HÜDA PAR Genel Merkezi, dış gündeme ilişkin yaptığı değerlendirmede, Mısır’da gerçekleşen AB Zirvesi ile Hindistan ve Pakistan arasındaki gerilime dikkatleri çekti.
Değerlendirmede, Mısır’da düzenlenen AB zirvesinde Arap Birliği Sekreterinin, bölgedeki sorunlara ilişkin tek sorumlu olarak Türkiye ve İran’ı göstermesinin, buradaki Suudi gölgesini ortaya koyduğu ifade edildi.
Hindistan-Pakistan arasında son günlerde yaşanan gerginlik ile ilgili olarak da iki ülke arasında gerilimin yükselmesinin büyük felaketlere yol açabileceği belirtilen açıklamada, nükleer silahlar nedeniyle büyük katliamların olabileceğinin altı çizildi.
Mısır’da gerçekleşen AB zirvesine dair görüşlerin dile getirildiği gündem değerlendirmesinde, "Geçtiğimiz hafta Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde düzenlenen ve Avrupa’dan 18 ülkenin cumhurbaşkanı-başbakan ve dışişleri bakanı seviyesinde katıldığı, Arap Birliği üyelerinin ise yarısının katılmadığı zirvede pek çok güncel konu tartışıldı. Evrensel insan hakları üzerinden politika yürüttüklerini iddia eden ülkelerin söz konusu zirveyi, yakın zamanda 9 İhvan-ı Müslimin Cemaati mensubunun haksız ithamlarla idam edilen ve gayrı meşru bir darbe yönetimi ile idare edilen Mısır'da düzenlemeleri, zirveyi daha başlamadan hükümsüz kılmıştır." denildi.
"Zirve, Filistin meselesinin de Filistinlilerin talepleri dışında çözülmesi amacını ortaya koymuştur"
Zirvede alınan sonuç bildirgesine değinilen değerlendirmede, "Sonuç bildirgesinde 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulması önerildi. Bu önerinin yapılmış olması, Kudüs’ün bölünmesi ve işgalin kanıksanması bakımından kaygı vericidir. Zirve, Filistin meselesinin de Filistinlilerin talepleri dışında çözülmesi amacını ortaya koymuştur. Zirvenin asıl kritik noktası, İslam coğrafyasındaki önemli meselelerin konuşulduğu bir zirveye Arap Birliği üyelerinden ziyade Avrupa Birliği üyelerinin katılmış olmasıdır. Yani burada yine asıl sıkıntı İslam coğrafyasının sorunlarının Avrupalılara havale edilmesi oldu. Oysa İslam coğrafyasındaki sorunların neredeyse tamamı, Avrupa ülkelerinden kalan mirastır. Bu zirvede Arap Birliği sekreterinin bölgedeki sorunlara ilişkin tek sorumlu olarak Türkiye ve İran’ı göstermesi; zirvede Suudi gölgesini ortaya koymuş, uzlaşı kültüründen ziyade suçlayıcı, dışlayıcı ve düşmanlığın körüklenmesinin benimsendiğini deşifre etmiştir." ifadeleri kullanıldı.
"Avrupa ülkelerinin mülteci sorununda çözümün bir parçası olmaları mümkün değildir"
Avrupa ülkelerinin mültecilere olan yaklaşımlarına dikkat çekilen değerlendirmede şu ifadelere yer verildi:
"Yabancı düşmanlığı, düzensiz göç ve mülteci sorunlarının kaynağını teşkil eden ülkelerce zirvede mülteci sorununa dair çeşitli çözüm önerilerinin gündeme getirilmesi trajikomik bir durumdur. Avrupa Birliği ülkelerince mülteciler toplama kamplarına hapsedilmekte, ev ve iş yerleri teşhir edilip saldırılara açık hale getirilmekte, sınır geçişlerinde güvenlik güçlerinin kötü muamelelerine tabi tutularak mal varlıklarına el konulmaktadır. Dolayısıyla Avrupa ülkelerinin mülteci sorununda çözümün bir parçası olmaları mümkün değildir."
"Avrupa ile ABD’nin müdahil olduğu hiçbir sorun bugüne kadar çözüme kavuşmamıştır"
Mısır’da gerçekleşen zirvenin çözüm üretme amacı taşımadığına dikkat çeken çekilen dış gündem değerlendirmesinde, "İslam coğrafyasının sorunları, ancak bölge ülkelerince çözüme kavuşturulabilir. Avrupa ile ABD’nin müdahil olduğu hiçbir sorun bugüne kadar çözüme kavuşmamıştır. Bu zirve, çözüm üretmek amaçlı yapılmamıştır. ABD’nin Suudi ve Mısır ile birlikte bu coğrafyada İran, Filistin ve Türkiye aleyhtarlığı üzerinden geliştirdikleri strateji bu zirve üzerinden meşrulaştırılmaya çalışıldı. Bu ve benzeri girişimlerin İslam coğrafyasına huzur getirmesi mümkün değildir." denildi.
Hindistan-Pakistan gerilimine de yer verilen açıklamada, iki ülke arasında gerilimin yükselmesi neticesinde büyük felaketlere yol açabilecek savaşın, nükleer silahlar nedeniyle ciddi katliamlara neden olabileceğinin unutulmaması istendi.
Hindistan ile Pakistan arasındaki sınırların İngilizler tarafından bölgenin demografik yapısı dikkate alınmadan çizildiği ifade edilen açıklamada, "14 Şubat’ta Keşmir'in Hindistan'ın işgali altındaki kısmında polis teşkilatına bağlı milis gücüne yapılan ve 44 kişinin öldüğü bombalı saldırıyla başlayan gerilime, Hindistan ile Pakistan’ın birbirlerine ait uçakları karşılıklı olarak düşürmesi ile doruk noktasına ulaştı. Halen bölgede karşılıklı top atışları ile gerginlik devam etmektedir. İki ülke arasındaki gerilimin temel faktörü Keşmir meselesidir. 1947 yılında Hindistan ile Pakistan özgürlüklerine kavuştukları zaman İngilizler giderayak, kasıtlı olarak sınırları bölgenin demografik yapısını dikkate almadan çizdiler. Bu nedenle de ilk savaş daha aynı yıl başladı. 1949 yılında BM kontrolünde imzalanan antlaşmaya göre Keşmir’in geleceğinin Keşmirlilerce belirlenmesine karar verilmiş olmasına rağmen Hindistan, işgal ettiği bölgelerden çekilmedi. Ayrıca direnişçilerin Pakistan tarafından finanse edildiğini ileri sürerek kullandığı gücü meşrulaştırmaya çalışmaktadır. 2016 yılından bu yana Keşmir’de Hint güvenlik güçleri tarafından 200’e yakın sivil katledildi, binlercesi yaralandı. 100’e yakın sivil protesto gösterilerinde plastik mermilerle gözlerini kaybetti. 20 binden fazla insan da çeşitli soruşturmalar geçirdi." denildi.
"ABD’nin Suudi üzerinden bölgeye olan yeni ilgisini de hesaba kattığımızda, orada büyük emperyalist oyunların izlerini görmemek mümkün değildir"
Bölgedeki emperyalist oyunlara dikkat çekilen açıklamada, "İki ülke arasında gerilimin yükselmesi neticesinde büyük felaketlere yol açabilecek savaşın, nükleer silahlar nedeniyle ciddi katliamlara neden olabileceği unutulmamalı ve bölge barışının daimi bir şekilde kaybedilmesine yol açabileceği gözden kaçırılmamalıdır. ABD’nin Suudi üzerinden bölgeye olan yeni ilgisini de hesaba kattığımızda, orada büyük emperyalist oyunların izlerini görmemek mümkün değildir. İran, Türkiye, Rusya ve Çin gibi bölge ile direk ilgili ülkelerin acilen Keşmir konulu bir konferans düzenleyerek BM’nin kontrolünde 1949 yılında alınan, halkın kendi geleceğini tayin etme hakkı kararı doğrultusunda sorunu masaya yatırmaları kaçınılmazdır." şeklinde ifade edildi. (Ramazan Casuk-İLKHA)