Mehmet Özcan / Doğruhaber

Siyonist israil’in Gazze’ye yönelik başlattığı vahşi saldırılar 8. gününde ateşkesle sonuçlandı. Ancak terörist saldırılarda İzeddin El Kassam Tugayları Genel Komutan Yardımcısı Ahmed el-Caberi ile birlikte 42’si çocuk 161 kişi şehid oldu, 1222 kişi de yaralandı. Saldırılar boyunca ABD her fırsatta israil’e desteğini açık açık deklare ederken, Başbakan Erdoğan’ın ‘israil terörist devlet’ şeklindeki açıklamalarının yararlı olmayacağı, ağır sözler olduğu açıklamalarıyla da Türkiye’ye üstü kapalı göndermede bulundu. Hamas’ın askeri Kanadı İzzettin El Kassam Tugaylarının, siyonist israil’e yönelik fırlattığı binden fazla füzenin Tel Aviv dahil birçok kente ulaşması ve ölenlerin de olduğu çok sayıda yaralanmalar, siyonist yönetimi ve halkını derin bir endişeye sevk etmiş olmalı ki israil’in barbar yönetimi ateşkese evet dedi. Hamas’ın güçlü direnişi karşısında kara harekâtına girişmeden ateşkesi onaylamak zorunda kalan siyonist rejimin, bu türden vahşi saldırılarına karşı dünyanın önde gelen lider ve akil adamlar, israil’in giderek sonunu hazırladığı görüşünü savunuyor.
Siyonist rejimin son saldırıları hakkında röportaj yaptığımız Hamas yetkililerinden Filistin Âlimler Birliği Üyesi Dr. Nevaf Tekruri ve gazeteci yazar Ali Bulaç gazetemize önemli açıklamalarda bulundu.

Tekruri ile Amerika’nın israil’e, Türkiye ve Mısır’ın da Hamas’a olan desteğini ve saldırılara karşı dik duran Hamas’ın siyasi ve askeri anlamdaki gücünü konuştuk.
İSRAİL’DE GÜVENLİ BİR NOKTA KALMAMIŞTIR

Siyonist israil’in Gazze’ye yönelik vahşi saldırıları sonucu aralarında çocukların da olduğu 150’e yakın kişi şehid oldu. Nasıl değerlendiriyorsunuz tüm bu gelişmeleri?

Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki israil’in bizatihi varlığı Filistin halkına karşı bir düşmanlıktır, bir saldırıdır. Çünkü israil meşru bir devlet değildir. Filistin halkı, uzun zamandır kendisini bu saldırılara hazırlıyor. Ve her zaman da bu tür düşmanlıklara ve bu tür saldırılara karşılık vermeye hazırlıklıdır. Şimdi bu saldırılara Netanyahu ve Siyonist rejim açısından baktığımızda hesapları tamamıyla tersyüz olmuştur. Netanyahu iç kamuoyunda yapılacak seçimlerde başarı elde etmek için böyle bir saldırıya girişti. Sebeplerden biri budur. Fakat şuan içinde bulunduğu durum tam bir çıkmazdır. Çünkü Netanyahu’nun israil halkına vaat ettiği güven oluşturma şartları tamamıyla başarısızlığa uğramıştır. Çünkü daha az mesafelere ulaşan direnişin füzeleri şu anda 80 km.’ye kadar siyonist rejimin işgal ettiği topraklara ulaşıyor. Bu da demektir ki israil’de güvenli bir nokta kalmamıştır. Şimdi duyuyoruz başbakan dahil tüm Yahudi halkı sığınaklara iniyor. En ufak bir füzenin fırlatılması sonrası hepsi sığınaklara iniyor. Bu da Siyonistler açısından gerçekten bu işin nasıl bir çıkmaza girdiğinin delilidir. Elbette savaş zordur, ancak Filistin halkı ümmetin kendisine verdiği desteği arkasında hissediyor ve 60 yıldır hatta bir asırdır verdiği fedakarlığı ümmet adına, dava adına devam edecektir.

BATININ TAVRINI CİDDİYE ALMIYORUZ, İSLAM ÜMMETİNE GÜVENİYORUZ

Vahşi saldırıların ilk gününden itibaren ABD’nin israil’e destek veren açıklamaları ve AB dışişleri bakanlarının yaptığı ortak açıklamada saldırıların orantılı olmasını isteyen insanlıktan nasibini alamamış açıklamalarına şahid olduk. Bunun yanında Birleşmiş Milletler, saldırılara müdahale edecek girişimlerde bulunmadı. Bu tavırları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Batının tavrı ile alakalı doğrusunu söylemek gerekirse, bu tavır bizi üzse de bu tavrı çok ciddiye almıyoruz. Çünkü bizim Avrupa’dan bir beklentimiz yok. Biz Allah’a ve İslam ümmetine güveniyoruz. Son zamanlarda İslam ümmetinin toparlanması ve oradan yükselen ses ve Filistin için ortaya konan destek hamdolsun bizi Avrupa’dan bir şeyler bekleme ihtiyacımızı ortadan kaldırmıştır. Yani bu saatten sonra Avrupa’nın insaflı olmasını bekliyorsak da onlardan bir beklentimiz yoktur ve onların bu tavırlarını çok da ciddiye almıyoruz. Bu aslında onların çelişkisidir, onların sorunudur.

DİRENİŞ HATTI, İSRAİL’E KARŞI HER TÜRLÜ HAZIRLIĞI YAPMIŞ DURUMDA

Hamas’ın siyasi olarak çok iyi bir diplomasi yürüttüğüne şahid oluyoruz. Yine de sormak gerekirse Hamas’ın hem siyasi anlamda hem de israil’e karşı askeri anlamdaki gücü nedir? Nasıl bir direniş gücüne sahipir
?

Siyasi olarak Hamas, hamdolsun şu an çok iyi durumdadır. 2008 savaşına kıyasla bugün Hamas’ın durumu çok daha iyidir. Hatırlanacağı üzere o zaman Mübarek rejimi israil’in yanında yer almıştı. Bazı Arap ülkeleri de bu şekilde yer almıştı. Ancak bugün Mısır, Türkiye ve Tunus yanımızdadır. Öyle bir noktadayız ki hamdolsun Gazze’ye karşı Hamas’ı desteklemeyen de sesini çıkaramıyor. İslam âleminde ve Arap âleminde bir şekilde Hamas’a karşı tavrı olan rejimler de artık açıkça tavır koyamıyor, seslerini bu manada yükseltmeye cesaret edemiyor. Bu da demek ki hamdolsun bizim içinde bulunduğumuz durumun güzel ve olumlu işaretlerinden birisidir. Artık siyasi olarak diyebiliriz ki Hamas eskiye nazaran çok güçlü bir durumdadır. Bunu açıkça müşahede edebiliyoruz.

HAMAS GÜCÜNÜN ONDA BİRİNİ GÖSTERDİ

Hamas’ın askeri gücüne gelince, o bakımdan da Hamas çok güçlüdür. Hatta şunu söyleyebiliriz ki, şuana kadar Hamas’ın ortaya koyduğu direniş onun mevcut potansiyelinin ancak onda biri kadardır. 2008’de Hamas’ın füzelerinin menzili ancak 38 km. ile sınırlıyken şu anda 80 km.’ye ulaşabiliyor. Bu da Hamas’ın hem siyasi hem de askeri yönden 2008’den çok daha iyi durumda olduğunun en açık işareti ve delilinden bir tanesidir.

Buna mukabil israil’in 2008’deki pozisyonuna kıyasla bugünkü durumu çok kötü durumda. 2008’de bile israil Gazze’yi bir hafta içinde istila edeceğini düşünüyordu. Üstelik arkasında da bazı Arap rejimlerinin desteği vardı. Buna rağmen bunu başaramadı. Ama bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda mesela iki uçak düşürdü Hamas. Yani şu ana kadar hiç olmayan bir durum. Demek ki 2008’e kıyasla ister siyasi olarak, ister askeri olarak Hamas çok daha ileri duruma gelmişken buna mukabil israil siyasi olarak zayıflamıştır.

Son olarak şunu söyleyebilirim ki başta Hamas olmak üzere tüm Filistin direniş hattı, israil’e karşı gerekli hazırlığı yapmış durumdadır. Olası bir işgale karşı her türlü hazırlığı yapmış durumdadır Allah’ın izniyle ve kendine güvenmektedir bu konuda. Fakat bu direnişin en büyük desteği, en büyük gücü imanıdır, Allah’a güvenmesidir. Silahlar araçtır asıl olan Allah’a güvenmektir. O’nun yardımıdır, O’nun bize vereceği zafer, vereceğine dair inançtır. Direniş ancak bu inanışla olur. Biz ümmet olarak, hareket olarak buna inanıyoruz.

BEDEL ÖDEMEYE HAZIR FİLİSTİN HALKI İSRAİL VE HALKINA KARŞI DAHA GÜÇLÜ DURUMDA

Ayrıca psikolojik durum açısından israil toplumu çok kötü durumdadır. Buna mukabil Filistin halkı bedel ödemeye hazırdır. Yüzyıldır direnişin bir hayrı bereketi olarak bedel ödemede bir çekincesi yoktur. Buna mukabil israil halkında sürekli bir korku sürekli bir çekince ve güven sorunu var. Bu da bize, hamdolsun açık bir üstünlük veriyor.

TÜRİYE VE MISIR’IN GÖSTERMİŞ OLDUĞU TEPKİYİ TAKDİR EDİYORUZ
Mısır Cumhurbaşkanı Mursi ve Başbakan Erdoğan’ın israil’in vahşi saldırılarına karşı dik duran açıklamaları oldu. Bu duruş yeterli midir?

Biz Türkiye ve Mısır’ın sağladığı desteğin yeterli olduğuna inanıyoruz. Çünkü yeterlilik her zaman imkânla alakalıdır. Bizim bunu yeterli görmemizin sebebi her iki yönetimin gerek Mısır olsun ve gerek Tayyip Erdoğan olsun, biz bunların samimiyetine inanıyoruz. Bunların en az bizim kadar Kudüs’e Filistin davasına samimiyetle yaklaştıklarına inanıyoruz. Dolayısıyla bundan sonrası imkana kalıyor. Biz Mısır ve Türkiye’nin israil’e savaş açmasını elbette beklemiyoruz. Bunun ötesinde şu anda var olan destek hamdolsun yeterli seviyededir. Çünkü Erdoğan israil’i terör devleti olarak nitelendirdi. Mısır oradan büyükelçisini çekti. Yani tüm bu gelişmeler, tavırlar bizim açımızdan önemlidir ve yeterlidir. Ayrıca bu tür desteklerin imkânlar ölçüsünde artarak devam edeceğine inanıyoruz. Mısır ve Türkiye’nin bu tavrını da siyasi amaçlar dâhilinde yapılmış açıklamalar olarak değil, samimi açıklamalar olarak görüyoruz.

FİLİSTİN DAVASI TÜM ÜMMETİN DAVASIDIR

Başta Türkiyeli Müslümanlar olmak üzere tüm dünya Müslümanlarına yönelik mesajınız nedir?

Son olarak şunu söylemek isteriz ki; tüm ümmet, her Müslüman şunu bilmelidir ki Filistin davası sadece Filistinlilerin davası değil, ümmetin davasıdır. Bu konuda her Müslüman üzerine düşeni yapmalıdır. Allah (c.c.) muhakkak bize zafer verecektir. Bu dava zaferle sonuçlanacaktır. Bunda hiç şüphemiz yoktur. Önemli olan bizim bu konuda katkımızın ne olacağıdır. Yani bir binada duvarda bir taşının olması önemlidir, yoksa evin içerisinde bir biblo olmanın ne faydası vardır. Bu işte tabiri caizse çorbada tuzumuzun olmasıdır. Herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Ve Müslümanlar sadece Filistin davasını da değil zulme uğrayan dünyanın her yerindeki Müslümanları desteklemelidir.

Türkiyeli Müslümanların da birlik içerisinde hareket ederek bu davaya sahip çıkmaları lazım. Şunu özellikle ifade etmek isterim ki bölge Ortadoğu ve bütün diğer İslam diyarlarının Türkiyeli Müslümanlardan büyük bir beklentisi vardır. Buna layık olabilmek ve cevap verebilmek için gayret sarf etmek lazım.

Ümmet Birliğine İhtiyacımız Var

İsrail’in Filistin’e yönelik terörist saldırıları kimi zaman yapılan ateşkeslere rağmen eksik olmuyor. Bu durum İslam dünyasının birlik içerisinde olmamasından kaynaklanıyor. İslam ümmetinin birliğine yönelik bir çağrıda bulunmak gerekirse bu konuda neler söylemek istersiniz?

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve Filistin genelindeki işgali, israil’in çok güçlü olmasından değildir. Bilakis ümmetinin bölük pörçük hareket etmesinden kaynaklanıyor. Eğer ki İslam ümmeti birlik içerisinde hareket etmiş olsaydı, başta Filistin olmak üzere kan ağlayan İslam dünyası bu halde olmaz ve israil ile batılı şer güçler bu işgal ve katliamları yapacak cesareti bulamazdı. Düşünebiliyor musunuz 2008’de israil, Gazze’ye saldırı kararını o gün Mübarek rejiminin hakim olduğu Mısır gibi bir İslam ülkesinde aldı. Bu utanç verici bir durum. Ancak bu son saldırı sonrası Arap Baharı’yla değişim yaşayan Mısır’ın ve Türkiye’nin özellikle Başbakan Erdoğan’ın Siyonist rejime yönelik tavrı yerinde bir tavır ve gurur vericiydi. Dolayısıyla bizim ümmetten isteğimiz bize destek değil ortak olmalarıdır. Biz bu aşamada manevi destek gördük. Ama bir sonraki merhalede fiili destek bekliyoruz. Bunun da gerçekleşebilmesi için İslam dünyasının ümmet birliğine ihtiyacı var.
 
 
 
israil, İslam âleminin tepkisini ölçmek istedi

Peki Hocam, israil neden Hizbullah’a değil de Gazze’ye saldırdı? israil, çelik kubbe dediği füze savunma sistemini denemek için mi son saldırıları yaptı; yoksa batılı güçlerin tahrikiyle devrimler sonrası değişen Mısır ve Arap dünyasının nabzı mı ölçülmeye çalışılıyor?

Arap Baharı sonrasında bilindiği üzere Sünni İslam âleminde büyük bir kıpırdanma meydana gelmiştir. Muhtemelen israil, bu savaşla Sünni İslam âleminin refleksini ve tepkisini ölçmek istemiştir. Çünkü Hizbullah’a yapacağı bir saldırı bu manada bir önem taşımayabilirdi. Yani şu anda herkes biliyor ki Sünni İslam âleminin İran ve Hizbullah’a karşı Suriye meselesinden dolayı bir mesafesi vardır. İşte bu savaşta Gazze’nin özellikle seçilmesinin bir sebebi, Arap Baharı sonrasında oluşan yeni yönetimleri özellikle Mısır’ı, Tunus’u ve hatta bunla alakalı değilse de Türkiye’yi sınamak istemiştir. Ayrıca Hamas, Hizbullah’a göre daha zayıftır. Yani silah itibariyle tabi. Bu nedenle onlar açısından Hamas’a saldırmak daha az riskli bir olaydır ve iç kamuoyuna daha rahat bir mesaj verilmesine sebep olacaktır. Ancak sonradan anlaşıldı ki Hamas’ın da gücü hamdolsun Hizbullah kadar olmasa da az değildir. Ve israil’in hesaplarını boşa çıkaracak kadar iyi bir güce sahiptir. Bu savaşta geçen süre bu gücü açık bir şekilde ortaya koymuştur.
 
Ateşkes tamam, işgal devam ediyor

Siyonist israil’in ateşkesle sonuçlanan vahşi saldırılarını gazetemize değerlendiren gazeteci yazar Ali Bulaç da, işgalin sürdüğü Filistin’de sorun kökten çözülmedikçe sonuç almanın mümkün olamayacağını söyledi. İşte Ali Bulaç’ın sorularımıza verdiği cevaplar:

Siyonist israil’in Gazze’ye yönelik vahşi saldırıları 8. gününde ateşkesle sonuçlandı. Hamas sonucu zafer olarak niteledi ancak gerçek şu ki işgal hala sürüyor. Ambargonun kalkması ve işgalin bitebilmesi için çare ne olabilir?

Hamas’ın bu ateşkesi zafer olarak karşılaması kısmi olarak israil’in saldırılarından kurtulması anlamındadır. Yoksa Filistin sorunu kökten çözülmedikçe herhangi bir sonuca gitmek mümkün değil. Bu ateşkesi de Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve Mısır’ın baskısıyla Hamas kabul etti. Dolayısıyla bu ateşkes sadra şifa olmayacaktır. Sorunun temelinde işgal vardır. Mültecilerin geri dönme hakkının tanınması vardır. Yerleşimcilerin durdurulması var. Kudüs’ün statüsü ve Mescid-i Aksa var. Bu beş problem çözülmedikçe Filistin sorunu çözülmez ve bölgede de istikrar olmaz.

ÇARE İSLAM BİRLİĞİ BAŞKA ÇIKAR YOL YOK

İslam dünyasına döşen görev nedir?

İslam dünyasına düşen görev, birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmektir. Çünkü tek başına Filistinlilerin bu sorunun altından kalkmaları mümkün değil. Ne buna maddi güçleri yeter, ne silah ve teknolojileri, ne de mali güçleri buna yeter. Dolayısıyla bölge ülkelerinin, Müslümanların bir araya gelip bir birlik kurmaları bir ‘İslam Birliği’ kurmaları icap eder. Bunun için de Şii-Sünni, Türkiye-İran, Arap-Fars rekabetini bir kenara bırakmaları ve ‘İslam Birliği’ni kurmaları lazım. Kendi aralarında gümrük birliğini sağlamaları lazım. Mübadeleler, serbest dolaşım olması lazım. Belki bir askeri güç, ortak barış gücü kurmaları ve nerede bir kriz varsa yabancı güçlerin, batılıların müdahale etmesine fırsat vermeden kendileri gidip o kriz bölgesine sorunu teşhis ve tedavi etmeleri lazım. Bu işin başka bir çıkar yolu da yok.