Son yıllarda hızla popülerleşerek yayılan ve K-Pop olarak adlandırılan Güney Kore pop müziğinin gençlerde "Cinsiyetsizlik olgusu yaratma" gibi olumsuz örnekler sunduğuna vurgu yapan uzmanlar, ebeveynlerin ve yetkililerin bu konuya gereken önemi vermesi gerektiğini bildirdi.

Güney Kore'de ortaya çıkarak kısa sürede dünyanın birçok bölgesindeki gençleri etkisi altına alan K-Pop müzik grupları, tarzları, üyelerinin giyim ve imajlarının dışında kliplerinde sergiledikleri sıra dışı performansları ve sahnedeki görsel şovlarıyla büyük ilgi görüyor.

Bu grupların gördüğü ilgi ve özellikle 11-18 yaş gruplarındaki ergen bireyler üzerinde yarattığı etki, grubun sergilediği tutum ve yansıttığı imajın da hayranlarınca taklit edilmesi son zamanlarda yoğun eleştiri konusu oldu.

Söz konusu gruplara yönelik Türkiye'den yükselen en büyük eleştiri, "cinsiyetsizlik olgusu yaratma" yönünde olurken, K-Pop gruplarının birçok konuda gençler ve gelecek kuşaklarda kültürel bir dezenformasyon aşılamayı amaçladığı gibi görüşler de sıkça dile getiriliyor.

K-Pop gruplarına karşı eleştirel yazı ve yorumları, grupların resmi fanlarının üyeleri tarafından sosyal medyada organize şekilde tepki gösterilen gazeteci ve yazarlar ise bu konuda artık bir farkındalığın oluşmaya başladığını ancak gençlere satılan olumsuz rol modellere karşı duyarlılığın devam etmesi gerektiğine işaret etti.

Uzmanlar, K-Pop grupları başta olmak üzere çocuk ve gençlerin negatif yönde etkilenebileceği, farklı kültürlere ait olumsuz olarak değerlendirilen akımlara karşı en büyük görevin öncelikle ailelere, sonrasında da okul ve diğer ilgili kurum ve yetkililere düştüğünü görüşünü savunuyor.

Ailelerin evde çocuklarıyla konuşma alışkanlığını artırması ve ilgi duyduğu alanlara karşı duyarlı olmayı öneren uzmanlar, çocuklarıyla her konuda konuşabilen ve paylaşımda bulunabilen aile bireylerinde olumsuz rol modellerden etkilenme ihtimalinin azaldığını belirtiyor.

Uzmanlar, ebeveynlerin, çocuklarının özellikle sosyal medya hesapları ile internet dünyasındaki hareketliliğine karşı duyarlı olmalarını öneriyor.

AA muhabirine açıklama yapan Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Gökşin Karaman, bu grupların kurulu düzene yumuşak başkaldırı gibi görünen, antitez şeklinde çıkan ve müzik yoluyla ifade bulan bir alt kültür olarak tanımlanabildiğini anlattı.

Bu akımların, yeni dönem (new age) sanatsal bir protesto özellikleri taşıdığını belirten Karaman "Diğer tüm yeni dönem akımlar gibi (dini, spiritüel, egzotik vs) benzer marazi özellikler gösteriyor. Eski düzen, bu tür ve benzeri akımlarda 'statüko' şeklinde gösterilip alaşağı edilirken yeni olan 'moda, güncel' şeklinde sunulmaktadır. Ancak ortak problem, yeni olanın geçerli ve makul olma iddiasını doğrulayacak felsefi, kültürel, siyasi bir altyapıdan yoksunluğudur." diye konuştu.

"Kafa karıştırıcı bir faktör olduğu söylenebilir"
Ergenliğin hemen her alanda kimlik gelişiminin geliştiği bir dönem, cinselliğin de bu alanlardan biri olduğuna işaret eden Karaman, "Buradaki cinsel kimlik gelişimi henüz tamamlanmamış gençler için fazladan kafa karıştırıcı bir faktör olduğu söylenebilir. Bunun yanında öne çıkartılan cinsiyetsizlik sloganı, mottosu, cinsel olarak özel bir kimliği yansıtmaktan çok cinsel kimlik konusunda iyice bocalayan gençler için bu durumun geçiştirilmesi, yok sayılması veya normal sayılması gibi bir pansuman işlevi görüyor olabilir. Bunların rol model olarak alınması cinsel kimlik problemlerini erteletmektedir." ifadelerini kullandı.

Karaman, K-Pop gruplarının, fiziki görünüşleri, makyaj, giyim, kuşam ve davranışlarıyla "cinsiyetsizlik" olgusunu normalleştirme çabasında olduğu yönündeki iddialara da değinerek, bunun altında yatan siyasetten böyle bir motivasyon olup olmadığını bilmediğini belirterek, "Ancak ergenlerin gözünde, cinsiyetsiz görünen birilerinin varlığı bunun da meşru ve kabul edilebilir bir olgu olduğunu gösterebilir." dedi.

Kültürel değerler güncellenip sunulamadığı ve değerler sistemi ile ilgili tahribat toplumun tüm kesimlerinde devam ettiği sürece yeni değerleri satan veya satmaya çalışan akımlara açık olunmaya devam edeceğini ifade eden Karaman, devlet politikası olarak insani değerlerin vurgulanması ve günlük hayatta uygulanmasından başka bir yol görmediğini söyledi.

Prof. Dr. Karaman, aileler özelinde bu değerler sistemi günlük hayata ne kadar yansıtılırsa gençlerde de o kadar benimsenip içselleştirileceğini belirterek, "Yalnızca dinledikleri ve beğendiklerini eleştirip yapıcı bir öneri getirmediğimizde onları anlamadığımızı onların gereksinimlerine sağır olduğumuzu tekrar vurgulamış oluyoruz." dedi.

"Bu akımların fırsat bulduğu söylenebilir"
Bu gruplara yönelik "cinsiyetsizlik" eleştirilerinin yanı sıra "dinsizlik" eleştirilerin de yapıldığı hatırlatılan Karaman, "Burada bütünüyle değerler sistemi sorgulanmakta. Bunun içerisine din de giriyor, ahlak da. Aslında bizim değerler sistemimizin gençlere ulaşmakta yetersiz kaldığı boşlukta, bu akımların fırsat bulduğu söylenebilir." değerlendirmesinde bulundu.

Psikiyatrist-yazar Mustafa Ulusoy da insanın, hayatını vahiyle gelen bilgi üzerinden yaşamayı reddettiğinde, sanıldığının aksine kendi aklına göre değil, arzularının egemenliğine girerek yaşamaya başladığını söyledi.

Yaşanan doyumsuzluk karşısında yeni arayışlarla bu sefer "cinsiyetsizlik" kavramının icat edildiğini anlatan Ulusoy, "Amerika Psikiyatri Birliği’nin yıllarda ciddi bilimsel verilerden yola çıkarak değil, eşcinsel örgütlerin politik baskısıyla eşcinselliği hastalık olmaktan çıkarması ilk işaret fişeğiydi. Sonra eşcinsel evlilikler gibi garabetler ortaya çıktı. Sonra kadın ve erkek arasında eşitlik kavramına vurgu artırıldı. Hak ve hukuk açısından eşitlikte kalınmadı. İki cinsiyet arasında sınırların kaldırılması yeni gündem maddesi oldu." diye konuştu.

Toplumsal cinsiyet konusunda aldatan, cinsiyetsizliğe özenen, kendi cinsine meyil duyanlara buğday örneğini verdiğini aktaran Ulusoy, "Kromozomlarıyla oynanan buğdayların gluten miktarları da insanın biyolojik yapısına ters oranda bozuldu. Bir çok hastalıklar ortaya çıktı. İnsanın yaratılıştan gelen fıtratını bozarsanız hormonlu tavuklara dönersiniz. Kendisi de yaratılan insanın, kendi elinden çıkmayan bir varlık olarak kendini aşma imkanı yoktur. Cinsiyetsizlik, hormonlu tavuklar, genetiğiyle oynanmış buğdaylar gibi insanoğlunun elinde patlayacaktır bir gün. Ne ederseniz edin, fıtratı tümüyle ortadan yok edemezsiniz." değerlendirmesinde bulundu.

Sosyal medyadan organize tepkiler
Gazeteci-yazar İsmail Kılıçarslan ise K-Pop ile ilgili yazdığı yazılardan sonra aldığı tepkilerin bu işin zannettiğinden daha örgütlü olduğu gerçeğini anlattığını söyledi.

Bu grupların aynı zamanda kendi resmi fan kulüplerini kuran ve organize eden bir sistemlerinin olduğunu dile getiren Kılıçarslan, "Bunun Türkiye'deki yansımalarını da gördüm. Son derece organize bir şekilde, adına sosyal medya linci dediğimiz şeyi gerçekleştiriyorlar ve sustuklarında da saldırdıklarında da son derece organize hareket ediyorlar. Zaman zaman grup lideri, zaman zaman fan kulüp lideri de diyebileceğimiz isimler tepkilerin nasıl olması gerektiğine yönelik de diğer fanlara yönlendirme mesajları attılar." diye konuştu.

Kılıçarslan, tepkilerin dilinin de kendisine çok ilginç geldiğini ve bu gruplarla ilgili bir yazısında "Neredeyse bir din gibi savunuyorlar" dediğini anlatarak, bu görüşünü destekleyen oldukça fazla tepki aldığına işaret etti.

Bir müzik grubu veya bir müzik türünü savunur gibi değil de bir dini oluşumu savunur gibi bir savunma mekanizması geliştirildiğini aktaran Kılıçarslan, "Bu yanıyla dünyadaki dini grupların sosyal medya kullanım dilinden bile daha tertipli ve organize bir dil geliştirdiklerini söylemek mümkün. " dedi.

Kılıçarslan, tepkilerde içeriklerinde sürekli "Gerçek K-Pop bu değil" tepkisi aldığını bir taraftan da çok belirgin bir tepki olarak, "Türkiye'de onca sorun varken..." şeklinde kalıpsal cümlelerle eleştirilerle karşılaştığını anlattı.

Bu gruplara yönelik eleştirilere gelen cevaplardan bazılarının da "Dinliyorum çünkü canım öyle istiyor" olduğuna vurgu yapan Kılıçarslan, "Ben de senin dinlediğin müziği analiz etmek istiyorum dediğimde buna kapı aralamıyolar. Biraz kendine özgürlükçü bir Z kuşağı ile karşı karşıya olduğum hissine kapıldım. " diye konuştu.

"Mesele sadece müzik dinleme değil"
İsmail Kılıçarslan, "Cinsiyetsizlik" propagandası gibi eleştirilerde küçük kafa karışıklıklarının olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"K-Pop'un tamamı cinsiyetsizlik ya da K-Pop'un tamamı eşcinsellik propagandası yapmıyor. Zaten başarısı da burada. Eşcinsel propagandası yapan var, cinsiyetsizlik propagandası yapan var. Başarı propagandası, kendini sevme propagandası yapan var. Çok çeşitli bir ürün gamı ile çıkıyor çocukların karşısına. Bu çocuklara bu meselenin sadece müzik dinleme ile ilgili bir mesele olmadığını, bunun çok önemli sosyolojik boyutlarını anlatabilecek bir yöntemler üzerine düşünmek lazım."

Sosyal medyadan eleştiri yapan grupların profillerine bakıldığında her şeyden önce bu kişilerin kendi isimleriyle ortaya çıkmadığını anlatan Kılıçarslan, pek çoğunun sosyal medyada kullandığı hesabın çok fazla Korece isimlerle yazıldığını ve tamamının profilinde beğendikleri grubun şarkıcının fotoğraflarını koyduğunu gözlemlediğini söyledi.

"Çocuklar bir hayat biçimi satın alıyor"
Kılıçarslan, son derece anonim bir duygudaşlıktan söz edilebildiğini belirterek, "Çocuklar kendilerini doğrudan bu grupların isimleriyle hatta Korece isimler seçerek ifade ediyorlar. Bu anonimlik meselesi de önemli bir mesele. Bunu söylediğimizde de aldığım tepki, 'Anonim olmak herkesin hakkı' şeklinde oldu. Anonim olmayı temel bir hak olarak değerlendiriyorlar, halbuki anonim olmak psikolojiye konu bir meseledir. " diye konuştu.

Kılıçarslan, bu konuyla ilgili bir farkındalık oluşmaya başladığını ve ailelerden olumlu tepkiler alındığını anlatarak, "Şarkı dediğimiz şeyi dinlenmesini yasaklamak ya da sansürlemek çözüm değil. Bunun yerine bilinçlendirme kampanyası ya da bu müziğin amaçladığı şeyle ilgili toplumu bilgilendirmek daha doğru bir yöntem olacaktır. Anne ve babalara özellikle bu cinsiyetsizlik meselesinin önemini anlatmak lazım. Çocuklara dinletilen sadece bir müzik olmadığını, çocukların bir hayat biçimi satın aldığını anne babalara anlatmak lazım." değerlendirmesinde bulundu.

Fransa'da alınan karar
Fransa'da önceki günlerde meclis genel kurulunda kabul edilen yasa tasarısıyla okullarda dağıtılan formlarda anne ve baba teriminin yerine 'ebeveyn 1' ve 'ebeveyn 2' terimlerinin kullanılmasının kararlaştırıldığına da vurgu yapan Kılıçarslan, "Bu eşcinsellik lobilerinin propagandalarının geldiği yönü işaret etmesi bakımından son derece önemli. Bunun cinsel kimliklerin bozulmasıyla doğrudan ilgisi var. Eşcinsellik lobisi olağanüstü çalışıyor ve neredeyse bu konuda karşıt taraf söz alamaz hale geliyor. Bizim de cinsel kimliklerimize sahip çıkmamız lazım." dedi.

"Ailelerde farkındalık oluşmaya başladı"
Dijital iletişim uzmanı Said Ercan da K-Pop müzik gruplarından birinin "Army" olarak isimlendirilen hayran grupların olduğuna dikkati çekerek, bunların kendilerini "ordu" olarak tanımladığını, Army üyelerinin gruplarla ilgili her detayı ve gelişmeleri takip ettiğini anlattı.

K-Pop gruplarına yönelik yaptığı eleştirilerden sonra bu grubun fanlarının kendisini şikayet ettiğini belirten Ercan, "Bu yazılarımdan sonra beni BTS grubuna, Güney Kore devletine ve grupların büyük fanlarına şikayet ettiler. Bana yurt dışından dahi hakaretler yağdı. Ben onlara hep sizi düşündüğümüz için bunları yapıyoruz dedim." ifadelerini kullandı.

Ercan, Kore'nin dünyada intihar oranın en çok olduğu ülkelerden biri olduğuna işaret ederek, "Güney Kore'de bu grup hayata tutunması zorluk çeken kitlelere hitap ediyor ve onları bağlıyor." dedi.

Çocukların bir süreden sonra hayatını bu gruplarla bütünleştirdiğini dile getiren Ercan, K-Pop hayranlarının, "Biz bu grubun proje olduğunu düşünmüyoruz. Bize psikolojik olarak destek veriyor. Grup bizi rahatlatıyor." diyerek kendisine tepki gösterdiğini anlattı.

Ercan, bu grup hayranlarının sosyal medyadan organize şekilde spam saldırıları yaptığını dile getirerek, sosyal medyadan oldukça iyi organize olan hayran kitlesinin, eleştiren tarafı ikna etmek için yapılan bazı sosyal sorumluluk projelerini örnek gösterdiğini söyledi.

Bazı okullardaki rehberlik birimlerinin, ailelere bu konuyla ilgili yazı göndermeye başladığını aktaran Ercan, "Aileler artık bilinçlendi. Milli Eğitim Bakanlığı bu konunun üzerine gitmeye başladı, kanaat önderleri bu konuda yazılar yazmaya başladı. Bu, yetişkinlerin bilmediği ancak çocukların bildiği bir konuydu. Eskiden konuşulmayan bir konu şimdi konuşulabilir oldu. Bu gruplar artık sorgulanabilir oldu." diye konuştu.

Said Ercan, ailelerin çocuklarıyla konuşmasını, internetteki hareketliliklerini onlardan dinlemelerini önererek, ebeveynlere bu konuda önemli görevler düştüğünü kaydetti.

Kaynak: AA