Birand, yazısına Afyon sonrası akıllara gelen o soruyla başladı:
"Türk Silahlı Kuvvetleri eskiden eller üstünde taşınırdı. Bugün yerden yere vuruluyor. Neden? Eskiden Komutanlar çok yetenekliydi de, şimdi mi beceriksizleştiler? Yoksa işin içinde başka birşeyler mi var?"
Kendi sorusuna kendisi yanıt arayan Birand yazısının başlığında çarpıcı bir cevap veriyor: TSK hep böyleydi, sadece biz korkup ağzımızı açamazdık...
İşte Birand`ın yazısındaki ilgili bölüm:
Türk Silahlı Kuvvetleri şu sıralar tarihinde görülmemiş derecede eleştiriliyor.
PKK bir karakola saldırıyor, şehit düşenlerin hesabı soruluyor. Neden doğru dürüst karakol yapılmadığından tutun da, saldırıların püskürtülememesine kadar bir dizi soru soruluyor.
Mayın patlıyor, kamyondakiler ölüyor, toplum ayaklanıyor. Neden zırhlı yollanmadığı, yolların neden iyi taranmadığı sorgulanıyor.
Medyada son dönemlerde çıkan haberleri alt alta koyduğumuzda, karşımıza beceriksiz, iyi yönetilemeyen bir Silahlı Kuvvetler imajı çıkıyor. Oysa eskiyi hatırlayanlar bilecektir, geçmişte sadece "Kahraman askerimizden" söz edilirdi. PKK`yı nasıl köşeye sıkıştırdıkları anlatılır, komutanların canları pahasına nasıl fedakarca savaştıkları hikaye edilirdi.
Acaba gerçekten böyle mi?
Eskiden her şey iyi idi de, her şey şimdi mi bozuldu?
Eski komutanlar son derece liyakatlı, deneyimli ve bilgiliydi de şimdiki komutanlar mı yeteneksiz?
TSK eskiden üstüne toz kondurulmayan bir kurumdu da, şimdilerde mi bozuldu?
Hayır, Silahlı Kuvvetlerimiz eskiden ne idiyse, şimdi de aynıdır.
Komutanları aynı şekilde yetişirler. Aynı kitapları okur, aynı eğitimden geçer, aynı ilkelere bağlıdırlar. Dün ile bugün arasında, bu açılardan hiçbir fark yoktur.
Dün ile bugün arasındaki fark bizden kaynaklanıyor.
Değişen TSK değil, bizleriz.
Bizim dilimiz uzadı (!)
TSK geçmiş yıllarda da olmadık taktik hatalar işler. PKK` nın saldırılarında önemli kayıplarla karşılaşır, hatta acemi askerini eline silah verip, dağlara deneyimli gerillaya karşı sürer, karakol baskınları yaşardı. Ancak bütün bu olumsuzluklar ikili bir süzgeçten geçerdi.
İlk süzgeç, bilgisizlikti. Bizler yaşananları duymazdık. Daha doğrusu bize kimseler bilgi vermezdi. TSK istediği kadarını ve özellikle de askerin kahramanlıklarını duyurur, gerisi arşive giderdi.
İkinci süzgeç, korkuydu.
Medya korkardı. Başka kaynaklardan gelen haberlere bakılmaz, "Düşmanın dezenformasyonu" denip geçilirdi. Medyada bir de postallı gazeteci takımı vardı. TV kanallarında (özellikle TRT`de) ve yazılı basında rütbelilerin yıldızlarını parlatır ve etkili bir propaganda mekanizması işletirlerdi.
Kamuoyunun gözünde TSK ve komutanlar birer kurtarıcıydılar. Vatanın sigortasıydılar. Herşeyin en iyisini onlar bilir ve onlar yaparlardı.
Artık o eski dönem kapandı. Korkular bitti. "Halkı askerden soğutma yasası" hala geçerli, ancak uygulanmıyor. TSK` nın siyasal ve sosyal alandaki eski etkinliği yok oldu. Sonuçta, hem bilgi akışı çoğaldı, hem de yazıp çizenlerin kalemleri sivrildi.
Şu sıralarda TSK` nın gerçeklerini görüyoruz.
Eski hastalıkları, beceriksizlikleri, eğitimden kaynaklanan eksiklikleriyle yüzleşiyoruz.
Bu nedenle, yaşananlardan dolayı hiç hayret etmeyelim.
Ne komutanları suçlayalım, ne de Silahlı Kuvvetlerimizi.
Silahlı Kuvvetlerimizin öyle sanıldığı gibi, müthiş etkili, İsviçre saati gibi işleyen son derece parlak bir kurum olmadığını da özellikle bilelim.
Gerçek bir modernizasyona gidilmedikçe de bu çarpıklıkların sürmesine şaşırmayalım.
gazeteciler.com