Şehadet çağrısının zindanlarda yayılış gösterdiği bir Mustazaf Çiçeği’nin haykırışıdır! “Darmadağın Ekim Ayının bir akşamında, dayanılmaz ağrılarla ve sancılarla uyandığım zaman, dört taraftan beni çepeçevre saran duvarlarla karşılaştım ve taştan yapılmış yatakta acıdan hissedemediğim bedenim uzanıyor olmalıydı! Burada olalı kaç gündü, bilmiyordum hatta buraya nasıl geldiğimi bile hatırlamıyordum, sadece buradaydım işte! Çünkü suçluydum, insanlara doğru ve hakk yolu anlatmışım, İslamı tebliğ etmişim, İnsanları Allah’a kul olmaya çağırmışım, yani Müslümanım! Bundan dolayı yaptıkları işkenceler yetmezmiş. Gerekirse öldürülmeliymişim!

Güneşi ve karanlığı hissettirmeyen odaya hücre adını vermişlerdi. Ve ben gecenin oluşunu koridordan gelen işkence sesleriyle anlayabiliyordum. Sönük kalmış bedenime rağmen bağırıyordum; devam ediyorlardı, umursamıyorlardı! Çünkü onların liderleri cirit atan ve sevinçlerinden ne yapacaklarını şaşıran şeytanlardı. Mustazaf kardeşime sokulurlarken acılarım ikiye katlanıyordu, sanki acılarını bana işliyorlardı! O gece beni bir kez daha acımasızca, yavaş yavaş öldürüyorlardı.

Sevgili’ye varma sırası bendeydi artık, kalıplı ve kendini bilmiş zanneden adamlar- ki onlara insan denilmesine bile şüpheyle bakılırdı- beni sanki sonu olmayan uzun bir koridorda, arkalarından sürükleyerek işkence sahasına götürüyorlardı. Bunca işkencenin altında zayıf ve aciz kalan bedenimin bundan sonraki işkenceleri kaldıramayacağını biliyordum ve bunun için aklımdan geçen tek şey Rabbimin vaat ettiğiydi! Ve elektroşok tekniğinde bitmeye yakındım. Dayanmaya, toparlanmaya çalıştım, sadece davam için! Ancak olmadı, nazik bedenime gelen bunca acıyla dolu yükü kaldıramamıştım. Sonu olmayan başka bir âlem gözlerimin önüne geliyordu, beni bu âleme davet eden melekler etrafımda uçuşuyorlardı. Bir adım kalmıştı şehadete… Ve ben attım o adımı!

Acı çekmeliydim Allah’a ulaşmak için. Belki onlar güçlüydü ama ben her şeye rağmen acı çekmeliydim! Küfürlerine karşı feryadlarımı direnişimle göstermeliydim! İçimde kopan çığlıklarım, evinde rahatını gözeten Müslümanların içinde yankılanmalıydı! Hayallerimi çaldıkları için onları gözlerime hapsetmeliydim ve unutmamalıydım hesab sormak için! Unutmadım da!”


Sen hücreleri bilemezsin Ey Kâri! Sadece kitaplardan ve duyumlarından bilirsin. Fakat gerçekte anlayabilmen için yaşamalısın! Hiçbir yazar hücreyi kitaplarına yaşanmışçasına aktaramaz! Bundan dolayı sen hücrede gerçekten suçlu olanların kaldıklarına inanırsın. Oysa o hücrelerde nice güller açtı, nice mis kokular yayıldı duvarlarına! Ve nice Abdusselamlar haykırdı: Allah Allah diyerek!!!


Ey yiğit Abdusselam! Katılanlar çok oldu haykırış davetine,
Şehadetin kutlu olsun, herkesi imrendirdin sen kendine!!!

HAFTANIN YAZISI
Taha Muhacir / Diyarbakır (Ergani) - Yaş: 18