Türkiye'deki en prestijli ve zorlu meslekler arasında gösterilen avukatlık mesleğinde velilerin öğrencilerini avukat olmaları için teşvik ettiği bilinen bir gerçek. Binlerce öğrenci de hukuk fakültesinde eğitim alarak avukat olmayı hayal ediyor.
Tüm bu nedenlerden dolayı hukuk fakülteleri her yıl binlerce avukat adayı mezun veriyor. Buna bağlı olarak da Türkiye'de avukat sayısı oldukça fazladır.
Türkiye'de 2017 yılı sonu 2018 yılı başlangıcında 106 bin 496 avukat bulunmaktadır. Adalet Bakanlığı bünyesindeki Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün geçen yılki verilerine göre 2010'da 70 bin 332 olan avukat sayısı 2011 yılında 74 bin 492'ye; 2012'de 78 bin 218 olan avukat sayısı 2013 yılında 81 bin 554'e yükseldi.
2014 yılında 86 bin 981 olan avukat sayısı ise 2015 yılında 83 bin 573 oldu. 2016 yılında 100 bin 461 olan avukat sayısı 2017 yılında 60 bin 360'e erkek iken 46 bin 136'sı kadın olmak üzere 106 bin 496 avukat, yargının içinde yer aldı. Artışa bağlı olarak 2010 yılından 2017 yılının sonuna kadar avukat sayısı 36 binin üzerinde artış göstermiş oldu.
5 Nisan Avukatlar günü dolayısıyla İLKHA'ya konuşan avukatlar Cavit Tatlı ile Selçuk Kar, mesleklerinde yaşadıkları sorunları ve çözüm önerilerini sundu.
İyi bir hukukçunun toplumundan kopuk olmaması, inandığı yolda geri adım atmaması ve toplumsal olaylar karşısında duyarsız kalmaması gerektiğini belirten Avukat Tatlı, hukuk bilgisiyle müvekkilinin hakkını sonuna kadar savunmak zorunda olduğunu ifade etti.
Avukatların avantaj ve dezavantajlarına da değinen Tatlı, "Her yerde çalışabiliriz. İstediğimiz şehri seçebiliriz. Bu, benim avukatlığı seçmemdeki en büyük sebeplerden birisidir. Çok sevdiğim bir şehir olan İstanbul’da çalışmak istiyordum ve yapabileceğim tek meslek buydu. İstediğiniz davayı alırsınız istemediğiniz almazsınız. Benim açımdan avantaj budur. Mesleğin dezavantajları ise son dönemlerde mevzuatın çok değişmesidir. Her konu giriftleşiyor. İki insanın olduğu yerde mutlaka ihtilaf doğuyor. Bunların hepsini takip edebilme şansınız yok. Birçok meslekte okul bittiğinde öğrencilik bitiyor ama bizde hiç bitmiyor. Takip edebildiğimiz kadar iyi avukat, iyi hukukçusunuzdur. Bir mevzuat değiştiğinde onu bilmiyorsanız en kötüsü bu oluyor. Vatandaş avukata gelir ve sorununu anlatır. Avukat o sorunu aldıktan sonra kişi rahatlar gider. Avukat sorunu sırtlamış olur. O sorun sürekli kafanızdadır. Sorun satın almış olursunuz. Çok şey yapmış olabilirsiniz ama haklı olduğunuz bir davada da kaybedebilirsiniz. En acısı da bu olur ama bunu kimse bilmez. Çünkü bu sorunu avukat o iş bitene kadar kafasında yaşamaya devam eder." dedi.
"Avukatlar olarak yeterli haklara sahip değiliz"
Avukatlara tanınan haklar konusunda Türkiye'nin, batı Avrupa ile kıyas edilebileceğini fakat Türkiye’deki avukatların yeterli haklara sahip olmadığını belirten Tatlı, "Avukatlar olarak yeterli haklara sahip değiliz. Bu haklara sahip olmadığımız için de savunduğumuz kişilerin haklarına ulaşabilmeleri noktasında da istediğimiz seviyede değiliz. Bu da hakkın ya hiç alınamaması ya da çok geç alınmasına neden oluyor. Yeterli hakların verilebilmesi için toplumun da devlet yetkililerinin de avukatların da hazır olması gerekiyor. Değişen ve gelişen dünyada avukatların hakkı avukatın hakkı değildir; bu, halkın hakkıdır. Toplumun, devletin sivilleşmesi ve şeffaflaşması için en önemli görev basından sonra avukatlarındır. Rusya’dan sonra AİHM’de en çok davası olan ülke Türkiye’dir. Bu da bizim sistemimizde sorun olduğu anlamına geliyor. Sorunlarımızın olduğunu görmek ve buna göre çözüm üretmemiz gerekiyor. Bunun çözümünün avukatların haklarının arttırılmasından geçtiğini düşünüyorum." ifadelerini kullandı.
Tatlı, Türkiye'de her sorunun mahkemede çözülmeye çalışıldığına dikkat çekerek bunun yerine bazı sorunların mahkemesiz de çözülebileceğine dikkat çekti.
Hukuk Fakültesinden mezun olan bir kişinin avukat olabilme sürecini anlatan Tatlı, "Mesleğe başlamadan altı ay avukatın, altı ay da adliyede olmak üzere bir yıl staj dönemi oluyor. Avukat, yanında staj yapan kişi için 6 ay içerisinde iki kez bu kişinin avukatlık yapıp yapamayacağı ile ilgili kanaat notunu belirtir. Eğer olumsuz bir kanaat verilirse bu kişi avukatlık yapamaz. Fakat bu gerçekten araştırılmıyor. Teknik anlamda bunlar hiçbirisi yapılmıyor. Sadece kâğıt üzerinde yapılıyor."
"Her şehirde bir hukuk fakültesinin olması kaliteyi düşürüyor"
Öğrenci olduğu dönemde birkaç hukuk fakültesi olduğunu ve şimdilerde ise bu sayının çok fazla olduğunu belirten Tatlı, "Şimdi 100 civarında irili ufaklı hukuk fakültesi var. Teknik okullar bile hukuk fakültesi açıyorlar. Her şehir bir hukuk fakültesinin olmasını istiyor. Bu da kaliteyi düşürüyor. Uzun vadede bunun sıkıntılarını yaşayacağız. Çünkü hukuk eğitimi basit bir eğitim değil. 4 yılı çok verimli geçirmesi gerekiyor. İyi hocalar tarafından eğitim verilmesi gerekiyor. "dedi.
Tatlı, "Bizim öğrencilik dönemimizde seçmeli olan dersler artık ana konular oldu. Bunların üzerine mastır çalışması yapılıyor. Avukatlık uzmanlaşmaya doğru gidiyor. Bunun da gelecekte çok faydalı olacağını düşünüyorum. Çünkü her şeyi bilmemiz imkânsız. Her avukat alanını daraltmaya çalışıyor. Bu şekilde kalitenin artması hedefleniyor. Bizim en büyük sorunumuz okulların kontrolsüz bir şekilde artırmasıdır. Anadolu’da birçok okulda hoca olmadığı için avukatlar, hâkimler, savcıların derslere girdiğini duyuyoruz. Belki bunların da girebileceği dersler oluşturulabilir ama bazı dersleri var ki akademisyenler tarafından verilmesi gerekiyor.
"Avukatlıkta bir mesai kavramını söz konusu değildir"
Avukat Kar ise son dönemlerde artan hukuk fakülteleri sebebiyle avukatlık mesleğinin zor günler geçirdiğini ifade etti.
Avukatların serbest bir meslek olması yönüyle avantajları olduğunu söyleyen Kar, "Avukatlıkta bir mesai kavramını söz konusu değildir. Mesai anlayışı size bağlı fakat bununla birlikte gecenin ikisinde de mesai yapabilirsiniz. Avantajı dezavantajı olarak da anlayabilirsiniz. Avukatlık mesleği her şeyden önce insana bir bakış açısı sağlar. Bu bakış açısı diğer mesleklere göre bir avantajdır. Çünkü hadiseye daha kapsamlı bir şekilde bakabilirsiniz. Bu sizin almış olduğunuz o hukuk eğitimi ve sahadaki pratikle birlikte gelişen bir şeydir. Avukatlık bu yönüyle avantajlıdır. Avukatlık hadiseye biraz daha kuşbakışı bakabilme olanağı sağlar." dedi.
"Avukatlık mesleğindeki sayısal çokluk bu mesleği bitirme noktasına getirmiştir"
Kar, "Avukatların dezavantajları belki de avantajlarından daha fazladır. Özellikle ülkemizde avukatlık mesleğinin çok çok büyük sıkıntıları var. Özellikle avukatlık mesleğindeki sayısal çokluk bu mesleği bitirme noktasına getirmiştir. Özel üniversitelerde ki hukuk fakültelerinin sayısının artması, öğrenci sayısı artması ve bunların hiçbir sınava tabi olmaksızın avukatlığa adım atabilmesi, yeterli nosyona sahibi olamamaları ama buna karşı bu mesleği icra edebilmeleri bu anlamda avukatlık mesleğini zor duruma düşürmüştür. Avukatlık mesleğinin farklı zorlukları var. Yaptığınız iş itibariyle birimlik vekiliniz bir de hasım tarafınız var. Aslında olan ilişkilerimizi belli bir seviyede tutmak gibi bir zorunluluğunuz var. Siz buna riayet etseniz bile karşı tarafın buna riayet etmemesi avukatların güvenlik sorunları yaşamalarına sebep oluyor. Meslekteki sosyal güvencelerdeki sıkıntılar avukatlık mesleğin İflasın noktasında dezavantajlardır." şeklinde konuştu.
"Türkiye’de siyasal erki elinde bulunduranlar yargıyı hep bir sopa olarak kullanmışlardır"
Adalet düzeninin Türkiye’de istenilen seviyede olmadığına dikkat çeken Kar, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı oturup tutulmadığı bir düzende adaletten bahsetmenin mümkün olmadığını söyledi.
"Tarih boyunca Türkiye’de siyasal erki elinde bulunduranlar yargıyı hep bir sopa olarak kullanmışlardır." diyen Kar, "Aslında bu karşılıklı rızaya dayalı bir ilişkidir. Yargı, sopa olmaya razı olmuştur. Gücü elinde bulunduran da sopayı kullanmaktan memnundur. Yargı ne zaman sopa olmaktan çıkarsa ve sadece hakkı tesis etmek üzere konumlanırsa o zaman gerçek anlamda Türkiye’de adaletin, yargı teşkilatının düzeldiğinden bahsedebiliriz."
"Hukuk hep dışardan ithal edildi"
Türkiye'de hukukun gelişmesi için hukukçuların kendilerini geliştirmesi ve hukuk üretilmesi gerektiğini vurgulayan Kar, "Bugüne kadar hukuk hep dışardan ithal edildiği için biz hazır olanı alıp kullanma eğiliminde olmuşuz. Onların elbisesi hiçbir zaman bize oturmadı. Bu elbise bir şekilde bugüne kadar bu topluma giydirildi. Buna son vermek lazım. Biz 150 yıl önce Ahmet Cevdet paşa ile Mecelle-i yazdık. Onu bundan sonra da yapabiliriz. Aynı gelişmeleri göstere bilmemiz çok zor değil. Bu anlamda kendisine güvenen hukukçuların yetiştirilmesi elzemdir. Bunun içinde öncelikle bir özgürlük ortamının olması lazım. Bu olursa Allah’ın izniyle bunun gerçekleşebileceğini düşünüyorum." (Nizamettin Aşkın- İLKHA)