Bu şehrin sakinlerinden olan kulak, göz, el ve ayak kalbin kölesi ve hizmetçisi olup istemeseler de kalbin emirlerine uymak mecburiyetindedirler. Evet, bu uzuvlar kalbin isteklerini yerine getirmek, ona muhalefet etmemek üzere yaratılmışlardır. Kalbin emretmesi üzerine göz bakar, kulak duyar, el tutar, ayak yürür. Eğer kalp bu uzuvlara bu hareketlerin aksini emrederse yine yaparlar. Kısaca, bunlar kalbe itaat etmek zorundadırlar.

Şayet kalp mülkünde zulmediyorsa, emrindeki uzuvları zulüm, fesat, muhalefet ve inat gibi kötü işlerin yapılmasında kullanır. Meselâ, göze haram şeylere bakmasını, kulağa kötü sözleri dinlemesini, el ve ayağa haramla meşguliyeti emreder ki böylece onlar hakikati göremez ve duyamazlar. Şu ayetler, insanın bu halini anlatmaktadır:

“Onlar, manen sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu sebeple doğru yola dönmezler” (Bakara-18)

“Andolsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık. Onların kalpleri vardır, ama anlamazlar; gözleri vardır, ama görmezler; kulakları vardır, ama işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidirler; hatta daha da aşağıdırlar. İşte gafil olanlar bunlardır.”(Araf-179)

Kalp kendi memleketinde adaletle hükmederse, bu uzuvları taat ve ibadet etmekte kullanır. Yani, göze iyiye, güzele bakmasını; kulağa faydalı şeyleri dinlemesini, diğer uzuvlara da hayır işlemelerini emreder ki bunun neticesinde bereket hâsıl olur, kalbin meydanı temizlenir, saflaşır. Kalbin bu haline Peygamber Efendimiz (sav) şöyle işaret buyurmuştur:

“Bedende bir parça et vardır ki o iyileşince bedenin hepsi iyileşir, o hastalanırsa bedenin hepsi hastalanır. İşte o, kalptir.”

Kelime-i tevhid; kapısı, kapıcısı ve bekçisi olan sağlam bir kale olup, kapıcının hakkını vermeden içeri girmek mümkün değildir. Yani “lâ”nın sırrından geçmeden «illa”nın ispatına varamazsın.

Gerçekte bir şeyi yok etmek veya var etmek senin işin değildir. Çünkü mevcut olmayan bir şey zaten yoktur. Aynı şekilde, var olan bir şeyin de ispata ihtiyacı yoktur. Varlığı bulunmayan bir şey, mevcut değildir; var olan da zaten mevcuttur.

“Lâ ilâhe illallah” dört kelime, on iki harf gibi görünmesine karşın gerçekte bir kelime ve dört harften ibarettir.

Allah lafzı mutlak bir doğru olup, inkârı ve nefyi mümkün değildir. “Lâ ilahe” ifadesi de mutlak mânada bir nefiydir. Zira bir şeyin sübûtu ve vücudu tasavvur edilmedikçe nefyedilemez. Nitekim “lâ” harfi, sübûtu ve vücudu tasavvur edilebilen bir şeyi nefyetmek için kullanılır.

Yani bu, başka tanrıların mevcudiyeti manasında olmayıp; eşi ve benzeri, ortağı ve zıddı olmayan Allah’ın varlığını tekit ve ispat için kullanılmıştır. Bunun aksini düşünen kimse müşriktir.

Kısa Tefsir

115.     Allah Teâlâ bir kavme hidâyet ettikten sonra onlara sakınacakları herşeyi açıkça bildirmedikçe, onları dalâlete düşürecek değildir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ her şeyi tamamıyla bilicidir.

115.   Bu mübarek âyetler, müşrikler için af talebinde bulunmanın men edilmesi hakkındaki ilâhî emir gelmeden evvel yapılmış olan af isteklerinden dolayı mü’minlerin sorumlu olmayacaklarını bildiriyor, ve öyle müşriklerden alâkalarını kesecek olan mü’minlerin Allah’ın yardımına kavuşacakları için öyle müşriklerin yardımlarından mahrum kalacaklarını düşünmelerine sebep bulunmadığına işaret buyuruyor. Şöyle ki: (Allah Teâlâ bir topluluğu doğru yola ilettikten) onları İslâmiyet’e nail buyurduktan (sonra onlara sakınacakları şeyi açıkça) vahiy yoluyla (bildirmedikçe) yasak olan şeylerin nelerden ibaret bulunduğunu yeteri derece beyan buyurmadıkca (onları) o doğru yola erdirmiş olduğu kullarını bilahara yasaklanacak ve men edilecek şeyleri evvelce yapmış olduklarından dolayı (sapıklığa düşürecek) sapıklar hakkında yapacağı şeyi onların haklarında da yapacak (değildir) meselâ: Şarap içilmesi bilahara yasaklanmıştır. Bu yasaktan evvel onu içmiş olanlar bundan mes’ul olmayacaklardır. Elverir ki, bu yasaktan sonra içmesinler. İste müşrikler hakkındaki af talebinde bulunmanın yasaklanmasına dâir hüküm gelmeden evvel yapılmış olan af isteklerinden dolayı da bunu yapan müslümanlara bir mes’uliyet gerekmeyecektir, (şüphe yok ki. Allah Teâlâ herseyi tamamiyle bilicidir.) Artık ey müminler!. Sizin için yapılması uygun olup olmayan şeyleri de bilir beyan buyurur. Bu açıklamadan evvel yapmış olduğunuz şeylerden dolayı sizi ilâhî rahmetinin bir eseri olarak sorumlu tutmaz.