Şefik Mert / Doğruhaber

Hukuk mu polise uyar, polis mi hukuka? İğrenç muhbirlik teklifi

Türkiye Polisi, örgütsel çalışma yapan kişileri takip etme, yakalama, sorgulama ve itirafçı hale getirme konusunda son derece uzmanlaşmış durumda! Her ne kadar bu eğitimini belli dönemlerde CIA ve MOSSAD’dan almış olsa da Türkiye Polisinin bu alanda geldiği noktayı merak eden Amerikalılar geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye gelerek İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde Türkiye Polisinin kullandığı yöntemler konusunda bilgi aldılar.

24 kişilik ABD heyeti PKK, DHKPC, El Kaide ve Hizbullah gibi örgüt mensuplarının takibi, yakalanması, sorgulanması ve itirafçı hale getirilmesi konusunda Türkiye Polisinin tecrübelerinden yararlandı! Peki, Türkiye Polisi bir kişiyi nasıl izler, nasıl muhbirleştirir, hangi yöntemleri kullanır?

İŞKENCE, GÖZDE YÖNTEMLERDENDİ

1980 darbesinden sonra Türkiye’nin en karanlık yılları 90’lı yıllar oldu. Bu yıllarda polis tarafından yakalanan örgüt elemanları başta uzun gözaltı süresi olmak üzere işkencenin her türlüsünü gördü. Sözde konuşturma yöntemi olarak uygulanan işkence, hiçbir insanın hayal edemeyeceği düzeylerdeydi.

90’lı yılların en bilinen yöntemlerinden biri de kaçırma yöntemiydi. Polis için önemli görülen veya resmiyet dışı sorgulanması gereken kişiler sivil araçlarla kaçırılarak ıssız yerlerde sorgulanıyordu. Günlerce süren bu gayrı resmi işkenceler sonrasında yakalanan kişi, bir düzmece olayla resmen yakalanmış oluyordu.

GAZİANTEP’TE POLİSİN MUHBİRLİK TEKLİFİ

Polisin muhbirleştirme yöntemlerine bir örnek geçtiğimiz günlerde Gaziantep’te yaşandı.

Daha önce kendisini iş teklifi için çağırdıkları şahsa muhbirlik teklif eden polisler, istediklerini alamayınca çirkin görüntülerle şantajda bulunduğu şahsı ölüm ve ailesini perişan etmekle tehdit ettiği iddia edildi.

POLİSTEN ŞANTAJLI MUHBİRLİK TEKLİFİ

Kendisine polis tarafından muhbirlik teklif edildiğini ancak bunu kabul etmeyince şantaj ve ölümle tehdit edildiğini söyleyen D.A; “Ben, inşaatta kartonpiyer işi ile uğraşıyorum. Geçen Eylül ayında bana iş teklifi için telefon açan şahıslarla görüştüğümde polis olduklarını gördüm. Bana arada bir gittiğim bir İslamî STK hakkında muhbirlik yapmamı teklif ettiler. Ben de bu tekliflerini orada reddettim ve ayrıldım” dedi.

ÇİRKİN GÖRÜNTÜLERLE TEHDİT

Bunun üzerine kendisinin aylarca telefonla rahatsız edildiğini ifade eden D.A, bu rahatsızlıklarla yetinmeyen polislerin kendisini fiili çirkin görüntüler, ailesini perişan etmek ve ölümle tehdit ettiğini söyledi. D.A yaşadıklarını şöyle anlattı: “Bana muhbirlik teklifi yapan polislerin ısrarlı telefonlarına cevap vermeyince nisan ayı ortalarında akşam saatlerinde şehir merkezinde bindiğim motorun çalıntı olduğu bahanesi ile bir polis ekibi tarafından durduruldum. O esnada beni Ford Connect marka bir araca bindiren polisler, yanlarında bulundurdukları dizüstü bilgisayarla bana fiili edep dışı görüntüleri göstererek bu görüntülerdekini tanıyıp tanımadığımı sordular. Tanımadığımı söyleyince ısrarla, bak bu görüntülerdeki biri sensin. Bize falanca İslami STK hakkında bilgi toplamazsan bu görüntüleri Facebook-Twitter gibi sitelerde yayınlar seni rezil ederiz, dediler”

AİLE VE ÖLÜMLE TEHDİT

Şantaj ve iftiralarını kabul etmediğimde ise polislerin, bu sefer maddi imkân vaatlerinde bulunduğunu belirten D.A, “Bütün bunlardan sonra çirkin tekliflerini kabul etmediğimde sonraki günlerde ise beni ve ailemi 0531 020 xx xx nolu telefonla arayan polisler, ailemi perişan etmekle ve beni de öldürmekle tehdit etiler” dedi.

SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU

Ölüm tehdidi ve şantajlar için savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu söyleyen D.A, “Şu an korku içindeyim, bu şahıslar beni ve ailemi tehdit ediyor. Dışarıda gezerken paranoyak gibi etrafıma bakıyorum. Acaba bana nereden saldırı gelecek diye endişe ediyorum. Bunlar Antep ve çevresinde görev yapan polisler, olayın aydınlatılması için gördüğümde teşhis edebileceğim şahıslardır” diye konuştu.

POLİSTEN KOMPLO

Polisin uyguladığı yöntemler yukarıda anlatılan çirkin işlerle sınırlı değil. Hatırlanacağı üzere 2009 Nisan ayında Elazığ merkezli İhya-Der ve şubelerine yönelik düzenlenen operasyonda Hizbullah cemaatine ait olduğu iddia edilen bazı CD ve belgelerin bulunduğu söylenmişti. Bu durum ise basına “Hizbullah belgeleri bulundu” şeklinde polis tarafından servis edilmişti. Ancak hukuki süreç içerisinde gözaltına alınan kişilere yakalandığı iddia edilen dokümanların sorulmadığı ve sanık avukatlarına da bu dokümanların kopyalarının verilmediği ortaya çıkmıştı. İhya-Der avukatları ve yöneticileri de bu durumun bir komplo olduğunu belirtmişlerdi.

CIA VE TÜRK POLİSİNDEN BENZER BİR ÖRNEK

Geçtiğimiz haftalarda Pakistan’da Amerikalılar tarafından düzenlenen bir operasyonda El Kaide lideri Usame Bin Laden şehid edilmiş ve CIA, kara propaganda amaçlı Usame bin Laden’in evinde Porno CD’leri bulunduğu haberini basına servis etmişti. Benzer bir uygulama Türkiye’de de yaşandı. 17 Ocak 2011’de İstanbul’da İslami STK’lara yönelik polis operasyonunda polis, bir âlimin evinde porno CD yakalandığını söylemişti. Sorgu sürecinde bu CD’nin varlığını soran polislere tepki gösteren avukatlara daha sonra polisler, “Bu CD’yi arkadaşlarımız koymuş” diyerek dava dosyasından çıkarmışlardı.

Görüldüğü üzere CIA ve MOSSAD’dan ders alan Türkiye Polisi aldığı dersi harfiyen uyguluyor. Bunu yaparken insanların kişiliklerini, saygınlıklarını düşünmüyor. Kendince suçlu görüldüğü bir kişi eğer herhangi bir suç işlememişse o kişiye suç isnat edebilmek için her türlü yolu deniyor. Ayrıca saygın insanları karalamak için de çirkin yollara başvuruyor.

RESMEN YAPAMAZSA KAÇIRIYOR

Polis rutin işlerini hukuka uydururken bazen hukuku kendi işlerine de uydurabiliyor. Örneğin kendinde önemli gördüğü kişileri resmi olarak gözaltına almak yerine kaçırıp sorguluyor.

1- Hizbullah davasından yargılanan Hacı İnan, 2000 yılında polis tarafından gayri resmi bir şekilde gözaltına alınmış ve 4 gün boyunca ıssız bir yerde türlü işkencelere maruz kalmıştı. İşkence gördüğü 4 günde türlü işkencelere maruz kalan Hacı İnan daha sonra resmi olarak yakalanmış süsü verilerek bu kez resmen gözaltına alınarak yasal çerçevede türlü işkenceler görmüştü. Hacı İnan, yaşadıklarını gazetemize şöyle anlatmıştı: “19 Mayıs sabahı, sabah namazı için camiye giderken polisler beni kaçırdı. O dönemde herhangi bir aranma durumum olmamasına rağmen zorla alıkonuldum. Herhangi bir yakalama, ele geçirme tutanağı tutulmamıştı. Ben o dönmelerde öğretmenlik yapıyordum ama çocuğumun rahatsızlığından dolayı ara vermiştim. Beni, önce ormanlık bir alana götürdüler. O gün akşama kadar ciddi işkencelerle beni orada tuttular. Onların kafalarında kurguladıkları birtakım şeyler vardı ve bu kurgulamayı bana kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Tabi bütün işkenceye rağmen bunları kabul etmedim. Ormanlık alanda kafalarındaki kurgulamayı bana kabul ettiremeyince mahzen gibi bir yere götürdüler. Burada 4 gün boyunca işkence gördükten sonra ve kafalarındaki kurguyu bana kabul ettiremeyince resmi olarak yakalama süsü vererek beni gözaltına aldılar”

2- Cemal Uçar, 1999’da Hizbullah’a üye olmak suçlamasıyla gözaltına alındı. Ancak, polis Cemal Uçar’ı yaklaşık 40 gün boyunca gayrı resmi bir şekilde işkenceye tabi tuttu. Cemal Uçar’ın ailesi Uçar’dan günlerce haber alamadı. Bir gün gelen bir telefonla Cemal Uçar’ın cezaevinde olduğunu öğrendiler. Polis Cemal Uçar’ı kaçırmış, günlerce gayrı resmi sorgulamış, istedikleri bilgileri alamayınca ıssız bir yere bırakılarak resmi polisler tarafından gözaltına alınması sağlanmış ve resmi olarak da günlerce işkenceye maruz kalmıştı. Daha sonra cezaevine sevk edilen Cemal Uçar, iki itirafçı ve iki polis tarafından cezaevinde şehid edildiği iddia edilmişti.

POLİS SAHTE BELGE DÜZENLEDİ

Geçtiğimiz aylarda Adana’da YSK’nın bağımsız milletvekillerini veto etmesi sonrasında olaylar çıkmış, bazı göstericiler Mustazaf-Der’e saldırmış, olay yerine gelen polisler anlaşılmaz bir şekilde derneğin bilgisayarını kopyalamak istemişti. Dernek yetkililerinin tepki göstermesi üzerine polisler savcılıktan çıkardıklarını iddia ettikleri bir belge getirmişlerdi. Getirilen belgenin bir fotokopisini isteyen dernek yetkilileri polisle tartışması sonucunda resmi savcılık imzalı olduğu iddia edilen belge polis tarafından yırtılmış ve bu olay kameralara yansımıştı. Bu olayla da polisin sahte belge düzenlediği ortaya çıkmıştı.