muş Alparslan Üniversitesinde (MŞÜ) "İslam Düşüncesinde Eleştiri kültürü ve Tahammül Ahlakı" konulu sempozyum düzenlendi.

Sempozyumunda konuşan MŞÜ Rektörü Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, Müslümanların birbirlerini tekfir eder tarzda ayrılığa düşmesinin farklılık değil çatışma olduğunu belirtti.

İnsanların, tek ve ortak bir görüşü benimseyecek şekilde yaratılmadığını ifade eden Polat, bunun da Kur’an’ın ifadesi ile bir ilahi hikmet ve hayatın doğal akışının bir sonucu olduğunu söyledi.

Varoluşun temel nedeni olarak işaret edilen imtihanın gerekçesinin, farklılıklara imkan veren bir vasat olmaksızın anlamını kaybedeceğine dikkat çeken Polat, yeryüzünü imar eden insanın, vazifesini yerine getirebilmesinin fiziki, sosyal, kültürel, dini, dili, etnik gibi şartlara bağlı olduğunu söyledi.

Polat, "Hiç bir düşünce veya inanç sistemi yoktur ki eleştiriden muaf olsun. Çünkü eksiklikleri gösterilmeden ve uyarılmadan ne bireylerin gelişiminden bahsedebiliriz ne de toplumlardan. Nitekim bu yönü dikkate alındığında muhalefet ve buna bağlı olarak şekillenen eleştiri, hakikat arayışının birçok yönteminde biri olarak fonksiyon görür. Farklılıkları müşterek bir hedefe ulaşma noktasında zenginlik sayan toplumların din, dil, kültür ve etnik çeşitliliklerini hatta coğrafi mekan farklılıklarını bir zenginliğe dönüştürebilir. O halde Rabbimizin doğal ve ilahi bir lütuf olarak tanımladığı bu hakikati tersine çevirecek her tasavvuf, ilahi iradeye zimni bir karşı çıkış demektir. Esasen farklılıkların zenginliğe dönüştürülmesi gerektiğine dair kâinat ayetlerinde bize örnek olabilecek sayısız veriler bulunmaktadır." şeklinde konuştu.

"İhtilaflarımız hayra vesile olduğu müddetçe övülmüş, teşvik edilmiştir"

İhtilafın 2 farklı manaya geldiğini ve ihtilafların hayra vesile olduğu müddetçe övüldüğünü ifade eden Polat, "İhtilaf, biri çatışma; diğeri farklılık anlamına gelen 2 öz manayı içerir. Hak ile batılın ihtilafı bir farklılık değil çatışmadır ve makbuldür. Müslümanların birbirlerini tekfir eder tarzda ayrılığa düşmesi de farklılık değil çatışmadır ve mevkuftur. Ancak Müslüman ve Hıristiyan’ın, Türk ile Kürd’ün kendilerine özgü dini, kültürel ve sosyolojik farklılıklarını muhafaza ederek aynı topraklarda yaşamaya devam etmesi bir çatışma değil farklılıktır. Hanefi ile Şafii’nin, Eş’ari ile Maturidi’nin aynı dini metinlerden besleniyor olmalarına rağmen farklı seslerin tercümanı olmaları bir çatışma değil farklılıktır. İhtilaflarımız ve eleştirileriniz hayra vesile olduğu müddetçe övülmüş, teşvik edilmiştir. Müslümanlara, her önemli işlerinde istişare etmeleri emredilmiş olması ihtilafın bir rahmete dönüşme potansiyeli ile ilgilidir. Bizim kültürümüzde ihtilaf buna bağlı olarak da eleştiri, nihayetinde taraflara bir hakikat armağan eder. Bahşedilen hediyeye kavuşanlar fıkhi tartışmalarda ortak karara varan ilim taliplerinin örneğinde olduğu gibi tekbirler getirerek Allah’a hamd ederler." ifadelerini kullandı.

"Toplumu tefrikaya düşüren her usul ve kavramdan kaçmak gerekir"

Polat, konuşmasının devamında şunları kaydetti: "İhtilafların bilgiye dayalı olmayan hali yanlış ya da eksik bilgiye zanna ama hepsinden önemlisi hevaya dayalı nefsanî iddialar olmakla malumdur. Oysa ilmin hangi kanallarla elde edileceği bellidir. Eleştirinin ithama dönüştüğü yerde tartışmanın amacı insan kazanmaktan çıkarak insan harcamaya dönüşür. Oysa Müslüman’ın işi insan biriktirmek, yangından can kurtarmaktır. Eleştirinin işlevi ifsad etmekten başka bir işe yaramıyorsa eleştiride kullanılan usul ya da kavramların dini görünümlü olmalarının bir kıymeti yoktur. Şeytan dahi insanı kimi zaman Allah ile aldatmaya çalışır. Toplumu, tefrikaya düşüren her usul ve kavramdan, Kur’anî olarak adlandırılıyor olsalar dahi kaçmak gerekir."

"Tedhiş ve terör bir eleştiri yöntemi değildir"

İhtilaf ve eleştirinin doğal bir olgu olarak kabul edilmesinin, normal olsa da tahammül ahlakının sınırsız bir tolerans durumunun, "sağ yanağına vurana sol yanağını da çevirme" acziyeti olduğu şeklinde düşünülmemesi gerektiğini belirten Polat, "Çünkü hiçbir tahammül düşüncesi tahammül vasatını ortadan kaldırmaya çalışan bir tümelci ideolojiye alan bırakmaz. Bu sebeple tedhiş ve terör; bir eleştiri yöntemi değildir. Kalplere korku salmak bir eleştiri yöntemi değildir. Tekfir ve tehdit bir eleştiri yöntemi değildir. Burada reel olan ile ideal olan arasındaki muvazeneyi ciddiyetle korumak hayatî derecede önemlidir. İdeal tutkusu insanın en soylu ve uygun yönlerinden sayılır. El-Hak, toplumları ataletten kurtarıp ileriye doğru sıçrama yapmalarını sağlayanlar, tarihin tembel akışını değiştirip onu hızlandıranlar müstesna insanlar ve kesin inançlılardır. Ancak idealist insanların amaca ulaşmada fanatizm derecesinde sahip oldukları tutkulu bağlanış, farklılıklar söz konusu olduğunda tehlikeli olabilir. Özellikle din sahasında bu durum hiçbir eleştiriye açık olmayan tahammülsüz bir ruh halinin ortaya çıkmasına sebep olur. Bu durumda eleştiriye kapalı olmak bir umursamazlık hali değil bir görevdir." diye konuştu. (Ayetullah Tarhan-İLKHA)