Silivri Cezaevi`nde kurulu İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi `nde görülen Balyoz davasında önceki gün 365 sanıktan 325`inin `darbeye eksik teşebbüs` suçlamasıyla 20 yıla varan ağır hapis cezalarına çarptırılması, `darbelerle sonuna kadar mücadele edilmeli` diyenlerle, yargılamadaki eksiklikleri öne çıkararak `dava siyasi` diyenleri karşı karşıya getirdi. Oysa dönemin iki önemli emekli komutanının, Orgeneral Hilmi Özkök ile Orgeneral Aytaç Yalman`ın karara ilişkin tutumu tartışmaya taraf olanlar, özellikle de yapılan yanlışlıkları teşhir etmeye çalışırken sanıklara kefil olma noktasına gelen siyasiler için iyi bir rehber olabilir. Hilmi Özkök, görüşlerini Radikal gazetesine açıkladı. Yalman konuşmak bile istemezken, Özkök, "Çok üzgünüm ama yargıyı yargılayamam" görüşünde.

BALYOZ DARBE PLANI MIYDI

Bir yıl dokuz aylık süreçte yanıtı ortaya çıkarılmaya çalışılan şey, 5 - 7 Mart 2003 tarihleri arasında İstanbul`daki 1. Ordu Komutanlığı`nda yapılan plan seminerinin, harekat planına dönüştürülmüş, yani denenmiş (oynanmış) bir darbe çalışması olup olmadığıydı. Mahkemenin verdiği karara bakılırsa, savcı gibi hakimler de sanıkların `sonradan oluşturuldu ve plan semineri kayıtlarıyla harmanlandı` dediği "Balyoz ve İlgili Diğer Güvenlik Harekat Planı"nı yüzde yüz doğru kabul ettiler. Diğer taraftan, sanıklar, plan semineri kayıtlarını kabul edip, harekat planı belgesini ise reddederken, ciddi tarih çelişkileri bulup, önemli usül itirazları ortaya koydular. Onlara göre 2003 yılında plan semineri yapıldı ama 2006 yılından sonra o seminer kayıtları üzerinde değişiklikler yapılarak bu dosya üretildi.

Üst düzey bir yargı yetkilisine göre darbe girişimi mi seminer mi olduğunu anlamak için mahkemenin gerekçeli kararını görmek şart. Çünkü, mahkeme heyeti, hüküm kurarken sanıkların ortaya koyduğu çelişkili delilleri hiç dikkate almamış, böylece sözkonusu çelişkili durumların hiçbir değeri kalmamış olabilir. Aynı yetkili, "Eğer çelişkilere rağmen bazı deliller hüküm kurmakta kullanılmışsa bunların ortaya konulması, Yargıtay`ın daha sağlıklı karar vermesini sağlayabilir" diyor ve medya ile savunma avukatlarına önemli bir görev düştüğüne dikkat çekiyor.

TANIKLIK LEHE Mİ OLURDU

Sanıkların bir önemli itirazı da savcının "Darbe girişimi komutan tarafından engellenmiş" iddiasına rağmen, dönemin komutanının tanıklık etmemesiyle ilgili. Plan seminerinin yapıldığı Mart 2003`te Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Kara Kuvvetleri Komutanı ise Aytaç Yalman`dı. Özkök`le dün telefonla konuşma şansı buldum. Ergenekon davasının görüldüğü 13. Ağır Ceza Mahkemesi `nde tanık olarak ifade verirken, hem Ergenekon hem de Balyoz davası sanığı olan Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu`nun avukatı Burak Candan`ın konuyu kendisine sorduğunu anımsatan Özkök, Balyoz davasında da tanık olarak çağrılmış olsa gidip seve seve bildiklerini anlatabileceğini söyledi. Özkök, Ergenekon duruşmasında bildiklerini şöyle anlatmıştı:

"AMACINI AŞMIŞ" DEMİŞTİ

"Silahlı kuvvetlerde çeşitli durumlara ilişkin MGK`da kararlaştırılan ve hükümet tarafından onaylanan milli strateji belgesinde, harp oyunları, plan seminerleri ve plan tatbikatları vardır. Genelkurmay, her 2 yılda, 1. Ordu, 2. Ordu, 3. Ordu`ya hangi planların oynanacağını, seminerlerin yapılacağını, ne şekilde oynanacağını ve tarihleri bildirir. Bu, benden önce rutin olarak yayımlanmıştır. Uygulanması gerekir. Ben yoğunluğumdan katılamadım. Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından yapılmasını emrettim. Bu seminer icra edilmiş, fakat en tehlikeli senaryo amacını biraz aşkın şekilde oynanmış. Siyasi kişiler ve siyasi olaylar, gerçekmiş gibi oynanmış. Ben de Kara Kuvvetleri Komutanı`na incelettim."

Özkök`ün emri ile o dönemde konuyuyu inceleyen Yalman, Balyoz davasında tanık olduğu iddialarını yalanlıyor ve dava konusunda sessiz kalmayı tercih ediyor. Ancak, görünen o ki, hem Özkök`ün hem Yalman`ın tanıklıkları sanıkların, özellikle de komuta seviyede olanların aleyhine sonuçlar doğurabilecek nitelikte.

SİTEMLERİ ACILARINDAN

Özkök, mahkeme kararıyla ilgili görüş belirtmek istemezken, "Gelişi güzel şeyler söyleyerek yargıyı, yargı kararını yargılayamam. Ancak çok büyük üzüntü içindeyim. Sonuçta eskilerin hepsi yakınımda olan, birlikte çalıştığım isimlerdi" dedi. Özkök`e sanıklarının tanıklık etmemeleri nedeniyle kendilerine sitem ettiklerini anımsatınca da "Beni çağırsalar yine giderdim. Sitem etmelerini anlıyorum. Çok acı çekiyorlar ve bizlerden birşeyler bekliyorlar. Ben o dönemde ikinci üst komutandım. Birinci derecede komutan semineri yapan Kara Kuvvetleri`nin komutanıydı ( Aytaç Yalman ). Genelkurmay semineri olsa ben muhatap olurdum" diye konuştu.

YARGITAY`A TARİHİ GÖREV

Mahkum olan subayların eski komutanları davaya bu şekilde ihtiyatlı yaklaşırken, savunma makamı ve muhalefet, Yargıtay`ın da yerel mahkeme gibi adil yargılama yapmayacağı `öngörüsü` içinde. Oysa, savcının suçlamalarına ilişkin somut itirazlar var ve bu itirazların yerel mahkeme tarafından -hangi gerekçeyle olursa olsun- dikkavte alınmamış olması, Yargıtay`ın `usulden bozma` gerekçesi sayılacak kadar önemli. Nitekim, sanık yakınlarının "Lehe deliller ile aleyhte delillerdeki somut çelişkiler dikkate alınmadı", " Aytaç Yalman iddianamede darbeyi önleyen isim olarak gösterildiği halde tanıklığına başvurulmadı" ve "Delil olarak kabul edilen dökümanların bulunduğu dijital kanıtlara ilişkin bilirkişi incelemesi talepleri kabul edilmedi" gibi gerekçelerle HSYK`ya yaptığı başvuruların, "Bunlar disiplinsizlik değil, hakimin takdir yetkisi içinde olan eylemlerdir. Bunları ortaya koymak ve düzeltmek Yargıtay`ın görev alanına girer" gerekçesiyle reddedilmesi de Yargıtay`ın hukuk ve demokrasi tarihi açısından hayati bir görev üstleneceğini gösteriyor.

Özetle söylemek gerekirse, Balyoz davasında asıl kritik aşama şimdi başlıyor. Öncelikle, mahkeme heyetinin hükmü hangi delillerin üzerine kurduğunun ortaya çıkması, ardından da HSYK`nın "bizim değil Yargıtay`ın işi" dediği eksikliklerin ve usül hatalarının Yargıtay terazisinden hangi hassasiyetle geçeceği savunma makamı ve kamuoyu tarafından ısrarla takip edilmesi gerek.