HÜDA PAR Eğitim İşleri Başkanlığı, 3 Mart 1924'te kabul edilen ve anayasada koruma altına alınan Tevhid-i Tedrisat Kanununa ilişkin yazılı açıklamada bulundu.

Yayımlanan yazılı açıklamada, Tevhid-i Tedrisat Kanununun dayatmacı bir yasa olduğu vurgulanırken, halen yürürlükte olan bu kanunun zihinler üzerindeki hegemonyasının devam ettiğine dikkat çekildi.

Medreselere statünün verilmesi gerektiğine dair görüşlerin sunulduğu açıklamada, medreseler ve dini kurumların tekrar etkin hale getirilmesi, medreselerin verdiği belgelere bir prosedür dahilinde diğer eğitim kurumlarında olduğu gibi denklik verilmesi gerektiğinin altı çizildi.

3 Mart 1924 yılında, 430 sayılı kanunla "Türkiye dâhilinde bütün müessesât-ı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekâletine merbuttur" denilerek kabul edilen ve anayasanın 174'üncü maddesiyle koruma altına alınan Tevhid-i Tedrisat Kanununun aradan 95 yıl geçmesine rağmen halen yürürlükte olduğuna dikkat çekilen açıklamada, "Kısaca ‘eğitim birliği’ olarak da bilinen Tevhid-i Tedrisat, halka rağmen, dayatmacı bir zihniyetle, bütün eğitim sisteminin devlet denetimine alındığı ‘inkılap yasaları’ndandır." denildi.

"Tevhid-i Tedrisat Kanunu toplumu öz değerlerinden koparan en önemli düzenlemedir"

Tevhid-i Tedrisat Kanununun eğitim sistemini çökertmekten başka bir işe yaramadığına dikkat çekilen açıklamada, "Eğitimde reform bahanesiyle eğitim ve öğretimin İslam’ın esaslarından tamamen arındırılabilmesi, sözde millilik, laiklik ile çağdaşlığın eğitimin temel ilkeleri haline getirilebilmesi için çıkarılan bir yasadır. Bir başka ifade ile tek tip düşünen, hayata tek yönlü bakan, Batı’nın paradigmalarını benimseyen, pragmatist, seküler ve laik bir insan modeli yetiştirmeyi hedefleyen bu kanun, toplumu öz değerlerinden koparan en önemli düzenlemedir. Hayata sadece devletin baktığı pencereden bakabilen, devletin izni kadar düşünebilen, bunun ötesinde ne dünyası, ne ahreti olan, materyalist, pragmatist, mekanik bir nesil yetiştirmeyi esas alan bir model." ifadelerine yer verildi.

"Devlet resmi ideolojinin dışında farklı bir insan tipinin yetişmesine asla izin vermedi"

Halen yürürlükte olan bu kanunun zihinler üzerindeki hegemonyasının devam ettiğine vurgu yapılan açıklamada, şöyle devam edildi:

"Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte devlet, kendi toplumunun zihinlerini işgal edip ele geçirme sürecini de başlatmış oldu. Hilafetin kaldırılması ile Şeriye ve Evkaf Vekâleti Kanunu’nun ilgası adımları da bu sürecin tamamlayıcısı olan adımlar oldu. Devlet resmi ideolojinin dışında farklı bir insan tipinin yetişmesine asla izin vermedi. Herkes batıcı, Kemalist, laik ve milliyetçi düşünceye sahip olmak zorunda idi. Tevhid-i Tedrisat Kanununun halen yürürlükte olması, devletin eğitim ve zihinler üzerindeki hegemonyasının olduğu gibi devam ettiğini ortaya koymaktadır."

"Devletin eli özellikle dini eğitimin üzerinden kalkmalıdır"

Bu kanun yürürlükte olduğu sürece inanç değerlerine uygun eğitim sistemine ulaşılmasının mümkün olamayacağının altı çizilen açıklamada, "Yeni nesillerin neye inanacağına, neyi koruyacağına, neyi ne şekilde öğreneceğine, nasıl bir dünya görüşüne sahip olacağına ne gençlerin kendileri ne de aileleri karar veremediler. Bugüne kadar, herkesin yerine devlet karar vermeye çalıştı. İdeoloji, hem din hem de eğitim-öğretim üzerinde bir kılıç olarak kullanıldı. Bu da inanç, kültür ve değerlerine yabancı bir nesil ortaya çıkardı. 1924 yılından bu yana eğitim sisteminde yapılan küçük küçük değişiklikler, devletin bu temel mantalitesini değiştirmeye yetmedi. Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlükte olduğu müddetçe de özgün, değerlerimize ve kültürümüze uygun eğitim sistemine ulaşmamız mümkün olmayacaktır. Devletin eli özellikle dini eğitimin üzerinden kalkmalıdır. Din, bütün yönleriyle Allah (Celle Celalühu) tarafından gönderilmiş hayat nizamımızdır. Devletin, yontmak suretiyle dine müdahale ederek kendi ideolojisine uydurmaya çalışması, dini özgünlükten çıkarmaktadır." denildi.

"Medreseler ve dini kurumlar tekrar etkin hale getirilmeli"

Son olarak medreselere statünün verilmesi gerektiğine dikkat çekilen açıklamada, "Bunun için medreseler ve dini kurumlar tekrar etkin hale getirilmeli, medreselerin verdiği belgelere bir prosedür dahilinde diğer eğitim kurumlarında olduğu gibi denklik verilmelidir. Karma eğitim sistemi yeniden gözden geçirilmeli ya tamamen kaldırılmalı veya tercihli okul sistemi şeklinde dönüştürülmelidir." ifadelerine yer verildi. (Ramazan Casuk-İLKHA)