Doğruhaber

Kamuoyunda Hizbullah`ın resmi sitesi olarak bilinen Hüseynisevda sitesinde yayınlanan görüntülerde, Ürük`ün merhum Hüseyin Velioğlu ile konuştuğu görülüyor.

Görüntülerin hangi yıla ait olduğu belirlenmezken, takriben 90’lı yıllarda çekilmiş olabileceği tahmin ediliyor.

Vefatının 11. Yılında Selahaddin Ürük

Kendini İslami çalışmalara adayan Selahaddin Ürük’ün vefatının 11. yılında, annesi Sultan, eşi Elif ve kızı Sümeyye’nin dilinden; bir oğul, bir eş ve bir baba olarak Selahaddin Ürük…

Kızı Sümeyye’nin dilinden

İSLAMİ MÜCADELEYE KATILMASI VE MÜCADELESİ

Bölgedeki İslami çalışmaların ilk safhasında çalışmalara katıldı ve hayatını buna adadı. İslami çalışmalar uğruna birçok eziyet ve sıkıntıya maruz kaldı. Dünya nimetlerini bir tarafa bıraktı ve İslami davanın seçkinlerinden oldu. “Biz bir çığır açtık geride kalanlar da o çığırda yürüsünler” vasiyetinde bulunarak şehadet şerbetini içti. İslami hareketin öncüleri köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşarak müspet gördükleri insanları ziyaret ederlerken 1983 yılının sonlarına doğru Mazıdağı’nda babam ile görüşülür. Babam, tanıştığı insanları Allah’ın bir nimeti görerek onlara eşlik eder. Etibank Fosfat İşletmelerinde muhasebe şefi olarak çalışan babam, Mazıdağı’nın değer verilen insanlarından biri olup mal, makam ve mevki sahibiydi. İslami davayla bağını kurar kurmaz bütün zamanını bu hizmetlere verir. İslam davasını Mazıdağı’nda yaymak için çarşı merkezinde Talebe Kitap Kırtasiye isminde bir kitapevi açar. Burada gençlere okumaları için ücretsiz kitaplar dağıtır. İslami yaşantısı ve güzel ahlakıyla sevilen babamın çevresinde gençler bir araya gelmeye başlar. Gençlerin sayısı artınca bir arkadaşıyla beraber bir çayevi açar. Zamanla halktan da duyarlı insanlar bu çayevine gelmeye başlar. Çünkü burada kumar oynanmıyor, eli düzgün insanlar işletiyor ve müdavimleri halk tarafından dindarlıklarıyla tanınıyorlardı.

HİZMET İÇİN MEMLEKETİNİ TERK ETMESİ

İslam’ı daha geniş alanlara yaymak gerektiğine inanır. Mazıdağı’ndan ayrılma zamanı gelir. Bu ayrılışını kendisi şöyle anlatır; “Etibank, Fosfat Tesisleri çalışanları için konutlar inşa etmiştir.  Her çalışana bu lüks dairelerden bir daire verilmek üzere taksimat yapılmıştır.  Bir gün ben ve bir arkadaşım taksi ile bu konutların önünden geçerken kendisine daireleri gösterip “Sitenin kapısında güvenlik var.  Beni düşündüren arkadaşlar geldikleri zaman bu güvenliğin sorun olabileceğidir” demem üzerine arkadaşım; “Sen burada oturacağını mı sanıyorsun?” deyince işten ayrılmam gerektiğini anladım ve 1988 yılında istifa ettim.” Ailesini Mazıdağı’nda bırakarak Diyarbakır’a yerleşir. Burada bir muhasebe bürosu açar. Bu büro yıllarca İslami hizmetlerin yürütüldüğü merkezi bir yer olur.

CEZAEVİ SÜRECİ

Hayatını İslami hizmetlere adayan babam, Ağustos 1992 yılında gözaltına alınır. Atılı suçları kabul etmediğinden ağır işkencelerden geçirilir. Direnişiyle herkesi kendisine hayran bırakır. Nihayet çıkarıldığı mahkemece tutuklanıp Diyarbakır E tipi kapalı cezaevine gönderilir. Artık cezaevi süreci başlar.  Yedi arkadaşı ile beraber aynı koğuşta kalır.  Arkadaşları arasında kardeşliği tesis ederek görev taksimi yapar. Böylece her bir işe bir arkadaşını sorumlu tutar. Siyer,  Risale-i Nur ve İslam tarihi gibi kitapları temin eder ve ders halkası oluşturarak eğitim faaliyetlerine başlar. On ay sonra tahliye olur. 1994 yılında mahkeme sonuçlanarak gıyabi tutuklama kararı çıkar ve kendisi için firar ve muhacerat dönemi başlar. Farklı şehirlerde yaşamaya başlar. İslami hizmetlerini gittiği şehirlerde sürdürür.

EŞİNİN DİLİNDEN

Onunla 1984 başlarında nişanlandık. Bizim ailemiz onlarınkine nazaran İslam’dan kopuktu. Onunla nişanlanmamız benim İslami yaşam tarzına ilk adımımı atmam oldu diyebiliriz. Nişanlılık döneminde beni yavaş yavaş İslami hayata alıştırmaya çalışıyordu. İlk istediği şey namaz hassasiyetiydi. Namaza başladığımda bana getirdiği hediye ile hem sevindirmiş hem de teşvik etmişti. Evliliğimizin şartları fedakârlık üzerine kuruldu. Onun istediği ve üzerinde en çok durduğu noktalar; İslami hizmet ve misafir kabulüydü. Onun şahsında İslam’ın güzellikleriyle tanıştım. Öylesine mükemmel bir kimliğe sahipti ki İslam’ı ondan dinleyip de kabul etmemek mümkün değildi. İslam’ı tatlı diliyle anlatarak ve yaşayarak insanlara kabul ettirme yeteneğine sahipti. Öylesine güzel ilgileniyordu ki anlattıklarından ve okutturduğu kitaplardan sonra kendim; “artık bana bir çarşaf al da giyeyim” diyebilecek seviyeye geldim. O Kelimelerin anlatmaya yetmeyeceği acılar ve hasretler yaşadı. Sürekli: “Allah’ın davası için olmasaydı her şey bir yana asla çocuklarımı geride bırakmaz, onlardan ayrılmazdım” derdi

Birlikte kaldığımız zaman zarfında bana daima zorluklara hazırlanmamı söylerdi. Çocuk terbiyesine çok önem verirdi. Küçük çocukların namaz, oruç, Kur’an, tesettür vs. alıştırması üzerine çok dururdu.

Bazen gece yarısına kadar çalışırdı. Bize Arapça dersi verirdi. Sabah namazından sonra Kur’an tefsirini Türkçeye çevirerek bize öğretirdi.

En çok karşı olduğu bir şey de israftı. İki çeşit yemek yaptığımızda kızar ve bir çeşit yemek yapmamızı isterdi. Ona bir seferinde bir gömlek almıştım, henüz üzerindeki gömleği fazla eskimemişti. Oturmama bile izin vermeyip aldığım gömleği hemen geri götürmemi istedi, ben de geri verdim. Yine başka bir seferinde oğlum pantolonunun yırtıldığını söyledi. “Git annen sana yırtılan yere yama yapsın. Biz yamalı elbise giymesek kim giyer!” demişti. Zaman israfı noktasında da çok hassastı. Fazla uyku, gereksiz ev işleri, uğraştırıcı yemekler konusunda bizi uyarırdı.

Mükemmel bir eş ve mükemmel bir babaydı. Şehadetinden iki gün önce hayatını baştan sona bize anlattı. “16 yıldır evliyiz bu zaman yeter de artar bile artık ben şehadeti hak ettim” dedi. Ben de; “Bizi bırak da ümmetin senin gibilere ihtiyacı var dedim.” “Biz bir çığır açtık geride kalanlar da o çığırda yürüsünler” dedi. Allah’tan tek dileğim onun açtığı çığırda yürümek ve bu yola feda olmaktır.” 

ANNESİNİN DİLİNDEN

Oğlum doğmadan önce Peygamber Efendimizi rüyamda gördüm, sırtımı sıvazlayıp bana dua ediyordu. Doğumuyla eve bereket ve şeref getirdi. Küçük yaşta Kur’an’ı okumayı öğrenip evde Kur’an dersi vermeye başladı. Köylüler bizim evimize “çalışkan öğrencinin evi” diyorlardı. Daha küçük olmasına rağmen bize cemaatle namaz kıldırıyordu. Gençliğinde dürüst, cesaretli biri olduğundan dolayı her zaman başımız ondan yana dikti. Böyle bir evladı kaybetmek Hz. Yakub’un Yusufu’nu kaybetmesi kadar acıdır. Teneşir tahtası üzerinde ona baktığımda yüzü adeta gülümsüyordu. En son şunu söylemek istiyorum; Allah bize bu acıyı yaşatanlara hakkımızı bırakmasın.

SENİNLE HAYALDE DE GÜZEL

Bugün 5 Eylül

Şahadetinin yıl dönümü

Uykuları kaçıran hain bu gece

Saatler sıfır üçü gösterince

Bir kâbus gibi

Yine çöktü üzerime

 

Bugün daha zor ve daha dayanılmaz

Senden ayrı, kimsesizliği yaşamak

Davalara sensiz adanmak

Ve

Gelecek belalara kucak açmak…

 

Bana seni soruyorlar, bilmem ki, ne desem

Deşilen şu yarama kimden merhem dilesem

Tam on bir yılı oldu ayrılığın, dillere kolay

Gözlerim yolda, bilmem ki, seni nerde beklesem

 

Ey canımdan daha çok sevdiğim canan!

Sabah oldu nerdesin? Olduğum kurban

Gel de yoluna baş koyup

Sonsuzluğa uzanan bir basamak olam

 

Biliyorum, ağlamak, sızlamak nafile

Gittin! Geri dönmezsin!

Ne sen, ne de kafile

Ben garip, biçare, perişan, avare!

Ne yapayım? Benim de kısmetim

Kapılmakmış hayale

 

Sensizlik içinde seni hep yaşamak için

Zorlukları hafifletip güç verecek

Hayata uzanan bir yol arıyorum

Ve hayal âleminde senden

Artık hiç mi hiç ayrılmıyorum

 

Beraber olmak

Seninle hayalde de güzel

Varsın gerçek olmasın

Her an benimlesin ya

İsterse artık zaman dolmasın

 

Gözlerimde her an hayalin var

Parmaklıkların ötesine sıyrılır

Hep seni görürüm fezanın derinliklerinde

Ve ama hep yücelerde…

 

Yaşamak

Seninle hayalde de güzel

Yarım kalmış mücadele boyutlarının

Ve hayattayken senden aldıklarımızın

Mütalaasını yapmak için…

 

Ey hayaline kanaat ettiğim dostum

Bilesin ta başından

Bir sana, bir de namına vuruldum

Hizmet aşkını senden öğrendik

İmanımız köreldi mi? Hep sende bilerdik

Aşkı, sevgiyi, muhabbeti…

İzzet membaından

Sende içerdik biz yudum yudum

Sana yeminler olsun

Bu membaa kurumaz

 Sulanacak her adımı

Can feda bütün yurdun

 

Dolaşmak

Seninle hayalde de güzel

Beldeler güzeli Mazıdağı’nda

Özlemişsindir? Bir volta atalım çarşısında

Aaah! Ne de güzeldi bayramlar, hasret diyarında

Hani sohbetler ederdik, ikinci kat çay ocağında

 

İşte yine kapındayız, bir akşam vakti

Seninle sohbete geldik

Buyur etmez misin bizi?

Ülfete geldik

Ruhumuza şifa

Sende bir çay içmeye geldik

Geceler sende kısa, saat ise saniye

Doyum olmayınca sana

“Gitmeyin, burda kalın”demeni beklerdik

Senden uzakta kalmaktansa

Bilirsin ya ölmeyi isterdik

Sen olmayınca yanımızda

Günleri iple çeker

Sabırsızca

Yolunu dört gözle beklerdik

 

Bazen dostlar yolunda

Belki bine bir araç

Tüm şartları zorlayarak

Seninle gezerdik

 

Bakma artık…

Bakma hala yaşadığımıza

Ölmeyi çoktan öğrendik

Lakin ölsek de da’van için

Dimdik ayakta ölmeye söz verdik!

Dün sana, bugün de hayaline

 

Sözleşmek

Seninle hayalde de güzel

                         

19 08 2002

Şiir: Mardin kapalı cezaevi Fadıl Şani

 

Doğruhaber Araştırma/  BABAM SELAHADDiN - 1

Doğruhaber Araştırma/   Babam Selahaddin - 2

 

VİDEOYU İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ...