8 yıldır savaşın devam ettiği Suriye'nin uluslararası sömürgeci güçlerin savaş alanına dönüştüğünü belirten Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Gür, bu savaşın bitmesinin tek yolunun, bölge ülkelerinin bir araya gelerek sömürgeci ülkelere karşı durmasıyla olacağını ifade etti.
Suriye'de 15 Mart 2011 tarihinde Beşar Esad rejimine karşı başlayan gösterilerle birlikte ortaya çıkan iç savaş 8'inci yılına girdi. İşgalci ABD ve diğer emperyalist devletlerin yerli işbirlikçileriyle müdahil olduğu savaşta, aralarında çocuk, kadın ve bebeklerin de bulunduğu yüzbinlerce kişi yaralandı, öldü ve savaş mağduru oldu.
Emperyalist ülkelerin savaşa müdahil olmasıyla birlikte Suriye'de büyük bir kıyım yaşandı. Milyonlarca insanın doğup büyüdükleri ülkelerini terk etmek zorunda kaldığı Suriye'deki savaş, geride kapanmaz derin izler bıraktı.
Savaş, yüz binlerce çocuk, kadın, genç ve yaşlının katledilmesine, milyonlarca Suriyelinin de mülteci konumuna düşmesine neden olurken, çoğunluğu Türkiye olmak üzere farklı ülkelere yerleşen yüzbinlerce Suriyeli, savaşın yüreklerinde bıraktığı derin yara, omuzlarındaki ağır sorumluluklar ve 8 yıldır ülkelerinden uzakta yaşamaya mahkûm bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyorlar. Suriye'deki iç savaşın neden olduğu yıkım ve insanlık dramı ise giderek kötüleşiyor.
Ülkelerini terk ederek Türkiye'nin sınır illeri Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Mardin ve Hatay başta olmak üzere diğer illere sığınan Suriyeli mültecilerin sayısı yaklaşık 4 milyonu bulurken, savaşın en büyük mağduru ise kadınlar ve çocuklar oldu.
Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Rektörü Prof. Dr. Ali Gür, Suriye'de 8 yıldır yaşanan ve bir türlü sona ermeyen savaşı ve savaşın etkilerini İLKHA'ya değerlendirdi.
Gür, dünyanın merkezi olarak kabul edilen bu coğrafyada, medeniyetlerin ilk kurulduğu günden beri sürekli çatışmaların olduğunu, 2011 yılı öncesinde "Arap Baharı" olarak başlayıp sonra da uluslararası güçlerin Arap kışına çevirdiği bir durumun yaşandığını belirten Gür, 2011 yılında Suriye'nin de bundan nasibini aldığını söyledi.
"Üstü örtülmüş olsa da '3'ncü dünya savaşı' yaşanıyor"
Şu anda 40 tane sömürgeci ülkenin Suriye'de savaştığını belirten Gür, her ne kadar üstü örtülmüş olsa da 3'ncü dünya savaşının şu an yaşandığına dikkat çekti.
Ortadoğu olarak adlandırılan coğrafyada suni olarak çizilen haritalar ve cetvelle çizilen çizgiler üzerinden milletlerin bölündüğünü belirten Gür, "Burada Osmanlı coğrafyası darmadağın edilirken, sadece sınırlar dağıtılmadı, milletler, aileler, akrabalar da paramparça edildi ki bir daha bir araya gelemesinler. Şimdi bu mantıkla baktığımızda özellikle Ortadoğu coğrafyasında, Tunus'ta başlayan bu Arap baharı domino etkisi oluşturarak, Tunus, Cezayir, Fas, Mısır derken arkasından Suriye'ye kadar geldi. Arap baharını başta teşvik eden uluslararası yapılar, sömürgeci güçler, sonra bunların kendi kontrollerinin dışına çıktığını görünce müdahale ederek, demokrasiyi değil, kendilerinin istedikleri şekilde halkı manipüle edecekleri yapılar kurmak için devreye girdiler. Tam bu çıkış noktası içerisinde Suriye, bu uluslararası sömürgeci güçlerin savaş alanına dönüştü. Geçmişte 'vekalet savaşları' dediğimiz savaşlar şu anda artık uç organlarla değil, onlarda yetmediği için bizatihi devletlerin kendileri savaşa müdahil oldular." dedi. s
"Sömürgeci güçler komşu ülkeleriyle sürekli savaş halinde olan bir Türkiye'yi istiyor"
2011 yılında Suriye'nin Dera kentinde başlayan gösterilerin hemen ardından ABD başta olmak üzere uluslararası güçlerin devreye girmesiyle ülkede savaşın başladığını hatırlatan Gür, "Şimdi tabi ki Suriye özeline baktığımızda; Suriye sürekli geçmişte kaynayan bir ülkeydi. Türkiye ile de dönem dönem sorunları olmuştu ama özellikle Beşar Esad ile birlikte Suriye'de, Türkiye'nin ortak ilişkileri oradaki kazanımları artırıyordu. Bunu da gören özellikle coğrafyasındaki komşu ülkelerle sürekli savaş halinde olan bir Türkiye'yi isteyen ve kendi içerisinde boğulmasını düşünen sömürgeci güçler, tekrar bu barış ortamını bozarak orada katliamlar yaptırdılar. Özellikle Dera dediğimiz bölgede halkı mağdur ve mazlum aynı zamanda da haksız yere yapılan tutuklamalar, zindanlarda ölümler ve işkencelere direndiler. Esad yönetimi kanlı bir katliamla buna müdahale etti. Türkiye o zaman henüz iyi ilişkileri olduğu için bunun bu şekilde çözülmemesi gerektiğini, demokratik insan hakları kuralları içerisinde bunun çözülmesi gerektiği yönünde çok telkin ve girişimlerde bulunmasına rağmen uluslararası farklı güçler devreye girdiği için maalesef Türkiye bu konuda başarılı olamadı. Katliamalar devam edince de Türkiye yanı başında, sınırında yaşanan bu katliamlara kim olursa olsun sessiz kalamazdı. Suriye'deki o insanlara kucak açtı. Kucak açınca da oradaki müdahaleler 2011 yılında başlarken, şu an 2019 yılına girdik ve savaş halen 8 yıldır devam ediyor." ifadelerini kullandı.
"Türkiye, kendi sınırlarını korumak adına mücadele veriyor"
Suriye'de savaşın başlamasıyla insanların ülkelerinden göç etmek zorunda kaldığını hatırlatan Gür, "Bu savaşın içerisinde özellikle Türkiye, kendi sınırlarını korumak adına mücadele veriyor. Suriye'deki mazlum ve mağdurun dinine, diline ve ırkına bakmadan kadın, çocuk, yaşlı, hasta, engelli demeden bütün Suriyelilere bağrını açtı. Suriye'de ölen mağdur ve mazlumlar var. Kadın, çocuk, yaşlı ve hastalar var. Onlara kucak açan bir Türkiye var, bir de diğerleri var. 'Suriye'de savaşı kışkırtanlar, kadın, çocuk, hasta ve insan hakları' diyenler, bu insanların ölümlerine seyirci kaldılar. Suriye'deki sivillerin ölümünü teşvik ettikleri gibi koruma kalkanı da oluşturmadılar. Buna karşı Türkiye bu koruma kalkanını oluştururken, çeşitli komplolarla hep yalnızlaştırıldı ve yalnız bırakıldı. Dolayısıyla bir hakkın yanında yer alan, kendi sınırlarını da koruyan, mazlum ve mağdur olan herkesi kucaklayan bir Türkiye, bir de kendi çıkar ve amaçları için binlerce kilometre uzak bölgelerden gelen bazı sömürgeci devletler görüyoruz." şeklinde konuştu.
"3'üncü dünya savaşının şu an aktif olarak uygulandığını görüyorum"
Suriye'de kaç kişinin öldüğü ile rakam vermenin çok zor olduğunu ifade eden Gür, "Özellikle de böyle büyük ve karmaşık savaşlar içerisinde ki ben üçüncü dünya savaşının şu an aktif olarak uygulandığını görüyorum. Hiç kimse 'Artık üçüncü dünya savaşı olmadı.' demesin. Artık savaşlar tanklarla ve toplarla yapılmıyor. Dijital, siber ve aynı zamanda insanların yerinden ve yurdundan edilerek, o bölgelerin demograsini değiştirilmesiyle yapılıyor. Eğer bu dünya savaşı değilse 42 tane ülkenin Suriye'de ne işi var? Bu sorunun cevabının verilmesi lazım. Ama kimse bunun ismini koyamıyor. Neden? Çünkü 'dünya savaşı' dediğiniz anda dünyanın tüyleri ürperiyor. Sırf bu korkuyu beslememek için 'dünya savaşı' denilmiyor ama biz öyle görüyoruz. Çünkü bu savaş hemen yanı başımızda oluyor. Bu savaştan önce, yani 2011 yılının başlarına baktığımızda Suriye'nin nüfusu yaklaşık 23,5 milyondu. Şu anda Suriye'nin nüfusu 17-18 milyon ya var ya da yok. Bu 6,5 milyon nüfus nerede? Biz 5 milyonunu göç ettiğini kabul ediyoruz. Bunun 4 milyona yakını Türkiye'dedir, gerisi ise Lübnan ve Ürdün'dedir. Çok az bir kısmı da belki Avrupa ülkelerine geçmiş olabilir. Ama geri kalan 1,5-2 milyon insan kayıp, nerede oldukları belli değil." diye konuştu.
"Darmadağın edilen Suriye'de bir medeniyet kayboldu"
8 yıl içerisinde Suriye'nin darmadağın edildiğini ve bir medeniyetin kaybolduğunu belirten Gür, sözlerine şöyle devam etti:
"Bunun ötesinde şu anda 18 milyondan yaklaşık 8 milyon insan içerde göç etmiş. Bu rakam da az değil. Suriye'nin içerisinde evini bırakmış, başka bir yere göç etmiş yani göçmen olmuş. Dolayısıyla evi, barkı yıkılmış ve çocukları kaybolmuş bir annenin feryadıyla inim inim inleyen bir Suriye var. Ekonomisi hiç kalmamış, açlık sınırının daha altında yaşıyorlar, imar, iskan açısından tamamen harabeye dönmüş. Dünya medeniyetlerinin birçoğunun Suriye'de eserleri vardı. Doğu Roma'nın uç noktaları Suriye'deydi. Sasaniler oralardaydı. Geçmişte birçok büyük tarihi ve medeniyet savaşları Suriye'de yapılmıştı. Böylesine büyük bir ticaret merkeziydi ama darmadağın oldu. Şimdi böylesi bir ortamda yaklaşık olarak bir buçuk milyon çocuk şu an ya ölümle pençeleşiyor ya öldürülmüş ya da kayıp. Kadınlar açlık sınırında, eşlerini kaybetmişler, çocukları kucaklarında çaresiz ve sığınacak yer arıyorlar. Şimdi böylesi bir ortamda, baktığımızda, Suriye gibi bir yerde 6-7 milyon dış göçmen, 6-7 milyon iç göçmen, yaklaşık bir buçuk milyon ölüm ve büyük birçoğu kadın ve çocuk. Böylesi bir savaş ortamında Suriye'yi imar edebilmek için her halde çok uzun bir zaman gerekecek."
"Büyük medeniyetlerin en fazla kesişme noktası Suriye'dir"
"Ortadoğu" olarak adlandırılan bu coğrafyanın hem dinlerin hem de medeniyetlerin merkezi olduğunu dile getiren Gür, şöyle konuştu:
"Yani tarihsel bir geleneği vardır. Özellikle büyük medeniyetlerin en fazla kesişme noktası Suriye'dir. Geçmişte birçok savaş Suriye'de yapılmıştır. Böylesi bir ortamda hem medeniyetten gelen bir kadim ve önemli bir coğrafyadır. Hem yer altı ve zenginlikleri çok fazla ki ticaretin ana geçiş noktası burada. Ortadoğu'nun, Anadolu üzerinden balkanlara, Orta Asya'ya ve Avrupa'ya geçiş noktası Suriye üzerindedir. Özellikle Ortadoğu coğrafyasına hâkim olmak isteyenler 'Biladüş-Şam' dediğimiz yani Şam bölgesidir. 'Şam' dediğimiz bölge; sadece geçmiş tarihi verilerde Şam değildir. Irak, Filistin'in bir kısmı, Halep'in büyük bir kısmı ve Suriye'ye tamamen Anadolu'nun da alt kısımları, Gaziantep de dâhil olmak üzere 'Biladüş Şam'dır. Dolayısıyla buralar kutsal beldelerdir. Bu kutsal beldeleri elde etmek adına her zaman buraya saldırılar olmuştur."
"Coğrafyamızdaki ülkelerin aklını başına almaları gerekiyor"
Gür, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu arada hep atladığımız nokta; dikkat edin Suriye savaşını konuşuyoruz ama Filistin'e zulmeden ve işgal eden israili hiç konuşamıyoruz, yokmuş gibi davranılıyor. Biz buralara konsantre edilince israilin, Filistin'de yaptığı zulümler tarih sahnesinde görülmez bir duruma getiriliyor. Onlar bir taraftan işgallerine devam ediyorlar. Buradaki huzursuzluk her zaman israilin işine geliyor. Çünkü kaosun olduğu yerde israil kendisini güvende hissediyor. O yüzden bu savaş biter mi? Elbette bitecek. Hiçbir savaş ilelebet devam etmez. Ama bu savaşın bitmesinin tek yolu; bu bölge içerisinde bulunan özellikle yakın coğrafyamızdaki ülkelerin aklını başına almaları gerekiyor. Nereye hizmet ettiklerini bilmeleri ve birlik halinde mücadele ederek, sömürgecilere karşı halk desteği vererek burada birliği oluşturmamız gerekiyor." dedi.
"Batı, kendi çıkarlarını düşünür"
Gür, "Batı her zaman ikiyüzlü demiyorum, çok yüzlü davranmıştır. Bir taraftan 'insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, demokrasi,' diyerek kutsallaştıran batı; kendi değerleriyle çelişerek, kendisinin sömürgeleştirdiği veya savaş alanına çevirdiği yerlerde bu değerlerin hiçbirisini görmüyor. Mısır'da bir seçilmişe karşı halkın sesine karşı darbe yapıldı, ilk alkışlayan batı oldu ve Sisi'yi kırmızı halılarla karşıladılar. Diğer taraftan 'Biz demokrasinin beşiğiyiz.' diyenler tam tersine demokrasiyi katletmek için her türlü yolu deniyorlar. Türkiye'de özellikle 15 Temmuz'un arkasından çıkmadılar mı? Türkiye'de özellikle her 10 yılda bir yapılan askeri darbelerin arkasında ABD başta olmak üzere batı çıkmıyor mu? Eskiden milletimizi kandırabiliyorlardı ama artık milletimiz kanmıyor. Bunlar savaşı çıkartıyorlar, katliam yaptırıyorlar, oraları harap ediyorlar, harap ettikten sonra da birde arkadan oraya kurtarıcılarmış gibi gelerek 'Biz size demokrasiyi getirdik. Aynı zamanda sizi imar edeceğiz.' diyerek birde oraların kaynaklarını tüketiyorlar. Birde orayı imar etme adı altında hem stratejik yerlerini ellerinden alıyorlar hem de paralarını alıyorlar ve uzun yıllarda onları maalesef ipotek altına alıyorlar. Batının demokrasi anlayışına hiç güvenmiyoruz ve bunlar kendi çıkarlarını düşünürler." diye konuştu.
"Türkiye, bütün anlaşmaların en önemli tarafıdır"
Türkiye'nin kendi sınırlarını korumak için Suriye'de olduğunu ifade eden Gür, son olarak şunları kayetti:
"Bizde Türkiye olarak Suriye'de çıkar amaçlı değil, mazlum ve mağdurlara el uzatmak ve sınırlarımızı güvende tutmak amacıyla oradayız ve iyi ki de oradayız. Eğer güvenlikli bölgede Suriye'de Afrin operasyonunu, Fırat kalkanı operasyonunu yapmamış olsaydık, şu anda bizi masada oturturlar mıydı? Ne Soçi'de ne Astana'da ne de Cenevre'de bizi masada oturtmazlardı. Türkiye sadece istenildiği zaman çağrılan istenildiği zaman kovulan bir ülke gibi değerlendirilecekti. Ama şu anda Türkiye, bütün anlaşmaların en önemli tarafıdır. Bu da Türkiye'nin en güçlü yanıdır. Bu da Suriye'de olduğumuz içindir. Biz zamanında Irak'ta olmadığımız için Irak'taki hakkımızı kaybettik. Şu anda Suriye'deyiz ve güzel işler yapılıyor. Ama biraz zamana ihtiyaç var." (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)