İşte Prof. Dr. Himmet Uç’un yazısı:
Bediüzzaman’ın eserlerini dönemsel olarak yorumlama ve onların evrensel niteliği olmadığını söylemek evrensel ile dönemsel, klasik ile popüler eselerin tabiatını bilmeyi gerektirir. Bu konular toplumdaki yaygın din kültürü ile çözümlenecek meseleler değillerdir. 1885’li yıllarda Osmanlı matbuatında yazarlar Necip Asım, Cenap Şahabettin, Ahmet Mithat, Ahmet Rasim arasında klasikler konusunda bir münakaşa cereyan eder. Neyin klasik olup olmadığını ve bizde klasik olup olmadığını konuşurlar, yazarlar, batıdan örnekler verirler. Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i Yunus Emre’nin Divanı evrensel ve klasik olarak yorumlanır. Cenab-ı Mevlana’nın Mesnevisi yine evrensel ve klasik olarak kabul edilir.
Bugün Mevlid-i Şerif bir klasiktir, çünkü Peygamber-i Zişanın hayatını ve macera-ı ulviyesini kalbi ve akli, sürükleyici bir çekicilik ile, cazibedar anlatımdır. Hiçbir zaman zamanın altında kalacak ucuz bir keyfiyeti olmayan eserdir. Her zaman okunur, duygular ürpermeler ağlamalar, ürküntüler bitmez. Rahmetli annem Mevlidhandı çocukluğumda onun dizinde oturur onun mevlitlerini dinlerdim. Bir orksetra şefi gibi cemaati ağlatır, defi ile gazeller söylerdi, hiç bitmesin isterdim o harika günler. Gözyaşı, ağlamak, döğünmek onun sanki yaratılışına takılmış cihazattı, neyse.
Şu güzelim Bediüzzaman’ı bu ülkede değerlendirme hastalığından bir türlü kurtulamadık. Şimdi Ondokuzuncu Söz isimli eseri onun Peygamberi zişanın (asm) hayatını ve mücadelesini anlatır. Süleyman Çelebi hazretleri gibi bir kalbi aşki bir pozisyonda değil mücadelesinin akli ve mantıki ve kalbi serüvenini anlatır. Şu ifadelere bak, Hegel ifadeyi canlı tutmak maziyi şimdileştirmek ile mümkündür der. Bediüzzaman maziyi şimdileştirmiş ve şöyle der: “İşte bak Hüsn-i Siret ve cemal-i suretle mümtaz bir zatı görüyoruz ki elinde muciznuma bir kitap, lisanında hakaik aşina bir hitap, bütün beni ademe belki cin ve inse ve meleğe belki bütün mevcudata karşı bir hutbe-i ezeliye tebliğ ediyor. Sırrı hilkatı alem olan muamma-i acibanesini hal ve şerhedip ve sırrı kainat olan tılsım-ı muğlakını fetih ve keşfederek bütün mevcudattan sorulan bütün ukulu hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş sual-i azim olan necisin, nereden geliyorsun ve nereye gidiyorsun suallerine mukni, makbul cevap verir.”
Şu ifadelerin moda düşünceler olduğun kim iddia edebilir? Asrı Saadette bir sahabe bunu Nebiyy-i Zişan’a okusaydı, bugün de biri Ali Bulaç‘a okusaydı, nasıl buna dönemsel diye bakabilirdi? Nasıl zamanın altında kaldığını iddia edecek bir yorum yapabilirdi? Şu ifadedeki sanatları anlatmak uzun yorumlar gerektirir. Bir kere bir adamla sahabe asrından günümüze gelmiş birlikte Arap yarımadasına gitmişler, Bediüzzaman bir anlatıcı olarak yanındaki arkadaşına Peygamberimizi gösterip diyor “Şimdi bak.” Var mı bu kompozisyonda Seyyid kutup veya Abduh’un bir beyanı, soruyorum sayın yazar? Sonra anlatırken peygamberimizin portresini çiziyor, güzel ahlakı ve güzel sureti olan seçilmiş bir zat, elinde mucize bir kitap, lisanında hakikatlere aşina bir hitap, insanlar, cinler ve meleklere hitap ediyor. Bir tiyatro sahnesi gibi canlı bir anlatım. Bu nasıl dönemsel oluyor? Bunun dönemselliğini ifade edin, edemezseniz susun. Lütfen Bediüzzaman’ı anlamak için sanat felsefesi okuyun, Abduh ve Reşit Rıza, Kutup ve diğerleri büyük insanlar ama klasik müellif ve müfessir onlar da. Sanat bunlarla kıyaslanmaz. Siz onlarla eşdeğer tutup yorumlar yapıyorsunuz. Bütün Latin kültürüne mal olmuş bir ifade vardır, kovadis nereye, bu insanı anlatır. Nereden nereye diye bunun neresi dönemsel milattan önce de insanın nereden geldiği sorundu. Bugün daha büyük sorun, çünkü onlar kitaplı dinlerin gözünü görüyordu, ama şimdi İskandinav ülkeleri Avrupa da nihilist ve ateistler dini olanlardan fazla.
Klasik müellifler vardır, authores klasiki bir de klasik eserler. Aşırılıkları olmakla beraber İlahi Komedya bir klasiktir, asırlardır yorumlanır. Hatta son asırda Eliyot onu asra açılan pencereleri ile yorumlamıştır. Mevlana’nın mesnevisi o gün bugün klasiktir, bütün dünyada bir yıl içinde yapılan Mevlana çalışmalarını bile anlatmak uzun yorumlar gerektirir. Şimdi O büyük zatın eserleri ile Bediüzzaman’ın eserlerini nasıl dönemsel yorumlayabilirsin. Ki onun asrında akıl hasta değildi, Hazreti Mevlana hasta kalbi tedavi ediyordu, Bediüzzaman hem kalbi hem de aklı tedavi ediyor. Dünyada hergün onun tedavi masasından yüzlerce insan yeni bir gözle dünyaya bakarak kalkıyor, bunun dönemsel olması için nasıl olması gerekiyor? Kerime Nadir‘in romanı aşk romanıdır, o dahi bir kısmi klasik olabilirken Mevlana‘nın Mesnevisi ile Bediüzzaman’ın mesnevisi nasıl dönemsel olabilir?
Bediüzzaman, Mesnevi’sinin başında “Yüzer ilimlerle alakadar binler hakikatler ayrı ayrı birer risaleye mevzu olacak kıymette iken…” der. Bu Mesnevi’deki meselelerin anlatımlarının hiçbiri dönemsel değil. İster ikinci asırda oku ister yirmi birinci asırda oku, zamanı aşan bir perspektif ve gündeliği aşan bir bakışla yazılmışlar. Bunlar nasıl dönemsel olur? Bir tanesini okuyorum: ”Kur’an’ın icazı tahrifine bir seddir. Evet Kur’an madem mucizedir, beşer onun taklidini yapamaz. Ayetleri başka kelamlar ile tebdil edilmekle tahrif ve tağyiri mümkün değildir. Çünkü müfessir, mütercim, muharref üslublarını kisvelerini ayatın kisvesiyle iltibas ettiremezler. Ayetlerde icaz damgası vardır. O damganın altında olmayan kelamlar ayet addedilemez. Öyle ise icaz, tahrif ve tağyiri kabul etmez.“ (Mesnevi 95) Bu cümleyi anlamak için bütün ülemayı çağırın ne kadar yol alırlarsa bir mezura ile ölçün sonra bu zamanın altında metnin altında dönemsel kalmış zevatı yorumlayın. Bediüzzaman üzerine konuşma izni almalısınız.
Kur’an’ın mucize olduğunu anlattığı Mucizat-ı Kur’aniye isimli eseri bu ülkenin din alimlerini toplayın bir stadyuma kim yüzde kaçını anlıyor imtihan edin, ondan sonra dönemseli anlamış olursunuz. Mübalağa yapmıyorum. Eserin girişinde bir cümle var. “Bu mucizat-ı Kur’aniye risalesindeki ekser ayetlerin her biri ya mülhidler tarafından medar-ı tenkid olmuş veya ehl-i fen tarafından medar-ı tenkid olmuş veya ehl-i fen tarafından itiraza uğramış veya cini ve insi şeytanların şüphelerine maruz olmuş ayetlerdir.“ (Sözler) 150 salifelik eserde seçilmiş ayetler dinden çıkmış mülhidlerin itirazlarına cevaptır. Hangi ayete ne kadar mülhid itiraz etmiş bunu bilmek için Kur’an’a yapılan itirazların tarihini bilmek gerek. Bir Zat-ı ali çıksın bu tarihi bize bir özetlesin kim zamanın altında üstünde o zaman görelim?
Ehli fennin bir sürü fen çeşidi var, biyolog, sosyolog, matematik, fizik vs. Bunların itiraz ettiği ayetleri bilmek için büyük bir fen kültürü olmak gerekir, nerede böyle bir adem, Abduh, Kutup, kim olursa olsun göster bize onların beyanlarını. Bir de cin ve insan şeytanlarının itirazları bu itirazların da bir tarihi var bu kadar büyük bir muhit taramasından sonra bu eser yazılmış. Allah aşkına nasıl bu zatı dönemsel diye yorumlarsın? O itirazlar bugün hala ilim ve fen muhitlerinde tekrarlanıyor ve Bediüzzaman onlara cevap veriyor. Nasıl modası geçmiş bir kütüphane kitabı gibi görürsün, bilmemek ne kötü, bir de gurur edası.
Aynı eserde bir belagat tarifi yapar Naci’nin Edebiyat Lügati. Dini kavramlar sözlüğünde, Kur’an tefsirlerinde böyle bir belagat tarifi yok. “Derece-i icazda belagat-ı Kur’aniyedir. O belagat ise nazmın cezaletinden, hüsn-i metanetinden ve üslubların bedaetinden, garip ve müstahsenliğinden ve beyanın beraetinden, faik ve safvetinden ve meanisinin kuvvet ve hakkaniyetinden ve lafzının fesahatinden selasetinden tevellüd eden bir belagat-ı harikuladedir ki, beni ademin en dahi ediplerini en harika hatiplerini en mütebahhir ülemasını muarazaya davet edip bin üçyüz senedir meydan okuyor.“ (MKuraniye) Bir belagat tarifinin on bir şubesi var. Bu cümleyi gerçek diyorum, bütün İslam ülemasını topla şerhedecek güçleri yoktur. Nazmın cezaleti hüsnü metaneti, üslublarının bedaeti, garip ve müstahsenliği, beyanın beraeti, faik ve safveti, meanisinin kuvvet ve hakkaniyeti, lafzının fesahati bunları kim anlayabilir? Buyurun Bediüzzaman‘ın rahle-i tedrisine. Bunları nasıl dönemsel diyorsun, bütün ülema dönemsel kalır bu cümlede mübalağa yok. Bunu biri şerhetsin göndersin. Bakalım.
Atom konusu kilise ve ilmi birbirine vurdurmuş. Marks bu konçertoyu idare etmiş. Üç bin yıldır gündemde, Paris senatosu zerre konusundaki münakaşaları yasaklamış 1850 yıllarda. Bediüzzaman küfrün bel kemiği olan bir atom konusunu eserlerinin odağında tutmuş. Milattan önce Demokritostan şimdiye kadar bütün ateist, materyalist ve nihilistlere cevap vermiş, bu nasıl dönemsel olabilir? Üç bin yıldır nice insan bunun girdabında inancını kaybetmiş. Bir adam çıkmış Marks’ın ve ateistlerin bu kalesini darmadağın etmiş, nasıl ona dönemsel denir? Bu dönemseli eleştiri için bir kitap yazılır.
Ene konusu, Freud’un kıyametler kopardığı bir bahis, insan beynini Roma’ya benzetir, Oradaki faaliyetlerin büyüklüğünden dolayı. Bediüzzaman bu ene konusunu eserlerinde eleştirir, dinin, felsefenin, ateist felsefenin, kelamın, hedonizmin enesini benini tarif eder. Freud gelsin bu konuyu nasıl çözdüğünü göstersin, bunlar insanlık tarihinin en büyük meseleleri olmakta devam ediyor, nasıl bunlar evrensel değil de dönemsel? Gündelik kafalardan dönemsel yorumlar. Bediüzzaman söz konusu olurken biraz düşünmeli kamuoyu, pirim yapayım diye bu büyük adamı huzursuz etmeyelim. Lütfen.