Askerin siyasete müdahale ettiği tarihlerden biri de 12 Mart’tır. Generallerin seçilmiş iradeye parmak sallaması anlamına gelen muhtıra sonrasında şapkasını alıp gitmişti.

12 Mart Muhtırası, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meydana gelen dördüncü; başarılı olmuş ikinci; ve emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askeri darbe eylemidir.

1960'lı yılların sonlarında Türkiye'nin içine düştüğü çıkmazları açıklamalarıyla nazara veren asker,  yeni bir askeri müdahalenin ayak seslerini duyuruyordu. Bu çıkmazlar, askerin 1960'da yaptığı darbenin eseri olmakla beraber, asker bu eksikliğini ve ülkeyi çıkmaza soktuğunu görmüyordu. Kendi eseri olan gidişattan meclisi sorumlu tutması, ayrı bir çelişkiydi. Demokrat Partinin yöneticileri Menderes, Zorlu ve Polatkan asıldığı halde halk bir sonraki dönemde Demokrat Parti’nin devamı saydığı Demirel liderliğindeki Adalet Partisi’ni desteklemeye başladı.

HALK MENDERES'İN İNTİKAMINI SANDIKTA ALIYORDU AMA...

Halk Demirel'in Adalet Partisini, asılarak öldürülen Menderes'in partisinin devamı  sayıyordu ... bundan dolayı sahipleniyordu... Demirel liderliğindeki Adalet Partisi 1965 seçimlerinden sonra bir de  1969 seçimlerini kazanınca asker dikkatini bu noktaya yönlendirdi. 

Bu yıllarda öğrenci hareketleri ve solcu militanların eylemleri iyice arttı. Belki de gizli bir el darbenin yapıtaşlarını döşüyordu. Kim bilir?  1960'lı yılların ortalarında başlayan öğrenci hareketleri 1970'lerin başında nitelik değiştirmiş, çeşitli gruplar silahlı eylemlere başlamıştı. Sendikalar için hazırlanan yasa tasarısına karşı 15 -16 Haziran 1970'de gerçekleştirilen işçi eylemleri de toplumsal huzursuzluğun bir başka göstergesiydi.

Huzursuzluk, AP'yi başından beri DP'nin devamı olarak görmüş olan Silahlı Kuvvetlere de iyi bir bahane sunuyordu. 70'lerin başında, kuvvet komutanlarının başbakana ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili uyarı mektupları göndermesi askeri müdahale söylentilerinin yaygınlaşmasına yol açtı.

Bu arada Silahlı Kuvvetler içinde bir kesim, Milli Devrimci gelişme stratejisini benimsedi ve BAAS Subaylarına özentiyle askeri müdahale arayışlarına girdi. Bütün bu gelişmeler karşısında, Başbakan Süleyman Demirel istifa önerilerini sürekli geri çevirdi ve güvensizlik oyu almadan hükümetten çekilmesinin söz konusu olmayacağını bildirdi. Bu arada TSK içinde kurulmuş olan ve başında Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun bulunduğu gizli askeri cunta fiilen 9 Mart 1971 tarihinde darbe yapma hazırlığına başladı. Darbeyi planlayanların arasına sızmayı başaran Mahir Kaynak adındaki Mitçinin TSK'nın zirvesini haberdar edince TSK, bu darbeyi engelledi ve 3 gün sonra da 12 Martta muhtıra verdi.

MUHTIRA

İşte böyle bir ortamda TSK’nın üst yönetimi hükümete bir muhtıra verdi ve 12 Mart Muhtırası diye anılan bu müdahaleyle yeni bir döneme girildi.

Dört imzalı muhtıra;

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu'nun imzasını taşıyan muhtıra şu maddelerden oluştu.

1- Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatlarıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

2- Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri'nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkilab kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.

3- Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.

Bilgilerinize.

Muhtırayı, anayasa ve hukuk devleti anlayışıyla bağdaştırmanın mümkün olamayacağını belirten Başbakan Demirel hemen istifa ederken, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ordunun görevini yaptığını, ana muhalefet partisi CHP lideri İsmet İnönü ise başbakanın istifasının demokratik bir istifa olduğunu söyledi.

AMAÇLARI NEYDİ?

Asker, muhtıranın ikinci maddesinde zorbalığını ilan etmiş oluyordu. İkinci maddedeki; "Silahlı kuvvetlerin üzüntü ve ümitsizliğini giderecek bir hükümet" isteyen asker, açıkça ülkeye şekil veriyordu. Hükümetler ne zaman ki, askerin değil, halkın istediğini yapamaya başladı hemen cuntacılar harekete geçti. 12 Martın felsefesi işte burada yatıyordu: "Silahlı kuvvetlerin üzüntü ve ümitsizliğini giderecek bir hükümet"

Muhtıranın üçüncü maddesi ise zaten kati ve açıktı. Dediklerimi yapmazsanız darbe geliyor. 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül askeri darbesinin de önünü açmıştır.

REJİMİN SİSTEME FORMAT ATMASI

Askerin ikinci maddede istediği "anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkilab kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümet" sorunu da Nihat Erim ile aşıldı. CHP'den istifa eden Erim, böylelikle tarafsız (!) olarak diğer partilerden katılan vekillerle beraber partiler üstü bir hükümet kurdu. Rejim bir formatın atılması gerektiği kanısına varmıştı.

12 Mart Muhtırasına ilk başta sol kesimler büyük destek verirken, solda büyük bir memnuniyetle karşılandı. Ancak Demirel Hükümetini düşürerek sağ gösteren asker, sol vurdu. Nihat Erim'in "Balyoz Darbesi" dediği operasyonlarda sol gruplara karşı harekete geçilerek binlerce solcu tutuklandı.

Atatürk, solu rejiminin motoru yapmıştı. Ama 60'larda siyasal, 70'lerde ise silahlı hareket ile sol, Atatürk Solundan uzaklaşmaya başlamıştı. Yeni sol, Atatürk cumhuriyetine motor olmaktan çıkıp tehlike olmaya başlamıştı. Solun bu yönelişi asker içinde de yuvalanmıştı. Atatürk Solcusu olmaktan vazgeçip sosyalist sola sapan bu grup, Milli Devrimci Gelişme Stratejisi ile direksiyonu sistemin vaz ettiği soldan kırmaya başlamıştı. Bu grup, az önce bahsettiğimiz ve 9 Mart 1971'de engellenen darbeye teşebbüs etmişti. 12 Mart Muhtırasından sonra asıl darbe işte bu sola yapıldı ve solun meşhur militanları bir bir yakalanıp idam edildi. 9 Mart darbesine teşebbüs edenler ordudan tasfiye edildi. 12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül askeri darbesi bu yönüyle solu iyiden iyiye terbiye edip 60'lardan önce olduğu gibi tekrar rayına sokmuştu. Deyim yerindeyse rejim motor indirmişti.