HABER MERKEZİ

HÜDA PAR tarafından yapılan iç ve dış gündem değerlendirmesinde, Mısır’daki idamlar ile Suud ve Pakistan yakınlaşması, UNESCO tarafından kabul edilen “Uluslararası Anadil Günü”, ve Antalya’daki bir futbol müsabakasında Cizrespor’a yapılan ırkçı saldırı masaya yatırıldı.

Parti merkezinden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Mısır’daki İdamlar

“TÜM MÜSLÜMANLARI TEPKİ GÖSTERMEYE DAVET EDİYORUZ”

“Mısır’da seçilmiş meşru sivil yönetime yönelik 2013 yılında gerçekleştirilen askeri darbenin ardından İhvan-ı Müslimin Cemaati yöneticileri ve mensuplarına yönelik kitlesel operasyon başlatılmış, binlercesi tutuklanarak ağır işkencelere maruz bırakılmıştı. Hukuk ilkelerinden yoksun ve muhalif avı olarak nitelendirilecek bir şekilde yürütülen yargılamalarda birçok kişi idam cezasına çarptırıldı. Mısır başsavcısına suikast iddiasıyla yürütülen yargılama sonucunda idam cezasına çarptırılan 9 kişi, Müslüman kamuoyunun adeta gözleri önünde Sisi cuntasının cellatları tarafından katledildi.

Mısır’da 8 Haziran 2014 tarihinden bu yana 42 kişi Sisi cuntasının cellatları tarafından idam edildi. Sisi’nin aslında bir kukla olduğunu, tüm yapılanların aslında Sisi’den öte, bizzat ABD ve siyonist işgal rejimi tarafından yapıldığını bilmek gerekir. Yine Mısır ve İhvan merkezli yürütülen bu operasyonun aslında dünyadaki tüm İslami uyanış hareketlerine yapıldığını da görmek durumundayız. Zira ihvan, bugün İslam ümmetinin en önemli direniş hareketlerinden biridir.

Ülke içerisinde siyasi parti ve gruplar arasında var olan siyasî ve fikrî bölünmüşlük ülkenin gayr-ı meşru yönetimini cesaretlendirerek maalesef kıyımı arttırmalarına sebebiyet vermiştir. Askeri darbeden bu yana hiçbir açıdan istikrarın sağlanamadığı ülkede bu ve benzeri insan hakkı ihlallerine yönelik devam eden tepkisizlik utanç vericidir.

Bu vesileyle; haksız, delilsiz suçlamalarla idam edilen gençlerin şehadetini tebrik ediyor, ülkede benzer kıyımlara son verilmesi için tüm Müslümanları tepki göstermeye davet ediyoruz.”

Dünya Anadili Günü

“BİR İNSANIN ANADİLİ, O İNSANIN ANA SÜTÜ GİBİDİR”

“Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), 1999 yılında aldığı bir kararla 21 Şubat'ı “Uluslararası Anadili Günü” olarak kabul etti.

Tercihleri olmaksızın ırk, kavim ve lisanlarına göre insanları farklı farklı yaratan Yüce Allah, her yönden olduğu gibi dil yönündeki çeşitliliği de ayetlerinden biri olarak ilan etmiştir. Bu bağlamda bir insanın anadili, o insanın ana sütü gibidir. İnsanların, anadilleriyle konuşmaları, eğitim almaları İslamî ve insanî haklarıdır. Anadilde konuşmanın ve onu geliştirmenin önündeki tüm engeller İslamî olmadığı gibi insanî de değildir. Çünkü anadilde eğitim ve öğretim bireylerin en temel haklarındandır.

Her insanın, her bireyin anadilinin korunmasında ve geliştirilmesindeki en büyük sorumluluk elbette ki devlete aittir. Devlet, şemsiyesi altında tuttuğu tüm halkların anadillerini öğrenmeleri ve anadillerinde eğitim görmeleri için yeterli imkânlara sahip olabilecekleri gerekli tedbirleri almak durumundadır.

Parti programımızda da belirttiğimiz gibi, Dünya Anadili Günü vesilesiyle bir kez daha ifade etmek isteriz ki; başta bu memleketin aslî ve kurucu halklarından olan Kürtler olmak üzere herkesin kendi anadilinde eğitim görme hakkı vardır. Bu hak, insanlar tarafından değil, Allah tarafından verilmiş bir haktır. Bu nedenle herhangi bir şarta bağlamadan ilgili hakkın hak sahiplerine tevdi edilmesi için ivedilikle tüm gerekli alt yapıların oluşturulması gerekmektedir.”

Suud ve Pakistan Yakınlaşması

“PAKİSTAN’IN BUGÜNE KADAR İHTİLAFLARA DAHİL OLMAMA POLİTİKASININ DEĞİŞME OLASILIĞI OLDUKÇA ENDİŞE VERİCİDİR”

Suud’un veliaht prensi Muhammed bin Salman’ın, ülkesiyle geçmişten bu yana ekonomik alanda iyi ilişkilere sahip ama güvenlik politikalarının örtüşmediği Pakistan’ı ziyareti, iki ülkenin güvenlik alanında ortak politikalar üreteceği yorumlarını da beraberinde getirdi. Ülkesindeki Şii nüfusu gözeten Pakistan, bugüne kadar Yemen, İran ve İhvan-ı Müslimin meselelerinde Suud’un çatışmacı politikalarına dâhil olmamış, bilakis Şii-Sünni ihtilaflarında uzlaşmacı rol oynamıştır.

Son dönemlerde Pakistan’ın İran ile gerilen ilişkilerini, salt ekonomik sorunlar ya da sınır bölgesinde yaşanan saldırılar üzerinden izah etmek belki yetersiz olacaktır. ABD’nin, bir-iki yıldır Pakistan’ı bazı şantajlar yaparak tehdit etmesi, boyunduruk altına almaya çalışması, onu İslami hareketler ile mücadelede yetersizlikle suçlayarak kimi zamanlar ülke içini karıştırmaya çalışması dikkatlerden kaçmamıştır. ABD’nin daha da ileri giderek terörle mücadele gerekçesiyle Pakistan’a yaptığı ekonomik yardımları sonlandırması ve alenen tehdit etmeye başlaması da kamuoyunun malumudur. Dolayısıyla Suud’un son süreçteki Pakistan ilişkilerini ABD’nin politikalarından ayrı düşünmek mümkün değildir.

Sonuç itibariyle; Suud’un bölgede oluşturmak istediği siyasi düzenin, istikrarsızlığı doğurduğu/doğuracağı aşikârdır. Pakistan’ın bugüne kadar ihtilaflara dahil olmama politikasının değişme olasılığı oldukça endişe vericidir. Zira sadece bölgede değil, kendi içerisinde de mezhebi bir çatışmanın patlak verme olasılığı gözden ırak tutulmamalıdır. Söz konusu girişimlerin sadece ABD’nin çıkar ve stratejilerine hizmet edeceğini, bölge ülkelerinden hiç birinin lehine olamayacağını, o coğrafyanın da refah, huzur ve istikrarını bozacağını görmek siyasi ferasetin gereği olsa gerek.

Cizrespor’a Saldırı

“SİYASET MAKAMI, TOPLUMSAL RENK VE DEĞERLERİN TAMAMINI GÖZETEREK BİLİNÇLİ BİR POLİTİKA YÜRÜTMELİ”

“Antalya’da oynanan bir futbol müsabakasında misafir Cizrespor futbolcularının ve teknik heyetinin ırkçı ve menfur saiklerle fiili saldırıya uğraması, ülkemizin içinde bulunduğu hassas zemin açısından kaygı verici bir tablo oluşturmakla beraber bu olay futbolun vesile olması gereken sevgi ve dostluk ruhuna da uygun düşmemiştir.

Siyasi kültürümüze maalesef hâkim olan ırkçı, ayrıştırıcı ve ötekileştirici söylem ve politikaların sonuçlarının sadece siyasi saha ile sınırlı kalmadığını, toplum içerisinde kin, düşmanlık ve saldırganlıklara da zemin oluşturduğunu bu olay nedeniyle bir kez daha görmüş olduk. Yüzyıllardan beri birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhu ile yaşayan, akrabalık, komşuluk ve ticari ilişkilerle sarsılmaz bir hukuk oluşturan toplumumuzun farklı kesimlerini birbirinden soğutmaya, böylesi toplumsal linç kültürünü yaygınlaştırmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.

Siyaset makamı, toplumsal renk ve değerlerin tamamını gözeterek bilinçli bir politika yürütmeli; söylemlerinde Türkiye toplumunu oluşturan tüm mensubiyetlere eşit yaklaşmalıdır. Bunun aksi her tavır ve davranış, adalet ilkesinden vazgeçildiğinin işareti olduğu gibi huzur ve sükûnete saldırılara müsait bir ortam oluşturacak, toplum mühendisliğine soyunacak olanların provokatif yetilerini harekete geçirmelerine zemin oluşturacaktır.”